Yalandan kim mi ölmüş? Agamemnon’un kızı Prenses İfigenya ölmüş!
Bir dezenformasyon şamatasıdır gidiyor. Başta ABD, pek çok yerde böyle bu. Sanırsınız ki, bu kavram 21. yüzyılda keşfedilmiştir, ana kaynağı da internet ve sosyal medyadır. Yani, başta gelen şüpheliler geleneksel iletişim organ ve kurumlarının dışındadır.
Hükümetlerin, büyük medyanın, din temsilcilerinin, kilisenin ve üniversiteler ve ordu gibi ideoloji üretip pekiştiren kurumların dışındadır! Sahneye yeni çıkmış, denetim dışı zıpırların marifeti bir haşarılık…
Keşke öyle olsaydı!
Özellikle 2010’li yılların ortasında öyle bir dezenformasyon paniği yaşandı ki, adı “post-truth” yani “hakikat sonrası” olan yepyeni bir evreye girmişiz sanabilirdiniz.
Sanki ondan önce iletişim aleminde dezenformasyon diye bir şey yoktu, olmamıştı; sanki geçmişte her söylenen doğruydu, her söylentinin bir temeli vardı. Sanki bilinçli kirletme ve yanıltma zamane icadıydı. Sanki bütün pınarlardan renksiz kokusuz, duru su akıyordu!
İletişim tarihi kadar eski
Önce bu terimlerin anlamlarını hatırlayalım:
İngilizceleri disinformation, misinformation, malinformaton. Türkçe’de “dezenformasyon” dediğimiz kasten, kandırma niyetiyle yalan söylemek; “misinformation”, kandırma kastı olmadan yanlış bilgi vermek; “malinformation” denilen de doğru bir bilgiyi bağlam dışı olarak karalama kastıyla kullanmak.
Aslında, bunlar iletişim tarihi kadar eskidir. İnsanlık ta Adem ile Havva’dan beri dezenformasyon yapmış, yanlış bilgi yaymış, karalamaya başvurmuştur.
Çok yalan söylenmiş, sonuçta çok masum ölmüştür.
Her din kendisinden önce ve sonra gelenleri dezenformasyon, yani bile bile yayılan kötü niyetli bilgiler, ya da en azında yanlış bilgi olarak eleştirip suçlamadı mı? Birinin “iyi haberler” diye sunduğu kutsal kitabı ötekiler yerden yere vurmadı mı? Hala öyle yapmıyor mu?
Hava sinyallerle dolu ama
Son 50 yıldır, iletişimde bolluk dönemine girdiğimizden beri, havanın sinyallerle dolu olduğunu söylüyor, bundan hem yararlanıyor hem de yakınıyoruz. Sinyal gönderip almanın kolaylığı sayesinde bizler, yanı elinde akıllı telefon bulunan Home super communicatus’lar her yerden – her yere her türlü enformasyonu gönderebiliyor, canımız çekerse yalan söyleyebiliyor, yanlış bilgi yayabiliyor, insanları karalayabiliyoruz.
Burada bir sorun var, kabul! Ama bu sorun eylemin niteliğinden değil, kaynağından ve erişiminden ileri geliyor. Kimin yaptığından ve kimlere ulaştığından…
Şunu hatırlayalım: Hava eskiden de sinyallerle, işaretlerle doluydu. Rüzgarlar, sular, kuşlar, bulutlar, yapraklar, yıldızlar… İnsanlar ne olacağını öğrenmek ve anlamlandırmak için onlara bakıyorlardı.
Modern dünya da öyle değil mi? Yıldız fallarının, astrolojinin bu kadar yaygın olması neden?
Bayan Reagan kocasının Breznev’le nükleer silahların kontrolü konusunu ne zaman görüşeceğini yıldız falcısına danışarak belirlemedi mi?
Mitoloji bunun örnekleriyle doludur. Troya’yı almak için Anadolu’ya doğru yola çıkan Akha ordusunun komutanı Agamemnon rüzgar çıkması için, bir falcının önerisi üzerine öz kızı İfigenya’yı kurban etmemiş miydi?
Kızın boynu kesildi, kan aktı, lodos çıktı! 10 yıl sonra Troya düştü.
Asparagas neydi?
Eski medyada da dezenformasyona sık sık rastlanıyordu. Palavra haberlerin asparagas adı altında tirajlar patlattığı ülke burası değil miydi? Burasıydı ama sadece burası değildi. Bulvar gazeteciliği her yerde popülerdi.
Bence asıl soru son yılların sosyal medya kaynaklı dezenformasyon tartışmasını aşıyor.
Sormak zorundayız: İnsanları, hele hele Home super communicatus’u aldatılmaya ve kandırılmaya bu kadar teşne hale getiren şey nedir?
İnsanlığın hakikatle arası niçin açık?
Niçin dezenformasyonu düz enformasyona tercih ediyoruz?