Sosyal Demokrat Dergi’nin bu sayısının odağı olan kavramlar kent, yerel, demokrasi. Bunların tanımları ve uygulamalarındaki değişimi tartışabiliriz. Kadının kente katılımı ise hala tartışmasız bir sorun.
Kentleşme katılımcı bir şekilde hazırlanmış politikalardan ve akıllı eylem planlarından mahrum gerçekleştikçe, nasıl başedileceği tam da bilinemeyen bir sorun haline geliyor. Üst düzey küresel konferanslardan sivil toplumun mahalle örgütlenmelerine kadar her seviyede milyonlarca insan kentleri bugün ve yarın herkes için nasıl daha yaşanır kılarız diye sayfalarca rapor üretiyor. Küresel ve yerelin etkileşimi ile çeşitli çözümler öneriyor. Bu çözüm önerilerini yapanlar arasında yer alsa da hemşehrilerin yarısını oluşturan kadınlar hala üzerine eğilmesi gereken grupların başında geliyor ve kente katılımları sorun olarak kalmaya devam ediyor.
Yeni Kentsel Gündem ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri
Küreselde halen kentleri nasıl bizim için yaşanır, torunlarımız için sürdürülebilir kılarız sorusunun cevabı iki paralel süreçte aranıyor. İlki, UNHabitat’ın 1976’dan bu yana 20 yılda bir düzenlediği Habitat Zirveleri’nin üçüncüsü olan 2016 Quito Zirvesi’nde, Türkiye’nin de kabul ettiği, Yeni Kentsel Gündem. İkincisi ise 2015’te yine bir Birleşmiş Milletler programı olan, BM Kalkınma Programı UNDP’nin ilan ettiği, yine Türkiye’nin de kabul ettiği, küresel hedefler ve özellikle Hedef 11: Sürdürülebilir Şehir ve Yaşam Alanları.
Yeni Kentsel Gündem’in savunuculuğunu yaptığı kavramların başında kent hakkı geliyor. Buna bağlı olarak öne çıkan politika ise kapsayıcılık. Uygulamada bu kabaca, kentte yaşayan herkesin kentin nimetlerinden faydalanabilmesi, kimsenin mahrum, dışlanmış, unutulmuş kalmaması anlamına geliyor. Bilgiye ve hizmetlere erişim; başta yerel yönetimler olmak üzere tüm kent paydaşlarının birbirleriyle ve hemşehrilerle etkileşimi; son olarak da yerel sosyal, ekonomik yaşama ve kentin kaderinin şekillendiği kararlara kapsayıcı katılım dünyanın arzusu. Küresel Hedef 11 -Sürdürülebilir Şehir ve Yaşam Alanları- de yine alt hedefleri ve somut göstergelerinde kapsayıcılık, düzenli ve demokratik işleyen kentsel planlama ve kent yönetiminin altını çiziyor. Tüm bu kapsayıcılık ve demokratik kent yönetimi önerilerinde öne çıkan kırılgan grupların en büyüğü ise kadınlar.
Türkiye’de Küresel Üzerinden Yerel Demokrasi
Yukarıda adı geçen Habitat zirvelerinden 1996’da İstanbul’da düzenlenen HabitatII tanıdık gelecektir. Yerel iyi yönetişim, yerel kadın meclisi gibi yerel demokrasi kavramları dilimize bu küresel etkinlik ile girdi. Merkezi hükümet geleneğiyle siyaseti Ankara ile özdeşleştiren bir demokratik kültür için yerelin keşfi oldukça ilginç oldu. HabitatII Zirvesi’nde Birleşmiş Milletler de bir ilki denedi ve Sivil Toplum Forumu ile dünyadan sivil toplum örgütlerine alan, zaman ve söz hakkı sağladı. 12 Eylül sonrası uykuya yatan Türkiye sivil toplumu için dünyanın her yerinden gelen sivil toplum örgütleriyle tanışmak, birlikte çalışmak ufuk açıcı oldu. Yabancı dil ve teknoloji kısıtlarını aşabilenler bu karşılaşmalar sonrasında çeşitli ağlara dahil oldular. Hem küresel üzerinden yereli keşfe devam ettiler, hem de yereli anladıkça küresele açıldılar.
Zirvenin yerel demokrasiyi güçlendirme potansiyeli taşıyan bir başka sonucu da, yerel yönetimler ve sivil toplum etkileşiminin aslında mümkün ve demokrasi için zorunlu olduğunun her iki taraf için de anlaşılması hatta kabul edilmesi oldu. Kentin sorunlarını birlikte tespit edip çözümleri birlikte bulmak ve uygulamak herkesin içine sinmiş olmalı ki, bu defa kavrama Türkçe bir kelime de bulundu. Yönetişim kelimesi kavramın kendi kadar olmasa da en azından kamu ve sivil toplum dilinde yaygınlaştı.
Bu sürecin meyvelerinden kent konseylerinde temsil edilmek üzere gençlik, kadın, engelli, çocuk meclisleri kuruldu. Sivil toplum örgütlerinin hem sayısı arttı, hem de kısıtlı da olsa – toplumda birçok grubun örgütlenmesi önündeki ciddi kısıtları unutmadan – çeşitlendi. Yeni örgütlenme modelleri, yerel-küresel etkileşimi, Avrupa Birliği sivil toplum destek fonları gibi etkenlerle kapasitesi potansiyel olarak artan sivil toplumda kadın hareketinin gayretinin sonuçları yadsınamaz. Bununla beraber, yerelde kadın temsili ve kadın katılımı hala çok sınırlı.
Türkiye’de kadınların kente ve yerel demokrasiye katılımı
Demokratik bir Türkiye için bilimsel yöntemlerle bulgu temelli çözüm önerileri sunan bir düşünce kuruluşu olan Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı – TESEV süregelmiş demokratikleşme ve iyi yönetişim çalışma alanlarına, 2015’ten bu yana, sosyal eşitsizlikler ve kapsayıcılık, ve sürdürülebilirlik alanlarını da ekledi. Bu alanlardaki çalışmalarını yukarıda adı geçen uluslararası süreçler çerçevesinde tasarlıyor ve kent ve toplumsal cinsiyet konularına odaklıyor. Bunu yaparken hem bu süreçleri takip ediyor, hem de Türkiye’de bu konulardaki sosyal sorunlara bulgu temelli çözümler öneren projeler yürütüyor.
TESEV, 2017’de kadınların kent hakkı ve kente katılımı alanında iki soruya yanıt aradı: kadınların yerel yönetimlerde temsilinin kadınlara yönelik sosyal hizmetlere etkisi nedir ve sürdürülebilir kent için kadınlar ekonomik, sosyal ve siyasal hayata nasıl katılıyorlar. Her iki soru için de yerel yönetimler, yerel meclisler, sivil toplum örgütleri ve örgütsüz kadınlarla mülakat, yuvarlak masa toplantıları, panel gibi alışılagelmiş yöntemlerin yanı sıra derin demokrasi gibi yenilikçi bir yöntemle de konuştu.
Kadınlar yerel siyasetin erilliğini nasıl keşfedecek?
Kadınların yerel yönetimlerde temsilinin kadınlara yönelik sosyal hizmetlere etkisi nedir sorusuna İsveç İstanbul Başkonsolosluğu ortaklığıyla “Yerel Yönetişimde Kadının Güçlenmesi” projesinde yanıt arandı. 30 büyükşehirdeki kadın temsili incelendikten sonra coğrafi dağılım ve parti dağılımı gözeterek – OHAL kapsamında kayyum atanan belediyelere erişim engeli nedeniyle eksik kalan bir örneklem ile – 11 ilin kadınlara yönelik hizmetleri ayrıntılı incelendi. Aydın, Gaziantep, Konya, İstanbul ve Ordu’da kadın meclis üyeleri, bürokratlar, toplumsal cinsiyet alanında çalışan sivil toplum örgütleri ve kent konseyi üyeleriyle görüşüldü. Görüşmelerden çıkan en önemli sonuçlar toplumsal cinsiyet farkındalığının düşük olması, ya da uğranılan ayrımcılığın doğal bulunmasıydı. Ulaş Bayraktar’ın kaleme aldığı Belediyelerde Kadın, Kadınlar için Belediye başlıklı rapor kadının yerel yönetişimde güçlenmesi için şunları önerdi:
- Siyasetin eril dili, pratikleri ve dinamiklerinin keşfi için belgesel, fotoğraf, karikatür gibi görselliğiyle akademik dünyadan daha geniş bir alana ulaşabilecek etnografik çalışmalar yapılması ve bu çalışmalarla seçilmişler ve bürokratlara yönelik toplumsal cinsiyet duyarlılığı eğitimleri hazırlanması;
- Kadın kooperatifleri gibi yeni platformlarla mevcut siyasete alternatif alanların yerel yönetimlerle etkileşim içerisinde çalışması ve bu yönde kamu-sivil toplum işbirliklerinin geliştirilmesi;
- Bu alanlarda çalışmalar yürüten dünyanın farklı ülkelerinden aktör ve örgütlerle, kadınların uluslararası süreçlere aktif katılımının önündeki toplumsal ve finansal engelleri aşmaya yönelik, siyasette başarılı olan kadınların anıları ya da biyografileri gibi anlatıların basılması ve uluslararası alanla işbirliği içinde tecrübe aktarımın sağlanması.
Sahada kadın katılımı sohbetleri
Kadınların kente katılımı alanında sorulan ikinci soru sürdürülebilir kent için kadınlar ekonomik, sosyal ve siyasal hayata nasıl katılıyorlar? idi. Küresel Hedef 11 – Sürdürülebilir Şehir ve Yaşam Alanları ve Küresel Hedef 5 – Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Sağlanması ve Tüm Kadınların ve Kız Çocuklarının Güçlenmesi ile çerçevelenen bu proje Friedrich Naumann Vakfı ortaklığıyla yürütüldü. Bu projenin yenilikçi yanı yöntemiydi. Derin demokrasi uzmanı Ege Erim İstanbul, Mersin, Hatay ve Kars’ta farklı kesimlerden örgütlü ve örgütsüz kadınlarla buluştu. Kentte ekonomik, sosyal ve siyasal hayata katılımları hakkında kadınları önce çatıştırdı sonra barıştırdı. Ege Erim’in derin demokrasi yöntemi ve saha deneyimini kalem aldığı Demokrasinin Halleri yazısından notları şöyle: “İstanbul atölyemizde grubun fikir ayrılığına düştüğü nokta, kadınların yaşadığı sorunlara bireysel düzeyde ve henüz aile içindeyken çözüm bulunması gerektiği görüşüne karşılık, bu sorunların devlet, hukuk, eğitim sistemi ve yerel yönetimler tarafından çözülmesi gerektiği görüşü idi. Mersin atölyemizdeki fikir ayrılığı, kadınlara atfettiğimiz bir takım özellikler doğamızdan gelen özellikler midir, yoksa koşullandığımız toplumsal cinsiyet öğretilerinin sonucu mudur? Hatay atölyemiz, tartışmanın en çabuk başladığı, tarafların en kısa sürede saflarını aldığı atölye oldu: ‘Kadınların önündeki en büyük engeller sosyal engellerdir’e karşılık, ‘politiktir’ görüşü masaya yatırıldı. Kars’taki grupta da sosyal engeller mi politik engeller mi şeklinde tartışıldı. Ancak tartışma sırasında konu ev/aileye karşılık okul şeklinde gelişti”.
Bu yenilikçi yöntem, her ne kadar farklı kesimlerden kadınların etkileşimini teşvik ettiği için demokratikleştirici olsa da, sistematik veri toplanmasına izin vermiyor. O nedenle bu proje dahilinde kadınların kentin ekonomik, sosyal ve siyasal hayatına katılımı için öneriler uzmanların politika notlarında sunuldu. Sırasıyla, İpek İlkkaracan, kadının ücretsiz emek yükünü azaltacak ve bunun sonunda piyasa alanına katılımları için eşit fırsatlar yaratacak bir model olan Mor Ekonomi’nin yaygınlaşmasını, Zelal Yalçın, Kadınlar İçin Yerel Bir Katılım Aracı Olarak Eşitlik Birimleri üzerinden kadınların bilgiye ve demokratik katılım yöntemlerine erişiminin artırılmasını, Esra Kaya Erdoğan ise Biz Biriz Yaşadığımız Yerin Yarısıyız derken aday belirleme süreçlerinin şeffaf ve toplumsal cinsiyete duyarlı yapılmasını öneriyor.
TESEV önümüzdeki dönemde çalışmalarını kent ve toplumsal cinsiyet odağıyla sürdürmeye ve kadının kent hakkı ve yerel yönetişime katılımının artması için savunuculuk etkinliklerine devam edecektir.
*Itır AKDOĞAN
Sosyal Bilimler, Dr.
itir.akdogan@tesev.org.tr