Öğrenci ve gençlik hareketleri içinden yetişmiş, solcu genç bir siyaset insanının Şili’de halkın oylarıyla devlet başkanlığına seçilmesi, bütün dünyada ilgiyle karşılandı. Şili’de halkçı, sol, sosyalist siyasal ve toplumsal güçleri ortak bir program etrafında buluşturan, 35 yaşındaki gençlik lideri Gabriel Boric’in temsil ettiği sol siyasal anlayış; faşizm ile neoliberalizmin ortaklığında oluşan ve aşırı sağcı Jose Antonio Kast tarafından temsil edilen sağcı anlayışı, %44’e karşı %6’lık net bir sonuçla geride bıraktı.
Bu sonuç, Şili’de yeni bir siyasal dönemi başlatırken, bütün dünyada da yeni umut rüzgarlarının esmesine neden oldu. Ama aynı zamanda, belleklerde, Şili’nin yakın siyasal geçmişi ile ilgili çağrışımlar yaptı. Akıllara, 1970’li yıllarda yaşanan, sosyalist Allende önderliğindeki Halk Birliği (Unidad Popular) iktidarını ve bu halk yönetiminin faşist Pinochet komutasındaki askerler tarafından darbeyle yok edilmesini getirdi.
Siyasal bir laboratuvar
Aslında Salvador Allende’den Gabriel Boric’e uzanan tarihsel süreç, önemli derslerle ve ilginç siyasal mücadele deneyimleri ile doludur. Günümüzün tüm siyasal aktörleri, Şili’de yaşanan tarihsel süreci ve sonuçta ortaya çıkan siyasal dersleri tüm yönleriyle irdelemelidirler.
Bir Latin Amerika ülkesi olan Şili, farklı dönemlerde yaşanan siyasal süreçler ve mücadeleler nedeniyle, gerçekten tam anlamıyla bir ‘siyasal laboratuvar’ niteliğindedir. Burada yaşanan siyasal deneyimler, bütün ülkelere ve halklara ışık tutmaktadır.
19 milyon nüfusa ve 741 bin767 kilometrekarelik bir yüzölçümüne sahip bu ilginç ülkenin kuzeyinde Peru, doğusunda Bolivya ve Arjantin vardır. Kuzey, orta ve güney olarak coğrafi ve ekonomik açıdan üç bölgeye ayrılan Şili’de, nüfusun ve çalışanların ağırlıklı bölümü Orta Şili’de toplanmıştır. Şili halkı İspanyolca konuşur. Halkın çoğunluğu beyaz ve hıristiyandır. 16’ncı yüzyılın ortalarında İspanyol İmparatorluğu tarafından işgal edilen Şili, 1818 yılında bağımsızlığını kazanmıştır.
Balmaceda ve Allende
1886 yılında ilerici kesimlerin temsilcisi olan liberal Jose Manuel Balmaceda başkan seçildi. 1891’de çıkan iç savaş sonunda Balmaceda yenilerek Arjantin elçiliğine sığındı ve 19 Eylül 1891 tarihinde intihar etti. Birçok tarihçi ve araştırmacı, Balmaceda ile Allende’nin yazgılarını birbirine benzetir. Allende, 26 Temmuz 1908 tarihinde Valparaiso şehrinde doğdu. 18 yaşında Tıp Fakültesi’ne girdi ve burada öğrenci lideri oldu.
Şili’de 1932 yılı Temmuz’unda, albay Marmaduke Grove önderliğinde 100 gün süren bir sosyalist cumhuriyet kurulmuştur. Allende bu sırada Valparaiso’da bir hastaneye doktor olarak atandı. Kısa süre sonra 1932 devrimi sona erdi ve Allende tutuklandı.
1933 yılında çeşitli gruplar bir araya gelip Sosyalist Parti’yi kurarlarken, aralarında Allende de vardı. Sosyalistler, komünistler ve radikaller Halk Cephesi’ni kurdular. Adayları Aguirre Cerda, 1938 yılında Şili cumhurbaşkanı oldu. Marksistler hükümette görev aldılar. Allende de sağlık bakanlığına getirildi. 1943 yılında Sosyalist Parti’nin Genel Sekreteri oldu.
Unidad Popular / Halk Birliği
17 Aralık 1969’da Santiago’da Sosyalist Parti, Komünist Partisi, Radikal Parti, Sosyal Demokrat Parti, Birlikçi Eylem Hareketi MAPU ve Bağımsız Halkçı Eylem Örgütleri bir araya gelerek Unidad Popular’ı (Halk Birliği) oluşturdular.
Tarihsel bir sol birlik hareketi olan Unidad Popular, ortak programında şu saptamayı yapıyordu: “Şili kapitalist bir ülkedir, emperyalizme bağımlıdır ve burjuvazinin yabancı sermaye ile işbirliği içinde olan kesimlerinin yönetimi altındadır. Burjuvazinin bu kesimleri, ülkenin temel sorunlarını çözememektedir; çünkü bu sorunlar, bunların gönüllü olarak hiçbir zaman bırakmayacakları sınıf ayrıcalıklarından doğmaktadır.”
Birliğin önderi Allende, mutlu bir gelecek için tüm Şili halkının birliğini savunmaktadır. Bir söylevinde şöyle demektedir: “Bir kurtarıcı, Tanrı tarafından gönderilmiş bir kişi olmadığımı her zaman söylemişimdir. Ben, halkın zafer ümidini sadece birlik olmada gören militan bir sosyalistim.”
4 Eylül 1970 tarihinde yapılan seçimlerde Halk Birliği’nin adayı Allende, oyların %36,3’ünü alarak başkan seçildi. 4 Nisan 1971’de yapılan genel seçimlerde, Unidad Popular oy oranını %49,75’e çıkardı. 11 Temmuz’da bakır madenleri kamulaştırıldı. ABD Şili’ye verdiği kredileri kesmeye başladı.
4 Mart 1973 tarihinde yapılan seçimlerde, Unidad Popular oyların %44’ünü aldı. Bu dönemde askerler arasında küçük çaplı hareketlenmeler oldu, bastırıldı. 25 Temmuz’da kamyoncular greve başladılar. Sağ kesimin eylemleri yoğunlaştı.
Tarihsel bir dönüm noktası
Şili’de giderek çıkarlarının zedelendiğini gören uluslararası tekelci sermaye, tüm gücüyle Şili’ye ve Allende yönetimine çullandı. 11 Eylül 1973’te General Pinochet liderliğindeki Şili silahlı kuvvetleri, halkın oylarıyla iktidara gelmiş olan Allende’yi devirdi. Allende darbeye karşı direndi ve teslim olmadı.
11 Eylül darbesiyle iktidara gelen Pinochet, ilk iş olarak anayasayı kaldırdı, Kongre‘yi kapattı. Tüm sol partiler ve sendikalar kapatıldı, üyeleri tutuklandı. Binlerce insan öldürüldü, on binlerce insan işkenceden geçirildi.
Hitler Faşizmi’ni çağrıştıran yöntemler Şili’de kullanıldı. Kitaplar yakıldı, aydınlar kamplara dolduruldu. On binlerce kişinin akıbeti meçhul kaldı. Böylesi zor ve ağır bir dönemi yaşayan Şili halkı, tüm zorluklara karşın, faşist yönetime karşı mücadele verdi.
Demokrasiden yana tüm insanlar, dünyanın dört bir yanında, Şili halkıyla dayanışmayı yükselttiler. Her fırsatta Pinochet yönetimi lanetlendi. Her ülkeden ve her ulustan, iyiden, haklıdan ve özgürlükten yana olan insanların dayanışmaları, Şili halkının haklı mücadelesine güç verdi.
Aslında Şili bizden çok uzak bir coğrafyada bulunsa da ülkemizin yakın siyasal tarihi ile şaşırtıcı benzerlikler taşıyor. Bu nedenle de bizler tarafından daha yakın bir ilgiyi ve duyarlılığı hak ediyor.
Şili’nin 11 Eylül’ü / Türkiye’nin 12 Eylül’ü
11 Eylül 1973’te, emperyalizmin ve uluslararası sermayenin desteklediği Şili silahlı kuvvetleri, halkın oylarının %44’ünü alarak iktidara gelmiş Salvador Allende’yi devirmişti. Darbeye karşı çıkanlar ve direnenler, inanılmaz işkencelere ve baskılara uğramışlardı. İşte bu tarihten yedi yıl sonra benzer bir felaket ülkemizde de yaşanacak ve 12 Eylül 1980 darbesi gerçekleşecekti. Şili benzeri görüntüler, bu kez ülkemizde görülecekti. Şili’nin 11 Eylül’ü ile Türkiye’nin 12 Eylül’ü arasında şaşırtıcı benzerlikler vardır. Her iki askeri darbe de, ülkelerine ve halklarına çok büyük acılar ve sıkıntılar yaşatmıştır.
Bundan tam 36 yıl önce, 11 Eylül darbesinin 13’üncü yıl dönümünde; ‘Şili Halkı Yalnız Değildir’ başlığıyla, dönemin Bilim ve Sanat Dergisi’nde şunları yazmışım: “11 Eylül, emperyalizmin, uluslararası tekellerin, Şili’deki halk yönetimine karşı giriştikleri faşist darbenin yıldönümüdür. Bu nedenle; çok yakın bir gelecekte, Şili’de, yeniden gül ve özgürlük günlerinin kurulacağına inancımızla, Şili halkıyla dayanışma bayrağını yükseltiyor ve Şili’deki faşist rejimi bir kez daha lanetliyoruz. (Şili Halkı Yalnız Değildir / Mehmet Şakir Örs / Bilim ve Sanat – Eylül 1986 sayısı)
Pinochet döneminde yaşananların sanata yansıması
Faşist Pinochet rejimi tarafından darbeden sonra Şili stadına kapatılan ve orada özellikle gitar çalan parmakları kırılarak işkenceyle öldürülen ünlü besteci ve halk şarkıcısı Victor Jara’nın yaşadıkları, günümüzde de unutulmuyor. Besteleri ve şarkıları, tüm dünyada dilden dile yayılıyor.
Ünlü yönetmen Costa Gavras’ın, 11 Eylül darbesi sonucunda Şili’de yaşanan insan avını anlattığı Missing / Kayıp filmi; 1982 yılında, 5 dalda Akademi ödüllerine aday gösterilmiş ve uyarlama senaryo dalında Oscar’ı almıştır. Aynı film, Cannes Film Festivali’nde de büyük ödül olan Altın Palmiye’yi, Yılmaz Güney’in Yol filmiyle paylaşmıştır. Görüldüğü gibi Şili ile ortak yazgımız, sinema sanatında da kendini göstermiştir.
Sinema sanatından bir başka çarpıcı örnek, 1988’de faşist Pinochet rejiminin düzenlediği referandumda verilen ‘Hayır’ mücadelesini ve kampanyasını anlatan, Pablo Larrain’in yönetmenliğini yaptığı ‘No’ filmidir. Bu film ve filmde anlatılanlar da bizdeki anayasa referandumunda yaşananlarla ilginç benzerlikler taşımaktadır.
Şili halkıyla dayanışma
etkinlikleri
Şili denince bizim yazacak ve anlatacak o kadar çok hikayemiz var ki!.. Bunlardan belleğimizde hemen canlanıveren bir güzel ve anlamlı anı da 1970’li yıllarda ülkemizde yapılan Şili halkıyla dayanışma etkinlikleridir. Bu kapsamda, 1977’de İstanbul, Ankara ve İzmir’de ardı ardına yapılan uluslararası dayanışma gecelerini anımsıyoruz. Örneğin, bizim de katıldığımız ve içinde olmaktan onur duyduğumuz, İzmir’de Kültürpark’ta yapılan Şili halkıyla dayanışma gecesini ve etkinlikte yaşadığımız coşkuyu hiç unutmuyoruz.
O yıllarda sürgünde bulunan Şilili ünlü müzik grubu Inti Illimani’nin katılımıyla gerçekleştirilen bu etkinlik, halklar arasında kardeşliğin ve enternasyonal dayanışmanın çok güzel ve görkemli bir örneği olmuştu. Şilili sanatçıların ezgileri ile Anadolu ezgileri birbirine karışmış, Venceromos marşları ile faşizm karşıtı Türkçe ve İspanyolca belgiler birbiri ile buluşmuştu!..
‘Şikago çocukları’ ve Şili’de neoliberalizm
Faşist Pinochet dönemini yalnızca siyasal uygulamalarla ve yaklaşımlarla değerlendirmek, konuyu eksik bırakır. Bu dönemin, diğer ülkeler ve genel olarak dünya ekonomi-politiği için önemi, özellikle bu dönemde Şili’de hayata geçirilen iktisadi politikalardır.
Neoliberalizmin ilk uygulama alanı -bir bakıma laboratuvarı- olarak da değerlendirilebilecek bu dönemde, General Pinochet, Şikago Üniversitesi’nden yetişmiş bir grup Şilili ekonomisti ülkeye çağırarak, ekonominin yönetimini onlara bırakmıştır. Milton Friedman’ın öğrencileri olan bu ekonomistler, 17 yıl sürecek cunta yönetiminin ekonomideki politikalarını oluşturup, hayata geçirmişlerdir.
İşte bu nedenle, Şili’de uygulanan ekonomi politikaları ‘Şikago okulu’ ya da ‘Şikago çocukları’ tanımlarıyla birlikte adlandırılıp anılır. Aslında o dönemde Şili’de yaşanan ekonomik ve siyasal gelişmeleri, Ronald Reagan döneminin ABD’si ve Margeret Teacher döneminin İngiltere’si ile birlikte değerlendirmenin, daha doğru ve yararlı olacağını düşünüyoruz.
“Neoliberalizm Şili’de başladı, burada bitecek”
1973 faşist darbesi ile Şili’de uygulama alanı bulan neoliberalizm, sonrasında askeri darbelerle ve otoriter yönetimlerle yaygınlaşmış ve etki alanını genişletmiştir. Özellikle Latin Amerika’nın farklı ülkelerinde etkili olmuştur. Ülkemizde 1980’de, 24 Ocak kararlarıyla başlayıp 12 Eylül darbesiyle tamamlanan ekonomik ve politik süreci de bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor.
Emperyalizmin ve uluslararası sermayenin desteğiyle Pinochet cuntasının darbeyle işbaşına gelmesinden neredeyse yarım asır sonra, günümüzde Şili’de yeni bir döneme geçiliyor. Farklı sol siyasal partileri, grupları ve toplumsal kesimleri ortaklaştırıp birleştiren solcu Gabriel Boric önderliğinde yeni bir dönem başlıyor.
Geniş bir halk desteğiyle seçimi kazanan ve yönetimi devralmaya hazırlanan Borıc’in yaptığı zafer konuşmasında vurguladığı “Neoliberalizm Şili’de başladı, burada bitecek” sözleri, yeni dönemin temel ekonomi politikası yaklaşımlarını da çarpıcı biçimde yansıtıyor.
Şili’den çıkarılması gereken dersler
Şili, yaşadığı tarihsel dönemlerle ve süreçlerle, gerçekten çok ilginç ve mutlaka dikkatle irdelenmesi ve izlenmesi gereken bir ülke. Günümüzün zorlu koşullarında, ilerici toplumsal kesimlerin ve politik güçlerin, Gabriel Boric önderliğinde elde ettikleri başarı bile, bu farklılığı ve özgünlüğü ortaya koyuyor. Doğrusu bu büyük başarıyı ve gerçekleştirenleri yürekten kutluyoruz!.. Yıllardır Şili halkıyla ve ilerici güçleriyle dayanışma içinde olmuş, enternasyonalist düşünceyi ve yaklaşımı önceleyen / önemseyen insanlar olarak, Şili’deki yeni toplumcu düzeni ve dönemi, içtenlikle selamlıyoruz!..
Geçmişten günümüze Şili’de ve Türkiye’de yaşanan ekonomik ve politik gelişmeler, birbirine bir hayli çarpıcı benzerlikler gösteriyor. Birbirinden çok farklı coğrafyalarda bulunan bu iki ülkenin ve halkın yazgısı, hayatın ve zamanın akışında ortaklaşıyor. Bu ortaklaşma, başta sinema ve müzik olmak üzere sanatın farklı alanlarında da kendini gösteriyor.
Dolayısıyla, Şili’de yaşanan gelişmeler, bizim ve ülkemiz için de çok büyük önem taşıyor. Allende’den Goric’e uzanan siyasal ve tarihsel süreci, çok iyi bilmemizde ve irdelememizde sonsuz yarar var. 1970’lerden bu yana Şili’de yaşananlar ve verilen mücadele, doğrusu bu ilgiyi ve duyarlılığı hak ediyor. Sözün özü, bu süreçten çıkaracağımız, günümüze ve ülkemize taşıyacağımız çok dersler var!..