7257

Leyla Tavşanoğlu – NATO mu? ŞİÖ mü?

9fcca738899df148_636x350 Bu yazıyı yazmamdaki amaç bugün Ortadoğu’nun sürüklendiği batağa neden olan güç savaşlarını gazeteci gözüyle birkaç anekdotla anlatmak. Size birebir yaşadıklarımı somut biçimde yazıya döktüm; olanların sadece fotoğrafını çektim.

Yıl 2010. Aylardan Mayıs. Çin Dışişleri Bakanlığı’nın daveti var. Şanghay Expo-2010 Uluslararası Fuarı nedeniyle on beş gün süreyle Çin’i batısından doğusuna dolaşacağım. Ankara’daki Çin Halk Cumhuriyeti Büyükelçiliği Türkiye’den Şanghay Expo-2010 Fuarı için sadece iki gazeteci davet etmiş. Uzun sözün kısası Şanghay’a iniyoruz. Biz iki Türk gazeteciyi- diğeri Sabah Haber Merkezi müdürü Burak Artuner- mihmandarımız Bay Li karşılıyor. Bizi şehre götürecek aracımıza yöneliyoruz ki, o da ne? Ortalık Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden gelen gazetecilerle kaynıyor. Bay Li’ye soruyorum: “Kim bunlar?” Cevap:”Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden tam 192 gazeteci davet ettik. Hepsi Çin dostu gazeteciler.” İçimden, “Allah Alllah” diyorum. Çin neresi; Ortadoğu, Afrika neresi? Ama elbette yakında neyin ne olduğu anlaşılır.

Otobüste yol arkadaşlarımızı tanımaya çalışıyorum. Burkina Faso’dan, Tunus’tan, Suudi Arabistan’a; Ürdün’den, Suriye’den, Mısır’dan, Fildişi Sahili’ne kadar çeşitli ülkeden medya mensubu bizimle.

Merakım daha da artıyor. Batı ülkelerinden bir tek gazeteci davet edilmemişken neden sadece bizim bölgeden bizler? Şanghay’a doğru yol boyunca bir tercüman Arapça bir şeyler anlatıyor. Bizim mihmandar Bay Li de dilinin döndüğü kadar anlatılanları Türkçeye çevirmeye çalışıyor.

Sonunda patlıyorum: “Bu yolculukta neden hep Arapça konuşuluyor? Biz Türkler de buradayız.” Bay Li diyor ki:”Bu davet esas olarak Arap ülkeleri gazetecileri için. Ama sizler de o bölgeden olduğunuz için davet edildiniz.”

Ertesi gün Çin’in orta bölgesindeki Guangzhou’ya gideceğiz. Guangzhou’da, tıpkı ABD’deki Napa Valley’de bulunan Silikon Vadisi gibi muazzam bir teknopark varmış. Orası esas olarak Çin’in ünlü elektronik ürünler, cep telefonu , genişbant teknolojisini üreten Huawei şirketinin merkeziymiş.

Huawei yetkilileri bize Ortadoğu ve Afrika bölgesinde 159 ülkeyle iş ortaklıkları olduğunu anlatıyorlar. Çin ölçeğinde orta boy, ama standart ölçekte muazzam bir teknopark. Aradan altı yıl geçtikten sonra daha kaç ülkede iş ortağı edindiklerini varın siz hesap edin.

Başka bir gün başkent Pekin’e uçuyoruz. Çin Dışişleri Bakan Yardımcısı Zhang Ming’le görüşeceğiz. Sayın Zhang diyor ki:”Çin, yüzölçümü ve nüfusu olarak, muazzam bir ülke gibi görülebilir. Ama biz hala kalkınmakta olan bir ülkeyiz. Sınırlarımızın dışına çıkma gibi bir hedefimiz yok. Bütün çabamızı gelişmişlik ve ileri teknoloji geliştirmek için harcıyoruz.” Tercüman aracılığıyla mükemmel bir Arapçayla konuşuyor. Meğer uzun yıllar Arapça ders almış, Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde görev yapmış. Bu sözleri dinledikten sonra Zhang Ming’e bir soru yöneltiyorum: “Tamam, sınırlarınızın dışına çıkmak istemediğinizi söylüyorsunuz. Ama bildiğim kadarıyla Kızıldeniz’i haraca kesen Somalili korsanlar ülkeniz tarafından himaye ediliyormuş. Ayrıca dünya pazarlarındaki ucuz ürünleriniz, hazinenizdeki trilyon dolara varan ABD tahvilleri, geliştirmekte olduğunuz alternatif enerji kaynakları, Ortadoğu petrolleriyle ilgili emelleriniz yüzünden Batı’yı fena halde rahatsız ediyormuşsunuz. Buna ne diyeceksiniz?” Zhang Ming yüzünde hiç bir kas oynamadan yanıt veriyor: “ Demin dediğim gibi, biz kalkınmakta olan bir ülkeyiz. Hiç kimsenin iç işine karışmayız. Sınırlarımızın dışına çıkmak programımızda yok.”

Bu toplantının ardından Çinli bir grup diplomatla konuşuyorum. Batı’nın müdahalelerinden fena halde yakınıyorlar: “Biz kendimize göre, liberal piyasa ekonomisiyle komünizmi bağdaştıran bir sistem kurduk. Ekonomimiz iyi yolda. Ancak Batılılar sürekli bize demokrasi olmadan ekonomik gelişme olamayacağını dayatmaya çalışıyorlar. Biz de çok merak ediyoruz hangi demokrasiden söz ettiklerini.”

Yine Pekin’de devlet televizyonu CCTV’nin merkezindeyiz. CCTV genel müdürü Hu Zhanfan sunum yapıyor. En önemli açıklaması da yakında Arapça kanalı kurma projeleri. Kurdular da. Bugün Arap dünyasında geniş halk kitlelerine ulaşıyorlar.

Çin’de kaldığım on beş gün içinde edindiğim bilgiler beni çok ciddi kaygılandırıyor. Çin, yetkililerin söylediklerinin aksine, kalkınmakta olan değil ciddi ekonomik gelişmişliğe varmış. Sınırları içinde kalma hedefi ne kadar doğru, bilmiyorum. Ancak öğrendiklerim bende Ortadoğu’da yakın gelecekte beklemediğimiz patlamalar olacağını söylüyor. Nitekim 2011 Mart’ında Tunus’ta ilk –sözüm ona- halk kalkışmasının patlak vermesinin ardından olaylar, Batı tarafından Arap Baharı olarak duyuruluyor. Ne kadar baharsa…

Bugün, besbelli ki, Batılı büyük güçlerle Çin’in yer aldığı Avrasya kanadı arasında bu bölge üzerine oynanan ağır ve felaketlere yol açan oyunlar var. İki arada kalan Türkiye ise oradan oraya savruluyor.”Madem Batı bizi istemiyor o zaman Avrasya safını tutalım,”görüşü dile getiriliyor. Bu da yetmiyor. NATO ortağı olan Türkiye’nin “devlet büyükleri” kıt bilgi dağarcıklarıyla insanı dehşete düşürüyor: “Madem AB bizi istemiyor, biz de Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) üyesi oluruz.” İyi de ŞİÖ’nün AB’yle ne ilgisi var? ŞİÖ, Varşova Paktı dağılırken NATO, sınırlarının dışına çıkmayacağı sözünü vermesine rağmen bu sözünü tutmadığı için 1995’te Şanghay Beşlisi adıyla kurulmadı mı? Bugün NATO’nun önüne geçilemez sınır genişlemesine karşı bir anlamda Varşova Paktı’nın yerini tutması amaçlanmıyor mu? ŞİÖ üyeliği derken ve Türkiye’nin NATO’dan çıkabileceği sinyallerini dünya aleme yakarken ülkeyi nasıl bir ateş çukuruna sürüklediklerinin acaba farkındalar mı?

*Leyla TAVŞANOĞLU
Gazeteci
leytavlat@gmail.com