554579_331547573588743_1813213253_n-720x340

Mehmet Çan – TÜSAK: AKP’den Sanata Tuzak

Bu yazı 04.02.2014 tarihinde www.sendika.org’da yayınlanmıştır.

AKP iktidarı, temeli 1980’lerde Özal hükümeti tarafından atılan, 1990’larda Dünya Bankası ekonomik reformlarıyla derinleştirilen ve 2000’lerde bizzat kendi kişisel damgasını taşıyan özelleştirme dalgasının son uzantılarını sanat alanında uygulamaya başlandı.

AKP’nin muhafazakâr kimliği ile uyumlu sanat politikası ilk meyvesini Melih Gökçek’in Ankara’da belediye başkanı olduğu ilk günlerde “Tükürürüm böyle sanatın içine!” cümlesi ile özetlenmiş ve belediyede çalışan müzisyenlerin parklara sulama görevlisi olarak atanması ile sonuçlanmıştı. Bu tarihten itibaren sanata ve sanatçıya saygıda “durmadan yola devam eden” hükümet iktidarını sağlamlaştırdıkça her fırsatta saldırılarını arttırarak sürdürdü.

Fazıl Say davası, “ucube heykel” tartışmalarıyla yandaş kamuoyunu toplumun bir kesimine karşı kin ve nefret duyguları ile doldurmaya devam eden RTE iktidarı, gözünü devletin sanat kurumlarına ve sanatçı yetiştiren eğitim kurumlarına dikti. YÖK aracılığı ile eğitim sistemleri dejenere edilen eğitim kurumları, suyun kaynağını kesmek için müfredat açısından yeniden yapılandırıldı. 2010 İstanbul Kültür Başkenti projesi hem AB fonlarının yağmalanması için bir ortam oluşturdu hem de AKP’ye birlikte çalışacak yandaş sanatçı kadrolarını kazandırdı.

Sanat alanının bu anlamda verimli bir rant alanı olduğunu keşfeden iktidar 2012 yılında İstanbul Şehir tiyatrolarına bir yönetmelikle müdahale ederek bu alanı ele geçirmeye çalıştı. “Muhafazakâr Sanat Manifestosu” yazarı (mürteci olduğu gerekçesiyle sabık üst teğmen) İskender Pala’nın yazdığı oyunlar ve sanatta özelleştirmenin örneği “İstanbul Sanat A.Ş.” aracılığıyla sanatta yağmanın kapısı açıldı. Kamuoyunda “Sümeyye Erdoğan Krizi” olarak bilinen hadise sonrasında ise başbakan özelde Devlet Tiyatroları, genelde cumhuriyetçi geleneğin tüm sanat kurumlarına karşı top yekun bir saldırı başlattı.

12 Eylül sonrası ehlileştirilmeye çalışılan, yıllar boyunca siyasi iktidarlar tarafından adeta esir alınıp içi boşaltılmaya çalışılan bu kurumlar büyük bir özveri ile yurdun her köşesinde hizmet vermeye devam etmektedir. Kendi yapısal sorunlarını aşmak için 1990’lı yıllarda üretmeye çalıştıkları “yeniden yapılanma ve özerklik” çabaları siyasal iktidarlarca engellenmiştir. Yardımcı hizmetlerdeki taşeronlaşma ve genç sanatçılar için istihdam sorunları ile boğuşmaktadırlar. 12 yıllık AKP iktidarı adım adım geriye kalan son özgür cümlelerini, son özgür nefeslerini ellerinden almaktadır. Kamuoyu önünde başbakan tarafından çok büyük ücretler alan ancak hiç çalışmayan, elit, jakoben, halktan uzak, bir avuç asalak olarak tanıtılmakta, hedef gösterilmekte ve aşağılanmaktadır. İnsan hakları çiğnenmekte, işleri ellerinden alınmaya çalışılmakta ve değersizleştirilmektedirler.

Sanatı “özelleştireceğini” açıklayan başbakan, daha sonra gelen tepkiler yüzünden –o anki konjonktür gereği- sanatı “özgürleştireceğini, özerkleştireceğini” dile getirmiştir. Bu talimatla çalışmaya başlayan bakanlık yetkilileri, kısa adı TÜSAK olan bir yasa taslağını oluşturmaya başlamışlardır. 2013 Haziranında Gezi İsyanının patlak vermesiyle çalışmaları bir süreliğine durduran ve bu konuda bir çalışması olmadığını açıklayan bakanlık 2014 yılında bu çalışmayı kamuoyu ile paylaşmaya başlamıştır. Aynı süreçte özellikle Kültür Bakanlığı tarafından özel tiyatrolara verilen yardımların, Gezi Eylemlerine destek verdikleri gerekçesiyle kesildiği, TUSAK Yasası’nın bütün bireysel sanatçılar açısından bağlayıcı olduğu ve önümüzdeki süreçte sanatın da tıpkı internet gibi “genel ahlak” kriterleriyle sansürlenmesinin ve cezalandırılmasının söz konusu olduğu unutulmamalıdır.

Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK), sanat kurumlarının var olan yasalarını kaldırıp, kadrolarını ve mülkiyetlerini yok ederek, alanı tamamen taşeronlaşmaya açmayı hedeflemektedir. Bakanlıkça atanacak 11 kişilik bir konsey, emirleri doğrudan başbakanlıktan alarak uygulamaya koyacaktır. İki yıl boyunca böyle bir çalışma olmadığı yalanının arkasına sığınan bakanlık, şimdi de sanat kurumlarının kapanmayacağı ancak revize edileceği yalanını ortaya atmaktadır. Yasa taslağı incelendiğinde Anayasa’nın 64. Maddesi ve 27. Maddesinin doğrudan ihlal edildiği görülecektir. İş hukuku açısından kabul edilemez hükümlerle dolu olan bu taslak yasa, ancak bir gecede çıkarılacak torba yasalar ile yürürlüğe konabilecektir. Sanatçıları tamamen memurlaştırma, emir kulu kılma ve yavaş yavaş kadrolarını eriterek yok etme amacı taşımaktadır.

Cumhuriyet döneminin köklü sanat kurumları olan Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne bağlı orkestra ve toplulukları rant kapısı haline getirip, yok etme ve yandaşlarına peşkeş çekme amacıyla iktidar bu kurumların çalışanlarının sivil toplum örgütlerini “çalıştay” adı altında bir toplantıya davet ederek demokrasicilik oynamaya çalışmaktadır. Sanat alanının sivil toplum örgütleri ve sendikalar temeli sanat kurumlarının kapatılması olan TÜSAK veya benzeri herhangi bir TUZAK yasayı müzakere etmeyecektir. Sanatçılar ve sanat emekçileri geçmişte olduğu gibi bu gün de ormanlarına, tarihi ve doğal SİT alanlarına, kent mimarisine, parklarına ve sanat kurumlarına sahip çıkmaya devam edecektir. AKP hırsızlıklarının, cinayetlerinin ve adaletsizliğinin hesabını vermeden kalkıp da sanat alanında söz söyleyebilecek durumda değildir. Bu ülkenin değerlerini korumak, sanat emekçilerinin olduğu kadar, AKP iktidarına karşı direnen bütün halkın görevidir. Halkımızı taşeronlaştırılmaya, kapıkulu haline getirilmeye çalışılan sanat emekçilerinin mücadelesine destek vermeye çağırıyoruz.