Türkiye’nin enerji güvenliği sorunu, evimizdeki kaloriferden bindiğimiz otobüse, iş yerimizdeki buzdolabından fabrikada üretilen salçaya kadar her sektöre, her ürüne, her bireye dokunuyor. Enerjide dışa bağımlılığımızın yarattığı iç sorunların yanında bağımlı olduğumuz ülkelerin zayıf insan hakları karnesini de göz önüne almamız kaçınılmaz. Tüm bu sıkıntıların yanı sıra, ithal ettiğimiz kömür, petrol ve doğalgazın iklim değişikliği ve çevre kirliliğindeki rolü ve bunların Türkiye’de sebep olduğu ve olacağı birçok yıkıcı sorunun varlığı da bilinmekte. Bu tabloya baktığımızda Türkiye’nin neden mevcut fosil enerji politikalarını sürdürdüğü daha büyük bir soru işaretine dönüşüyor. Bu yazı, İVME Hareketi’nin “İklim Krizine Karşı Yeşil Adil Dönüşüm: Türkiye için Politika Önerileri” raporundan hareketle fosil enerji konusunu irdelemektedir.
Fosil yakıtların gerçek bedeli
Fosil yakıt kullanılarak üretilen enerjinin topluma ödettiği bedelin ne denli ağır olduğu her geçen gün daha da netlik kazanıyor. İklim değişikliği bu bedellerin en önemlisi ve tehlikelisi olsa da, iklim gerçekliği dışında da fosil yakıtları bırakmak için birçok sebebimiz var. Bunlardan birincisi, bu yakıtların toplum sağlığına verdiği zarar. Örneğin Türkiye’de kömürlü termik santraller, 2019 yılında 5.000’e yakın erken ölüme neden oldu. Bunun yanında kömürün neden olduğu sağlık sorunları, Türkiye’nin senelik sağlık giderlerinin %13-%27’sine denk düşen 2,9-5,9 milyar avro oluşturmakta. Kömürün yanında doğalgazın, benzin ve mazotun da şehir içindeki hava kalitesine olumsuz etkileri bir hayli büyük. Özellikle İstanbul ve Ankara’daki hava kirliliği değerleri, kabul edilebilir eşik değerlerinin kat kat üstünde ve bu şehirlerde yaşayanların yaşam kalitesini ciddi ölçüde düşürmekte. Fosil yakıtlara bağlı sağlık sorunlarının neden olduğu toplam ekonomik zararsa her yıl 11 milyar avroya varmakta. Bu giderler, fosil yakıtlara ayrılan yıllık 1,9 milyar dolarlık teşviklerin birkaç katından fazlasına denk düşüyor.
Sağlık sorunlarının yanında, fosil yakıtlar Türkiye’deki ekonomik krizi derinleştirmeye devam ediyor ve enerji politikalarımızı değiştirmediğimiz sürece de devam edecek. Örneğin kömür santrali işletmecileri, yükselen ithal kömür fiyatları sebebiyle santrallerini kapatmaya başladı ve elektrik fiyatlarının arttırılmasını talep etti. Doğalgazın pahalılığı sebebiyle doğalgaz santrallerinde de üretim durduruldu. Rusya’nın Ukrayna’yı istilasını takiben petrol fiyatları eşi benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı. Hükümetin bunlara çözümüyse, sanayideki elektrik kullanımını kısıtlayarak zaten kontrolden çıkan enflasyon yangınına adeta körükle gitmek oldu. Tüm bunlara ek olarak fosil yakıt ithalatı Türkiye’nin cari açığını ciddi oranlarda büyütmekte. Örneğin 2013-2020 yılları arasında toplam cari açık 242 milyar dolarken; elektrik, ısınma ve ulaşım kökenli net enerji ithalatı 282 milyar doları aştı. Yani Türkiye enerjide dışa bağımlı olmasaydı, cari açığımız bu kadar büyümeyebilirdi; hatta cari fazla bile verebilirdik. Türkiye’nin fosil yakıt bağımlılığından kaynaklanan sorunlar bu kadar aşikarken ve bunlar ekonomimizi bu denli felç edebiliyorken, ülkemizin enerji geleceğini fosil yakıtlarda aramanın mantığa sığan hiçbir yanı yoktur.
Sağlık ve ekonomik kalkınma sorunlarının yanında, fosil yakıt tüketimi iki önemli ahlaki sorunu da ortaya çıkarıyor. İlki, fosil yakıtlara yatırım yapmaya devam ettiğimiz her gün iklim değişikliğinin gittikçe ağırlaşan yıkıcı etkilerini çocuklarımıza -hatta kendi geleceğimize- miras olarak bırakmayı seçiyoruz. Geleceğe miras bıraktığımız bu Türkiye, birçok açıdan yaşanması oldukça zor bir yer olacak. Şiddetli ve uzun kuraklıklar, bu kuraklıklardan kaynaklı su ve gıda sorunları, kaybedilmiş biyoçeşitlilik, şiddetlenen ve artan orman yangınları, ani sel baskınları, aşırı sıcak dalgaları bu zorluklardan sadece birkaçı. İkinci olarak, Türkiye’ye fosil yakıt arzını sağlayan birçok ülke insan haklarını hiçe sayan otoriterler tarafından yönetilmekte. Bu ülkelerin fosil yakıtlardan elde ettiği gelirse, Rusya örneğinde görüldüğü gibi, ya halkından çalan politikacı ve oligarkların ceplerini doldurmak için ya haksız, acımasız ve gereksiz savaşları beslemek için ya da kendi vatandaşlarını temel insan haklarından mahrum bırakmak için kullanılmakta. Bu iki ahlaki sorunu göz önüne aldığımızda, fosil yakıt yakmanın vicdani yükünün de taşıyamayacağımız kadar ağır olduğunu görüyoruz.
Yeşil ve adil geleceği kurgulamak
Neyse ki bu yolda devam etmek zorunda değiliz. Yenilenebilir enerji, özellikle güneş ve rüzgar, son yıllarda epeyce ucuzladı ve yaygınlaştı. Birçok ülke yenilenebilir enerji kapasitesinin kurulmasına büyük yatırımlar yapıyor ve fosil yakıtlardan uzaklaşmak için gerekli politikaları devreye sokuyor. Türkiye’nin de bu yeşil dönüşümün bir parçası olarak elde edeceği birçok kazanım mevcut. Örneğin eğer Türkiye’de fosil yakıt ödenekleri kaldırılır ve fosil yakıtların topluma gerçek bedelini temsil eden vergiler getirilirse, her yıl hava kirliliğine bağlı olarak gerçekleşen 29.000’e yakın erken ölümün 21.000’den fazlası –yani yaklaşık %74 kadarı- önlenebilir. Güneş ve rüzgar sektörlerinin büyüme seviyesine göre, yenilenebilir enerji sektöründe önümüzdeki 10 yıl içerisinde büyük çoğunluğu ortak ve yüksek beceri gerektirecek 200 bine yakın iş yaratılabilir. Enerji kaynaklı cari açık kapatılabilir, enerjinin ucuzlamasıyla ekonominin üzerindeki baskı hafifletilebilir. Sıradan vatandaşların çatılarını, bahçelerini, tarlalarını minik güneş santrallerine dönüştürerek ülke çapında enerji güvenliği güçlendirilebilir, enerji üretimi artarken birçok vatandaş için bir ek gelir kaynağı yaratılabilir. Türkiye dış politikada özgürleşerek otoriter devletlerin boyunduruğundan çıkabilir.
Türkiye’nin siyah fosillerden kurtulup yeşil ve adil bir gelecek kurgulaması için uygulanabilecek birçok politika var. Bunların arasından, elektrik sektörüne odaklanan politikalar şu şekilde listelenebilir:
- Kömürden 2030 yılında, doğalgazdan 2035 yılında tamamen çıkabilmek için plan hazırlanmalıdır. Özellikle en verimsiz ve kirletici santrallerden başlanarak, yenilenebilir enerji kapasitesi devreye sokuldukça fosil yakıt santralleri sırayla kapatılmalıdır.
- Güneş ve rüzgar enerji kapasiteleri büyük bir hızla genişletilmeli, fosil yakıtlara ayrılan ödenekler yenilenebilir enerjiye yönlendirilmelidir. Binalara, bahçelere ve boş arazilere güneş panellerinin kurulması bireylere ödenekler ve kredi kolaylıklarıyla teşvik edilmelidir. Kendi mülkünde yenilenebilir elektrik üretenlerin, ihtiyaç fazlası elektriği şebekeye satması kolaylaştırılmalıdır. Özellikle düşük gelir gruplarının bu programlara katılması için çaba gösterilmeli, kolaylık sağlanmalıdır.
- Dağıtık ve küçük çaplı elektrik üretim sistemlerinin şebekeye entegrasyonunun sağlanması için gerekli yatırımlar yapılmalıdır. Elektrik depolama teknolojilerine yatırımlar artırılmalı, ihtiyaç fazlası üretilen elektrik ihtiyaç duyulacak zamanlar için hem hanesel hem de ticari elektrik depolama sistemlerinde depolanmalıdır.
- Yenilenebilir enerji kaynaklarının artırılmasının yanı sıra, bu kaynaklar için ihtiyaç duyulan ekipmanların da üretimi yerlileşmelidir. Rüzgar türbinleri, güneş panelleri ve pillerin üretimi için devlet teşvikleri sunulmalıdır. Bu alanda yatırım yapmak isteyenler, ekonomisi fosil yakıta bağımlı ve fosil yakıt santrallerinin kapanmasından en çok etkilenecek bölgelere yönlendirilmeli, işe alımlarda yerel halka öncelik tanımalıdır.
- Daha önce fosil yakıt sektöründe çalışmış olanların geride bırakılmaması için, özellikle ekonomisi fosil yakıtlara dayanan bölgelerde ekonomik sektörlerin çeşitliliği artırılmalı, ücretsiz meslek eğitimleri sağlanmalı ve fosil yakıt sektöründe çalışmış olanlara yatırım ve iş imkanlarında öncelik sağlanmalıdır.
- Yeni inşa edilecek binalarda enerji verimliliği ve yalıtım standartları yükseltilmeli, bu binalar doğalgaz kullanmamalı ve %100 elektrikli olmalıdır.
Türkiye’nin yeşil gelecek planının bir parçası olarak kara ulaşımının da fosil yakıtlardan arındırılması gerekiyor. Bunun için uygulanabilecek politikalar şu şekilde listelenebilir:
- İçten yanmalı motorlu araçlar için yakıt standardı uygulanmalı ve düşük verimli araçların vergisi artırılmalıdır. İçten yanmalı motorlu araçlar 2035’e kadar aşamalı olarak tedarikten kaldırılmalı ve tüm yeni araç modellerinin sıfır emisyonlu olması zorunlu tutulmalıdır.
- Yerli elektrikli araç üretimi desteklenmeli, yerli otomobil üreticilerinin elektrikli araç üretmesi teşvik edilmelidir. Elektrikli araç üretim kapasitesinin büyütülmesi için finansal araçlar geliştirilmeli, bu alandaki girişimciler desteklenmelidir.
- Elektrikli araçların her bütçeye uygun modellerinin piyasada bulunmasına dikkat edilmelidir. Düşük gelir gruplarının da elektrikli araç sahibi olabilmesi için bu gruplara özel vergi indirimleri sağlanmalı, verimsiz benzinli ve mazotlu araçlarını elektrikli modellerle takas etme imkanı sunulmalıdır.
- Belediyelerin toplu taşıma filolarındaki benzinli araçlar, elektrikli veya hidrojenli modellerle değiştirilmelidir. Lojistik endüstrisindeki kamyon, tır ve diğer ağır vasıta filolarının hidrojen gibi alternatif ve karbonsuz yakıt kaynaklarına geçmesi desteklenmelidir.
- Toplu taşıma ve uzun yol taşımacılığının karbonsuzlaşmasının desteklenmesi için hidrojen altyapısı kurulmalıdır. Hidrojen altyapısına sağlanan hidrojenin yeşil olması (yani %100 yenilenebilir enerjiden üretilmesi) zorunlu tutulmalıdır.
- Şehirlerdeki elektrikli araç şarj istasyonlarının sayıları artırılmalıdır. Belediye otoparklarına daha fazla şarj istasyonu kurulmalı, istasyonları kullanan elektrikli araçlara indirim sağlanmalıdır. Yeni inşa edilen ve ünite sayısı belli bir değerin üstündeki yerleşim yerlerinin garajlarında tüm sakinlerin ihtiyacını karşılayacak sayıda şarj istasyonu kurulması zorunlu tutulmalıdır. Yeni inşa edilen büyük ticari binalarda da günlük ziyaretçi sayısına göre şarj istasyonu kurulması zorunlu tutulmalıdır. Eski binalarda elektrikli araç şarj istasyonlarının kurulması için finansal destek ve vergi kolaylığı sağlanmalıdır.
- Şehirlerde ulaşım, yeşil ve adil bir bakış açısıyla, yayaların ve bisikletlilerin ihtiyaçlarını önceliklendirerek yeniden planlanmalıdır. Bisiklet ve elektrikli bisiklet gibi ulaşım çözümleri yaygınlaştırılmalı, yürümek şehirlerde bir ulaşım yöntemi olarak görülmeli ve kolaylaştırılmalıdır. Yayaların ve bisikletlilerin kendilerini daha güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Burada listelenen öneriler elbette bir günde hayata geçirilemez. Bu politikaların hepsinin, paydaşlarla iletişim kurarak, demokratik bir şekilde ve en savunmasız grupların ihtiyaçları önceliklendirilerek geliştirilmesi karar vericilerin görevi olmalıdır. Ayrıca, elbette elektrik sektörü ve kara ulaşımının yanında hava ve deniz ulaşımı, ağır metal, çimento gibi diğer yoğun emisyonlu sektörlerin de karbonsuzlaştırılması için planlama yapılmalıdır. Birçok karar verici bu listeye bakarak yeşil ve adil bir gelecek kurgulamanın ne kadar maliyetli olacağını, hatta imkansız bir proje olduğunu düşünebilir. Bu noktada, fosil yakıt kullanımının bedelini de göz önünde bulundurarak şunu söyleyebilirim: Siyah ve kirli bir geleceğin ağır bedelleriyle karşılaştırıldığında, yeşil ve adil bir gelecek inşa etmek bizim ülkemize yapacağımız en önemli, anlamlı ve verimli yatırım olacaktır.