246201334806137

Atila Candır – Gezi Parkı ve Yeni Bir Siyaset Kültürü

acindir

Günümüzde siyaset dünyasının her gün yeniden ürettiği sorunlara çözüm getirmede yeterince etkili ve yol gösterici olunamadığını görmekteyiz.

Sorunların kaynağında, gerek toplum, gerekse siyasi partiler olarak, “mevcut siyaset kültürümüzün” olumsuzluklarının bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu bakımdan mevcut siyaset kültürümüzün tam bir eleştirisini yapmak ve “yeni bir siyaset kültürü”nün nasıl olması gerektiğini tartışmaya açmak, toplumca içselleştirilmesi pratiğini üretmek ve geliştirmek gerekli olmaktadır.

Gezi olaylarının siyaset literatürüne getirdikleri

Gezi Parkı olayları önümüze çok önemli bir fırsat olarak çıktı. Bu olaylar, toplumun, mevcut siyaset kültüründen çok yakındığını, artık onu benimsemediğini somut olarak göstermiştir. Gezi olayları, mevcut siyaset kültürünün toplumda yarattığı en önemli tahribatın “ötekileştirme” olduğunu gösterdi. Gezi deneyiminde bir araya gelen çok farklı gruplar, birlikte yaşayarak birbirlerini sevebileceklerini gördüler ve bize de gösterdiler. Hakim siyaset kültürünün, birbirini sevebilecek olanları birbirinin karşıtı göstererek, -bu karşıtlıktan- kendi iktidarlarını nasıl üretebildiklerini fark etmemizi sağladılar.

Gezi olayları, Türkiye’deki siyaset kültürünü, kendisini dönüştürmeden aşamayacağı, dipten gelen bir eleştiriyle karşı karşıya bıraktı ve ülkede siyasetin önüne temel bir ölçüt olarak, “toplumun onurlu yaşam hakkına saygı” konulmuş oldu. Bu, iktidar talebi içermiyor, sadece iktidar olma talebi olanlara neyi meşru görmediğini anlatmaya çalışıyor. Ancak bunu tek tek kişilerin, gençlerin sağduyusuna ve onların belirli alanlarda ortaya çıkardıkları tepkilere dayanarak götürmek sonuç alıcı bir durum için yeterli olmayacaktır.

Bu nedenle; sosyal demokrat STK’lara önemli görevler düşmektedir. Tabii bu tür kuruluşların bir kısım mensuplarının mevcut siyasi kültürde bir pozisyon elde etmesi üzerine oluşmuş kuruluşlar olmaması gerekir. Böyle olduğu durumlarda yeni bir siyaset kültürü üretilmesinin mümkün olamayacağı da açıktır. Sosyal Demokrasi Derneği (SDD) bu düşünceden yola çıkarak yeni misyonunu belirlemek ve Türkiye siyaset kültürüne yeni pratikler getirmek isteyenler için bir platform oluşturmak düşüncesindedir.

Yeni bir siyaset kültürü oluşumunun nasıl ele alınabileceği, geliştirilebileceği ve toplumsal etkilerinin neler olabileceğine ilişkin düşünce ve görüşlere değinmeden önce, mevcut siyasi kültürümüzün eleştirisinin yapılması, enine boyuna tartışılması gerekmektedir. Mevcut siyaset kültürümüzün eleştirisini partilerimiz yapamıyor. Çünkü partilerin kadroları o siyaset kültürü içinde oluşuyorlar. Aslında kültür değişiminin bu süreç içinde olması çok da kolay değil, ancak orta vadede gerçekleşmesi olanaklı.

Eğer daha sağlıklı bir demokrasi geliştirmek istiyorsak, mevcut siyasi kültürü siyasi pratikler üzerinden eleştirebiliriz. Bunu da siyasi partiler yapamaz. SDD, bir parti olmadığı için avantajlıdır, iktidarı ve muhalefeti ile mevcut siyasi kültürü ve temsilcilerini topluca eleştirebilir. Kuşkusuz, bu kısa yazı kapsamında mevcut siyasi kültürümüzün tartışılabilmesi ve tartışmanın geliştirilmesi olanaklı değildir. Ancak tartışmanın çerçevesini belirlemekle bir başlangıç yapılabilir.

Siyasette eskimiş kalıplar

Temsili demokrasinin eskimiş ve katı kalıplarının egemen olduğu günümüz siyasetinde genel olarak şunlar söylenebilir:

• Siyasetçi, her konuşmasında, yurttaşı aptal yerine koyuyor ve ikiyüzlü mesajlar veriyor. Sahte ahlakçılıkla, insanları kandırılması kolay kimseler yerine koyuyor.

• Bu tür siyasetçiler, yargılarını birbirlerine tekrarlayarak, karşısındakinin ne düşündüğünü önemsemeden, partiler arası çatışmacı siyaseti yeniden üretiyorlar.

• Siyaset yapma pratiğimiz devamlı güven kaybediyor. Parti içindeki didişmeler, toplumda sosyal sermayeyi artırmayı hedefleyen grup içi ilişkilerin ve grup dışı -köprü- ilişkilerin oluşumunu engelliyor.

• Demokrasi pratiğimiz oydaşma üstünden sorun çözemiyor. Sorun çözebilmek için muhakkak bir çoğunluk ya da tek kişi sultasının olması gerekiyor. O zaman da demokrasiye inanç pekişmiyor. Çözümlerin, yaratıcılıkların heyecanını bölüşen bir siyaset yapma yerine korkunun ve telaşın hakim olduğu, karşılıklı öğrenmeye kapalı bir siyaset yapıyoruz.

• İster öznel ister nesnel olsun, olumsuzlukların ve doyumsuzlukların arkasında siyaset kültürümüzün özellikle şu üç öğesinin olduğu söylenebilir: Bunlardan biri, siyaset kültürümüzdeki iktidar anlayışı; ikincisi, siyasetin yurttaşların desteğini sağlamakta kayırmacı, popülist, kutsallara dayalı siyaseti temel alan yaklaşımı; üçüncüsü, siyaseti sahici sorunların ve geleceğin üzerinden yapmama, geçmişin yorumuna dayanarak, geçmişin yorumundaki farklılıklar üzerinden çatışma doğurmaya çalışma olarak belirtilebilir.
• Mevcut siyasete hakim olan çaba; iktidarı inşa etmek yerine onu ele geçirmek olmaktadır. Bunun için de yine kayırmacılık, kutsala dayanan, liyakatı değil sadakati esas alan bir siyaset kültürü gerekli olmaktadır. Siyaseti kayırmacılığa ve bunun ümitlerine dayalı sadakat esasına dayadığımız zaman, sistem içinde hiçbir “liyakat esaslı kariyer” olamaz. Seçim kaybedeni başarısız olduğu için eleyemezsiniz. Bizim siyasetimizde seçim kaybettiği için elenen bir liderin olmaması bundandır. Bu durumda aktif yurttaşlık da gelişemez; çünkü aktif yurttaş olmak için bir neden de kalmaz, kayırmacılıkla işini çözersin.

Yeni siyaset kültürü

• Değindiğim bu noktalar Türkiye’de mevcut siyaset kültürünün eskidiğini, tıkandığını gösteriyor. O zaman yeni siyaset kültürünü nasıl tartışabiliriz, onun içeriğini nasıl doldurabiliriz? Ve bunu siyasetçileri etkileyebilecek bir konuma nasıl sokabiliriz?

• Bu sorulara yanıt ararken, esas yaklaşım için, toplumda bu konularda rahatsızlık duyanların ortaya çıkmasının, söz sahibi olmasının gerektiğini belirtmeliyiz. Gezi Parkı eylemlerinde toplumun çeşitli kesimlerinden ortaya çıkan genç toplulukların yaklaşımları gerçekten çok umut verici olmuştur. Bu bakımdan yeni siyaset kültürünün, bir kısım tecrübeli ve akıllı adamlar tarafından formüle edilip tepeden inme topluma sunulması ile değil, gezi direnişinde ortaya çıkan genelde siyasette bağlılıkları olmayan gençlerin aktör olması ile oluşması önemlidir. Türkiye›de samimi olarak yeni bir siyaset kültürünü savunacak olanlar, gençlerden oluşan guruplardır.

• Gençlerin; ürettikleri görüşleri, değerleri ve yaklaşımları topluma yaymaya çalışırken duyacakları heyecan çok belirleyici olacaktır. Gençlerin heyecan duyarak üretecekleri siyaset kültürü, herhangi bir dogmadan değil, onların heyecanlarına, onurlu yaşama haklarına bağlı sevinçlerden kaynaklanacaktır. Ancak, bu noktada kritik olan, bu yeni üretimin neye dayanacağıdır? Bu da dünyanın hiç bir yerinde tartışma konusu olmayan, tartışma dışı olan “İnsan Hakları Sistemi”dir.

• Burada kabul edilen “İnsan Hakları Sistemi” evrenseldir ve farklı toplumların insan hakları sistemlerinin kesiştiği ortak bir alandır. Bu ortak alan zaman içinde genişlemekte ve büyümektedir. Örneğin, 1930’larda insan hakları içinde yer bulmayan çevre hakkı bu gün insan hakları içinde vardır. SDD’nin önerdiği ve gençlerin üretecekleri yeni siyaset kültürünün temel dayanağı böyle bir “İnsan Hakları” sistemi olacaktır. Ayrıca yeni siyaset kültürü bir toplumda iktidar olmayı hedefliyorsa, düşüncesinin de pratikte işleyebilir ve çalışabilir olması gerekir. Başka bir deyişle, demokrasi ve insan hakları üzerine kurulacak yeni siyaset kültürünün pratikte uygulanabilirliği için sağduyu ve uzlaşma gerekli olacaktır.

• Bu siyaset kültürünün iktidar olması bir siyasi partinin iktidar olması demek değildir; hiç bir siyasi partinin bu yeni siyasi kültürün dışında bir şeyi savunamaması demektir. Bu yeni siyasi kültür öyle hegemonya kurar ki; mevcut kültürdeki siyasi parti iktidarda olsa dahi, yaptığı her şey toplumca sorgulanır ve eski söylemleri etkisini kaybeder. Özetle demokrasi sürecini işleterek oluşturulacak yeni siyaset kültürüyle, doğrudan bir siyasi iktidar talebi değil, siyasi aktörler üzerinde hegomonik bir üstünlük sağlanmak amaç olmalıdır.

Atila Candır
Sosyal Demokrasi Derneği Başkanı
acandir@adanet.com