[huge_it_share]
Günümüzde insanlığın temel çelişkisi insan-insan (emek-sermaye) arasındaki çelişki mi, yoksa insan-doğa ilişkisindeki çelişki midir? diye sorsak, ne cevap veririz?
Bu sorunun cevabı bir yana bu sorunun böyle sorulabilmesi bile başlı başına önemlidir. Kapitalizmin doymak bilmeyen bir iştahla saldırdığı gezegenin doğal kaynaklarını hızla tüketmesi ve bu tüketim sırasında gezegene verdiği zararın geldiği nokta, “kısa ama çok kısa bir süre içerisinde üzerinde sınıf mücadelesinin yapılabileceği bir gezegenimiz olmayabilir” noktasıdır.
Kıskançlıkla savunmamız gereken doğal çevremize yönelik gitgide büyüyen tehdit karşısında günümüz egemenlerinin tavrı “vurdumduymaz”lıktan ibarettir. Bugünün muktedirleri, kapitalizmin yarattığı çevre yıkım karşısında, kendiliğinden işleyen teknolojik değişim ile piyasanın efsanevi sihrinin, gerekli olduğunda çevre sorununu çözeceğine güvenmektedir. Dahası, küresel ekolojik krizin yaşandığı çağımızda, egemen kapitalist tarz, dehşet verici bir biçimde gezegenin imhasından kar elde etmeye odaklanmaktır! Küresel ısınmaya karşı önerilen önlemlerin önemli bir kısmı, kapitalist yatırımlar şeklinde planlanmaktadır.
Kapitalist akıl böyle çalışıyor; ancak bugün bırakın sosyalistleri, sosyal demokratları, çevrecileri, aklı başında pek çok insan artık “teknolojik devrimin” tek başına sorunu çözmeye yetmeyeceğine, mevcut üretim tarzını dönüştürmeyi hedefleyen daha uzun erimli bir toplumsal mücadelenin gerekli olduğuna inanmaktadır. Çünkü günümüz kapitalizminin birçok özelliği, sürdürülebilir ekolojik bir yaşam ile çelişmektedir.
- Kapitalizm, sürekli genişlemek zorunda olan bir sistemdir
Büyümeyen kapitalizm bir oksimorondur ve büyüme durduğunda sistem, işsizlerin çektiği aşırı mahrumiyetle birlikte bir kriz durumuna girer. Kapitalizmin temel itici gücü ve varlığının tüm sebebi, karların ve zenginliğin birikim süreci yoluyla artırılmasıdır. Kapitalizm, kendi genişlemesinde hiçbir sınır tanımaz: ne bir bütün olarak ekonomide, ne zenginler tarafından istenen karlarda, ne de şirketlerin daha fazla kar etmesi için insanların yönlendirildiği sürekli artan tüketimde… Çevre, insanların yeryüzünün diğer türleriyle birlikte yaşamak zorunda olduğu belli sınırları olan bir yer değil iktisadi genişleme sürecinde sömürülmesi gereken bir gerçekliktir.
- Genişleme; güvenli hammadde kaynakları, daha ucuz emek ve yeni piyasalar arayışıyla dış yatırıma yönlendirir
Şirketler büyüdükçe, “iç” piyasayı doyururlar ya da doyurmaya yaklaşırlar ve mallarını satmak için dışarıda yeni piyasalar ararlar. Ek olarak şirketler ve onların hükümetleri, petrol ve bir dizi maden gibi temel doğal kaynaklara erişimi ve bunları denetimini sağlamaya çalışırlar. Özel sermaye ve hükümetin başat varlık fonları kendi “iç” piyasalarına gıda üretimi ve biyodizel yakıt ürünleri üretimi için dünya üzerinde geniş toprakların kontrolünü elde etmeye çalıştıkça, bir “toprak gaspı” sürecinin ortasına düşeriz. Çoğunluğu Afrika’da olmak üzere, otuz milyon hektar kadar toprak, zengin ülkeler ve uluslararası şirketler tarafından elde edilmiştir ya da elde edilmek üzeredir.
- Doğası gereği büyümek ve genişlemek zorunda olan bir sistem sonunda kısıtlı doğal kaynaklar gerçekliğiyle yüzleşecektir
Kısıtlı doğal kaynakların kaçınılmaz bitişi, gelecek kuşakları bu kaynakları kullanabilme olanağından yoksun bırakacaktır.
- Kar peşinde aşırı büyümeye odaklanan bir sistem, gezegen sınırlarını kaçınılmaz olarak aşacaktır
Bugün ise sosyoekonomik sistem bağlamında kapitalizm öyle bir boyuta ulaşmıştır ki, karbon döngüsü, nitrojen döngüsü, toprak, ormanlar, okyanuslar gibi temel gezegensel sınırları aşmaktadır. Çok daha fazla toprak temelli fotosentetik ürünün %40’a kadarı, bugün doğrudan insan üretiminde kullanılmaktadır. Yeryüzündeki tüm ekosistemler gözle görülür bir düşüş yaşamaktadır. Dünya ekonomisinin artan boyutlarıyla birlikte yeryüzü metabolizmasında oluşan insan kaynaklı çatlaklar, kaçınılmaz olarak daha zorlu ve çeşitli olmaktadır. Daha fazla iktisadi büyüme ve birikim talebi, zengin ülkelerde dahi hala kapitalist sistem içinde var olmaktadır. Sonuç olarak dünya ekonomisi, tek bir dev balona dönüşmektedir.(1)
Pek tabii ki bu saydıklarımızı arttırabiliriz. Öte yandan odaklanmamız gereken nokta, küresel çevre sorununa gerçek bir çözüm bulmaktır. Marx’ın sözleriyle, “Kör bir gücün emrindeymişçesine üretimi sürdürmektense, üreticilerin, insan metabolizması ve doğa ilişkisini rasyonel bir biçimde, işbirliğiyle, insan doğasına en uyumlu ve en az enerji harcayan yöntemlerle yönetmeleridir.”(2) Zenginlik ve insan gelişimine kapitalist toplumdan bambaşka gözlerle bakmak elzemdir. İnsanların özgürlüğü ve ekolojik sürdürülebilirlik gibi amaçlar birbirinden ayrılamaz. Bu amaçlar ancak 21. yüzyılda yeni bir hayatın yapılandırılmasıyla mümkündür.
Adını hak eden bir küresel ekolojik devrim, çok geniş bir sosyal devrimin parçası olarak gerçekleşebilir. Böyle bir devrim, eğer hakiki bir “geçiş”e layık eşitlik, sürdürülebilirlik ve insan özgürlüğü için uygun koşulları yaratacaksa, gücünü şüphesiz çalışan nüfusun ve küresel kapitalist hiyerarşinin en altındaki toplumsal sınıfların mücadelelerinden alacaktır. Bu, Marx’ın ısrarla belirttiği gibi, “İnsanın doğayla metabolik ilişkilerinin birleşmiş üreticilerce akla uygun düzenlenmesini gerektirecektir”.
Doğayla metabolik ilişkilerini akılcı yollarla düzenleyen bir üreticiler toplumunun yaratılması ve bu sayede yalnızca kendi ihtiyaçları doğrultusunda değil gelecek kuşakların ve bir bütün olarak hayatın ihtiyaçları doğrultusunda da çalışılması, bugünün görevidir.
Bugün sosyalizme geçiş ile ekolojik bir topluma geçiş aynı şeydir.
Dipnotlar
- Marksist Ekoloji, John Bellamy Foster, Kalkedon Yayınları, 2013.
- Marx, Capital, Cilt. 3, s. 959.
*Hakan Tanıttıran,
Yayıncı,
kalkedonyayinlari@gmail.com