CHP, 19 Nisan’da açıkladığı seçim bildirgesiyle ekonomi merkezli büyük bir kampanya başlattı. Bu kampanya temel olarak yoksul kesimlere yapılacak yardımlara vurgu yapmaktadır ve buna sosyal politikada “telafi politikaları” denmektedir. Peşinen belirtelim ki, CHP’nin sosyal adalet vurgusu yüksek bir bildirge açıklaması önemlidir ve son derece olumludur. Hatta şu da belirtilebilir; böylesi bir adım atıldığında listelerde keşke sağ kökenli hiçbir adaya yer verilmeseydi de bildirgenin inandırıcılığı artırılsaydı.
Bu bildirgenin ikinci önemli tarafı, diğer partilerin -özellikle iktidar partisi AKP’nin- bu çıkış karşısında adeta felç hale gelmesi ve ortaya hiçbir tema koyamamasıdır. Kaldı ki, CHP’nin ardından diğer partiler tarafından açıklanan vaatler adeta CHP’yi taklit eden, ama bu kez de seçimin gündemini sosyal adalet konusuna odaklayan aciz adımlar haline geldi. CHP bundan kazanarak çıktı.
Halk nezdinde fikirler etkili
Bildirge kamuoyunda büyük destek gördü. Böylece içerikli fikirlerin halk nezdinde ne denli etkili olduğu ve içeriksiz günlük magazin aktivitelerin ise ne denli anlamsız olduğu CHP tarafından da anlaşılmış oldu.
CHP’nin, 2011 seçimlerine göre, bu sefer aile sigortası ve benzeri vaatlerinin çok daha planlı versiyonlarıyla halkın karşısına çıktığı görülüyor. Ancak bu noktada CHP’nin seçim vaatlerine geçmeden önce ufak bir parantez açmakta yarar var: CHP bu vaatleri çok önceden kamuoyuyla paylaşsaydı ve her platformda dile getirseydi çok daha fazla başarı kazanabilir, çok daha inandırıcı olabilirdi.. Maalesef seçim kampanyalarında son birkaç ayda söylenenler seçim sonuçlarını +-1 puan etkilemekte ve halk nezdinde yalnızca seçim vaadi olarak algılanmaktadır.
CHP’nin ekonomi ağırlıklı kampanyasının en önemli ve de kamuoyu ilgisini çeken tarafı yoksullukla mücadelenin ön plana çıkarılmasıdır. CHP, 16,7 milyon kişiye sosyal destek sağlanması ve aile sigortası gibi yoksulluğu telafi politikalarını veya asgari ücretin 1.500 TL seviyesine çıkarılması, emekliye bayramlarda birer maaş ikramiye verilmesi gibi gelirlerin artmasına yönelik doğrudan politikalara ağırlık vermektedir. Yalnız burada CHP’nin seçim bildirgesinde yer alan ama CHP yönetimi tarafından çok da dile getirilmeyen bir konuya dikkat çekmekte fayda var: yoksullukla mücadelenin birinci ve olmaz olmaz kuralı işsizliğin önlenmesi, istihdamın artırılmasıdır…
2014 yılında ekonomik büyüme yavaşladı ve %2,9 oldu. 2015 yılında da düşük bir büyüme oranı beklenmektedir, ki bu en iyi olasılıkla %2,5 olabilir. Büyüme %2,5 civarında olursa işsiz sayısı (iş bulsa çalışacak olan ama iş aramayan umutsuzlarla birlikte) 6,3 milyona, yani %21’e kadar yükselecektir. Öte yandan büyüme %1,5’te kalırsa, işsiz sayısı 6,5 milyonu aşacak ve %22’den de yüksek olacaktır. Demek ki, çok ciddi boyutta bir işsizlik riskiyle karşı karşıyayız. O yüzden CHP’nin yapması gereken -seçim bildirgesinde başarılı bir şekilde yer verdiği gibi- istihdama yönelik doğrudan politikaları ön plana çıkarmak ve yoksullukla mücadelenin ilk maddesi olarak işsizlikle mücadele edilmesi gerektiğini ortaya koymaktır. Aksi takdirde AKP hükümetinin bugüne kadarki yoksulluğu yönetme politikasına benzer bir doğrultuya düştüğü izlenimi verilebilir. Gerçi AKP hükümetlerinin hem telafi politikalarının düzeyi sınırlı kalmakta, hem de yardımlar bir vatandaşlık hakkı ya da bir devlet görevi olarak yapılmamakta, sadaka gibi dağıtılmaktadır…
İşsizlikle mücadelenin önemi
CHP’nin seçim bildirgesinde, görece az yer alsa da, istihdama yönelik doğrudan politikaların vurgulanması; asgari ücret üzerindeki gelir vergisinin kaldırılacağının, her sene en az 1 milyon kişiye istihdam sağlanacağının ve işsizliğin %5’in altına indirileceğinin belirtilmiş olması gayet olumlu adımlardır. Yalnız buradaki bir hesap hatasına değinmek gerekmektedir: 2012, 2013 ve 2014 yıllarında görülmüştür ki, her yıl (15 yaşını geçerek) tarım-dışı iş gücüne katılan kişi sayısı en az 1 milyon, son yıllarda da 1,5 milyonun üzerindedir. Bunun bir kısmı tarımdan kopan iş gücüdür. Gerisi ise ya genç ya da kadın olarak iş gücüne katılımdır. Yani aslında işsizlik oranlarında bir düşüş sağlanabilmesi için yılda en az 1,5 milyon kişiye istihdam sağlayacak politikaların uygulanması ve ihracatın yoğunlaştığı bir büyüme modeline geçilmesi gerekmektedir. Bildirgedeki %6’lık büyüme hedefi küresel ekonomik konjonktürün getirdiği bir sınırlama olsa da, parti programının öngörüsünden düşüktür ve işsizliği %5’e düşürmeye yeterli değildir.
Bugün özellikle kırsalda çok ileri boyutlarda yoksulluk yaşanmaktadır. Resmi rakamlara göre; 3,1 milyon aile, vakıflar ve belediyeler hariç olmak üzere sadece Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan doğrudan, sürekli ve nakdi yardım almaktadır. 3.1 milyon aile 15 milyon nüfus etmekte, bu da ülke nüfusunun %20’sine tekabül etmektedir. Yine resmi rakamlara göre, 950 TL asgari ücretle geçinen insan sayısı 4 milyon 970 bin ve bunlar arasında 2,2 milyon insanın eşi çalışmıyor. Aile olarak beşle çarparsanız on milyon nüfus etmekte ve bu da ülke nüfusunun %13-14’üne denk gelmektedir. Yoksulluk arttığı için yardımlar artmaktadır ve önemli olan telafi politikalarıyla yardımları artırmak değil, istihdamı artırarak, işsizliği düşürerek, yoksulluğu azaltmaktır.
İstihdamı artırma ve telafi politikalarıyla birlikte yoksullukla mücadelede bir diğer önemli konu da fırsat eşitliğidir. Özellikle eğitimde fırsat eşitliği alt gelir grubu ailelerden gelenlerin iş bulabilmesi için yaşamsaldır. Gelir düzeyi arttıkça aileler de bütçelerinden çocuklarının eğitimi için daha fazla pay ayırmakta, en üst gelir grubunun eğitime harcadığı para ile en alt gelir grubunun harcadığı arasında uçurum oluşmaktadır. Yani, ülkemizde olağanüstü bir fırsat eşitsizliği ve adaletsizlik hüküm sürmektedir. CHP seçim bildirgesinde bu konu (özellikle iş gücü piyasası ile bağlantısı açısından) ayrıntılarıyla yer almasa da “herkese fırsat eşitliği sağlamak için eğitime ayrılan kaynakları artıracak ve yatırımların eğitim bütçesi içindeki payını genişleteceğiz” denilmiştir.
Sonuç olarak; CHP, sosyal adalete vurgu yapan seçim bildirgesi ve kampanyasında başarılı bir şekilde yoksullukla mücadeleyi öne çıkarmaktadır. Ancak telafi politikaları, işsizliğin azaldığı ve fırsat eşitliğinin sağlandığı ülkelerde daha etkin olmaktadır, çünkü bu ülkelerde herhangi bir geliri olmayan ya da çok düşük gelir sahibi olan yurttaş sayısı azalmakta ve yoksul yurttaşlar bu sayede daha büyük desteklere ulaşabilmektedirler. Bu yüzden böylesi telafi politikalarını daha da güçlü kılmak için, yoksullukla mücadelenin öncelikli iki ayağı olan -seçim bildirgesinde de yer alan- işsizlikle mücadele ve fırsat eşitliğine de kampanya döneminde gereken önem verilmelidir…
*Prof.Dr. Hurşit Güneş,
CHP Kocaeli Milletvekili,
hursit.gunes@tbmm.gov.tr
**Melih Şengölge
Sosyal Bilimci,
melih@sengolge.com