Günümüz Türkiye’sinin gündeminden düşmeyen, siyaset ve ekonomi tartışmalarının kimilerine göre ayrılmaz bir parçası olan yolsuzluk tartışması, yapılan bilimsel çalışmalar ve incelemeler dikkate alındığında önemini artırmayı sürdürmektedir. Yapılan araştırmalar sonucunda, ekonomik büyüme ve yolsuzluk arasında doğrudan etkileşimli bir bağlantı olduğu saptanmıştır. Buna göre yolsuzluk, iç ve dış yatırımları negatif yönde etkileyerek, vergi gelirlerini azaltarak ve kamu harcamalarının yapısını bozarak ekonomik büyümeyi engelleyici etkiye sahiptir. Ekonomik büyümeyi sınırlayan yolsuzluk, gelir eşitsizliğini artırmanın yanı sıra kamu kaynaklarının ve hizmetlerinin haksız dağılımına da yol açar. Bunun bir sonucu olarak da ekonomik, siyasal ve sosyal düzen bozulur. Yolsuzluk, yüzyılın en büyük sorunlarından olan yoksulluğun başlıca sebeplerindendir. Bu yazıda sözü edilen iki olgu arasındaki neden-sonuç ilişkisine ek olarak Türkiye’deki yansımaları ve sonuçları, bilimsel verilerle desteklenerek incelenecek ve tartışılacaktır.
Yolsuzluk ve Türkiye’ye ilişkin göstergeler
Yolsuzluk, kişinin kendi yönetimi altında bulunan bir gruptan kişisel kazanç ya da çıkar sağlaması şeklinde kamu gücünün kötüye kullanılması olarak tanımlanabilir. Yolsuzluğun kökleri bir ülkenin sosyal ve kültürel tarihine, siyasal ve ekonomik kalkınmasına, bürokratik geleneklerine ve politikalarına dayanır. Yolsuzluğun genellikle kurumların zayıf olduğu ve ekonomik politikaların piyasa yapısını bozduğu dönemlerde artma eğilimi gösterdiği tespit edilmiştir. Yanlış seçimlere yol açtığı, mal ve hizmetlerin fiyat ve kalitesinde rekabetten ziyade rüşvette rekabeti artırarak ekonomik ve sosyal gelişmeyi tahrip ettiği ortaya konmuştur. Yolsuzluk, hukuk devletini yozlaştırır ve ekonomik gelişmenin dayandığı kurumsal temelleri zayıflatır. Çeşitli durumlarda ortaya çıkan yolsuzluk olgusuna yol açtığı bilinen pek çok unsur ve ortam vardır. Devlet tarafından mal ve hizmetlerin satılması, kişi başına düşen milli gelirin düşük olması, belirsiz yasa ve yönetmeliklerin varlığı, gücün kötüye kullanılması, zayıf bir yönetişimin bulunması, kapalı bir ekonomik/politik sistem olması, tarihsel ve kültürel faktörler, mülkiyet haklarının ve hukukun üstünlüğünün zayıf olması bunlara örnek olarak verilebilir. Yolsuzluğun olumsuz etkileri ise, özellikle kamusal hizmetlerden yararlanmak zorunda olan yoksullar için korkutucu boyutlardadır.
Yolsuzlukla mücadele eden ve çok sayıda ülkede faaliyet gösteren Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2021 yılında yayınladığı Yolsuzluk Algı Endeksi’ne göre Türkiye, son 10 yılda en çok puan kaybeden ülkeler arasında yer aldı. Buna göre Türkiye, 38 puan ile 180 ülke arasında 96. sıraya düştü. Yer aldığı Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkeleri bölgesinde 22 ülke arasında 8. sırada bulunuyor. Oysa Türkiye, 2013 yılında, söz konusu bölgede yolsuzluk konusunda en temiz algıya sahip olduğundan zirvede yer alıyordu. Son 10 yılda ise bölge dahilinde endekste en çok gerileyen ülke oldu. Bunun başlıca sebebi olarak ise Türkiye›nin giderek otoriterleşen yönetiminin hesap verilebilirlik, şeffaflık ve denetleme ilkelerini neredeyse tümüyle aşındırması gösteriliyor. Raporda, dünya genelinde temel insan hakları ve özgürlük ihlallerinin endişe yaratacak seviyelere indiği, bunun da yolsuzluğu artırıcı etkide bulunduğunun altı çiziliyor. Otoriter rejimlerin demokrasilerin yerini almaya başladığı, sivil ve siyasal özgürlüklerin olduğu ülkelerde yolsuzluğun daha iyi kontrol altına alındığı belirtiliyor.
Öte yandan, endekse göre 131 ülke yolsuzluğa karşı 2021 yılında neredeyse hiç ilerleme kaydedemezken 27 ülke son 10 yılda tarihi bir puan kaybına uğradı. Türkiye de bu ülkeler arasında yerini aldı. Örgütün Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Oya Özarslan, Türkiye’nin itibar kaybı ve AB rotasından uzaklaşmanın ötesinde uluslararası arenada lig düştüğünü belirtti. Buna göre Türkiye artık Güney Sudan, Myanmar ve Sri Lanka gibi yolsuzluğun norma evrildiği, etnik çatışmaların yaygın olduğu ve sosyal sermayenin zayıfolduğu ülkelerle aynı grupta yer alıyor.
Türkiye’de yoksulluğa ilişkin çalışmalar da yolsuzluğa paralel olarak olumlu bir tablo yansıtmamakta. DİSK Genel-İş tarafından hazırlanan 2022 Gelir Eşitsizliği Yoksulluk Raporu’na göre, Türkiye’de en zengin %20’lik grup, en yoksul %20’den 9 kat daha fazla gelir elde ediyor. Rapordaki “işçilerin, emekçilerin, gençlerin, kadınların ve çocukların insanca yaşam koşullarından uzak, büyüyen gelir eşitsizliği ile derinleşen sosyal adaletsizlik, yoksulluk ve yoksunluk içerisinde en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz hale geldiği” ifadesi dikkat çekiyor. Sendikanın araştırmasında öne çıkan konular arasında kişi başına düşen milli gelirin rekor seviyedeki azalışı, Türkiye’nin gelir eşitsizliğinde Avrupa’da ilk sırada yer alması, enflasyon oranının zaman içinde katlanması, çalışan işsizliğinin ve borçluların oranının yükselişi, çocuk yoksulluğunun artması yer alıyor.
2021 yılında dünyanın en büyük 21. ekonomisi olan Türkiye’nin, ekonomik göstergelerde yaşanan olumsuz gelişmeler sebebiyle bu yılın sonuna kadar 23. sıraya kadar gerilemesi bekleniyor. 2008 Küresel Ekonomik Krizi sonrasındaki 10 yıllık periyodda AK Parti iktidarının sergilediği ekonomik performans çerçevesinde Türkiye’nin orta gelir tuzağına yakalanması, 2018 kur kriziyle alt ve orta sınıfların ciddi oranda yoksullaşması ve iktidar partisine yakın olan kimi elit çevrelere servet transferlerinin gerçekleştirilmesi, ülkedeki servet eşitsizliğini bir kez daha artırdı.
Yoksullukla ilgili sayısal veriler
IMF’nin verilerine göre Türkiye, 2003’ten günümüze kadar ilk kez dünyanın en büyük 20 ekonomisinin dışında kaldı. Türkiye’nin dünya ekonomisinden aldığı pay da son yıllarda kademeli olarak azaldı. Dünyada ve Türkiye’de eşitsizlikler söz konusu olduğunda ise Covid-19 ile beraber eşitsizliğin pek çok boyutta daha görünür hale geldiği söylenebilir. Türkiye’de eşitsizlik, daha çok servet üzerinde yoğunlaşmış durumda. Ülkedeki %10’luk en zengin dilimde yer alanlar ülkedeki gelirin %54,4’üne sahipken en yoksul %50’sinin toplam geliri ülke gelirinin yalnızca %11,2’sini oluşturuyor. En yoksulların gelirinin ortalaması ise en zenginlerin 23’te 1’ine karşılık geliyor. TÜİK’in “2019 Gelir Dağılımı ve Yaşam Koşulları” verilerine bakıldığında “ciddi maddi yoksunluk” içerisinde olanların %26,3 olduğu görülüyor yani ülkedeki 20 milyondan fazla yurttaş ciddi maddi yoksunluk çekiyor. Durum bugüne kadar geçen sürede daha da vahimleşmiş görünüyor.
Yolsuzluk ile yoksulluk arasındaki ilişki söz konusu olduğunda, Türkiye’de yolsuzluğun yoksullukla paralel olarak ilerlediği söylenebilir. Şeffaflık Derneği’nin araştırmasına göre Türkiye’nin dörtte üçü ülkede yolsuzluğun arttığı kanaatinde. Ülkede üç kişiden ikisi önümüzdeki iki yıl içinde de yolsuzluğun artacağını düşünüyor. Hükümetin yolsuzlukla mücadelede başarılı olduğunu düşünenlerin oranı ise %27.
2023 seçimlerine yaklaşırken yolsuzluğun seçmen tercihleri üzerindeki etkisi önemini artırıyor. Güncel kamuoyu araştırmalarından yola çıkılarak yoksulluğun yolsuzluk ile köklü bağlantısını gözlemleyen ve bizzat deneyimleyen seçmenin oy tercihinin azımsanmayacak ölçüde etkilendiği söylenebilir. Dernek tarafından yürütülen araştırmada, toplumun %79’unun partisiyle ilgili yolsuzluk iddialarının oy tercihi üzerinde etkili olacağını belirtiyor olmasının altı çiziliyor. Çalışmada elde edilen bulgular, iktidar ortaklarına oy verenlerin arasında da yolsuzluğun arttığı fikrinin yaygınlaştığına işaret ediyor. Buna göre AKP seçmeninin %44’ü, MHP seçmeninin ise %63’ü son iki yılda yolsuzluğun arttığını düşünüyor. Yolsuzluğa karşı en net tavrı sergileyen seçmen kümesinin ise, oy verdikleri partiyle ilgili yolsuzluk iddialarının oy tercihlerini “kesinlikle” veya “kısmen” etkileyeceğini söyleyen kararsızlar olduğu tespit edildi.
Genç seçmenlerin yolsuzluk duyarlılığı
2023’te yapılması öngörülen seçimlerde 6 milyondan fazla gencin ilk kez oy kullanması bekleniyor. Buna göre önümüzdeki seçimlerde ilk kez oy kullanacak seçmenlerin tüm seçmenler arasındaki payı yaklaşık olarak %10’a denk olacak. Pek çok kamuoyu araştırmacısının görüşü, seçimlerde yalnızca ilk kez oy verecek olan seçmenin değil, 40 yaşın altındaki seçmen kitlesinin de belirleyici rol oynayacağı yönünde. Türkiye’de 18-32 yaş aralığında bulunan gençlerin %76’sı yolsuzluğun son iki yılda arttığını, %67’si ise önümüzdeki iki yıl içinde artacağını düşünüyor. Bunların %62’si ise hükümeti başarısız buluyor. İstikrarsızlığın günden güne derinleştiği Türkiye›de çoğu yoksulluk, adaletsizlik ve ayrımcılıkla mücadele eden Z kuşağının, yani gençlerin seçimler üzerindeki olası etkileri incelendiğinde, yolsuzluğa karşı oldukça net bir duruş sergiledikleri söylenebilir, bunun da sandığa büyük ölçüde yansıyacağı söylenebilir.
Şeffaflık Derneği, son yıllarda Türkiye’de tırmanışa geçen yoksullaşmanın başlıca sebeplerinden olan yolsuzluğun hızla artış eğiliminde olduğunu açıkladı. Buna göre ülkede yolsuzluk olgusu, temel hak ve özgürlüklerin yanı sıra demokrasinin işleyişine yönelik somut bir tehdit haline geldi ve kritik bir düzeye ulaştı. Devletin güvenilirliğini ve itibarını, gelir dağılımını, istikrarı, güven ortamını, demokrasiyi, ahlakı ve daha pek çok alanı etkileyen yolsuzluk, son derece önemli bir kronikleşmiş sosyoekonomik sorundur. Bu sorunun çözülmesi; ülkedeki ekonomik ve sosyal yaşam başta olmak üzere genel yaşam kalitesinin artırılması, beyin göçünün önüne geçilmesi ve ülkenin her anlamda ilerleme kaydetmesi için kaçınılmazdır.