Gönül Hilal Kuşçul – Ne Eğitim Sisteminde Ne de İstihdamda Yer Al(a)mayan Gençler

Evrensel olarak kabul edilmiş bir gençlik kavramı bulunmamakla beraber, sosyolojik ve psikolojik açıdan bakıldığında farklı tanımlar ortaya çıkmaktadır. Yaş, gelişimsel özellikler, toplumun atfettiği değerler tanımlama kriterlerinde öne çıkabilmektedir. Çok genel olarak, gençlik dönemi için çocukluk ile yetişkinlik arasındaki dönem diyebiliriz. Tam da bu sebeple, gençlik döneminin çok önemli bir dönem olduğuna işaret edilmektedir.  Çünkü gençlik bir geçiş dönemidir ve yetişkinlikteki yaşamı belirleyecek adımların birçoğu bu dönemde atılır. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO tarafından “Genç, öğrenim yapan, hayatını kazanmak için çalışmayan, kendine ait bir konutu bulunmayan kişidir. Gençlik bir toplumun en dinamik, en akışkan, en hareketli kesimi” olarak tanımlanmaktadır.

OECD’nin Eğitime Bir Bakış Raporuna (2019) göre, Türkiye’de 15-29 yaş arasındaki gençlerin % 26.5’lik bir oranı ne eğitim ne de çalışma hayatı içinde yer almaktadır. Bu oranla, Türkiye, OECD ülkeleri arasında en çok ne işte ne de eğitimde bulunmayan genç oranına sahip. Türkiye’yi, İtalya ve Yunanistan takip ediyor. En iyi durumdaki ülkeler olan İzlanda, Hollanda ve İsviçre’de bu oran yüzde 10’u aşmıyor.  İstatistikler, bu oranın 18-24 yaş aralığında % 29.8 ve 20-24 yaş aralığında ise % 31.2’e çıktığını gösteriyor. Söz konusu rakamlar, Türkiye’de üzerinde düşünülmesi ve politikalar geliştirilmesini gerektiren toplumsal bir soruna işaret ediyor.

Bu konuyu incelemeye yardımcı olacak üç soruya cevap vermeye çalışacağım.

Ne işte ne okulda gençlerin sayısı neden önemli?

Bu soruyu hem bireysel haklar hem de toplumsal bakış açısıyla iki boyutta cevaplamak mümkün. Nörolojik çalışmalar gösteriyor ki, beyin ergenlikle birlikte içine girdiği yeniden yapılanma sürecine 20’li yaşların başlarına hatta ortalarına kadar devam ediyor. Bu nedenle 15-24 yaş arası gençlerin alacağı eğitim ve yönlendirme geleceklerini ciddi şekilde belirlemeye devam ediyor. Bu yaşlarda eğitim sisteminin içinde yer almamak ya da kendilerini geliştirebilecek ortamlarda bulunamamak gençlerin potansiyellerinin geliştirebilmelerinin ve daha uygun koşullarda yaşamalarının önünde büyük bir engel teşkil ediyor. Bu yaşlarda ne eğitim sisteminin içinde ne de istihdamda olamamak gençlerin daha az özgüvenli olmalarına, toplumsal hayata daha az katılmalarına ve daha az yetkinliğe sahip olmalarına neden oluyor.  Bu durum gençleri ciddi boyutlarda örseliyor, yoksulluk, zihinsel ve duygusal olarak iyi olmama hali vb. olumsuzlukları da beraberinde getiriyor.

Toplumsal açıdan baktığımızda ortaöğretim çağında olduğu halde okul dışında kalan nüfusun yüksekliği, temel becerileri kazanamama, ya da becerileriyle istihdama erişememe Türkiye’nin sürdürülebilir toplumsal ve ekonomik gelişme potansiyelini de zayıflatabilir. Son yirmi yıllık döneme dair eğitim odaklı politika raporlar tarandığında, Türkiye’nin önündeki demografik fırsat penceresinden bahsedildiğini gözlemleriz (Türkiye’nin Fırsat Penceresi, TÜSİAD, 1999; Eğitimi İzleme Raporu, ERG, 2005).  İstatistiksel göstergeler, Avrupa nüfusunun yaşlandığını, ülkemizin genç nüfusuna iyi eğitim imkanları sunabilirsek gelecek yirmi yılda önümüzde önemli bir demografik fırsat oluştuğuna işaret etmektedir. Söz konusu demografik fırsat penceresinden yararlanabilmek için gençlerin hem çağın gereklerine uygun becerilerle yetiştirilmesi hem de istihdam düzeyinin artırılarak okuldan işe geçişin daha sorunsuz hale getirilmesi gerekmektedir.  Ancak bugün gelinen noktada, “ne işte ne eğitimde” olarak tanımlanan 15-29 yaş aralığındaki genç nüfus oranının %26’lar civarında olması, fırsat penceresinin yakalanamadığına dair önemli bir göstergedir.

Bu yaşlardaki gençler eğitimde ve işte değilse, neredeler ve ne yapıyorlar?

Ne işte ne eğitimde olan gençlerde iki gruba rastlanıyor. Okuldan mezun olmuş veya okulu bırakmış ve aktif şekilde iş arayan ve bulamayan bir grup ile okuldan mezun veya okulu bırakmış ancak iş aramayan ve aktif olmayan grup. Rakamları daha detaylı incelediğimizde konunun toplumsal cinsiyet açısından da çok önemli yansımaları olduğunu gözlemliyoruz. 15-19 yaş arası ne işte ne eğitimde yer alan kadınların oranı %20,1 iken bu yaş erkeklerde %11,2. 20-24 yaş aralığında ise bu oran kadınlarda %47,1 erkeklerde ise %18,7.  OECD’nin Eğitime Bir Bakış Raporu’na (2019) göre, Türkiye ve Meksika 20-24 yaş aralığında ne işte ne eğitimde gençler açısından en geniş cinsiyet farkına sahip ülke olarak görünüyor.

Aktif olmayan ve iş aramayan gençlerin büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Her ne kadar aktif olmayan grup olarak nitelenseler de büyük bir çoğunluğunu kadınların oluşturdukları bu grup, aslında ev içinde kendi ailelerinin bakımı için emek vermektedirler. Yine aktif olmayan ve iş aramayan gençler arasındaki erkeklerin ise iş bulma ümidinin olmadığını görüyoruz. Araştırmalar orta öğrenim (lise) düzeyinin altındaki eğitim gruplarından çıkan gençlere verilen ek eğitimlerin etkili olmadığı, bu gibi destek eğitimlerinin gençlerin eğitim seviyesine bağlı olarak fayda sağladığını göstermektedir (İstihdamda dezavantajlı grupların işgücüne katılımını artırma- Araştırma Raporu,  BETAM, 2016).  Dolayısıyla eğitim sisteminden çeşitli nedenlerle erken ayrılmak ya da istenen becerileri geliştirememiş olmak, sonrasındaki iş bulma sürecinin en önemli belirleyicilerinden biri  olarak karşımıza çıkıyor.

Kısaca eğitim sistemine bir bakarsak, orta öğretim (lise düzeyi) 2017-18’de %83,6’dır. Bu oran Türkiye genelinde cinsiyet ayrımında önemli ölçüde farklılaşmamakla beraber, bölgesel farklılıklar ve bölge bazında cinsiyet farklılıkları dikkat çekiyor. Örneğin, Güneydoğu Anadolu’da 2017-18 yılında erkeklerin okullaşma oranı %71,9 iken, kadınlar için bu oran %67,2 olarak görünmektedir (Eğitimi İzleme Raporu, ERG, 2017-18). Orta öğretim oranları ile ilgili diğer bir konu ise %83,6’lık okula kayıt yaptırmış öğrenci sayısının ne kadarının orta öğretimi tamamladığıdır.  2017-18 yılında 14-17 yaş aralığında olup açıköğretim lisesinde okuyan 332.956 öğrenci bulunmaktadır. Bu öğrencilerin %40,3’u kadın, %59,7’si ise erkek. Bu öğrenciler, açıköğretim lisesinde tüm yaş gruplarından öğrencilerin %23,9’unu oluşturuyor.  Örgün eğitime devam edebilecek yaşta olmasına karşın açıköğretim lisesinde okuyanların durumuna dikkat çekmek gerekiyor. Lise çağında olan öğrencilerin örgün eğitime geçişinin sağlanması için destekleyici programlar sunulmasına ihtiyaç olduğu görülüyor.

Orta öğrenimin içeriğinin geliştirilmesi ve sonraki iş yaşamıyla uyumlanlandırılması önemli noktalardan biri ancak bununla beraber, sayılara tam olarak yansıyamayan ve sebepleri tam olarak bilinemeyen bazı konular var. Örneğin, lise eğitimi sırasında gençlerin ne kadarı okulu terk ediyor? Orta öğretimde önemli sorunlardan biri olan devamsızlığın nedenleri ve eğitim kalitesi üzerinde yarattığı etkiler neler?

Gençlerin istihdam düzeyinin artırılması ve okuldan işe geçişin daha sorunsuz hale getirilmesi gerekmektedir. Çünkü, gençlerin istihdam edilebilecekleri uygun bir iş bulamamaları ülkeyi ekonomik olarak da olumsuz etkilemektedir. Ayrıca okuldan işe geçiş süreci uzadıkça gençlerin yetişkinlik dönemine geçmesi de uzamaktadır. Bu nedenle okuldan işe geçişte gençlerin başarısızlık yaşaması, tüm hayatları üzerinde olumsuz etkiler yaratabilmektedir.

Önlemeye yönelik ne gibi adımlar atılabilir?

Eğitimde geçirilen sürenin ve eğitim içeriği ve kalitesinin daha sonraki iş bulma süreciyle doğrudan ilişkisi bulunmaktadır. Bu nedenle, orta öğretim sisteminin içerik olarak iyileştirilmesi, okul terklerinin ve devamsızlıkların azaltılması en önemli adımlardan biri olarak görülmektedir.  Okul terklerinin nedenlerine yönelik araştırmalar yapılarak, yerel düzeyde çözüm odaklı çalışmalar üretilmelidir. Toplumsal cinsiyet rolleri, kız çocuğundan beklentiler eğitimin erken bırakılması nedenleri arasındadır.  Bu bağlamda özellikle aileleri ikna edecek şekilde daha fazla çalışma yapılarak, cinsiyet bazlı eşitsizliklerin ortadan kaldırılması için sistemli olarak çalışılmalıdır.

Kız çocuklarının toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı, olarak ailenin bakımı, aile içindeki bakım ihtiyaçları olan çocuk, yaşlı ve engellilerin bakımı ailedeki kız çocuklarına ve kadınlara yüklenmiştir. Çocuk, yaşlı ve engelli bakım politikalarının kadına yüklenmesine neden olan politikaların dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu da daha fazla kreş, yaşlı ve engelli bakım evi açılması anlamına gelmektedir. Bakım ile ilgili konularda politikalar değişmediği sürece kadınların bakım hizmetlerine saplanması kaçınılmazdır. Bu da kız çocuklarının okuldan daha çabuk ayrılmasıyla ve/veya iş aramasına izin verilmemesiyle sonuçlanmaktadır.

İstihdamın niteliğinin iyileştirilmesi önemlidir, bu hedef insana yaraşır iş politikalarının geliştirilmesiyle mümkündür. İstihdam odaklı -İş Bulma Kurumu gibi- çalışma yapan devlet kurumlarının bu yaş grubundaki gençlerin ihtiyaçlarını araştırması ve veri destekli politikalar üretmesi kaçınılmazdır. Özellikle kadınların işgücüne katılımının düşük olduğu ülkelerde uygulanan ücret ve istihdam destekli programların kadınların işgücüne katılımını arttırdığı görülmektedir (İstihdamda dezavantajlı grupların işgücüne katılımını artırma- Araştırma Raporu, BETAM, 2016).

Hayat boyu öğrenme mekanizmalarının sadece elişi kursları olarak görülmesinin ötesine geçilerek gençlerin iş imkanlarına erişimlerini sağlayacak hale getirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, hayat boyu öğrenme eğitimleri veren kurumlardaki hizmetlerin kalitesinin iyileştirilmesi ve toplum içindeki imaj ve algılarının güçlendirilmesi önemlidir.  Tüm bunların ötesinde genel olarak gençlerin haklarının korunmasına yönelik çocuk hakları ve kadın hakları örneklerinde olduğu üzere bir gençlik hakları bildirgesi oluşturulması koruyucu ve önleyici adımların atılmasını sağlayabilecek bir stratejidir.

*Gönül Hilal KUŞÇUL
Aile ve Gelişim Çalışmaları, Uzman
gonul.kuscul@uconn.edu

Kaynaklar

Eğitime Bir Bakış Raporu (At A Glance), 2019 OECD. https://read.oecd-ilibrary.org/education/education-at-a-glance-2019_f8d7880d-en#page58

Eğitimi İzleme Raporu, 2005 ve 2018-17. Eğitim Reformu Girişimi, İstanbul Politikalar Merkezi, İstanbul.

Gürsel, S., & Kolasın, G. U. (2010). İstihdamda dezavantajlı grupların işgücüne katılımını artırmak. Bahçeşehir Üniversitesi Toplumsal Araştırmalar Merkezi, İstanbul.

Türkiye’nin Fırsat Penceresi: Demografik Dönüşüm ve İzdüşümleri.  1999, TÜSİAD,  İstanbul.