SODEV’in Sosyal Demokrasi Sempozyumu’nda yaptığım konuşmanın ilk bölümü geçen sayıda yayınlanmıştı ve STK’lara dair görüş ve önerilerimi içermekteydi. Bu sayıda yer alan ikinci bölümde Kent Konseyleri yer almakta. Bu bölümde de, konuşmanın yapıldığı zamanki hali esas alınmıştır. Ancak 2019 Yerel Seçimleri sonrası durumu da dikkate alarak metni gözden geçirdiğimi ve özellikle öneriler kısmına bazı eklemeler yaptığımı belirtmeliyim.
Kent Konseyleri: Geçmişi, Yapısı-İşleyişi ve Sorunları
Kent Konseyleri, yerel demokrasinin ve katılımın gelişmesinde yeni ve önemli bir örgütlenme olanağıdır. Geçmişi Birleşmiş Milletlerin 1992 Rio İklim/Çevre Konferansı’na kadar gider. Türkiye’de Yerel Gündem 21’ler(YG21) bu Konferans çıktılarına dayanan ilk oluşumlardı. Ancak YG21’ler dışında Terzi Fikrilere kadar geri götürebildiğimiz mahalle meclislerimiz, Kent Meclisleri, Kent Parlamentoları gibi yerel katılımcı demokrasi denemelerimizi de anmadan geçmemek lazım.
Kent Konseyleri 2005’te 5393 Belediye Kanunu içinde bir madde ile düzenlenmiş, böylece yasallaşmıştır. Geçtiğimiz 10-15 yılda Kent Konseyleri Yönetmeliği, idari kararlar, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü tarafından verilmiş layihalar (görüş yazıları), Konseylerin kendi işleyiş yönergeleri gibi kaynaklardan oluşan, sorunlu da olsa bir mevzuat ve bu mevzuatın uygulanmasından oluşmuş bir birikim mevcuttur. Ancak hala yerleşik bir düzenden ve gelişmiş bir mevzuattan söz etmek mümkün değildir.
Kent Konseyleri içinde sadece STK’ların yer aldığı, STKlar arası bir oluşum, bir tür şemsiye örgütlenme olmamakla birlikte ağırlıklı olarak sivil topluma dayanan oluşumlardır. Konseylerin bünyesinde belediyeden, kaymakamlık ve valilikten, üniversitelerden gelen temsilciler ile duyarlı vatandaşlar da yer alabilmektedir. Konsey Genel Sekreteri ve varsa Konsey çalışanları -istisnai bir kaç uygulama dışında- konseyin meclis kararıyla kurulduğu belediyenin personelidir. Bu özellikleriyle Konseyler kamu-STK ilişkisi ve işbirliğine dayanan, yerel yaşama dair iş ve işlevleri olan, yerel düzeyde katılımcı demokrasiyi geliştirebilir görece yeni yapılardır.
Kuruluşun sivil toplum tarafından değil ancak Belediye Meclisi kararıyla gerçekleşmesi
Belediye mevzuatı açısından mantıklı görünse bile sivil toplum açısından sıkıntılı bir uygulamadır. Belediye Meclisi elbette konseyin belediye bütçesinden yapılacak harcamaları nedeniyle bir karar almak zorundadır. Ancak mevzuat gereği bu kararın kuruluş kararı olması, sivil toplumun konsey kurmaktaki inisiyatifini bir başka gücün (belediye başkanı ve belediye meclisinin) ricacısı durumuna indirgemektedir. Sonuçta, katılımcı demokrasiyi anlamamış ve sindirememiş birçok yerel yönetimde kent konseyi kurulmamakta, sivil toplum istese de yasal olarak Kent Konseyi kuramamaktadır.
Konseyler seçimle gelen bir yürütme kurulu ile yönetilir, Kadın ve Gençlik Meclisleri Başkanları da Yönetmelik gereği yürütme kurulunun doğal üyeleridir. Yürütme Kurulu’na ancak bir STK’nın Konsey’e temsilci olarak yetkilendirdiği kişiler aday olabilir ve genel kurulda seçilirlerse üye olabilirler. Yani kişiler-gönüllüler- Konsey’e emek verseler de mevzuat gereği, seçilenler olmak için aday olma imkanına sahip değillerdir. Mevzuat bu şekilde bir düzenleme getirmiş olmakla birlikte, birçok Konseyde uygulamada özellikle meclislerde STK temsilcisi olmayanların atamayla yürütmeye getirildiği görülmektedir. Bundan daha önemlisi, çeşitli yerellerde birçok STK temsilcisi temsil ettiği STK ile sağlıklı, doğru bir ilişki yürütememektedir. Hatta STK’lar kendileriyle üyelik ilişkisi bile olmayan insanları temsilci atayabildiklerinden Konseylerin STK’larla sağlıklı ilişkiler kurabilmesi ve geliştirebilmesi de her zaman mümkün olmamaktadır.
Kadın ve Gençlik Meclisleri
Kent Konseyleri Yönetmeliği’nde adı açıkça kaydedilmiş, bir anlamda kurulan her Konseyin kurması mevzuat gereği kurması gereken Meclislerdir. Kadın ve Gençlik Meclisleri; bir tür sosyolojik, farklılıkları nedeniyle ihtiyaçları da farklılık gösteren iki önemli sosyal nüfus grubunun yerel kararlara katılımcılığını geliştirmek amaçlı, tematik örgütlenmelerdir. Diğer Meclisler ihtiyaca göre oluşturulmaya açık bırakılmış bir özellik taşırlar ve Mahalle Meclislerinden Emekli Meclisine, Çocuk Meclisinden STK Meclisine, Çevre/Ekoloji Meclisinden Engelli Meclisine, Muhtar Meclisinden Mülteci/Göçmen Meclisine pek çok çeşitlilik gösterirler. Bu esneklik esasen yerelin ihtiyaçlarına göre örgütlenmeye alan açtığından çok yararlıdır.
Konseyler yapı ve işleyiş olarak oldukça hiyerarşiktir. Mevzuatta Konsey kararlarının aşama aşama aşağıdan yukarıya doğru ilerleyip Belediye Başkanlığı üzerinden Belediye Meclisi’ne ulaşacağı ve yerel yönetimin kararlarını, çalışmalarını etkileyecekleri varsayılmıştır. Bu ağır işleyen bir süreçtir. Örneğin, altı ayda bir yapılan seçimsiz genel kurullar, aslında bir tür hesap verme ve çalışmalardan süzülüp gelen önergelerin tartışılıp karara bağlandığı genel kurullardır. Meclislerden ve Konsey Yürütme Kurulu’ndan geçip gelen önergeler, genel kurul hazirunu tarafından usulünce görüşülüp onaylanırsa Belediye Meclisine gönderilmek üzere Belediye Başkanına yazıyla sunulurlar ve belediye çalışmalarında dikkate alınıp alınmayacakları Meclis kararı ile netleşir. Yasal düzenleme böyle olmakla birlikte, birçok kent konseyinde bu süreç işlememektedir. Örneğin, bir çok Konsey’de önerge hazırlanmamakta ya da genel kurullardan geçirilen önergeler Belediye Meclisine in(e)memekte, mesela Belediye Başkanlığında takılıp kalmakta, Meclis’e gönderilmediklerinden Meclis’te okunmaları bile mümkün olmamaktadır. Hal böyle olunca, elbette Konsey işlevini yerine getirmemiş, sivil toplumla Belediye arasında Konsey aracılığıyla kurulması beklenen katılımcılık köprüsü de kurulmamıştır.
En Önemli Sorun: İdari ve Mali Özerklik
Var olan mevzuatın öngördüğü finansal yapı, Kent Konseyine Belediye bütçesinden pay ayrılmasını gerektiriyor. Herşeyden önce kaydetmek gerekir ki büyükşehirlerde ilçeye yönelik bir çok büyükşehir hizmeti olmasına rağmen, ilçe Kent Konseyleri büyükşehir belediye bütçesinden ayni ve/veya nakdi bir destek görmemektedir. Bu ilçe kent konseylerini gerek ilgi alanı gerekse ilişki alanı açısından ilçe belediyesine sıkıştırmakta, daraltmaktadır. İkinci olarak, bir çok Kent Konseyi ilçe belediyesinden de bir destek almıyor, alamıyor, alanların da yeterli destekleri alıp almadığı tartışılabilir durumdadır. Bunun önemli bir nedeni ilgili Belediyenin Konsey’e nasıl baktığı yani Konseyi neyle, nasıl ilişkilendirdiği, Konsey’in de varlığını neyle, nasıl temellendirdiği, tanımladığı. Tarafların arasında bir mutabakat olmadığında sadece bir parasal bütçe sorunu değil, ayni destekler sorunu da yaşanıyor, örneğin Konsey’in mekanı ve personeli, ulaşım destekleri gibi desteklerden yoksun kalması söz konusu oluyor.
Tüzel kişiliğin var olup olmadığının tartışmalı olması, projelerle hibe fonlarına ve yarışmalara başvurup fon almayı engelliyor. Son zamanlarda Kent Konseylerinin de kar amacı gütmeyen kuruluşlara yönelik bazı küçük hibelerden yararlanmasına imkan sağlayan fon dağıtıcıları olduysa da bu imkanlar çok küçük tutardalar, tek atımlık işler için alınabiliyor. Mesela dönem sözcüsünün başkanı olduğu Kent Konseyi Ege Kent Konseyleri Birliği’nin yıllık Kongresini yapabilmek için böyle bir fon kullanmıştır. Belediye bütçesi dışında fon/hibe kullanmak çok yeni bir uygulama olduğundan başvuran ve alabilen konsey sayısı bir elin parmaklarını aşmamıştır. Özetle, Belediye dışında neredeyse hiçbir yerden kaynak alamayan Kent Konseyleri Belediye Bütçesine bağımlı kalıyorlar. Bu bağımlılık belediyelerin bir tür başkanlık rejimine sahip olması olgusuyla birleşince, Kent Konseyleri mali bağımsızlıkları olmadığı gibi belediye başkanının da iki dudağı arasında kalmış oluyor.
Bağımsızlık eksikliğinin bir diğer sonucu bir yandan vatandaşların diğer yandan Belediye birimleri ve çalışanların Kent Konseyini Belediyeye ait bir birim gibi algılamaya başlamasıdır. Daha da ileri gidersek, Belediyede iktidar olan siyasi partinin bir tür arka bahçesi gibi algılanmak kuvvetle muhtemel hale gelmekte, Konseyler gerçekten katılımcı demokrasiyi işletebilir olmaktan bir anlamda uzaklaşmaktadırlar.
Aslında mali bağımlılık sorununu aşmanın yol ve yöntemleri var, hatta Çanakkale ve Nilüfer örnekleri gibi başarılı uygulama örnekleri var. Fakat bu örnekler yaygınlaşmıyor. Asıl sorun bu bağımlılığı aşma isteğinin olmamasıdır. Mesela sosyal demokrat belediyeler bir tür siyasi baskı olarak sürekli ve aşırı bir denetimle karşı karşıyayken birde Kent Konseyinden gelecek soruşturma ve sorunlarla uğraşmak istemiyorlar. Diğer yandan Belediye Başkanları kendi partilerinin ilçe teşkilatları dahil kendilerinden ve makamlarından bağımsız güçlerden çok da hazzetmiyorlar. Yetki paylaşmak, eleştiriden ve öneriden yararlanmak gibi bir alışkanlık, bir eğilim ne yazık ki yaygın bir özellik değil.
İstenmeyen hallere dair örnekler
Yaşadığım bir örnekle açmak isterim: Kal-Der (Kalite Derneği)’nin 2016’da düzenlediği Yerel Yönetimlerde Kalite Sempozyumu’nda Kent Konseyleri konuşulurken, belediyecilik açısından başarılı bulunan AkP’li bir belediye başkanına neden Belediyesinde Kent Konseyi kurdurmadığı soruldu. Başkanın cevabı, ‘’Ben varken kent konseyine ne gerek var? Ben zaten bilerek ve gereken yerlere danışarak karar alıyorum, neden Konseyle yetki paylaşayım?’’ oldu. Bu örnek öneri veya eleştiriye kapalılık, aşırı kontrolcülük, önerileri ve eleştirileri işine karışmak olarak görmek ve yetki alanını savunmaya geçmek eğilimine işaret etmekteydi.
Belirtmem gerekir ki bu negatif eğilim sadece bir siyasi görüşe özgü olmayıp oldukça yaygındır. Değişim de oldukça yavaş bir süreç içinde gerçekleşmektedir. Örneğin Anadolu’da birçok ilçede ve küçük ilde belediye başkanları Kent Konseylerini kendilerine bağlı bir örgütsel güç, bir siyasi örgüt, mesela kadın kolu gibi bir yan örgüt gibi görmektedir. Hatta, özellikle kuruluş döneminde, bizzat kendisi Konsey Başkanı olan çok sayıda belediye başkanı olduğu gibi, yakınlarını ya da bürokratlarından güvendiklerini Konsey veya Kadın Meclisi başkanı yapanlar da olmuştur. Kent Konseyi ile yakından uzaktan alakası olmayan Belediye Başkanı eşlerinin Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı olması gibi uygulamalar da yaşanmıştır. Hatta, bu uygulamanın CHP belediyelerinin Kent Konseyleri için bir standart haline getirilmesini ve Parti Genel Merkezinin tavsiyesiyle yaygınlaştırılmasını öneren başkan eşleriyle de karşılaştım. Elbette bu tür uygulamalar Kent Konseylerinin var olma amaçlarıyla alakasızdır, yerel demokrasiye ve yerel katılıma olumlu bir katkı sağlamaz, hatta Konseylerin deneyim birikimlerini sakatlar. Tekrar kaydetmek isterim ki Konsey uygulamaları yerleştikçe, gelenekler oluştukça, kısacası sivil toplum Konsey’i işletmekte güçlendikçe, bu eğilimler değişmektedir. Tabii ki bu uzun ve emek dolu bir süreç gerektiriyor.
Elbette Konseylerin sağlıklı gelişimini sakatlayan tek güç belediyeler ve belediye başkanları değildir. Örneğin, belediye bir siyasi partiden bir diğerine geçmişse, hatta aynı parti içinde Başkan ve ekip değişikliği olmuşsa, Konseyle Belediye Başkanlığı arasında bir güç çatışması yaşanabilmektedir. Çok daha az olmakla birlikte sivil toplum tarafı da Konseyi Belediye Başkanına ya da bürokrasisine doğrudan karışma, işlerini zorlaştırma aracı gibi kullanmaya kalkışabilmektedir. Özellikle bu ikinci gruptaki eşitsiz güç çatışmasının nasıl sonuçlanacağı baştan belli olsa da yaşananlardan en çok yerel demokrasi ve katılımcılık zarar görüyor.
Kent Konseyleri Hak Temelli STK’larla Güçlenir
Kent Konseylerini güçlendirecek en önemli güç STKlardır. Ne yazık ki STK’ların Kent Konseylerini geliştirebilecek kapasiteleri her zaman yoktur. Büyük kentlerde bile sivil toplum kuruluşlarının çok azı hak temelli oluşumlardır. Yaygın olan dernek-vakıf tipi örgütler, bu yazı dizisinin ilk bölümünde belirttiğim gibi, cemaat tipi cami yaptırma, yaşatma ve eğitim amaçlı oluşumlarla hemşeri dayanışması esaslı örgütlerdir.
Her iki türün de siyasetle ilişki kurma şekilleri çok belirgin olup, Kent Konseylerini olumlu etkileyip geliştirecek özellikleri adeta yoktur. Örneğin hemşeri dernekleri, Belediye Başkanıyla doğrudan ilişki kurmaya devam etmek isteyerek Kent Konseylerinde yer almak istememekte, Konseyi Başkanla aralarına giren bir organizma olarak görüp benimsememektedir. Diğer taraftan bir çok kent konseyi hemşeri derneklerini hak temelli olmadıkları ve Konseyi hızla ele geçiren bir kümelenme yaratabildikleri için Konsey bünyesine almak istememektedir.
İlçe bazında hak temelli örgütleme çok sınırlıdır. Örneğin İzmir ‘in nüfus ve alan olarak en büyük iki metropol ilçesinden biri olan Karabağlar’da 2019 itibariyle kadın derneği sayısı sadece iki, engelli dayanışma derneği sayısı dörttür. 19 mahallemizi 70 binden fazla hemşerimizi doğrudan etkileyen kentsel dönüşümle ilgili derneklerin sayısı bile beşi geçmemiştir. Bu sayılar Konsey’in hak temelli çalışmalar yapması için oldukça yetersizdir. İlaveten İzmir merkezli odalar, meslek örgütleri, hak temelli örgütler ilçe konseylerine nadiren ilgi göstermektedir. Dahası, hak temelli örgütlerin Kent Konseyleri ve Konsey Meclislerinin yönetimlerine seçilen temsilcileri de belediyeye öneri geliştirebilecek, raporlama yapabilecek vasıflara nadiren sahiplerdir. Hak temelli STK ve sosyal sermaye yetersizliği elbette ve ancak zamanla ve Konsey deneyimi yerleştikçe aşılabilecektir.
Bir örnekle anlatalım: Bırakalım hak temelli olanları hayırsever kadın derneklerinin bile olmadığı, hiçbir hemşeri derneğinin kadın kolunun bulunmadığı bir ilçede kadın meclisi hangi STK’lardan kadın temsilcilerle kurulabilir? İzmir Karabağlar’da Kadın Meclisini kuran Konsey Başkanı uzun yıllardır içinde yer aldığı engelli derneklerini davet edip onlardan temsilci gösterilmiş kadınlarla kongresini yaparak bir kadın meclisi oluşturmuş, başkan ve yürütme kurulu seçtirip çalıştırmaya başlamıştı. Kent Konseylerinde hazirun iki şekilde oluşuyor: STK’lar ya kendileri gelip üye oluyorlar ve seçimli genel kurul öncesinde Konseye temsilci atamalarına dair belgelerini veriyorlar ya da siz onları davet ediyor ve belgelerini tamamlayanları haziruna alıyorsunuz. Bu nedenle İzmir gibi büyük bir ilde bile ilçenizle alakasız derneklere sizin Kent Konseyinize aday olma ve oy kullanma hakkı vermek tamamen sizin davet etmenize bağlıdır. Bu durumda Meclis konusuna hakim ve gerektiği şekilde yerel olmayabildiği gibi, o ilçede yaşamaktan gelen bilgiye bile sahip olmayabildiğinden, Konsey’in kendi ilçesiyle ilgili katılımcılığı, çalışmaları da zayıf kalmaya mahkum olmaktadır. Yani, verdiğim örnekteki gibi oluşturulan bir kadın meclisi bir başlangıç olsa bile, yerel idarelerin toplumsal cinsiyet bakış açısıyla eşit ve eşitleyici hizmet üretmesine yeterli bir katkı üretemez. (Başkan olduğumda bu sorunu aşmak için başlattığımız semt merkezleri ve KİHEP gruplarına dayanan çalışmayı bu dizinin üçüncü yazısında biraz daha geniş bir şekilde ele alıp anlatacağım.)
Konseyler arası ağlar, birlikler…
Kent Konseyleri il, bölge ve Türkiye ölçeğinde birlikler ile tematik birlikler oluşturmuştur; İzmir Kent Konseyleri Birliği, Trakya ve Ege Kent Konseyleri Birlikleri, Kuzey Ege Çevre Meclisleri Birliği, İzmir Kent Konseyleri Engelli ve Kadın Meclisleri Birlikleri, Yarımada (İzmir) Kent Konseyleri Birliği, Türkiye Kent Konseyleri Platformu, Türkiye Kent Konseyleri Birliği vb. Bu ilişki ağları da çok önemli bir imkan olmasına rağmen şimdilik daha çok deneyim alışverişlerine yaramaktadırlar. Ne yazık ki bu birlikler henüz birlikte güçlenmek için ortak çalışmalar gerçekleştirmek, ortak projelendirmelere gitmek için çalıştırılmamıştır. Ancak hak temelli talepler, öneriler, politika ve programlar üretmek için daha etkin kullanılabilir bir platform olduklarını da unutmamak gerekir.
Katılımcılığa Engel: Çok Teknik Araçlarla Çalışmak Zorunluluğu
Çok önemli bir katılımcılık sorunu, Kent Konseylerindeki STK temsilcilerinin büyük çoğunluğunun hiç bilmedikleri teknik araçlarla çalışmak zorunda olmalarıdır. İzleme raporları, arama toplantı raporları, çalıştay sonuç raporları hazırlamak gibi hak temelli ortaklık belgeleri, ortak talepleri somutlaştıran yazılı belge hazırlama işleri bunların başında gelmektedir.
Örneğin engellilerin kamu kurum ve kuruluşlarına erişimine ilişkin mevzuat (her ne kadar uygulaması tekrar tekrar ertelense de) neredeyse sadece ortopedik engellilerin hatta tekerlekli sandalyelilerin binalara giriş çıkışlarında rampa olup olmadığı şeklinde anlaşılmakta, hiçbir kent konseyi bu mevzuatın uygulanmasına yönelik bir raporlama yap(a)mamaktadır.
İkinci olarak Belediye Meclislerine seçilenlerin bile Belediye stratejik plan, bütçe, performans raporu, Belediye Meclisi, önerge vb. hususlarda bilgisi yokken, bir STK temsilcisinin bunlara müdahil olacak kadar birikimli olması nadiren mümkündür. Bu da Konsey’e emek verenlerin siyasi seçilenlerle ve atanan bürokratlarla hak temelli, işbirliğine dayalı ilişki kurmasını zorlaştırmaktadır.
Bu zorlukların STK’lara yönelik kapasite geliştirme eğitimleriyle aşılması mümkündür ve üzerinden çalışılması gereken bir alandır. Mevcut STK kapasite geliştirme programlarının bu konuları da kapsayacak şekilde genişletilmesinde yarar bulunmakta olup, Kent Konseyleri üzerinden yerel demokrasi ve katılımcılığı geliştirmekte özel bir önem taşımaktadır.
CHP ve Kent Konseyleri
CHP açısından konuşacak olursak; öncelikle CHP’nin geliştirmeye çok uygun bir birikimi olduğunu kaydetmek gerekir. Merkez Yönetim Kurulu’nda STK’larla ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcıları, ilçe ve ilde de aynı görevi üstlenmiş başkan yardımcıları vardır.
Ancak, STK’larla merkezi düzeyde senede sadece birkaç toplantı yapılmakta, bu toplantılarda da Parti’nin STK’lardan öğrenmesi yerine daha çok STK’ları bilgilendirmeye ağırlık verilmektedir. İllerde nadiren STK ziyareti ya da toplantısı yapılmaktadır. Özellikle yerel düzeyde sistemli-düzenli ilişki geliştirilmemiş olup, daha çok seçim ya da referandum kampanyası döneminde bir araya gelinmektedir.
CHP, üyeleri arasındaki STK üyeleri ve aktif vatandaşlarla düzenli bir ilişki kurmamaktadır. Üyelerin sivil toplumdaki ilişkilerine, görev ve sorumluluklarına dair bilgiler üyelik kayıtlarında kısmen yer alsa da bu bilgiler işlenmemiş ve örgütlenmede, eğitimde kullanılır hale getirilmemiştir.
İlişkileri kurmak, düzenli ve kurumsallaşma yoluna giren ilişkiler haline getirmek, CHP’nin STK’larda ve Kent Konseylerinde aktif olan üyelerini güçlendiren destek bürolarını açmak ve eğitimleri oluşturmak hem Partiyi güçlendirecek hem de yerel demokrasi ve katılımcılığı oluşturmakta, güçlendirmekte özel bir önem taşıyacaktır. Örneğin STK’ların proje hazırlaması ve hibe programlarına başvurmaları için destek veren, STK’ların çeşitli ücretsiz eğitimlerden yararlanmaları ve bölgesel, ulusal ve uluslararası ağların içinde yer almaları için izleyemedikleri işlemleri izleyen, yönlendiren belediye ve il-ilçe teşkilatlarının olması sadece kısa dönemli yararlar sağlamaz, aynı zamanda uzun dönemli sosyal sermaye oluşumunu da çok olumlu etkiler. Unutmayalım ki ancak güçlü STK’lar güçlü Konseyler ve güçlü yerel demokratik katılımcılık yaratabilir.
Ayrıca, CHP yerel yönetimler, yerel demokrasi, STKlarla ilişkiler kapsamında mutlaka kent konseyleri ile ilişkiler geliştirmelidir. Örneğin CHP İzmir İl Başkanlığı Kent Konseyleri Birimi kurmuştur. CHP üyesi Konsey Başkanlarından oluşan bu birim ne yazık ki bir çalışma ve raporlama düzenine sahip değildir. Seçim kampanyaları gibi dönemler dışında toplanılmaması önemli bir eksikliktir. Bu gibi birimlerden vazgeçmemeli, aksine -çok yararlı olacağından- yaygınlaştırılmaları ve aktif bir işleyişe kavuşturulmalarına çalışılmalıdır.
CHP Programı’nda STK’larla ilgili bir çok husus yer almaktadır. Program ve 2011 Seçim Bildirgesi’nin özel bildirgelerinden biri olarak hazırlanan Sivil Toplum Özel Seçim Bildirgesi STK’larla il hatta ilçe bazında bir araya gelinerek elden geçirilmeli, yenilenmelidir. Bu yaklaşım STK’ların CHP Programı ve özel seçim bildirgesi hakkında bilgilenmesini sağlayacağı gibi, STK’larla CHP arasındaki bağı da güçlendirecektir.
CHP seçim bildirgelerinin hazırlanmasında STK’lardan ve Kent Konseylerinden daha çok yararlanılmalıdır.
Her şeyden önemlisi CHP’nin Kent Konseylerine ilişkin net bir tutum açıklaması yapmalı, merkezi düzeyde bir Kent Konseyleri Bürosu oluşturarak konseylerle ilgili gelişmelerden yararlandığı gibi başkalarının yararlanmasını da teşvik etmelidir. Tüm CHP’li belediyelerde kent konseyi kurulması öngörülmeli, belediye meclislerinde Kent Konseyi’ne yer ayrılmalıdır. 2019 seçimleriyle birlikte CHP belediyesi haline gelen 11 büyükşehrin hepsinde kent konseyi kurulması, ilçe konseylerinin büyükşehir belediyesinden de ayni ve nakdi yardım almaya başlaması bir Parti politikası olarak uygulamaya sokulmalıdır.
*Seniye Nazik IŞIK
Yerel Yönetimler Uzmanı
nyisik@gmail.com