Chessman is changed to the shadow of the crown. Idea concept

Karin PRIESTER – Popülistler Nasıl Yalnızca Görünüşte Halkın İradesini Temsil Eder? Baştan Çıkaran Başkan

Karin PRIESTER
Üniversitesi‘nde sosyoloji dersleri verdi. Mystikund Politik: ErnestoLaclau, ChantalMouffeunddie radikale Demokratie,Königshausen&Neumann, 2014

1989’larda soğuk savaşın sona ermesi ile özgür Batı’nın çığır açan düşmanı da ortadan kayboldu.  Artık düşman iktidar bloğu, düşman sınıf veya sistem, muhalifi parti mevcut değildi. Herkes birden bire az çok liberal olmuştu. Kısa bir süre için, sanki serbest piyasa ekonomisi ve parlamenter demokrasi alternatifsiz gibi görünmüştü. 1990’lardan itibaren giderek artan bir şekilde popülizmden bahsedilir oldu. Batı Avrupa’da 70’li yıllardan itibaren,parti yelpazesinin sağ kanadında,giderek daha fazla parti kurulmaya başlandı. Tereddütsüz aşırı sağ olarak adlandırılamadıkları için, onlara sağ popülist denildi.

Oy verme davranışlarındaki değişiklikler, daha derinlerde yatan yapısal sosyal mutasyonlara verilen bir cevaptır.  Sosyolojide üç farklı görsel sosyaltabakalaşma modeli vardır:  piramit, soğan ve kum saati modeli. Modern toplumların piramit şeklindeki yapısı, ikinci dünya savaşından sonra gerçekliğe uygun olmayan bir model olarak artık geçersiz sayıldı.  Soğan modelinde; aşağı ve yukarıdakiküçük sapmalarla birlikte geniş bir orta sınıf yer alıyordu.Sosyolog HelmutSchelsky’in, 1953’te,dönemin tipik ifadesiyle söylediği gibi “Seviyeli orta sınıf” toplumu sembolizeetti.Bu, sadece eski Federal Almanya’nın değil aynı zamanda SPD’ninde bugüne kadarki öz imajını şekillendirdi.Franz Müntefering’e göre,aslındabir alt sınıf yoktu;buna rağmenbu kavramı kullanan kişi, zor bir hayatı olsa bileyinedebir şekilde orta tabakaya dâhil olan insanlara ayrımcılık yapmış oluyordu. Eski Adalet Bakanı KatarinaBarley’e göre;alt tabakakavramıanalitik olmayıp, aksine ahlâki bir kategori ve aşağılayıcı, hatta hakaret edici olduğu için, bununla kimsenin dışlanması istenemezdi. Bu, yüce ruhlu bir yaklaşım gibi gelebilirama yanlıştı. 

70’li yıllardan itibaren neo-liberalizmin muzaffer biçimde ilerlemesi ile bu geniş orta sınıfın göbeğinde,psikolojik kriz ve materyal krizi giderek daha belirgin hale gelmişti. Küreselleşmenin kaybeden ve kazananlarının sayıları artarken sosyal orta tabakalar,bir kum saatinde olduğu gibi birbirlerine doğru sıkıştırılmıştı.  GüneyAvrupa’da buna yüksek işsizlik, özellikle de genç işsizliği eklenmekteydi.

İkinci Dünya savaşından sonraki yaklaşık otuzyıl içinde,gelecek ve terfi konusundaki netlik, yerini gelecek korkusuna bırakmış ve bu, egemen ulus devlete dönüşle krizden çıkılacağına söz veren sağ popülist partiler için çok verimli bir toprak yaratmıştı. “Ren Bölgesi kapitalizminin” temelini oluşturan Alman Ordo-liberalizminden farklı olarak neo-liberalizm, sonuçlarının mevcut durumu şekillendirdiği yeni dinamikler ortaya çıkarmıştı:Hayatın tüm alanlarının metalaştırılması (her şey metaya dönüşür ve artık sadece verimlilik kriterlerine göre değerlendirilir), ekonominin devlet üzerindeki egemenliği ve bireysel kendini gerçekleştirme ideali (Herkes kendi mutluluğunun sorumlusudur).

Ama bu partilerin esas yükselişi 2008 yılından itibaren dörtfaktörün bir araya gelişi ile başlamıştır.Birincisi sanayinin gerilemesinin etkileri, ikincisi her iki halk partisinintoplumsalentegrasyon üzerindeki gücünün azalması, üçüncüsü 2008 yılındaki bankalar ve mali piyasalardaki kriz sonucu Avrupa Topluluğu’nun krizive dördüncüsü,2015/16 sonbahar ve kış aylarında zirveye ulaşan kitlesel göç.

Hollandalı siyaset bilimci CasMudde’nin tanımınagöre popülizm,‘iyi halk’ ile ‘dejenere elitler’ arasındaki kutuplaşmaya dayanan ‘zayıf’ bir ideolojidir. Çünküpopülizmde bütünlüklübir dünya görüşü, kitabi bir ideoloji, tanınmış teorisyen, özel bir insan tipolojisi, tarihi bir nihai hedef yoktur.Bunun yerine sadece farklı şekillerde tanımlanabilecek,‘yukarıdakilere’ duyulan yarı politik,derin bir kin vardır.  İktisatçı ClemensFuest’in görüşünün tersine,popülistlerin belirgin bir ekonomi politikaları da yoktur. Yerli mallarıkorumaveya serbest ticaret yanlısı olup olmayacakları, dış şartlara ve içerdeki güç ilişkilerine göre değişiklik gösterir.  

Bu kadar çok belirsizlikle popülizmi,daha çok sosyal-psikolojik bir fenomen olarak anlamak mümkündür.  Fakat büyüyenöfke, nefret ve kızgınlıkların da siyasi olarak açıklanması gereklidir. Popülizmi provakatif bir tarz, kaba, polemikçi bir tavırdan ibaret görmek de tek yönlü bir değerlendirme olur.  Bu tarz düşünmenin arkasında, parlamenter demokrasilerdesankiuygar, mantıklı, uzlaşmaya açık ve sadece en iyi argümanlar geçerliymiş gibi bir varsayım yatar. İngiliz Parlamentosu‘ndaki Brexit tartışmalarının bizi bu yanılsamadan kurtarmış olması gerekirdi.

Rakibe kara çalma ve konuşmanın duygusallaştırılması, sadece popülistlere ait bir özellik değildir. Federal Almanya’nın yakın geçmişinde HerbertWehner veya Franz Josef Strauss gibi siyasetçiler, politik akılcılığın ve retorik ahengin pek de parlak örneklerideğildi.Tam tersine küfür ve hakaretten pek de geri kalmadılar; ‘Aristokrat’liberal MaxWeber bile hakaret cephaneliğinin derinlerine inmekten çekinmedi. 1920’li yıllarda  “Deliler siyasette varlıklarını sürdürdükçe, Almanya’da rasyonel bir siyaset izlemek istemenin mümkün olmadığını” yazmıştı. Bir konuşmasında; “ İnsan kir, pislik, gübre ve saçmalıktan başka bir şey görmüyor. Liebknecht’in yeri tımarhane, Rosa Luxemburg’unise hayvanat bahçesidir”demişti.Entellektüelleri özellikle de edebiyatçıları “Cilalanmış plepler[1]”ya da “Saçma sapan laf ebeleri”diyerekaşağılamıştı.

Popülist liderler her zamanmevcut halk iradesinin sözcüsüolarak ortaya çıkar.  Kendilerini halkın iradesinin bir temsilcisi olarak değil, bizatihi bu iradenin kendisi olarak görür.Karizmatik lider nitelikleri popülist anlayışta çok abartılır.Alexander Gauland veya Alice Weidel’in (AfD) karizmatik lider yetenekleri olmadığı söylendiğinde, onlara haksizlik edilmiş olunmaz.Fransız RassemblementNational’den  Marine Le Pen de kişisel karizmaya değil, kendine miras kalan bir karizmaya sahiptir.  Babası Jean-Marie Le Pen’den mirası devralmış ve onun partinin kurucusuolma ününden beslenmişti.

Popülizm sağ ve sol dallarına ayrılmadan önce, nitelendirici bir etiketi olmaksızın, safbir popülizm şeklinde var olmuş muydu? İtalyan, Beş Yıldız Hareketi ancak kısa yarılanma ömrü ile popülizmin saf halini temsil eder. Saf ya da hakiki popülizm yalnızcabirgeçiş fenomenidir. Onun işaretlerini önceliklemevcut kötüdurumlarave vatandaşların üzerindeki kültür ve siyasi elitlerin vesayetine karşı protestodagörüyorum.İkincisiikilem içinde olmasında, üçüncüsü siyasi tartışmayıahlâkileştirilmesinde, dördüncüsüsiyasi faaliyetinarabuluculuğunun olmamasında. Başka bir ifadeylesöylersekpopülistler,halkın iradesinin partiler ya da etkileyici güce sahip medya gibi ara merciler tarafından süzgeçten geçirilmesine karşıçıkar. İngiliz popülizm araştırmacısı Margaret Canovan 1999’da,din tarihinde pek önemsenmemiş olan bir paralelliğe dikkat çekti. Tıpkı erken modern dönemde, Protestan mezheplerinin, rahip kastının dinin arabuluculuğunu yapmasına karşı çıkması ve tanrıya giden yolu doğrudan ve aracısız özneye (kişiye) yöneltmesi gibi, bugünkü popülistlerde soyutlanmış bir kast ve siyasi bir karteli iş başında görüyor. Popülistlere göre parti demokrasisinde siyasi güç, bağımsız bir amaç haline geldi ve parçalanması gereken sistemin kabuklaşmasına yol açtı.

Beş Yıldız Hareketi’nin siyasi yönüne ilişkin,Alman medyasındaki haberlerde kafa karışıklığına rastlanır. Bu hareket bazen sol bazen de sağ popülist olarak gösterilir. Analizdeki bu tereddüt, olgunun kendi içindeki ikilemdenkaynaklanır.Zirahareketsol ve sağ arasında salınır,  sağ ve sol talepleri birbirine karıştırır veya hibrit hale getirir. Kendisinin sağ veya sol değil,sistemin daha iyi işlemesini, aynı zamanda siyasette dürüstlük ve şeffaflığı isteyen bir halk hareketi olduğunu söyler. Bunun nereye varabileceğini Beş Yıldız Hareketi’nin temsilcisinin “Mesele faşist veya antifaşist olmak değil, dürüst olmaktır” sözleri açıklamaktadır.

Politik analizciler, güçlenen milliyetçilik ile liberal kozmopolitlik arasında, çığır açıcı yeni bir ayrım çizgisinden bahsediyor. Fakat daha yakından incelenecek olursa dört çatışma hattının çakıştığı görülüyor: materyal ve post materyal değerler sistemi arasındaki çatışma,kendi bölgeciliğiile kozmopolitlik arasındaki kimlik çatışması, merkez ile perifer arasındaki sosyo-coğrafik çatışma ve temsili ile doğrudan demokrasi arasındaki çatışma. Daha keskin bir ifadeyle iyi eğitimli kentlimodernizasyonun kazananları, sanayisizleşenperiferin küreselleşme kurbanlarına sırt çeviriyor.  Geride kalanlar ile bir ittifak onları hiç ilgilendirmediği gibi, dünya devriminin öznesi olarak romantize edilen işçi sınıfı da aynı şekilde onları ilgilendirmiyor.

Popülistler sadece statü kaybı tehdidini değil aynı zamanda,şişirilmiş ancak etkisiz bürokrasi, yolsuzluk, sosyal hizmetlerin kaldırılması, altyapının ihmal edilmesini içeren toplumsal kötü durumu da araçsallaştırıyor. Sağ popülist politikacıların esas görevi, tartışmayı içeriden dışarıya kaydırmaktır.  Vatandaşın iç siyasetten kaynaklanan hoşnutsuzluğunu göçmenler, mülteciler ve ayrıca AB gibidış kaynaklara yönlendirirler.  Lig Parti[2] lideriMatteoSalvini, bu politika ile başarılı olmuştu.Buna karşın Beş Yıldız Hareketi, zayıf yönetimi ve kimlik sorunları nedeniyle başarılı olamadı ve büyük bir başarıdan sonra şimdi düşüşe geçti.

Yani günümüzde artık yalnızca,AfD için de rol model olanViktorOrban’ın temsil ettiği liberal olmayan demokrasi ile egemen tutuculuk olarak antidemokratik teknokratik liberalizm arasında mı bir seçim şansımız var?  Yeni popülist ve antipopülist sosyal hareketler mütemadiyen yeniden büyümüyormu?Almanya’da siyasi faaliyet parlamenter sistemin başlangıcından itibaren sosyal alanda genişledi. Yalnızca sosyal demokratların ve Hıristiyan halk partilerinin zengin cemiyet hayatına bakmak, bunu anlamak için yeterli. Ama politik evrendeki bu ‘beşikten mezara’bağ artık çözüldü. Günümüzdeki sosyal hareketler artık partinin genişletilmiş bir kolu olarak doğmuyor ve faaliyet göstermiyor, daha çok onların dışarıdan gelen düzeltici ve tamamlayıcıları olarak ortaya çıkıyor.

Partilerin, daha çok da sol partilerin, kökeni antik Roma’daki halk tribününe dayanan tribünistik bir işlevi vardır. Bugün bu işlevin partilerden sosyal hareketlere geçtiğini gösteren çok işaret mevcut. Tüm geçiciliğinerağmen bu, siyasetin alanını genişleterek ve dışarıdan politik iktidar yapısına etki ederek temsili ve doğrudan demokrasi arasındaki gerilimi azaltabilir.  Şu anda kamuoyunun odağında daha çok, iklim değişikliği gibi insani endişeler yer alıyor. Toplumsal protestoyu yalnızca Fransa’daki sarı yelekliler ifade ediyor;fakat popülizmin eski hastalığını, yani kurum düşmanlığını yenemezlerse sosyal bir maya olarak kalacaklar. 

Ancakpopülistler hiçbir şekilde daha fazla katılımcılık veya tabandan demokrasi talep etmez. Çoğunlukla amaçları, halk adına ortaya çıktıklarını iddia eden alternatif seçkinlerin(elitlerin) iktidarına yardımcı olmaktır. AfD’de partinin teorisyeni olarak adı geçen MarcJongen bunu, 2017’de,sağcı,Sezessionadlı Devlet Politikası Enstitüsü dergisi ile yaptığı bir söyleşide, “Elitler esasında parazit haline gelmedikleri ve kendi halklarına karşı çalışmadıkları sürece kötü değildir. Kulağı ve kalbi halkta olan yozlaşmamış elitler onların yerlerine geçmelidir.” diye ifade etmişti.

Almancadan Türkçeye çeviri Ülkü Sarıca


[1] Antik Roma’da ayrıcalıklı olmayan halk sınıfı (ç.n.)

[2] İtalyan aşırı sağcı parti(ç.n.)