maxresdefault

Gürkan Haydar KILIÇARSLAN – Türkiye’nin Omerta ile İmtihanı: Sedat Peker!

Dünyada bir ilk yaşandı. Genel olarak halk arasında “Mafya Babası, Mafya Lideri” olarak tanınan, resmi kurumların ve yasaların ise “Organize Suç Örgütü Lideri” demekten pek hoşlandığı bir figür, ülkenin ve gezegenin sayısız youtube içerik üreticilerini fersah fersah geride bırakarak sadece 9-10 video ile ve elbette etkin kullandığı diğer sosyal medya aygıtları vasıtasıyla Türkiye gündemini belirler oldu.

Sedat Peker aslında Türkiye gündeminden hiç eksik olmadı. Uzun süre hapishanede bulunduğu dönemlerde bile bir şekilde Türkiye gündeminde yer alıyordu. Bunun iki ana nedeni olduğu söylenebilir. Birincisi Sedat Peker’in medyatik olmayı seven kişiliğinde karşılığını buluyor. Diğeri ise Türkiye’de iktidar, siyaset, ticaret ve mafya ilişkilerinin öteden beri sahip olduğu aşk dolu girift yapıda saklı…

Sedat Peker, geçtiğimiz aylarda başlattığı youtube video kampanyasına kadar ülkenin neredeyse istisnasız tüm muhalif kesimleri tarafından tiksintiye yakın hisler ile karşılanıyordu. Bunun nedeni sadece mafya figürü olması değildi. Aslında MHP ile sanılanın aksine pek bağlantısı olmamasına rağmen “Türkçü, Turancı” bir siyasi eğilime sahip olması, 2014 yılında AKP’nin iktidar ortağı Fethullahçı Terör Örgütü’nün düzenlediği Ergenekon kumpas davasından tahliye olup beraat etmesinden sonra AKP’ye sağladığı aleni destek ve elbette 90’lı yıllardan beri sergilediği kimi eylemleri nedenleriyle herhangi bir muhalifin kendisinin takipçisi olması asla düşünülemezdi.

Özellikle “15 Temmuz Olayları” sonrası iktidar tarafından hayata geçirilen “20 Temmuz Sivil Darbesi” sonrası AKP’nin neredeyse kayıtsız şartsız destekçisi olması, şaibeli 2018 referandumu sonrası Türkiye rejiminin resmi olarak bir diktatörlüğe evrilmesi yolundaki medyatik katkıları nedeniyle Sedat Peker ismi, bırakınız sempatiyi neredeyse nefret ile anılmaktaydı.

Ancak çeşitli nedenler ile Sedat Peker’in bu ittifakı sonlandırarak, iktidarın hem bürokraside ve siyasette hem de medyada yumuşak karnı olarak nitelendirilebilecek belli isimlerini hedef alması sonrası özellikle muhalif kesimlerin radarına girdi ve yıllarca kendisine karşı duyulan nefret hislerinin yerini adeta bir sevgi çemberi sardı.

Elbette bu durumun tek nedeni, Sedat Peker’in şimdiye kadar AKP Genel Başkanını doğrudan hedef almamasına karşılık AKP’yi hedefliyor olması değildi. Sedat Peker’in geçmişte bilinenin aksine renkli bir kişiliğe sahip olması, hitabet kabiliyeti ve “beklenmedik” kültürel birikimleri de bu sevgi çemberinin büyümesinde önemli rol oynadı. 90’lı yıllardan beri sadece sağ görüşlü insanların ilgisine mazhar olan Sedat Peker kimi muhalif kitleler tarafından adeta Robin Hood gibi görülmeye başlandı. Her ne kadar çoğu muhalif “bizi sadece söyledikleri ilgilendiriyor” dese de kendisinden haber alınamayan 24 saat içinde neredeyse tüm ülke anksiyete krizi geçirebiliyor.

Mafya ne demek? İlk mafya nerede ortaya çıktı?

Mafya sözcüğü aslında Arapça bir sözcüktür. Türkçemizde de kullandığımız “muaf” sözcüğü işte bu Arapça “Ma’afi, Mu’afa” sözcüğünden gelir. Anlamı “muaf, koruma, güvenli” demektir. Sicilya’nın İslam etkisi ve himayesinde olduğu dönemlerde ilk olarak kullanılmaya başlanan bir sözcüktür Mafya…

Tarihte “Sicilya İslam Emirliği” diye bir krallık vardır. 831 yılından 1091 yılına kadar Sicilya İslam egemenliğinde kalmıştır. Mafya sözcüğü ilk olarak Sicilya halkı tarafından, Sicilya’da yaşayan veya orayı ticaret maksadıyla ziyaret eden Arap ve Müslüman ahali, denizciler ve ticaret erbabı için kullanılmıştır. Elbette bu süreç, Osmanlı’nın Akdeniz’de egemenliği döneminde de devam etmiştir.

İslam idaresinde gayrimüslimlerden alınan yaygın bir vergi yöntemi olan “Cizye” sayesinde mafya sözcüğünün doğduğu düşünülebilir. İddia edildiği üzere Sicilya halkının gerçekleri ile pek de uyuşmayan “Fransızlara Ölüm, Yaşasın İtalya” nakaratının baş harfleri değildir mafya… Düpedüz Arapça bir sözcüktür. Anlamı da “korumak” ile ilgilidir ki mafyanın ortaya çıkmasındaki esas motivasyon kaynağıdır, korumak! 

İslam egemenliği döneminde cizye vergilerinin alınma amacı, öncelikle Müslüman olmayan yerli halkı öldürmemek, hayatlarını bağışlamak, onlara kötülük yapmamak ve hatta dış tehlikelere karşı korumaktır. Cizye karşılığında halk sadece hayatta kalmaz, kendi dinlerini bile yaşayabilirdi. Mafyanın ortaya çıkmasına neden olan nedensellik zincirinde cizye vergileri önemli bir ilham kaynağı olmuştur. Aksi halde İtalyanlar ve tüm dünya, organize suç örgütleri için Arapça bir sözcüğü kullanmazlardı. Bu arada hakkında Tevbe süresinde ayet bile bulunan Cizye vergilerinin Şeriat hukuku ile yönetilen İslam Devleti adına alındığını unutmayalım. Çünkü az sonra devletler ile mafya arasındaki tutkulu ve ihtiraslı aşk ilişkisine değineceğiz.

Mafyanın evrimi

Bilinen tarih ölçeğinde ilk olarak en örgütlü mafyanın Sicilya’da ortaya çıktığını ve oradan ABD’ye intikal ettiğini biliyoruz. Aslına bakarsanız, dünyanın hemen hemen pek çok yerinde mafya tipi yapılanmalar ve örgütlenmeler yaşanmıştır. Homo Sapiens’in en yakın akrabaları olan şempanzelerde gözlenen “çete oluşumları” ve bu şempanze çetelerinin bir şekilde hoşlanmadıkları veya rekabete dayalı nedenler ile kimi bireylere karşı uyguladıkları infaz yöntemleri irdelendiğinde hiç şüphesiz mafya gerçekliğinin insanlığın sosyal evrim sürecinde doğal bir basamak olduğu anlaşılabilir. Bu nedenle mafya yapılanmalarının özellikle kültür ve eğitim düzeyi şu veya bu nedenler ile geri kalmış, bırakılmış, örgütlenme yeteneklerinin gelişmesine pek fırsat verilmeyen geniş halk kitlelerinde hem sempati, hem de boyun eğiş ile karşılanmasının altında yatan kadim gerçekliktir bu sosyal evrim basamağı…

Dünyanın hiçbir yerinde durup dururken birileri “hadi organize bir çete kuralım, ortalığı haraca keselim, esrar, kokain ticareti yapalım, kara para aklayalım, meşhur bir mafya patronu  olalım” demez. En azından ortalıkta bir devlet varsa bunun pek olanağı yoktur. Elbette çok da organize olmayan daha ufak tefek suçlar ile bir kariyer başlangıcı gereklidir. Bütün mafya yöneticilerinin ortak kaderi öncelikle ufak tefek bazı suçlar ile hapishanelerde ikamet etmeleridir ve sabıka kariyerlerine genç yaşlarda oluşturmaya başlamalarıdır. Gezegende nereye giderseniz gidin, tarihin ilk bilinen mafya figürlerinden bu yana değişmez bir gerçekliktir bu. Sabıka kaydı olmayan, gençliğinde cezaevinde kalmamış bir mafya lideri bulamazsınız. Siyasetçi, bakan, bürokrat, iş insanı kimliği ile yaşayan gizli mafya liderlerinden bahsetmiyorum burada. Bildiğimiz, halka açık normal mafya liderliği yapanlardan bahsediyorum.

Al Capone ve Devlet

Demokrasi bütün dünyada hala emekleme aşamasında olduğu için, Avrupa’da sosyal demokrasisi gelişmiş belli başlı ülkeler haricinde gezegenin yüzde 85’inin bugün bile mafya etkileşimi altında yaşadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle ABD’nin “büyük buhran” olarak adlandırılan 1929’da başlayan ve 30’lar boyunca süren yaşadığı felaket boyutlarındaki ekonomik kriz döneminde mafyanın en önemli işlevi sermaye birikimi yaratmasıdır.

Mafya liderlerinin en meşhurlarından birisi olan Al Capone, sanılanın aksine krizi fırsata çeviren uyanık biri değildir. ABD’nin uzun yıllar boyunca yasakladığı alkolü Kanada üzerinden temin ederek kurduğu büyük mafya imparatorluğunun, ABD yönetiminin bilgisi ve kontrolü dışında gerçekleştiğini düşünmek için çok saf olmak gerek. Kaldı ki Al Capone sayısız vali, belediye başkanı, yargı mensubu ile üst –alt düzey polisleri bizzat maaşa bağlayarak bilinen devlet içindeki mafya yapılanmasını oluşturan ilk mafya lideridir.

O yıllarda esrar, kokain, afyon, eroin gibi metalar halk arasında pek popüler olmadığı için ve ulaşılabilir olmadığı için alkol gibi hemen her hanenin tüketebileceği bir metanın bir anda yasaklanması sonucunda Al Capone örgütlenmesinin içki kaçakçılığından elde ettiği net gelir 1920’li yıllarda 100 milyon doları aşmıştı. Bugünün ABD para değeriyle 19 Milyar dolar eden bu serveti elbette sadece alkol sayesinde olmadı.

Capone, siyaset ve medya ile o kadar içli dışlıydı ki ABD işçi sendikalarının grev hareketlenmelerine karşı ve hatta ABD’nin emperyalist savaş öncesi komünizm ile mücadelesi için devletin yasa dışı olarak kullandığı bir aygıt oldu. Elbette komisyonlarını da fazlasıyla aldı. İşsizlere istihdam sağlayarak ve yine maaşa bağladığı medya aygıtları sayesinde bir dönem halk kahramanı haline bile getirildi.

Peki, sonra ne oldu? ABD yönetimi, önce alkolü serbest bıraktı, sonra tüm sendika yönetimlerini ele geçirdi ve elbette basit bir vergi kaçakçılığı meselesi yüzünden Al Capone’un “biriktirdiği” tüm servete moda ve mafya deyimi ile “çöktü”. Neticede Al Capone hapishanede frengi nedeniyle aldığı gezegendeki ilk antibiyotik tedavisine rağmen aklını kaçırarak hayata veda etti ve herkes derin bir nefes aldı. Elbette yerine başka mafya patronları çoktan atanmıştı bile.

Halk kahramanı Pablo Escobar ve ilgi delisi kendi bücürük egosu büyük El Chapo

Yakın döneme ait Kolombiya ve Meksika kartellerine baktığımızda benzer bir işleyişin yine devam ettiğine tanık oluyoruz. En meşhur mafya babalarından olan Kolombiya’nın Medellin karteli lideri Pablo Escobar, kokainden elde ettiği büyük servetlerden sonra işi o kadar ilerletmiştir ki; bizzat Kolombiya siyasetine atılmıştır. Bu motivasyonun nedeni ise oldukça naiftir. Aslında bütün işi kendisinin yaptığını düşünerek, hem Kolombiya hem de ABD yönetimlerine yaptığı büyük ödemelere karşılık bizzat gerçek mafya örgütünün başına geçme istediğidir. Bu egonun bedelini ise bir çatıda hayatını kaybederek ödemiştir. Elbette Pablo Escobar’ın bugünün değeriyle 59 Milyar Dolarlık 1993 servetine yine ABD yönetimi çökmüştür. Küçük bir komisyon da Kolombiya’daki işbirlikçi hükümete makbuz karşılığı tahsis edilmiştir.

Daha yakın döneme ait bir örnek ise Meksika Sinaloa kartelinin lideri kendisi “bücürük” ama egosu Escobar’dan büyük El Chapo’dur. Joaqin El Chapo Guzman, mütevazi başladığı suç kariyerinde acımasızlığı sayesinde kısa sürede esrar ve kokain gibi uyuşturuculardan elde ettiği 14 milyar doları, elbette ABD yönetimine kaptırmıştır. Hapishanelerden kaçma ustası olan El Chapo; 2016 yılında 3. defa yakalanmasının ardından, şu anda ömür boyu hapse mahkum olarak Colorado’da sadece özel misafirlerin kaldığı aşırı güvenlikli bir hapishanede kaçma hayalleri kuruyor. Ancak gardiyandan başka kimseyi göremiyor. Hücresinin dört bir yanı metrelerce kalınlıkta beton ile çevrilmiş. Tek bir iletişim sinyali bile yok civarında.

Bu en meşhur, medyatik, popüler mafya liderlerinin ortak yanları üzerinde odaklanmamız gerekiyor. 20. yüzyılın ilk yarısında civarındaki bölge halkını koruyan, durumu müsait olanları haraca bağlayan, ancak düşük profilde olmayı seçen Sicilya mafyasının aksine; özellikle ABD, Meksika ve Kolombiya gibi ülkelerde ortaya çıkan bazı mafya liderlerinin medyatik olmayı çok sevdiklerini görüyoruz. Öyle ki Meksikalı El Chapo, ünlü aktör Sean Penn’den hayatını oynamasını istemiş ve kaçak olduğu sırada gizlice buluşmuştur. Bir rivayete göre Sean Penn’in ABD Narkotik ajansı DEA adına iş gördüğü de söylenmektedir.

Aynı şekilde Al Capone’un da en sevdiği işlerden birisi, gazetecileri çevresine toplamak ve onlara bol bol beyanat vermekti. Pablo Escobar hitabet sanatında pek yetenekli olmadığı için tv ve gazetelerde daha az görünmekle beraber hakkında bahsedilmesinden aldığı tatmin, ülkeye egemen olduğunu hissettirecek kadardı. Bu isimlerin sonlarını getiren biraz da medyatik olmak istemeleriydi. Elbette onların medyası internet medyası değildi.

Bu mafya liderlerinin bir çeşit ego kurbanı olduklarını da söyleyebiliriz. Misal, El Chapo sonrası 35.000 üyeli Sinaloa kartelinin lideri olan Ismael El Mayo Zambada’nın youtube’da bir tane videosu bile yok ve ABD Narkotik ajansı DEA nedense ona asla “ulaşamıyor”! ( Şu ara emekli oluyor ve yerine El Chapo’nun oğlu atanıyor.)

Mafya liderleri neden seviliyor?

Mafya liderlerinin egemen oldukları bölgelerde ve hatta ülke çapında halk tarafından sevildiklerine de sık sık şahit oluyoruz. Bunun ana nedeni devletlerin genellikle kasten uygulamadıkları adalet için başvuru mercii haline gelmeleridir. Burada devletlerin bazen zafiyetlerden, ama genellikle kasten mafya yapılanmalarına alan açtığını söyleyebiliriz. Devlet mekanizması kurmuş bir örgütün adaleti sağlamak asli görevidir. Ancak tarih boyunca bu görevin çoğu devlet mekanizması tarafından adeta bile isteye ihmal edildiğini, hatta bazı örneklerde tam tersine adaletsizliğin esas unsurlarından biri haline getirildiği sır değildir. İşte böyle bir atmosfer altında, hem hukuk hem de demokrasinin iğdiş edildiği ortamlarda mafya yapılanmaları kendileri için mükemmel bir yaşam alanı bulmaktadırlar. Ezilen sınıflara devletin temin edemediği veya çok geç temin edebildiği adaleti sağlamanın dışında gelir ve istihdam sağlayan mafya yapılanmalarının halk tarafından benimsenmesi, hatta devletten bile daha kutsal olarak algılanmasına şaşırmamak gerekli. Her ne kadar Al Capone tarih olsa da, El Chapo Meksika’nın bazı bölgeleri dışında sevilmese de, Pablo Escobar yakın zamanda popüler olan Narcos dizilerinin de sayesinde bugün sadece Kolombiya’da değil, dünya genelinde neredeyse halk kahramanı olarak görülmektedir. Pablo’nun kendisini solcu zannetmesi de nedenlerden biridir elbette.

Ülkemiz özelinde, bugüne kadar yayınlanmış sayısız yolsuzluk dosyasına daima şüpheyle yaklaşan, daima “arkasında bir şey var” odaklı komplo teorisyeni sağ tandanslı kimi seçmenler bu sefer Sedat Peker videolarına pek şüphe ile yaklaşmadı. Eskiden beri sevdikleri, saygı duydukları bir figür olan Sedat Peker’in şimdiye kadar sunduğu ifşalar karşısında şaşkın olmakla beraber, iktidarın çöktüğü kanalizasyon medyasını izlemiyor ve Sedat Peker videolarını tıpkı muhalifler gibi merakla bekliyorlar. Sedat Peker’in sağ siyasette yer alması onlar için yeter ve gerek şart olmaya devam ediyor. Bazen neredeyse devrimci bir kimliğe bürünse bile Sedat Peker Türk diyarları, Turan imparatorluğu dediği müddetçe herhangi bir problem yok onlar için. Bahse konu olan sağ seçmen iktidarın nemalandırmakta kusurlu kaldığı sağ seçmen profiline uyuyor. Hatta nemalanan seçmenlerin bile Sedat Peker’e ülkenin içişleri bakanından daha fazla güvendiğini araştırma şirketleri de belgelemiş durumda.

Nasıl mafya lideri olunur?

Tüm mafya liderleri gençliklerinde ziyaret ettikleri cezaevlerinde devlet tarafından “kullanılmak üzere” devşirilirler. Bu durum tıpkı medyada devşirilenlere benzer. Bugün Sedat Peker’in adadan kovaladığı, kibrit kutusuna soktuğu sözde gazeteci kimliğiyle ortalıkta dolaşan bazı “ajanlar” nasıl devşirildiyse mafya liderleri de devşirilirler. Devlet tarafından devşirilmeyi kabul edenlerin önleri açılır. İsimleri özellikle medya vasıtasıyla o kadar sık anılmaya başlar ki; doğrudan etkileşim halinde olmadığı geniş toplum tabakalarında neredeyse meşru bir yer edinmeye başlarlar. Türkiye bu kaderi özellikle 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında daha kurumsal ve profesyonel ölçekte yaşamaya başlamıştır. 1980 öncesinde amatör seviyede olan, kabadayılık kategorisinden bir tık ötede olan figürler, 80 darbesi sonrası kurumsal kimlikleriyle toplumda kalıcı yer edinmişlerdir.

Türkiye’nin AKP iktidarı altında 21. yüzyıla hazırlandığı karanlık 1990’lı yıllarda adeta zirve yapan mafya yapılanmaları, AKP’nin iktidara gelişi ile beraber daha derli toplu, düzenli, olmayı seçmişlerdir. Hatta AKP’nin ilk yıllarında gerçekten de mafya ile mücadele yapıldığı bile söylenebilir. 2001 yılında ekonomik kriz ile adeta batmış olan Türkiye’nin yeniden uluslararası kapitalizme entegrasyonu ve rehabilitasyonunu sağlayan Kemal Derviş dönemi ve IMF politikalarının Ali Babacan tarafından uygulandığı bu yıllarda mafyaya çok da ihtiyaç duyulmamıştır. Çünkü mafya tarafından biriktirilecek sermaye bile yoktur ortalıkta. Ortalıktaki tek sermaye IMF kredileridir. Bu nedenle birçok mafya liderinin bu dönemde hapishanelerde dinlendiklerine şahit olduk.

Bu dönemin AKP’nin bir dönem siyasi ortağı olan Fethullah Gülen terör örgütüne bütün devleti teslim ettiği dönem olarak da hatırlamakta fayda var. Özellikle 2002-2014 arasında resmi Fetullahçıların çakma bir mafya gibi Türkiye’yi nasıl hallaç pamuğu gibi attığını unutmamak zorundayız. Türkiye’de başta yargı, içişleri olmak üzere ve elbette medyanın nasıl mafya kurbanı olduğunu neredeyse 20 yıldır her gün başka örnekler ile derinden yaşıyoruz.

Resmi Fethullahçıların diskalifiye edilmesinin ardından devlet kurumlarına ve medyaya çöken başka mafyatik yapılanmaların icraatları karşısında dehşete düşen Türkiye, Sedat Peker’in itirafları ve ifşaatları sonrasında artık gerçek mafyanın kim olduğunu tartışıyor. Gösterilen ilginin esas nedeni budur.

Yaşanan sürecin geçmişten en önemli farkı ise, bir mafya figürü belki de gezegende ilk defa medya ve gazeteci satın alarak bu denli popüler olmadı. İnternet üzerinde herkesin özgür iradesine hitap ederek hem kendinden bahsettiriyor, hem de gündemi belirliyor. İktidarın hala “bir şey yokmuş gibi davranın, mezarlık yanından geçerken ıslık çalın” refleksi ile her gün dalgasını geçiyor. Hatta bu sosyal cendereye CHP’nin yakın geçmişini bile dahil ediyor. Bu kez de CHP yönetimi tıpkı AKP gibi ıslık çalmaya başlıyor.

İşte buna mafya anayasasında “Omerta Yasası” deniliyor! Ancak yer yerinden oynuyor ve faylar çoktan harekete geçmiş bile! İnternet çağında “Omerta Yasası” da Türkiye’de tarihe karışıyor.

Mafya ve Devletin aşkı: Mafya Devlet

Bir yerde sadece mafya varsa ortalıkta devlet yoktur. Bir yerde hem devlet, hem de mafya varsa matematiksel bir kesinlik içinde mafya devlet vardır. Bir yerde mafya ile devletin aşkı ne kadar büyükse o ülkede yaşayan halkların nur topu gibi bir bebeği olur. Mafya Devleti!

Sedat Peker’in hemen herkes hakkında bir şeyler bildiğini ve kafasını kızdırırlarsa söyleyeceğini ima etmesi, devlet ile çok akçeli işleri olan bütün siyasi günahkarları tir tir titretiyorsa, Sedat Peker’e organize suç örgütü lideri diyen bu günahkar devlet yetkililerine ne demek gerekli? Elbette işini layıkıyla, liyakatiyle yapanlar baş tacı!.. Fakat Sedat Peker de çok iyi biliyor ki AKP iktidarı onlardan pek bırakmadı.

Uluslararası kapitalizm mafyasının lideri olan ABD devleti, tarih boyunca mafyayı kendi ülkesinde veya başka ülkelerde sermaye birikimi oluşturması için yaratmış ve sonuna kadar kullanmıştır. Hedeflenen sermaye birikimi oluştuğunda veya o sermayeye acil ihtiyaç hasıl olduğunda mafyanın biriktirdiği servete çöker. Aynı yöntemi mafya devletler üzerinde de sayısız kere dünyanın gözü önünde uygulamıştır. Ateşle oynayanların ve yıllardır orayı burayı cayır cayır yakanların elinden ateşi almak ve söndürmek bu yüzden elzemdir.

Devleti kundakçıların elinden kurtaracak tek çare ise gerçek bir adalet ve şüphesiz halk için demokrasidir.

*Gürkan Haydar KILIÇARSLAN
Yazar – Makina Muhendisi
gurkan.kilicarslan@gmail.com