Dünya olağanüstü bir dönemden geçiyor. Korona virüsünün yarattığı tehlike, ülkeleri ve halkları doğrudan etkiliyor. Bugünlerde insanlar öncelikle can derdine ve sağlıklarını korumanın peşine düşüyorlar. Toplumsal yaşam ve gündem, bütünüyle bu temel konunun kuşatması altında kalıyor.
Aslında, küresel kapitalist sistemin ve dünyaya egemen olan siyasal anlayışların, ne derece kof ve temelsiz olduğu, böylesine olağanüstü durumlarda daha çarpıcı biçimde ortaya çıkıyor. Bir bakıma, koronalı günler, hem içinde bulunulan sürecin ve hem de siyasal sistemlerin adeta turnusolu işlevini görüyor.
Korona günlerinin düşündürdükleri
Günümüzde dünyada etkin ve ağırlıklı olan siyasal düzenlerin temelini oluşturan neoliberal ekonomi politikalarının; eşitsizliği, yoksulluğu, gelir adaletsizliğini ne ölçüde büyüttüğü şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Kâr hırsını, parasal değerleri ve rant yaklaşımını öne çıkaran siyasal anlayışların, insanları ve ülkeleri içine düşürdüğü toplumsal bunalımın olumsuz sonuçları, bir bir ortaya dökülüyor. Başta sağlık politikası olmak üzere sosyal politikalar tümüyle çöküyor. Çaresizliğin burgacında kıvranan insanlar, hak ettikleri en temel sağlık hizmetine bile erişemiyorlar. Eşitsizlik ve adaletsizlik daha da büyüyor.
Bütün bu konular, uluslararası alanda ve tek tek ülkelerde, düzen ve sistem tartışmalarını yeniden canlandırıyor ve yeni arayışları gündeme getiriyor.
Türkiye’ye yansımaları
Koronavirüs salgınından ülkemiz ve halkımız da alabildiğine etkileniyor. Zaten kırılgan durumda olan ekonomimiz büyük yaralar alıyor. İşyerleri kapanıyor, insanlar işlerini kaybediyorlar. Böylece en büyük ekonomik problem olan işsizlik daha da tırmanıyor.
Kısacası, ekonomik ve sosyal anlamda olan yine çalışana, emekçiye, işsize ve yoksula oluyor. Ekonomik ve sosyal sorunlar daha da ağırlaşıyor.
Uzun süredir iç ve dış siyasette iyice bunalan siyasal iktidar, bu süreci yönetmekte de zorlanıyor. Çoğunlukla insanlar kendi yazgıları ile baş başa kalıyorlar.
Bir kez daha görülüyor ki, yeni yönetsel sistem, tıpkı dış politikada ve ekonomik sorunlarda olduğu gibi, bu meselede de sınıfta kalıyor. Türkiye’nin yönetsel sisteminin değiştirilmesi ve parlamenter demokrasinin inşası meselesi, ivedi biçimde öne çıkıyor.
İkili görev, sistem ve düzen değişimi
Son gelişmelerin ışığında Türkiye’ye bakınca neler görüyoruz? Cumhuriyetin kurucu değerleri ve aydınlanmanın ilkeleri, kurumları, 18 yıldır süren iktidar döneminde aşınmış ve örselenmiştir. Bunun en somut ve çarpıcı örneği, parlamenter sistemin sonlandırılmasıdır. Dolayısıyla, ülkemizdeki öncelikli konu yönetsel sistem değişimidir. Demokrasinin genel kurallarıyla ve kurumlarıyla yeniden inşa edilmesidir.
İşte bu nedenle, önümüzdeki yakın dönemde, siyaset kurumu, sistem meselesine ve yeni anayasa konusuna odaklanacaktır. Bu konular çevresinde yeni siyasal kırılmalar ve yakınlaşmalar olacaktır.
Sol ve sosyal demokrat hareket, öncelikle, ülkemizin yenilenmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemle buluşturulması mücadelesinin temel öznesi ve katalizörü olmak durumundadır. Bu da demokrasiden ve parlamenter sistemden yana en geniş kesimlerin birlikteliğinin sağlanması meselesini, sol ve sosyal demokrat hareketin önüne ‘öncül görev’ olarak koymaktadır. Son yaşananlar, bu konunun ne denli yakıcı ve önemli bir ihtiyaç olduğunu bir kez daha herkese göstermiştir.
Ülkemiz solu, elbette yalnızca sistem değişimi ve yeni anayasa talebiyle mücadelesini sınırlayamaz. Aynı zamanda ekonomik ve toplumsal düzeni değiştirecek, emekten ve üretici güçlerden yana bir sol yaklaşımı da savunmalı ve ‘ileri bir hedef’ olarak önüne koymalıdır. İşte bunun içindir ki, bu sistem de ve bu düzen de değişmelidir diyoruz. Doğal olarak, her iki hedefe uygun biçimde, farklı ittifak politikalarını oluşturmak ve bunların birlikteliklerini ilmek ilmek örmek gerekiyor.
TBMM’nin 100’üncü yılında, parlamenter sistem kampanyası
2020 23 Nisan’ında, TBMM’nin açılışının 100’üncü yılını kutluyoruz. Bu aslında çok önemli bir dönüm noktasıdır. Başta cumhuriyetin kurucu partisi ana muhalefet CHP olmak üzere, toplumsal muhalefet ve en geniş muhalefet güçleri, bu konuyu tüm güçleriyle sahiplenmelidirler.
Çalışmalarımızda ve yazılarımızda sıkça ifade ediyoruz; önümüzdeki siyasal sürecin temel kırılma noktaları, siyasal sistem ve yeni anayasa tartışmaları olacaktır. Bugün içinde bulunulan sistemle ülkenin yönetilemediği, artık pek çok çevrenin ve kesimin ortak görüşüdür. 100’üncü yılın ana teması da, başat gündemi de bu konu olmalıdır.
Öyleyse muhalefet ve özellikle de ana muhalefet, bu konuların çevresinde yeni birliktelikler örmelidir. Buna koşut olarak, öncelikle ‘yenilenmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem’ için ülke çapında toplumsal bir kampanya başlatılabilir. CHP Kurultayı, bu kampanyanın işaret fişeği olabilir.
Bu bağlamda, ana muhalefet partisinin önderliğinde; 23 Nisan 1920’nin, TBMM’nin açılışının 100’üncü yıldönümünün kutlanacağı nisan ayı boyunca, tüm ülke çapında sürdürülecek, ‘TBMM’nin 100’üncü yılında, Türkiye’de yeniden parlamenter sistem’ kampanyası düzenlenmesini öneriyoruz.
CHP Kurultayı’nın temel görevi ve sorumluluğu
Koronavirüs salgını nedeniyle CHP 37’nci Kurultayı’nın ertelenmesi, ana muhalefete yeni bir zaman kazandırmıştır. Bu süre iyi değerlendirilmeli ve CHP’nin iktidara hazırlık programı için daha etkili ve kapsamlı çalışmalar yapılmalıdır.
Sürekli ve dikkatli okurlarımız anımsayacaklardır, Sosyal Demokrat Dergi’nin (SDDergi) Ocak-Şubat 2020 tarihli, 109/110’uncu sayısında yayımlanan, kongre ve kurultay sürecine yönelik ‘CHP’nin Tarihi Sorumluluğu’ başlıklı makalemizde; içinde bulunulan dönemde, ana muhalefet partisinin tarihi sorumluğuna dikkati çekip şunları yazmıştık:
“18 yıldır işbaşında bulunan siyasal iktidardan bıkan halkımızın önemli bir çoğunluğu, yeni bir arayış içindedir. Doğal olarak, gözler, temel seçenek olan ana muhalefet partisinin üzerindedir. CHP, bütün bunların bilincinde olarak, örgütsel yapısını çok yönlü yenilemeli ve kurultay sürecini ‘iktidara hazırlık’ sürecine dönüştürmelidir.
Öncelikle, partinin tarihinde önemli bir yeri olan ‘İlk Hedefler Beyannamesi’ tarzı bir bildirge hazırlanmalı ve bildirge CHP’nin bütün platformlarında, kongrelerinde tartışılıp olgunlaştırılmalıdır. Bu bildirgeyle, CHP’nin başını çekeceği yeni bir iktidar döneminde yapılacaklar, halka verilen söz haline getirilmelidir. Bizim ‘Ekmek ve Demokrasi Bildirgesi’ olarak düşündüğümüz -kuşkusuz daha etkili isimler de bulunabilir- böylesi bir çalışma, kurultay kararına ve sonuçlarına bağlanmalıdır. Sözün özü, bu çalışmada, ‘çağdaş ve demokratik yeni bir Türkiye fotoğrafı’ ortaya konulmalıdır.”
Önümüzde zor ve zorlu bir dönem var
Doğrusu, yukarıda ifade etmeye çalıştığımız tarzda bir fotoğraf, ilçe ve il kongreleri sürecinde ortaya çıkmamıştır. Hiç olmazsa kurultayda bu fotoğrafın ortaya çıkarılması ve bütün Türkiye’ye gösterilmesi, kurultayın tarihsel görevi ve sorumluluğudur.
Ekonomide, dış ve iç politikada çok ağırlaşmış sorunlar vardır. Koronavirüs salgını, bütün bu sıkıntıların üstüne adeta tuz biber ekmiştir. Halkımız, insanımız bunalmış durumdadır. Başta ana muhalefet CHP olmak üzere, toplumsal muhalefet, bütün muhalefet güçleri, bu açmazlardan çıkış yolunu halka göstermeli ve ülkenin önünü açmalıdır.
Bu dönemde çaresizlikten bunalan ve yeni arayışların peşine düşmeye hazırlanan geniş kitleler, muhalefetten ve özellikle de ana muhalefet CHP’den önemli çıkışlar yapmasını istemektedir.
Kısacası, önümüzdeki süreçte, dünyada olduğu gibi, ülkemizde de sol ve sosyal demokrat hareketi, önemli ve kapsamlı görevler bekliyor.
*Mehmet Şakir ÖRS
Gazeteci-Yazar,
mehmetsakirors@hotmail.com