Latin Amerika’da toplumsal hareketler üzerine en önemli uzmanlardan biri olan James Petras 1997 yılında New Left Review dergisinde yayınlanan ünlü bir makalesinde Latin Amerika solunun gelişiminde üç dalga olduğunu tespit eder. Birinci dalga, 1960’larda başlayan ve 1970’lerin ortalarına kadar devam eden dönemi kapsar. Bu dalgada sol, Moskova yanlısı komünist partilerin etkisinden çıkmış; Maocu, Kastrocu, Troçkist vb. birçok renk taşıyan yeni bir karakter kazanmıştır. Bu birinci dalganın kapsamında hem kitlesel toplumsal hareketler hem gerilla orduları hem de sosyalist partiler bulunmaktadır. Askeri mücadeleyi ve sınıf mücadelesini aynı anda yürütme iddiasındaki bu dönemin sol hareketleri, Latin Amerika askeri diktatörlükleri tarafından büyük bir şiddetle bastırılmıştır.
Sol dalgalar
Petras’ın tespit ettiği ikinci dalga, bu bastırma operasyonun yürütüldüğü askeri diktatörlük döneminde doğmuştur. Bu dönemin sol dalgası eski gerillalar, komünist partiler ve toplumsal hareketlerin barışçıl bir mücadeleye geçişiyle ortaya çıkmıştır. İkinci sol dalga neoliberalizme, özelleştirmelere ve küreselleşmeye karşı ciddi bir muhalefet yürütmüş; ancak bu muhalefeti -eskiden olduğu gibi- fabrikalarda ya da şehrin varoşlarında örgütleyememiştir. Bu yüzden de sol, güvenilirliğini ve sahip olduğu popüler desteği kaybetmiştir.
Petras’ın işaret ettiği birinci ve ikinci dalganın izleri ülkemizde görülebilir. 12 Eylül darbesi öncesinde Türkiye’de sol hareket Petras’ın tanımladığı birinci dalga sola çok benzemektedir. Bizde de, başta radikal sol hareketler olmak üzere geniş bir sol yelpaze bulunmakta ve bu hareketler özellikle büyük şehirlerin kenar mahallelerinde bir hegemonya mücadelesi yürütmektedir. 12 Eylül yönetimi Latin Amerika diktatörlüklerine çok benzer bir şekilde bizdeki birinci sol dalgayı bastırmıştır. 12 Eylül sonrası doğan Türkiye’nin yeni solu ise yine Latin Amerika’nın ikinci dalgasına çok benzemektedir. Peki ya üçüncü dalga? Türkiye’de Petras’ın tarif ettiği türden bir üçüncü dalga sol gelişti mi? Burada durum biraz karmaşıklaşıyor.
Petras’ın tarif ettiği üçüncü dalga Latin Amerika’da 1990’ların ortasında doğmuştur. İkinci dalgaya göre daha dirençli ve güçlü olan bu yeni dalga sol hareketin liderleri yirmili yaşlarının başında ya da otuzlarının ortasında, önceki dalgalara kıyasla daha genç aktivistlerdir. Birinci dalga solun bu yeni sol üzerinde pek de önemli bir etkisi yoktur. Hemen herkesin örgütleyicisi olduğu – orta yerde belirgin liderlerin bulunmadığı – bir örgütlenmedir üçüncü dalga sol.
Yukarıda belirttiğimiz gibi Petras’ın tanımladığı birinci ve ikinci dalga solun gelişimi -küçük farklar bir yana- ülkemizde de izlenebilir. Bunun yanında üçüncü dalganın yükselişi siyasal ve sosyal tarihimizde yaşamadığımız bir durumdur. Ancak Gezi olayları, “Türkiye’de üçüncü dalga sol doğuyor mu?” sorusunu gündemimize getirmiştir. Bu soruya verilecek cevap kritik bir önem taşımaktadır. Çünkü 1990’larda üçüncü dalgayla yükselen Latin Amerika solu, 2000’lerde neredeyse bütün kıtada sol partilerin iktidara gelmesini sağlamıştır. Yani Türkiye’de bir üçüncü dalga solun yükselişi yakın bir gelecekte solun iktidarını beraberinde getirebilir.
Latin Amerika örneği;
Türkiye’nin “Gezi Ruhu”
Latin Amerika’daki üçüncü dalga sol ile Gezi Olayları’nda Türkiye gündemine gelen yeni toplumsal hareketler arasındaki en büyük benzerlik siyasal kültür alanındadır. Latin Amerika‘nın İber Yarımadası’ndan devraldığı kendine özgü “bürokratik patrimonyalizm” ve Güney Amerika’nın, siyaset araştırmalarına bir armağanı olan “popülizm” Türkiye’de de çok alışık olduğumuz kavramlar ve uygulamalar bütünüdür. Latin Amerika’ya özgü bürokratik patrimonyalizmin doğrudan sonuçları otoriterlik, güçlü bir başkanın varlığı, merkeziyetçilik, patronaj ve ”klientelizm” olarak özetlenebilir. Üçüncü dalga çerçevesinde Latin Amerika solu, -siyasal kültür alanında- bürokratik patrimonyalizme ve onun yukarıda sıralanan doğrudan sonuçlarına karşı mücadele ederek gelişmiştir. Bu sayede de Latin Amerika toplumlarında eşitsizlikleri giderecek sosyal politika uygulamalarını devreye sokmuş ve demokratik sivil toplumun gelişimini sağlamıştır. Son bir notu da yerel yönetimler düzeyinde ekleyelim. Latin Amerika’da sol hareketler, merkezi iktidara gelmeden önce, yerel yönetimlerde büyük başarılar elde ettiler ve sol iktidarların küçük modellerini yerelde uygulamaya soktular.
Peki üçüncü dalga solun Latin Amerika’da yaptığını Türkiye’de “Gezi Ruhu”yla meydanları dolduran insanlar yapabilir mi? Gezi Ruhu bir siyasal kültür oluşturabilir mi? Ben bunun mümkün olduğunu ve 2014 yılında yapılacak yerel seçimlerin böyle bir fırsat penceresi sağladığını iddia ediyorum. Latin Amerika’da her türden solun 2000’lerde yakaladığı başarının merkezinde bu yeni siyasal kültürün olduğunu tekrar tekrar hatırlatmakta fayda var. Türkiye’de de “Gezi Ruhu”nun iktidara taşınması, Türkiye’ye yeni bir siyasal kültür önerilmesiyle ve bu öneriye yerel seçimlerde halk desteğinin sağlanmasıyla mümkün. Hemen herkesin bıktığı ötekileştirici, başkan kültüne dayanan, otoriter, erkek-egemen siyasal kültüre itiraz ve bunun yerine eşitliğe ve özgürlüğe dayanan yeni bir söylem! İşte Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu yeni çerçeve; yani üçüncü dalga sol!
Yard. Doç. Dr. Yunus Emre
Siyaset Bilimci,
y.emre@iku.edu.tr