Son dönemlerde dünya siyasetinde ilginç gelişmeler yaşanıyor. Her geçen gün daha da büyüyen ekonomik ve sosyal sorunlardan bunalan kitleler, yeni arayışlara yöneliyorlar. Kapitalizmin sömürüye dayalı küresel sisteminin ve düzeninin dertlerine derman olmadığını, tam aksine var olan adaletsizliği, haksızlığı ve hukuksuzluğu daha da büyüttüğünü gören insanlar, yeni düşlerin peşine düşüyorlar.
Dünyada otoriterlik, ırkçı milliyetçilik, dinsel temelli etnik ve kimlik siyaseti yükseliyor. Emekçi, yoksul ve mağdur kitlelerin haklı tepkilerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanan demokrasi dışı akımlar ve otoriter liderler güç kazanıyor.
Zamanın o durdurulamaz akışından elbette insanların günlük yaşamı da etkileniyor. Bilimde, teknolojide, bilişimde ve iletişimde yaşanan gelişmeler, insanların alışkanlıklarını ve beklentilerini de değiştiriyor. Artık eski dönemlerin bilinen kalıplarıyla, alışkanlıklarıyla ve yaklaşımlarıyla, yeni dönemin toplumsal meseleleri anlaşılamaz ve çözülemez hale geliyor.
Bu durum elbette siyaseti, siyaset yapma anlayışlarını da etkiliyor ve değişime zorluyor. Ortaya çıkan yeni koşulların oluşturduğu yeni dönemin temel meselelerine, yeni yöntemlerle yaklaşmak ve yeni çözümlerle ulaşmak gerekiyor.
Sol ve sosyal demokrat hareketin evrensel problemi
Dünyada yaşanan yeni gelişmeleri en önce kavraması ve buna uygun örgütlenmeler, yapılanmalar ve politikalar üretmesi gereken sol ve sosyal demokrat hareketin, tam anlamıyla bu yeni dönemi kucaklayamadığını, geç kaldığını, hatta zaman zaman yanlış eksenlere savrulduğunu görüyoruz. İşte bunun için de genel anlamda sol ve sosyal demokrat hareket, evrensel düzlemde duraksıyor, güç kaybediyor ve geriliyor.
Aslında dünyada yaşanan ekonomik ve politik gelişmeler, sol ve sosyal demokrat hareket için yeni fırsatlar yaratıyor ve yeni olanaklar sunuyor. Günümüzde ortaya çıkan ekonomik sömürünün, insan hakları ve çevre sorunlarının üstesinden, ancak emek ağırlıklı ve insan odaklı sol ve sosyal demokrat temelli bir siyasal mücadeleyle gelinebileceği gerçeği, bugün her zamankinden daha çok kendini hissettiriyor.
Ancak sol ve sosyal demokrat hareket, yetersiz örgütlenme anlayışıyla, var olan geleneksel parti yapılarıyla ve siyasal yaklaşımlarında yaşadığı gelgitler, belirsizlikler ve savrulmalarla, günümüzün ihtiyaçlarına cevap veremiyor. Üstlenmesi gereken tarihsel misyonunu ve görevlerini yerine getiremiyor.
Siyasal alanda yeni gelişmeler
Günümüzde bütün dünyada yaşanan bilişim ve iletişim alanındaki değişimler siyaset alanını da derinden etkiliyor. Bu durum klasik parti yapılarını ve siyasal örgütlenme anlayışını da eskitiyor. Artık siyasal alana da yeni yöntemlerle ve yeni aygıtlarla çıkmak gerekiyor.
Bu konuda en dikkat çekici gelişme, hayatın birçok alanı gibi siyasetin de dijitalleşmesidir. Bu durum ister istemez geleneksel parti örgütlenmesini de hantallaştırmakta ve yeni ihtiyaçlara cevap veremez hale getirmektedir. Dolayısıyla dijitalleşmenin siyasal örgütlenmeyle ve parti yapılarıyla da buluşturulması gerekmektedir.
Artık günümüzde dünyanın birçok yerinde yaşanan önemli siyasal gelişmelere ve toplumsal hareketlenmelere, geleneksel partiler değil, dijital ortamda var olmuş, etkinlik kazanmış ve örgütlenmiş yapılar, bir anlamda ‘dijital partiler’ yön vermektedir.
Siyasetin dijitalleşmesi, ‘siyaset 4.0’ ve ‘dijital parti’ kavramları
Endüstriyel ilişkilerde ve üretim alanında görülen değişimlerle ilgili olarak ortaya atılan ‘endüstri 4.0’ kavramı, aslında siyasete de uyarlanabilir. Bu üretim ilişkilerinde yaşanan değişimler elbette siyaset alanına da taşınabilir. Çünkü siyaset alanında da yeni siyaset yapma ilişkileri ortaya çıkmaktadır. İşte bunun sonucu olarak bu alanda da ‘siyaset 4.0’ ve ‘dijital parti’ gibi yeni kavramlar gündeme gelmektedir.
Yaşanan bu gelişmeler özellikle genç kitleleri yeni arayışlara yöneltmekte ve eski köklü siyasal yapılardan uzaklaştırmaktadır. Bunun sonucu olarak başta Akdeniz kıyısı ülkelerde olmak üzere yeni siyasal organizasyonlar gündeme gelmekte ve bunlar hızla büyümektedir.
Örneğin son dönemlerde ortaya çıkan Yunanistan’daki Syriza, İspanya’daki Podemos, İtalya’daki Beş Yıldız hareketlerini bu bağlamda değerlendirebiliriz. Fransa’da başarıya ulaşan Macron’un ‘En Marche / Yürüyüş’ hareketi ile seçimi kaybetmiş olsa da rakibi Melenchon örgütlenmesini, bu yeni örgütlenme yöntemlerinin siyasete uyarlanması örnekleri olarak düşünebiliriz. Yine Fransa’da Fransız sosyalist ve komünist partilerinin yaşadığı çöküşü, dünyanın en eski ve köklü partilerinden Alman Sosyal Demokrat Partisi’nde (SPD) görülen gerilemeler de bu gelişmelere örnek gösterilebilir.
İdeolojik sorunlar, yetersizlikler ve savrulmalar
Sol ve sosyal demokrat hareketin evrensel plandaki duraklamasını, gerilemesini, yalnızca zamanın ruhunu okuyamama ve yaşanan gelişmelere ayak uyduramama olarak ele almak, eksik ve yanlış olur. Elbette bu konular önemlidir ama tek başına konuyu açıklamaya yeterli değildir.
Belki de onlardan da önemli olan, ideoloji alanındaki duruşlar, tavırlar ve yetersizliklerdir. Sosyalist sistemin çöküşünün ve iki sistemli dünya düzeninin noktalanmasının ardından, kapitalizmin küresel ölçekte ortaya koyduğu ideolojik saldırı, sol ve sosyal demokrat hareket tarafından yeterince göğüslenememiştir.
Bunun sonucu olarak dünya ölçeğinde neoliberal politikaların azgınlığı yaşanmıştır. Zaman zaman birçok ülkede, özellikle de gelişmiş Avrupa ülkelerinde sol ve sosyal demokrat partilerin, akımların, neoliberal politikaların etkisi altında kaldığı ve kendi ideolojik çizgilerini, doğrultu tutarlılıklarını yitirdikleri gözlenmiştir. Böylece bu parti ve hareketler de, birçok yerde var olan çarpık düzenlerin birer parçası haline gelmişlerdir.
Güven kaybı ve yeniden yapılanma
Elbette yaşanan bu süreçler sol ve sosyal demokrat hareketler için güven kaybını, iddialarını yitirmelerini ve kitlelere önderlik yapamama gibi sonuçları beraberinde getirmiştir. Hatta bazı ülkelerde kapitalist düzen partileriyle benzer hale gelmişlerdir. Bu gelişmelere koşut olarak Sosyalist Enternasyonal de kan yitirmiş ve eski saygınlığını, gücünü kaybetmiştir.
Dolayısıyla siyaset alanında önemli bir boşluk oluşmuştur. Kapitalizmin geleneksel sömürü düzeninin kıskacı altındaki emekçi yoksul kitleler, emperyalizmin klasik savaş ve işgal politikalarının tasallutu altındaki halklar, yalnız ve çaresiz kalmışlardır. Dünya politikasında tümden egemenlerin sözü geçer olmuştur.
Oysa siyasal alanda var alan bu vahşi düzeni durdurup değiştirebilecek olan temel güç, yine sol ve sosyal demokrat hareketlerdir, partilerdir. Yalnız öncelikle yapılması gereken, bu hareketlerin, hem zamanın ruhunu doğru okuyarak ve hem de ideolojik bakışlarını yeniden gözden geçirerek, doğru anlayış ve yöntemlerle yeniden örgütlenmeleridir.
Corbyn ve Sanders örnekleri, ‘İlerici Enternasyonal’
Bu konuda, son dönemde, sol ve sosyal demokrat hareketleri umutlandıran iki önemli gelişme vardır. Birincisi, İngiltere’de görülen, İngiliz İşçi Partisi’nin Corbyn önderliğinde kendini yenilemesi ve neoliberal politikaları terk ederek sol politikalara yönelmesidir. İkincisi de ABD’de görülen ve özellikle de demokratlar arasında etkin olan senatör Bernie Sanders’in önderlik yaptığı muhalif harekettir.
Yine bu gelişmelere koşut olarak, geçtiğimiz günlerde evrensel düzlemde duyurulan ‘İlerici Enternasyonal’ girişimini de önemsiyoruz. ‘İlericiler birleşin’ sloganıyla yükselen bu ses, bir bakıma, uluslararası sol ve sosyal demokrat hareketin de görevlerini hatırlatıyordu. Dünyada yaşanan ve giderek otoriter sağ eğilimlerin yükselişine yol açan ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelere karşı, sol ve sosyal demokrat hareket ayağa kalkmalıydı.
Yunanistan’ın eski Maliye Bakanı, DiEM25 hareketinin kurucusu Yanis Varoufakis ile ABD’de Sanders Enstitüsü’nün yöneticisi Jane Sanders, ortak bir açıklama yaparak İlerici Enternasyonal’in kurulması çağrısında bulundular. Çağrıya ABD’de geçen başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti’den aday adayı olan Vermont Eyaleti Senatörü Bernie Sanders’ın yanı sıra İngiltere’de Jeremy Corbyn’in liderliğindeki İşçi Partisi, İzlanda’da iktidarda bulunan Yeşil-Sol Hareket ve Brezilya İşçi Partisi’nin de destek verdiği bildirildi.
“Pervasız küreselleşme barış ve refah vaat etti. Fakat bunun yerine mali kriz, sonu gelmez savaşlar ve yıkıcı çevre felaketleri getirdi” söylemiyle yola çıkan girişimin,‘İlericiler birleşin’ çağrısı, bakalım evrensel düzlemde nasıl yankılanacak? Bu çağrıyı önemsiyor ve dikkatle izliyoruz.
İdeolojik netlik ve doğrultu tutarlılığı
Aslında bütün bu çabalar ve girişimler, önemli bir ihtiyacı bize somut olarak gösteriyor. Uluslararası sol ve sosyal demokrat hareketin ciddi bir silkinmeye ve yenilenmeye ihtiyacı var. İşte tüm bu yeni arayışlar da bu ihtiyacı karşılamaya çalışıyor.
Bu arayışta öncelikle uluslararası düzlemde bir eleştiri ve özeleştiriye ihtiyaç olduğunu öngörüyoruz. 21’inci yüzyılın ve içinde bulunduğumuz dönemin siyasal koşullarının ciddi anlamda kapsamlı biçimde irdelenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Uluslararası sol ve sosyal demokrat hareket, kitlelerin güvenini yeniden kazanmalıdır. Kendi iç düzenini ve örgütsel yapılarını, bu güveni sağlayabilecek gelişmişlik düzeyine getirmelidir.
Bunun için küresel kapitalizme ve neoliberal politikalara karşı sağlam bir ideolojik duruş, tavır ve tutarlılık ortaya konmalıdır. Ulusal ölçekte de her ülkenin kendi özgün yapısına ve ihtiyaçlarına uygun politikalar geliştirilmelidir. Bölgesel, yerel ve yöresel deneyimlerden yararlanılmalı ve olumlu örnekler, başarılar yaygınlaştırılmalıdır.
Esnek ama etkin ve yaygın örgütlenme
Örgütsel alanda zamanın ruhu doğru okunmalıdır. Bilişim ve iletişim alanındaki yeni teknolojik değişimlerden, gelişmelerden yararlanılmalıdır. Bu yenilikler ve uygulamalar, siyasal örgütlenme alanına da taşınmalıdır. Özgür, yaratıcı, demokrat ve dayanışmacı anlayış siyasete egemen kılınmalıdır. Kitlelere ve özellikle de gençlere güven verilmelidir.
Partilerin örgütsel yapılarındaki klasik hantal anlayışlar değiştirilmeli ve yenilenmelidir. Teknolojik ve dijital olanaklardan yararlanılarak yeni örgütsel ağlar oluşturulmalıdır. Bu konuda partilerin kurumsal yapılarının dışında, esnek ama etkin ve yaygın organizasyonlara gidilmelidir. Partilerin, kurumsal örgütlenmelerin çevreleri dijital ve birbiriyle ilişkilenen siyasal ağlarla örülmelidir.
Siyaset ve parti dostu yeni çeperler oluşturulmalıdır. Son dönemde İngiliz İşçi Partisi örneğinde görülen ve başarılı olan Momentum örgütlenmesi örnek alınmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Parti dostu gençlik ve kadın örgütlenmeleri yeniden ele alınmalı ve yapılandırılmalıdır.
Sınıf, emek, ekonomi temelli duruş ve tavır
Solun, sosyal demokrasinin; sınıf, emek ve ekonomi temelli hayata bakışı, her ülkenin özgün koşullarına uyarlanmalı ve zenginleştirilmelidir. Yaşanan süreçte ortaya çıkan yeni sınıfsal ve toplumsal mevzilenmeler, doğru biçimde analiz edilip değerlendirilmeli ve bunlara uygun yeni siyasal politikalar geliştirilmelidir.
Bu bağlamda siyasal programlar gözden geçirilmelidir. İnsana, doğaya, çevreye önem veren insan odaklı sosyal politikalar, eylemler, etkinlikler güçlendirilmelidir.
Görüleceği gibi bu çalışmamızda, solun ve sosyal demokrasinin evrensel düzlemdeki sorunları ve arayışları üstüne, genel bir değerlendirme yapmaya çalıştık.
Ülkemizdeki siyasal durumu, Türkiye solunun ve sosyal demokrasinin sorunlarını ve arayışlarını, bir başka yazımızda ele alacağız. 31 Mart seçimleri sonrasında oluşan yeni durum ve koşullarda, özellikle ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) yeniden yapılanmasını irdelemeye çalışacağız.
*Mehmet Şakir ÖRS
Gazeteci-Yazar
mehmetsakirors@hotmail.com