Colourful overlapping silhouettes of hands voting in fabric texture

İhsan Kamalak – Yerel(de) Demokrasi: Durum Tespiti, Sorunlar ve Öneriler

31 Mart 2019’da Türkiye genelinde ve 23 Haziran 2019’da İstanbul’da, Türkiye’nin politik koşullarının etkisiyle farklı bir yerel seçim süreci yaşanmıştır. Başkanlık sisteminin ve iktidar partilerinin getirdiği hatta dayattığı ittifak siyaseti dolayısıyla, siyasal partiler seçimlere kendileri olarak girmemişlerdir. İttifaklar nedeniyle partiler bazı seçim çevrelerinde aday göstermemişler, bazı yerlerde de tabanlarının oy vereceği düşünülen ortak adaylar göstermek durumunda kalmışlardır. Bu uygulamaların etkisiyle ve Türkiye’nin sosyoekonomik, yönetsel ve siyasal koşullarının ve iktidar partilerinin kullandığı dilin de katkısıyla, Cumhuriyet Halk Partisi başarılı bir sonuç almıştır.

Ancak toplumsal adalet ilkesi doğrultusunda yerel seçimlerdeki başarıyı yerel yönetimlerde sürdürebilmek için, yerel seçimlerde elde edilen başarının muhasebesinin iyi yapılması, vatandaşların beklentilerinin ve taleplerinin iyi saptanması gerekmektedir. Bu amaçla, tahrip olan siyasal, toplumsal ve iktisadi yapının nasıl ve ne yönde daha iyiye doğru dönüştürülebileceğine dair politikaların geliştirilerek, başarıyla uygulanması için stratejiler ortaya konmalıdır. Bu, yerelden ulusala iktidarın önünü açabilmek için de önemli ve gereklidir. Bu bağlamda, yerel yönetimlerde başarılı olabilmenin belki de en önemli boyutu, yerel halkın istek ve taleplerini yönetim süreçlerine yansıtacak ve onları da karar ve politika oluşturma ve uygulama süreçlerine katacak katılımcı yerel demokrasinin etkili bir biçimde işletilmesidir.

Türkiye’de yerel yönetimler belediyelerden ibaret olmasa da, bu yazıda belediye yönetimleri odağa alınmıştır. Çünkü yerel yönetimler içinde en çok kaynak kullanan ve yetkiye sahip olan ve katılımcı demokrasi açısından en önemli yerel birimler belediye yönetimleridir. Bu bağlamda bu yazıda, belediye başkanlarının ve meclislerinin halkın taleplerine daha duyarlı olmalarını sağlayacak, yerel katılımı ve yerel demokrasiyi geliştirmeye katkı yapacak düzenlemeler üzerinde durulacaktır.

Yerel demokrasi

Ulusal demokrasinin en bilindik tanımı “halkın kendi kendini yönetmesidir.” Bu tanımın yerel düzeyde de yansıması vardır. Ülke demokrasisi konuşulurken, bütünlükçü yaklaşılmalı, yerel demokrasinin sorunları gözden kaçırılmamalıdır. Yani demokrasi, ulusal ile sınırlı değildir, yerel düzeyde de işlemektedir. Yerel demokrasi, yerel yönetimlerin işleyişi üzerinde yerel halkın beklenti ve taleplerinin etkili olmasını gerektirir. Ancak bu etki sadece seçim dönemleriyle sınırlı değildir. Yerel demokrasi açısından katılımcı yönetim anlayışı ve yöntemleri çok önemlidir. Bu yolla yerel halkın kendi kendini yönetmesi ve gücün yerel halkta olması, yani yerel demokrasi olanaklı olabilmektedir. Yerel demokrasi seçim sürecinin yanı sıra, seçimlerden sonraki beş yıllık süreçte de halkın yönetimi etkileyebilmesi ve denetleyebilmesi için olanak ve kanalların açık olmasını, katılımcı yönetimin uygulanmasını gerektirir. Bu, halkın yönetime ve karar ve politika oluşturma süreçlerine katılması, yönetimden açık ya da şeffaf olmasını istemesi ve hesap sorması anlamı taşır. Yerelde de kamu kaynakları kullanılmakta ve kamu hizmetleri sunulmaktadır. Bu yerel kaynakların kullanımının ve yerel hizmetlerin sunumunun önemli bir kısmını, genel karar organları seçimle göreve gelen yerel yönetimler gerçekleştirmektedir. Bu durum, yerel demokrasiyi, yönetime katılımı, yönetimin açık, hesap verir ve denetlenebilir olmasını önemli kılmaktadır.

Yerel demokrasinin sorunları, ulusal demokrasinin sorunları ile benzerlikler göstermektedir. Ulusal demokrasinin eksiklik ve aksaklıkları, yerel demokrasi açısından da belirleyici olmaktadır. Örneğin, hem yerelde de demokrasinin açıklık, hesap verme, denetleme gibi kurum ve kuralların işletilmesi gerekmekte; hem de halkın yerel yöneticiler üzerindeki etkisini ve denetimini güçlendirici yöntemlerin hayata geçirilmesi ihtiyacı bulunmaktadır. Bu bağlamda başlangıç noktası, Türkiye’deki parti sistemi olmalıdır. Partilerin yerel seçimlerdeki adaylarının partililerce belirlendiği önseçimin egemen bir ilke haline getirilmesi önemli bir ihtiyaçtır.

Yerelin yapısal sorunu: Vesayet denetimi

Türkiye’de yerel demokrasinin sorunlarını yapısal ve işleyiş olarak ikiye ayırabiliriz. Yapısal sorunlar, yerel organların seçim yöntemi, görev ve yetkileri ile merkezi hükümetle ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. Yasal mevzuat, seçim yönteminin de etkisiyle belediye başkanlarını ‘seçilmiş padişahlara’ dönüştürmektedir. Yasaların, başkanlara verdiği güç, doğrudan seçimin sunduğu demokratik meşruiyetle birleşince, karşımıza tek kişinin yönetimi çıkmaktadır. Bu, eleştirdiğimiz başkanlık sisteminin kontrol ve denge mekanizmalarının yetersiz olduğu versiyonundan başka bir şey değildir[1].

Yerel yönetimlerin temel sorunlarından bir tanesi de, günümüzde de gördüğümüz gibi, merkezi hükümetin vesayetinden kaynaklanmaktadır. Merkezi hükümetin vesayet yetkisini bazen politik bazen keyfi kullanması, yerel istek ve taleplerin karşılanmasını olanaksız kılabilmektedir. Yerel yönetimler, hem gelirlerinin yetersizliği hem de merkezi iktidarın keyfi ve partizanca uygulamaları dolayısıyla, gelirleriyle orantısız görevlerle karşı karşıya bırakılmaktadır. Vesayet denetiminin etkisiyle, yerel talepleri karşılayamayan yerel yönetimler karşımıza çıkabilmektedir. Yerel demokrasinin gelişmesi için, vesayetin, hukuksal denetimle sınırlandırılması gerekmektedir. Ayrıca, partilerde aday belirleme süreçlerinde de demokratik süreçlerin güçlendirilmesine gereksinim vardır.

Demokrasi ve yerel adayların belirlenmesi

Türkiye’de mevcut belediye başkan adaylarının belirlenmesi yöntemi de, belediye başkanlığı sisteminin katılımcı demokrasi anlayışından uzak işlemesine neden olmaktadır. Diğer bir ifadeyle, adayların önseçimle değil de, merkez yoklaması ile belirlenmesi, bazen seçimlerde de sorunlara yol açsa da, esasen seçim sonrasında belediye başkanlarının yerel halkla ilişkilerinin zayıflaması ve halkın katılımının önemsenmemesi sonucunu doğurmaktadır. Partili seçmenlerin tercihleriyle daha uyumlu bir aday değil, partilerince merkezden belirlendiği için aday gösterilen ve bunun için oy vermeleri istenen adaylar belirlenmektedir. Bu adaylar seçimi kazansa da, doğal olarak halkın katılımını önemsemekten uzak olmaktadırlar. Halkın katılımını zorunlu kılan düzenleme ve mekanizmalar da az olunca, katılımcı yerel demokrasi ve yerel yönetim anlayışı yerleşememektedir.

Türkiye’de yerel demokrasi, yerel dinamiklerin katılımcı etkisi ile değil, ulusal siyasetin / partilerin yönlendirmesi ve belirlemesiyle işlemektedir. Oysa oy verilmesi istenen ve partinin gösterdiği adayı, yerel örgütün/partililerin ne kadar benimsediği tartışmalıdır. Yerelde karşılığı olmayan adaylar seçimlerde halkın karşısına çıktığında, parti aidiyeti güçlü olmayanlar bu adaylara oy vermemeyi seçebilmektedir. Ya da, bazen kendi partilerini cezalandırmak için daha fazla beğendikleri adaya, bazen de kazanmasını istemedikleri partinin karşısında yer alan güçlü adaya oy verebilmektedir.

Belediye başkan adaylarının belirlenmesi yönteminin bir sonucu da; seçim kazanılsa dahi bir parti iktidarı değil, fakat bir aday iktidarı oluşmaktadır. Seçim, bir siyasal partinin altında kazanılmasına rağmen, bir aday ve yakın ekibinin iktidarı durumu ortaya çıkmakta, belediyedeki atamalarda, diğer aday adaylarına yakın olanlar göz ardı edilebilmektedir. Ancak böyle bir durum, seçimlerdeki başarının sonraki yönetim döneminde devamını güçleştirmektedir.

Merkez yoklamasının diğer bir sonucu da, seçim sonrasında da ulusal siyasetin/partilerin, belediye yönetimi üzerinde etkin olmasıdır. Adayı atayan, seçimden sonra da etkinliğine devam etmektedir. Bu doğal görülebilir. Ancak yerelde yansıması farklıdır ve negatiftir. Yerel siyasetten ve aktörlerden kopuk belediye bürokratları, ne kadar iyi niyetli olsalar da, yereli – taleplerini – aktörlerini tanımaları, içselleştirip taleplerini karşılamaları zaman alacağından, parti tabanında memnuniyetsizlik yaratmaktadır. Bu durum sonraki seçimlerde, parti tabanında oy vermeme davranışına dönüşebilmektedir.

Önseçim, sadece yereldeki partililerin tercihlerinin belirleyici olması sonucunu doğurmaz. Demokrasi açısından önemli bu sonuç yanında önseçim, seçilenleri sonraki seçime kadar, başta partililer olmak üzere, halkın taleplerine karşı duyarlı olmaya iter. Belediye başkanı ve meclis üyeleri, tekrar aday olmak ve seçilmek için, oylarına ihtiyaç duyduğu yerel halkı dinlemek zorunda kalır. Seçilenler sadece seçim sürecinde değil, seçimden sonra da halkın içinde olmak, halkın yerelde yönetime etkisini, katılımını ve hesap sormasını olanaklı kılmak durumundadır.

İşleyişle ilgili sorunlardan biri de, kent konseylerinde ortaya çıkmaktadır. Kent konseyleri, maalesef kendilerinden beklenen işlevleri, oluşum ve işleyişleri dolayısıyla yerine getirememektedirler. Belediye başkanları genellikle kent konseylerinin oluşumlarına müdahil olmakta, kendilerine yakın bir yönetim oluşturmaktadırlar. Başkana bağımlı hale gelen kent konseyleri, yerel halkın / aktörlerin taleplerinin aktarılması işlevini yeterince göremez duruma gelmektedirler.

Yerel demokrasi bağlamında ele alınması ve üzerinde durulması gereken bir kurum da, belediye meclisleridir. Belediye meclisleri de, ulusal meclis (TBMM) gibi temsilde adalet sorunu yaşamaktadır. Yüzde on barajının ve büyükşehir belediye meclisinin oluşum biçiminin yarattığı temsilde adalet sorunu yanında, kadınlar, engelliler ve gençler gibi guruplar belediye meclislerinde kendilerine yer bulamamaktadır. Meclis üyesi adaylarının belirlenmesinde de önseçimin değil, atama yönteminin kullanılması, temsil bağlamında sorun yaratmaktadır. Ayrıca büyükşehir belediye meclisinin oluşumu ilçe belediye meclislerine bağlı olduğundan, ilçe sayısı ve ilçe belediye meclislerinin siyasal parti aidiyet yapısı da büyükşehir meclisinin oluşumunda temsilde adalet sorununa yol açmaktadır.

Belediye meclis üyesi adaylarının belirlenmesinde de önseçim yapılmadığından, partililerin/yerel halkın tercihlerinin meclise yansıması sorunlu olmaktadır. Sınırlı sayıda olmak kaydıyla teknik bilgi sahibi kişiler, örgüt tarafından aday gösterilebilir. Bu anlaşılabilir. Ancak bütün meclis üyelerinin genelde parti genel merkezlerinde belirlenmesi, yerel halk ile meclis arasında bağ kurulmasını zorlaştırmaktadır. Oysa, yönetenlerle yönetilenler arasındaki bağın yakın olması yerel yönetimlerin temel ilkelerindendir. Yöneten olan belediye başkanı veya meclis üyelerinin, siyasetten gelmemeleri, örgüt dışından belirlenmeleri, yönetilenlerle kurulması gereken yakınlığı olumsuz etkilemektedir.

2013 tarihli 6360 sayılı Bütün Şehir yasası ile yerel yönetimlerin seçilenle seçenler arasındaki yakınlık ve katılım ilkeleri, büyükşehir belediyeleri bağlamında zayıflamıştır. Bütün şehir yasası il, büyükşehir belediyeleri, yerel hakla ilişkileri zayıfladığından, yerel yönetim olmaktan çok kırsal alt alanları da içeren bir alanı yöneten bölge yönetimlerine dönüşmüştür. Büyükşehir belediye başkanı ne kadar çalışkan olursa olsun, yerel sorunları anlaması, yerel halkın taleplerini aracısız öğrenmesi, yerel halkın erişimine ve denetimine açık olması artık çok daha güç hale gelmiştir. Dolayısıyla, etkin ve etkili yerel yönetim yapısı ve yerel demokrasi açısından, 6360 sayılı yasanın gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Sonsöz

Demokrasi ulusal ve yerel ölçekte birbirini tamamlayan mekanizmalar içerir. Biri olmadan diğerinin olması, biri etkin işlemeden diğerinin etkin işlemesi beklenemez. Dolayısıyla, ulusal demokrasinin güçlendirilmesi için, yerel demokrasinin de geliştirilmesi ve yerleştirilmesi önemlidir. Yerel demokrasinin geliştirilmesi ise, halkın aday belirlenmesinden belediyelerin karar ve politika oluşturma süreçlerinde daha etkin olmasına ve yerel katılımcı mekanizmaların güçlü ve işler durumda tutulmasına bağlıdır. Yerel demokrasinin en temel niteliklerinden biri adayların önseçimle belirlenmesidir. Bu gerekli olmakla beraber yeter koşul değildir. Aday seçildikten sonra yerel yönetimde başarı için bir bütün olarak, tüm yerel toplumu hedefleyen, katılımcı ve toplumcu bir belediyecilik anlayışını uygulayabilmelidir. Ayrıca, halkın ve çalışanların, israf etmeyen, adil çalışan ve liyakatı tesis eden ve temel alan yönetim anlayışı beklentisini de yerel yönetim anlayışına yansıtmak önemlidir. Bunun için tüm belde kaynaklarını beldenin ve belde halkının yararına harekete geçiren, kaynakları etkin, adil, hesap verir, açık ve etkili bir biçimde, stratejik plan çerçevesinde yöneten bir anlayışı benimsemek ve uygulamak gerekmektedir.

*İhsan KAMALAK
Kamu Yönetimi, Doç. Dr.
ihsanmersin33@gmail.com


[1] AKP iktidarının belediye meclislerine belediye şirketlerine atama yetkisi vermesi bu çerçevede de tartışılmalıdır.