
Anayasanın araçsallaştırılarak istismar edildiği, ihlal edildiği ve anayasa suçu işlemenin alışkanlık haline getirildiği, adeta “anayasanın unutturulduğu” bir ortamda, güçlü bir “anayasa siyaseti”ne ihtiyaç vardır. Bunun için muhalefet partileri, ayrı ayrı ve mümkünse birlikte, bir “anayasa siyaseti” oluşturmak durumunda.
Önce, anayasal kamuoyunun önemine dikkat çekmek uygun düşer.
Sonra, hedef belirlemesi yapmak gerekir.
Nihayet, izlenecek yol ve yöntem de elden geldiğince somutlaştırılmalı.
Anayasa kamuoyu: dün/bugün/yarın
Anayasanın üstünlüğü sağlanmadan neden toplumsal düzen sağlanamaz ve birlikte yaşam umudu zedelenir?
Bu sorulara yanıt, dün, bugün ve yarın bakış açısı ile “anayasal bilgilenme hakkı” kullanılarak verilebilir ancak.
–Dün: siyasal ve anayasal miras, ön yargı ile değil, olumlu ve olumsuz özellikleri ile doğru ve olgusal bir yaklaşımla kavranmalı.
–Bugün: 2007-2017 ekseninde, bilgi kirliliği eşliğinde anayasal düzenin nasıl ortadan kaldırıldığı ve bir yıllık uygulamanın Devlet yönetimini nasıl altüst ettiği, bilinmeli ve belleklerde hep canlı tutulmalı.
–Yarın için: Dün ve bugünün anayasa bilgileri ışığında toplumsal barış ve birlikteliği güvence altına alan anayasal tasarım, hep gündemde tutulmalı ve bu gündemle geniş birliktelikler oluşturulmalı.
Bu üçlü bilgilenme ve tahlil sağlıklı yapılabildiği ölçüde, siyasal partiler, Türkiye’nin geleceği için politikalarını belirleyebilir:
Nitelikli toplum, ancak nitelikli bir ülkede var olabilir. Bunun için nitelikli bir siyasal örgüte gereksinim var.
Bunlar da, ancak anayasa ile tasarlanabilir: kural koyan meclis; kuralları uygulayan yürütme ve yargılayan merciler.
Bunlar için gerekli anayasal altyapı var, deneyim var, fikri birikim de.
Siyasal partiler, 21. yüzyıl Türkiyesi politikalarını, anayasa tartışması yoluyla belirlemek durumunda.
Unutmayalım: parlamenter rejim eksenine dayanan demokratik düzen, anayasa yoluyla sona erdirildi. Demokratik siyasal rejime dönüş de ancak anayasa yolu ile sağlanabilir. Anayasal düzenin meşru olmayan yollardan yürürlükten kaldırıldığını sürekli gündemde tutmak için de, “anayasa siyaseti ve siyaset için anayasa” ihtiyacı acil.
TBMM’de ikinci parti konumunda olan CHP için anayasa gündemi, gelecek kuşaklara karşı tarihsel bir sorumluluktur.
16 Nisan 2017 halkoylaması ile kabul edilen Anayasa değişikliği üzerinde, OHAL ortam ve koşullarında hazırlanarak yürürlüğe konulduğu için, meşruiyet gölgesi devam etmektedir.
Meşruluk gölgesi, yakın geçmişin olumlu mirası kullanılarak kaldırılmalı. Bunların başında, TBMM’de uzlaşma yoluyla yapılan değişiklikler (1987-2004) gelmekte. Bunun için;
-Düzenleyici işlemler ve uygulamalar açısından, hukuk ve Anayasa üstünlüğü hep öne çıkarılmalı,
-Olumlu tarihsel ortak mirası sahiplenmeli.
-Milletvekilleri olarak; örgüt disiplini ile kişisel özerklik dengesi gözetilerek bireysel ve toplu mücadele yolları geliştirilmeli,
-Sürekli özeleştiri yapılmalı,
-Anayasacılığın temel gerekleri, denge/denetim; hesap verebilirlik (görev+yetki+sorumluluk.) üçlüsünde sürekli işlenmeli.
Seçim değil, sistem; iktidar değil, anayasa
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi (CBHS) olarak adlandırılan yönetim tarzının sürdürülebilir olmadığı, bir yıllık uygulaması ile teyit edildi. Bu nedenle medyanın, gündemi sıkça “erken seçim”e yönlendirme çabası, başta CHP yetkilileri ve mensupları, sosyal demokratları ve sosyalistleri tuzağa düşürmemeli. Çünkü gündeme seçim çıkarıldıkça, rejim ve sistem tartışması ikinci plana kayıyor; Cumhurbaşkanı adaylığı öne çıkarıldıkça, asıl sorun olan Anayasa, dikkatlerden kaçabiliyor.
Neden seçim değil, sistem? Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan sandık, 2010’lar Türkiyesinde demokratik hukuk devletinden uzaklaşma aracı haline getirildi: 2010 Anayasa değişikliği, 1 Kasım 2015 seçimleri, 16 Nisan 2017 Anayasa halkoylaması, hatta 24 Haziran 2018 seçimleri, halkoylamasının ve sandığın kötüye kullanılma tarzı bakımından ders verici.
Ana gündem, rejim ve sistem sorunudur. Bu nedenle erken seçim istemek, ‘kişi ve parti devleti’ inşasında ve bir yanılsama olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CBHS) adı verilen tek kişi iktidarı -monokrasi- için meşruiyet arayışına alet olmaktır.
Neden iktidar değil, anayasa? 2017 Anayasa değişikliğini, proje sahibinin iktidarını kişiselleştirip sürekli kılma hedefi açık. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı (CB) adaylığı, tek kişi iktidarı ile yarışa girmeye olduğu kadar, görevdeki muktedirin gücünü pekiştirmeye hizmet eder.
Sosyal demokratlar ve CHP, ne yapmalı? Şu üçlü hedefi hiç gündemden düşürmemeli:
-İçinde bulunduğumuz siyasal ve anayasal ortam ve sorunlar üzerine gerçek ve doğru bilgi edinmeli ve yaymalı.
-Nitelikli yasa ve yasama ereğinde bilgi+dayanışma ve eylemi, çok yönlü ve TBMM’nin her aşamasında değerlendirmeli ve ilerletmeli. Bu hedefte, partiler arası işbirliği yol ve yöntemleri de zorlanmalı ve ilerletilmeli.
-Asıl hedef olarak demokratik anayasa yolunu hep açık tutmalı. Bu bakımdan, adil yargılanma hakkı yasa çalışması, Anayasa ve sistemi meşrulaştırıcı değil, demokratik anayasal düzen için yol açıcı çalışma olarak görülmeli.
Şu halde asıl hedef, çağdaş ve demokratik hukuk devleti eksenli ulusal anayasa olmalı. Çağdaşlık, erkler ayrılığı, denge ve denetim düzeneği ile yargı bağımsızlığı sacayağı anlamına gelir.
Ulusallık ise, Osmanlı-Cumhuriyet çizgisindeki Türkiye deneyimi olarak, onarıma en elverişli yönetim tarzı olarak parlamenter rejime dönüşü gerekli kılar.
Bu kavramların eylemsel olarak öncüsü olan CHP ve sosyal demokrat çevreler, fikri ve hukuki temellerini de hazırlamalı. Bunun için, öğreti tartışması genişletilmeli; ülke-toplum-devlet anlayışı ve ilişkileri üzerine 21. yüzyıl eğilimleri ışığında kuramsal öneriler geliştirilmeli. Siyasal ve anayasal rejim ve sistem hedefi, öğreti tartışmaları ile pekiştirilmeli.
CHP ve sosyal demokratlar, bunları, seçim ve cumhurbaşkanı adaylığı gündemi dışında kalabildiği ve Anayasa yoluyla demokratik hukuk devleti inşası yolunda çalışma yapabildiği ölçüde, CBHS’yi meşrulaştırma ve sürekli kılma tuzağından kendini alabilir.
Hangi yol ve yöntem izlenmeli?
Temelleri 1919 -1924’te sürekli ve aşamalı olarak atılan siyasal ve anayasal yapı, 2014-2018’te yine aşamalı olarak, ama tersi yönde atılan adımlarla ortadan kaldırıldı.
Kurtuluş ve Kuruluş süreci, ileriki on yıllara “kurallar, kurumlar ve değerler” bütünü bağlamında taşındı. Darbelere, kesintilere ve kırılmalara karşın, anayasacılık açısından şu süreç kayda değer: iktidarı sınırlandırmak ve özgürlükleri güvencelemek.
Kurtuluş ve Kuruluş diyalektiği ne demektir?
1919: Samsun’a çıkışla başlayan ve Büyük Millet Meclisi’nin temel taşlarını döşeyen Kongreler.
1920: BMM’nin Ankara’da toplanması ve Kurtuluş savaşını da yöneten bir Meclis haline gelmesi.
1921: Teşkilat-ı Esasiye Kanunu adı altında Anayasa’nın yürürlüğe konulması.
1922: Büyük taarruz ve Zafer ile bağımsızlığın askeri ayağının kesinleşmesi.
1923: Bağımsızlığı uluslararası ölçekte güvenceleyen Lozan Antlaşması ardından Cumhuriyet’in ilanı.
1924: Cumhuriyet’in ilk Anayasası, Kuruluş sürecini kurumlar ve kurallar düzleminde tamamladı.
Beş yıllık zaman dilimi, Kurtuluş’un aslında Kuruluş yoluyla sağlandığını açık kanıtı.
2002’den sonra başlayan AKP dönemi, “Cumhuriyet parantezi” söylemi ile örtüştü; özellikle “yurttaşlık, eşitlik ve laiklik” üçlüsünün oluşturduğu değerler bütününe karşı mücadele öne çıktı.
2014: Başbakanlık koltuğundan kalkmadan Cumhurbaşkanlığı makamına oturan kişi, Başbakanlık için inşa ettiği Sarayı, bu kez kendisine özgüledi.
2015: Parlamenter rejimi bekleme odasına aldığını beyan eden aynı kişi, Başbakanlık görevini ana muhalefet liderine vermemeyi, “sarayın yolunu bilmiyor” olmakla gerekçelendirdi.
2016: Daha önce, her istediğini verdiğini söylediği “eski ortağı”nın askeri darbe girişimi bastırılmasının ardından, “güncel ortağı”, kendisini “anayasa suçu işlemek” le itham etti.
2017: İtham edenin desteği ile, “kişisel proje” olarak nitelediği Anayasa değişikliğini, OHAL ortam ve koşullarında oylattı.
2018: İki ortak, 3 Kasım 2019 seçimlerinin 24 Haziran 2018’de yapılmasına ani bir şekilde karar verdi. Seçimlerin ardından, sadece 1919-24 dönemi kurum ve kurallarının değil, Osmanlı son dönemindekilerin de yıkım süreci fiilen başladı.
2019: “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” olarak adlandırdıkları tek kişi yönetiminin sürdürülemez olduğu, bir yıllık uygulamasında bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı.
Özetle, ‘Meclis Hükümeti’ yerine, ‘Hükümetsiz Meclis’ ile Türkiye’nin yönetilemeyeceği kanıtlandı.
Çöküş, arayışı beraberinde getirmiş olsa da, CBHS, kendi deyişleri ile ne ‘restore’ edilebilir ne de ‘rehabilite’. Yapılması gereken belli: “CBHS parantezi”ni kapatmak.
“CBHS parantezi nasıl kapatılır?” Yıkım, anayasa yoluyla ve meşru olmayan bir biçimde yapıldı. İnşa da anayasa ile, ama meşru yolla olmalı.
1) Süreç, kapalı kapılar ardında ve kirli bilgi yayılarak değil, saydam bir biçimde, doğru ve gerçek bilgi ile yürütülmeli.
2) Yasama, nitelikli yasa için anayasal ve özerk statüsünü sahiplenmeli.
3) Anayasal hedefi, söylem, işlem ve eylemler düzleminde sürekli kılmak için kazanımlar hep gündemde, dayanışma halkaları hep canlı tutulmalı:
Öncelikle, “yurttaşlık, eşitlik ve laiklik” üçlüsünün oluşturduğu değerler bütünü, itici güç oluşturmalı.
Sonra, kesinlikle iktidar yarışına girmemek gerekir; zira böyle bir yarış, meşru olmayan iktidarı meşru kılmaya katkıda bulunur. Asıl hedef, demokratik hukuk devleti için anayasa olmalı.
Nihayet, bu hedefe, siyasal partiler, demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum bileşenleri olarak hep birlikte hareketle yürünmeli.
İktidar değil, anayasal düzen mücadelesi: 2019-23 döneminin özgül tarih bilinci ve 27. Dönem TBMM’nin kurucu meclis sorumluluğu ölçüsünde amaca ulaşabilir. Sosyal demokratlar ve CHP için ana hedef, insan haklarına dayanan demokrasi ve laik (sosyal ve çevresel) bir hukuk devleti olmalı. Bunun yolu da yeni anayasadan geçer.
Bunu yaparken; uzmanlar ve sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapılarak kamusal mekân kullanımına özen gösterilmeli. Siyasetin biricik mekânı, kamusal nitelik taşıyan yerlerdir.
Türkiye’nin, darbeler ve demokrasi sarkacında bulunmakla birlikte, kayda değer bir siyasal ve anayasal mirasa sahip olduğu her vesile ile paylaşılmalı. “Anayasal yurtseverlik” için var olan ulusal itici güçler (dinamizm), uluslararası ilişkilerde sürekli dillendirilmeli.
Bir yandan, 6771’in sürdürülemez özelliği teşhir edilmeli; öte yandan, bunu aşma birikimi, Türkiye’nin Avrupa ve Akdeniz siyasal ve anayasal ailesi içinde yer aldığı gerçeği ışığında sürekli işlenmeli.
*İbrahim Ö. KABOĞLU
CHP İstanbul Milletvekili,
Hukuk, Prof. Dr.
ibrahimkaboglu@yahoo.fr