7 Haziran 2015 milletvekili seçimleri süreci başladığında, başkanlık sistemi en önemli gündem maddesi olarak yerini aldı. AKP daha önceleri arada bir gündemi meşgul etmek için dile getirse de, bu kez gerçek liderinin siyasal yürütmenin bütün iplerini ele alması gerektiğine kanaat getirmesi ve cumhurbaşkanlığı makamının siyaset tarzına hiç de uygun olmamasının da etkisiyle, başkanlık sistemi zorunlu olarak AKP için seçimin ana gündem maddesi oldu.
AKP Beyannamesi’nin önerdiği sistem
Aslında bu kısa yazının amacı, AKP’nin seçim beyannamesindeki başkanlık modelini, en iyi işleyen model olarak bilinen ABD modeli ile karşılaştırmaktı. Maalesef bunu tam anlamıyla yapamıyoruz; çünkü beyannamede Ahmet Davutoğlu’nun bizzat titizlikle kaleme aldığı bu kısım (s. 34-37) karşılaştırmaya olanak verecek içerikten oldukça uzakta. Beyanname, sadece bazı iyi niyetli beklentileri dile getirmekte, ancak bu beklentileri hayata geçirecek mekanizmaları içermemekte. Bu durumda değerlendirmeyi AKP’nin iktidar uygulamaları üzerinden yapma zorunluluğu doğuyor.
AKP Beyannamesi’nin “1.3. Yönetim Modeli ve Başkanlık Sistemi” kısmında, Türkiye parlamenter modeli vesayetçi anlayışın yansıması olarak sunulmakta, yol açtığı siyasal istikrarsızlığa değinilmekte ve ardından başkanlık sistemi “Türkiye’nin 2023 ve sonrasına yönelik kalkınma hedeflerine ulaşmasını kolaylaştıracak etkin ve sağlıklı bir yönetim modeli arayışına” yanıt olarak savunulmaktadır. Başkanlık sistemi ile ulaşılacak olan, ama nasıl sağlanacağına dair araçların belirtilmediği çok genel ifadeler 37. sayfada şöyle belirtilmiş:
“Milletimizin teveccühüyle hazırlayacağımız özgürlükçü ve insan odaklı yeni Anayasa ile seçimlerin istikrar üretebildiği, yasama ve yürütmenin müstakil olarak etkin olduğu, demokratik denge ve kontrol mekanizmalarının öngörüldüğü, toplumsal farklılıkların siyasal temsilinin sağlandığı, ademi merkeziyetçi bir idare sisteminin güçlendirildiği, karar alma süreçlerinin hızlandığı, her türlü vesayetin engellendiği yeni bir siyasal sisteme geçebiliriz.”
“Özgürlükçü ve insan odaklı”, “demokratik denge ve kontrol mekanizmaları” kulağa hoş gelen ifadeler; ama, nasıl sağlanacağına dair açıklamalar/mekanizmalar beyannamede yer almıyor. “Özgürlükçü ve insan odaklı” olmak, insan hak ve özgürlüklerinin güvence alındığı bir düzende, yani hukuk devleti ile sağlanabilir. AKP karnesi, ‘vesayetçi’ diye ‘ötekileştirdiği’ kurumların/sonuçların da defalarca gösterdiği gibi oldukça zayıf. Önemli olan bu ilkeleri ifade etmek değil, onları hayata geçirecek düzenlemelerin yapılmasıdır.
ABD Başkanlık Sistemi ile kıyaslama
Başkanlık sistemi ile özdeş kabul edilen kontrol ve denge mekanizmasının veya katı güçler ayrılığı ilkesinin uygulanmasını olanaklı kılacak özellikler üzerinde duralım. ABD’de kontrol ve dengeleme işlevini hayata geçiren, hukukun üstünlüğü/yargı bağımsızlığı ve siyasal partilerin lider sultası altında olmamasıdır. Lider sultasını engelleyen, adayların belirlenmesinin önseçimlerle yapılmasıdır. Önseçim, ABD partilerinin disiplinsiz özelliği ile birleşince liderlerin Kongre’deki temsilcileri kontrol etmesini engelleyen bir yapı ortaya çıkarmaktadır. Bu da, siyasal yürütmeyi tek başına elinde bulunduran Başkan (yürütme) ile kendi partisinden olan Kongre üyeleri arasında (yasama) son yıllarda sıkça görülen harcama artışlarına onay verememe gibi durumlara yol açmaktadır. Ancak böylece, AKP Beyannamesi’ndeki ifade ile, “yasama ve yürütmenin müstakil olarak etkin” olması sağlanabilir. Bunun da, Türkiye’de hiçbir siyasetçinin arzu edeceği bir durum olmadığını rahatlıkla ileri sürebiliriz. Bu bağlamda, AKP’nin düşündüğü modelde siyasal partiler yasasının değiştirilmesinin de olması gerekiyor.
Önseçim yanında, anayasa ve/veya yasalara aykırı olduğu düşünüldüğünde bırakın Başkanı, onun bir ‘sekreterini’ (şu anki bakanlar) yüce divan sıfatıyla yargılayabilecek bağımsızlığa ve tarafsızlığa sahip bir yargı olacak mı? Başta TÜSİAD, TMMOB ve sendikalar olmak üzere, başkanın uygulamalarını eleştirebilecek sivil toplum kuruluşları ve medyanın varlığını/işleyişini güvenceye alacak düzenlemeler, siyasal anlayış/olgunluk olacak mı? Bunlar, ABD’deki denge ve denetleme mekanizmalarının parçalarını oluştururlar.
AKP’nin seçim beyannamesinde “toplumsal farklılıkların siyasal temsilinin sağlanması”ndan bahsediliyor; ama temsilin önündeki en büyük engel olan %10 ülke barajını kaldırmamakta direniyorlar. Dolayısıyla farklılıkların temsili olanaksız olmaya, temsilde adalet yönetimde istikrara feda edilmeye devam edecektir.
AKP’nin Başkanlık Sistemi talebi bir dizi çelişki içeriyor
Sistem değişikliği için gerekli vekil sayısı, bazen yeni anayasa yapma adına dile getiriliyor. 367 veya 400 vekil desteği istemek kendi içinde sorunlu bir yaklaşım. Bu, “Ben gerekli çoğunluğa ulaşırsam, yeni anayasayı da tek başıma yaparım, başkanlık sistemine de geçerim” demektir. Oysa demokrasiyi -biraz da olsa- içinde barındıran bir anlayış, anayasanın toplum içindeki farklılıklar arasında uzlaşma metni olması gerektiğini bilir; “tek başıma yapacağım” demez. Türkiye bunu 1961 Anayasası ile tecrübe etti. Demokrat Partililerin dışlandığı 1961 Anayasası daha on yılını doldurmadan, dışladığı bu kesimin iktidarında muhalefetle karşılaşmış ve ömrü yirmi yılını dolduramamıştır. Yani ‘tek başıma anayasa yapacağım’ yaklaşımı, demokrasi anlayışı ile bağdaşmadığı gibi, toplumsal düzeyde gerginliğin daha da artmasına/derinleşmesine neden olur.
AKP uygulamaları, hukuk devleti ve onun önemli özelliği olup yönetenlerin hukuka uygun hareket etmesini sağlayan yargı bağımsızlığı konusunda da olumsuz örneklerle dolu. Hakimlerin tutuklanabildiği bir ortamda, yargı bağımsızlığını tartışmak abesle iştigal etmektir. Böyle bir durumda, denge ve denetlemeden, bırakın katısını yumuşak güçler ayrılığından nasıl bahsedilebilir.
Başkanlık sisteminin ABD’deki kadar demokratik olması ve en azından onun kadar işleyebilmesi için bu özellikler “olmazsa olmaz”. Bu özellikleri taşımayan bir yönetim, “demokrasi” olarak nitelenemez. Bu sistem başkanlık sistemi olursa demokrasi dışı tutum ve davranışların yaşanması olasılığı daha güçlü olacaktır. Zira, siyasal yürütme üzerinde parlamentonun siyasal denetimi dahi olmayacaktır. Kısaca, AKP’nin başkanlık sistemi ile ilgili söyledikleri, sadece yaptıkları ile değil kendi içinde de çelişkilidir.
İstikrar; demokrasi
Gelelim ekonomik istikrara: Şu ana kadar yapılan araştırmalar, başkanlık sisteminin ekonomik performansı artırdığına yönelik sonuçlara ulaşamamış. Bu konuda yeni bir araştırma var ise, lütfen bize açıklasınlar. Ancak şunu da gözden kaçırmamak gerek: parlamenter sisteme yöneltilen koalisyon/istikrarsızlık eleştirisi kendi içinde çelişkili. Türkiye’de tek parti iktidarı 13 yıldır devam ediyor ve yasama yürütme birlikteliği ABD Başkanı (‘zavallı’) B. Obama’yı kıskandıracak düzeyde. Ayrıca, son yıllarda uygulanan -özellikle dış politika olmak üzere- tüm politikalar, Türkiye’yi yatırım için güvenli olmaktan hızla uzaklaştırmakta. Özellikle yabancı yatırım için ilk ve elzem olan, hukuki tutarlılıktır/güvendir. Bu uzaklaşma da, tek parti iktidarında olmaktadır. O tek partinin lideri yürütme gücünü tek başına elde ettiğinde, mevcut olumsuzlukların ortadan kalkacağını ileri sürmek olanaklı olmadığına göre (çünkü büyün güç fiiliyatta zaten onda toplanmış), başkanlık sisteminin de ekonomiyi şaha kaldıracak ortamı sağlayacağını söylemek de olanaksız olacaktır. Buna bir de, toplumsal düzeyde hızla yükselen kutuplaşma eklenince, ekonomik istikrarı sağlamak daha da zorlaşmaktadır.
Diğer taraftan demokrasinin geliştirilmesi bağlamında “CHP’nin Seçim Beyannamesi”ni incelediğimizde, Türkiye’de son yıllarda hukuk devleti ve demokratik devlet bağlamında ihtiyaç duyulan evrensel düzenlemeleri içerdiğini söyleyebiliriz. HSYK’nın Hakimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu olarak ikiye bölünmesi, yargı tarafsızlığı, savcı ve avukat eşitliği (silahların eşitliği), adli kolluk, siyasi ahlak yasası, kesin hesap komisyonu, seçim barajının kaldırılması ve önseçim zorunluluğu (lider sultasına darbe vurulması) gibi başlıklar hukuk devletindeki demokratik açıkları kapatıp demokrasinin derinleşmesine katkıda bulunacaktır.
Türkiye siyasal sisteminin sorunlu noktaları, CHP’nin getireceğini vadettiği bu alanlardır; hükümet sistemi değil. CHP’nin vadettiği bu evrensel düzenlemeler yapılmadan, başkanlık sistemine geçmek, var olan cılız demokrasiyi daha da gerilere götürecektir. Bu olgunun ipuçları bugünden ortadadır.
Neden mi? Mainwaring’in (1992) de belirttiği gibi, başkanlık sistemlerinde gücü bir elde toplarken demokrasiyi korumak çok zordur. Başkanlık sistemi, demokrasisi kurumsallaşmamış ülkelerde sorun yaratıyor. Türkiye üniter bir devlettir ve üniter bir devlette merkezi iktidar oldukça güçlüdür; başkanlık sistemi ile bu güç tek kişiye aktarılacağı için tehlikelidir.
Doç. Dr. Mersin Üniversitesi;
SODEV Mersin Temsilcisi.
ihsanmersin33@gmail.com