170315_Nein_heißt_HAYIRa

Kenan Kolat – Yurtdışı Referandum Sonuçları ve Türk Toplumunun Konumu

16 Nisan’da yapılan Referandum oylamasında yurtdışı seçim sandıklarında sonuçlar % 59,1 Evet, % 40,9 Hayır olarak ortaya çıkmıştır. Evet oylarının toplam sayısı 831.043, hayır oylarının toplam sayısı ise 575.288’dir. Aradaki fark 255.755 olmuştur.

Türkiye kökenli insanlarımızın yoğun yaşadığı Belçika’da % 74,98, Avusturya’da % 73,23, Hollanda’da % 70,94, Fransa’da % 64,85, Almanya’da % 63,07, Lüksemburg’ta % 62,86, Danimarka’da % 60,63, Norveç’te % 57,20 Evet oyu çıkmıştır.

Çek Cumhuriyeti’nde % 87,56, İspanya’da % 86,68, İrlanda’da % 80,07, Birleşik Krallık’ta % 79,74, Yunanistan’da % 77,38, Polonya’da % 74,39, Macaristan’da % 74,25, Finlandiya’da % 71,55, Bulgaristan’ta % 71,35, İtalya’da % 62,06, İsviçre’de % 61,92, Arnavutluk’ta % 58,20, Romanya’da % 55,36, İsveç’te %52,91 Hayır oyu çıkmıştır.

ABD’de %83.80, Çin’de %76.23, Rusya’da %73.98,Kanada’da % 72.08, Azerbaycan’da % 61.69, Avustralya’da% 58.18oranında Hayır çıkmıştır.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde %86.69, , Katar’da % 81.11, Kuveyt’te % 76.62, Umman’da % 75.96, Irak’ta % 65.41, Cezayir’de % 57, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde % 54.82, İran’da % 54.68, Suudi Arabistan’da % 44.94 oranında Hayır oyu kullanılmıştır.

Genel bir değerlendirme

Kıta Avrupası’ndaTürkiye kökenlilerin çok sayıda yaşadığı Belçika, Avusturya, Hollanda, Fransa ve Almanya’da yoğun olarak Evet oyları çıkmıştır. Bu oylar sayesinde Türkiye dışı oylar önemli sayıda Evet için etkileyici olmuştur.

Evet oylarının Türkiye ortalamasının üzerinde olması yeni bir sonuç olmayıp son yıllardaki gelişmelerle ilgilidir. Bu konuda şu ana dek ciddi bir anket ve alan çalışması olmadığından ancak deneyim ve gözlemlerden yola çıkılabilir.

Ancak buna geçmeden önce Almanya özelinde bazı sayı ve istatistiki bilgi vermek isterim:

Almanya’da toplam 2.587.751 Türkiye kökenli yaşamaktadır. Kamuoyunda 3 milyonun çok üzerinde sayılar dile getirilmektedir ki, bunlar doğru değildir. Türkiye’deki seçimlerde oy kullanabilecek seçmen sayısının 1,45 milyon olduğu gerek Türk makamları, gerekse Almanya İstatistik Kurumu’ndan aldığım ve düzenlediğim sayılarla ortadadır.

Oy kullananların oranı %50 civarında olduğundan Almanya’da toplam 700.000 oy kullanılmıştır. Genellikle kamuoyundaki „Türkler Türkiye’de AKP, Almanya’da SPD ve Yeşilleri seçiyor“ tezinin de ne kadar doğru olduğu yukarıdaki sayılardan çıkmamaktadır. Zira çifte vatandaş olanları bir yana bırakırsak, 1,5 milyon sadece Türk vatandaşı ve 610.000 sadece Alman vatandaşı olduğu görülmektedir ki, bunların tek bir ülkede oy kullanabilme olanakları bulunmaktadır.

Türk kökenlilerin siyasal davranış motivasyonu

Avrupa’da ve özellikle işçi göçü almış Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarının Türkiye’den daha yüksek oranda „evet“ oyu kullanmış olmaları, daha çok AKP, daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan’ı seçmelerinin nedenleri, „Cumhurbaşkanımız Avrupa’ya kafa tutabiliyor“, „bizi burada ezdirmiyor“, „Türkiye’de çok olumlu gelişmeler oluyor“ şeklinde ortaya konulan içinde yaşadıkları ülkelerde horlanan, dışlanan ve aşağılanan insanlarımıza sahip çıkıldığı imajıdır. Bu ülkelerdeki sivil toplum örgütleri yeterince insanlarımızın sorunlarına sahip çıkmadıkları doğrultusundaki inanışın sonucunda, Anadolu kökenli insanların her konuda „Devletimiz bize sahip çıksın“ beklentisine verilmiş olan yanıttır aslında Erdoğan’ın yaptığı.

Bunun yanısıra Türkiye dışında yaşayan insanların birçok sorununu ele alarak, yetersiz de olsa, çözme konusundaki çabalar da insanların kendisine sahip çıktığı izlenimini vermektedir.

11 Eylül saldırısı ardından yoğunlaşan İslam karşıtı akım ve söylemlerin de insanlarımızı bir arayışa sürüklediğini, buna da yine Erdoğan’ın sahip çıktığını görüyoruz.

Oluşturulan Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığının ağırlıklı olarak kendi çizgilerine yakın dernek ve oluşumları desteklemeleri de, seçmenlerin uzun dönemli kendilerine bağlanmasını sağlamıştır.

İçinde yaşanılan AB ülkelerindeki demokratik standartların yüksek olmasını, bizim insanlarımızın daha çok sosyal haklardan yararlanma olarak anladığı görülmektedir. Kendisini içinde yaşadığı ülkeyle çok az ya da hemen hemen hiçbir şekilde özdeşleştirmeyen bir kesimin de olduğu bilinmektedir. Bu kesimlerin, AB ülkelerinde Türkiye’deki yaşam biçimini sürdürdükleri ve yararlandıkları sosyal hakları elde etmek için bir mücadele yürütmedikleri, geçmişte de bu hareketlerin içinde çok yer almadıkları bilinmektedir. Bu da bir kesim insanımızın demokratik katılım süreçlerine yeterince aşina olmadıklarını, Türkiye’den getirdikleri kültürel yapı ve değerleri -dışarı açılmama sonucunda- daha da katı olarak korumak gibi bir anlayışa kapılmış olduklarını da göstermektedir. Bu yapıların, 3. ve 4. kuşak gençlerde de, „Türk kültürü“ adı altında kendilerini tanımlama, içinde yaşadıkları toplumdan soyutlama olarak sonuç verdiği kolayca gözlemlenebilir.

Tüm bu gelişmelere karşı Avrupa ülkelerindeki politikalar, -adı uyum olsun, katılım olsun- orta ve eğitimli bir sınıf için planlanmış, göçmen toplumlarının gereksinimlerini değerlendiremeyen masa başı palyatif önlemlerdir. Bu politikalar göçmenleri kabulden daha çok, onlara yukardan bakan ve öğretmen edasıyla hazırlanmıştır. Tüm bu gelişmeler sonucunda lider toplumu olan Türkiye’den, her şeyi yukardan ve devletten bekleyen bir kesimin, demokratik bir toplumda birdenbire yalnızlaştığını, içinde yaşadığı topluma yabancılaştığını da görebiliyoruz. Bu yaklaşımlarımın tüm Türkiye kökenli toplum için geçerli olmadığı bilincinde olmama karşın, asıl etkileyici öğelerin bunlar olduğunu söyleyebiliriz.

Avrupa ülkeleri, bu sorunların ve davranış biçimlerinin hiç -veya yeterince bilincinde olmadığından- hatta bu konuları dinlemek dahi istemediğinden, Türklerde bu tür sonuçların ortaya çıkmasına şaşırmakta ve ancak daha sert önlemler alarak burada yaşayanlara „demokrasi dersi“ verilmesini isteyebilmektedir.

Hollanda ve Almanya’ya Türk politikacıların sokulmaması, toplantılarının engellenmesi (her ne kadar düzenleyenler zamanında ve gerekli bilgiler ivermemiş olsalar bile) kesinlikle çok yanlış olmuştur. Belki de bu hesap edilerek bir provakasyon da tasarlanmış olabilir; ancak Hollanda ve Almanya’nın şaşkın ve çelişkili tavırları, en azından Erdoğan’a destek olarak işlenen ve öyle de algılanan referanduma katılımı arttırmış; kitleleri mobilize etmiştir.

Referandum süresince sahada olan birisi olarak „evet“ oyu verenlerin önemli bir bölümünün anayasa değişikliğini hemen hemen hiç tartışmadıklarını, yalnızca Erdoğan’a destek vereceklerini ifade ettiklerini biliyorum. Oysa Almanya kamuoyu günlerce Türklerin niye antidemokratik bir anayasaya oy verdiklerini tartışıp durdu.

Avrupa ile Türkiye arasındaki gerginlikler son tahlilde hep bu ülkelerde yaşayan insanlara olumsuz etki yapmıştır. Irkçı söylemlerin artması; daha sert tartışmaların yaşanması; doğumla elde edilen çifte vatandaşlığın kaldırılmasının istenmesi gibi, ileride daha başka neleri içereceği belli olmayan süreçlerin yaşanması gündemdedir.

Türkiye’de gerek CHP’nin, gerekse sivil toplum örgütlerinin bu çok önemli konularda yeterli bilgi ve deneyime kurumsal olarak sahip olmadıklarını görmekteyiz. Oysa Avrupa’da çalışıp daha sonra Türkiye’ye geri dönmüş olup içlerinde politikacı ve bürokrat da bulunan 5 milyondan fazla insan vardır. Bu kişilerden yararlanmanın, hem Türkiye için hem de Türkiye dışında yaşayan insanlar açısından büyük önemi bulunmaktadır.

*CHP Berlin Birliği Başkanı
info@kolat-beratung.de