sisyphus

Fatih Turan – CHP’de Tüzük Değişikliği

fatih t

 

 

 

 

 

 

Bu yazımız, son kurultayda yapılan tüzük değişikliklerin 2015 genel seçimleri ve “çağdaş parti örgütlenmesi” bağlamında nasıl konumlandırılabileceği, varsa alternatiflerin neler olabileceği üzerinde düşünülmesini amaçlamaktadır.

Elektronik başvuru

Tüzüğün 8. maddesinde yapılan değişiklik ile üyelik işlemleri sadece ilçe başkanlıkları tarafından değil, aynı zamanda il başkanlıkları tarafından da yapılacak. Ayrıca, üyelik için elektronik yollu başvuru yapılmasının da önü açıldı. Eski düzenlemede internet yolu ile yapılan başvurular sadece ön başvuru olarak değerlendirilirken, şimdi “doğrudan başvuru” addedilecektir. “Üye olma hakkı”nın, bu değişiklik ile bireyler tarafından daha seri, pratik ve çağın gereksinimine uygun olarak kullanılması temin edilmiştir. Öte yandan üyeliklerin silindiğine dair iddiaların da önüne geçilecek, daha sağlıklı bir üye listesi oluşturulup aktif katılımın önü açılmış olacaktır.

Elektronik yolla başvuranlardan, üyeliğe kabulünde engel olmayanların üyeliklerine, Merkez Yönetim Kurulu’nca (MYK) karar verilecek. MYK’nın, üyelik başvurusunu reddetmesi hali gerekçelendirileceğinden, ret kararı keyfi olmayacak, bir nevi kontrol mekanizması oluşacaktır. Bu düzenlemeyle, “üye/örgüt ve program partisi” projesinin ilk adımı güçlendirilmiş oldu. Bilişimin daha etkin kullanılması ve üye listesinin güncellenmesi ile birlikte, üyelerin yaş, meslek, medeni hal vs. kriterlere göre demografik yapısı ortaya çıkacak, “toplam üye sayısına” ilişkin endişeler karşısında, güvenilir bir veri tabanı elde edilecektir.

Son zamanlarda yaşanan siyasal ve toplumsal olaylar neticesinde CHP’nin, üye sayısını artırdığını tespit etmiş olsak da, esas sorun; bu üyelerin, CHP’nin Türkiye çapındaki siyasal hareketine dahil edilip onun ayrılmaz bir parçası olduğunu gösterebilmek ve bunun için gerekli altyapıyı oluşturabilmektir. Avrupa Sosyalistleri Partisi (Party of European Socialists- PES) de bugün, meseleye bu yönden bakmaktadır. Hatta PES, üyelerini parti organlarında daha fazla temsil edilmesinin önünü açarak, halka dönük bir yapılanma içine girmektedir. PES’in yaptığı bu tespitlerin, CHP için de hayati bir önem taşıdığı kanaatindeyim.

Partiye oy çıkmayan yerlerde üye kayıtları silinecek

Tüzüğün 19. maddesinde yapılan değişikliğe göre, parti üyesi iken bir başka partiye adaylık başvurusunda bulunan veya aday olanların, disiplin işlemine gerek olmaksızın doğrudan kayıtları silinebilecek.

Etik olmayan, parti kurumsal kimliğini ve ilkelerini hiçe sayan böylesi bir durumun yaptırımı da elbette, o üyenin “seri” bir şekilde “üye listesinden silmek” olmalıdır. Değişiklikte dikkat çeken husus, böylesine önemli bir yaptırımın, “disiplin işlemi olmaksızın” uygulanmasıdır. Yaptırıma konu eylemin ağırlığı ve ispatının yazılı belge ile olması –bu noktada müeyyideye konu eylem yorum gerektirmeyecek derecede açık olduğu sabit olacaktır- ve başkaca soruşturmayı gerektiren bir husus olmaması düşüncesi ile, “disiplin” safhasına gerek görülmemektedir.

Yine, bir sandık çevresinde partiye hiç oy çıkmaması halinde ilçe yönetim kurulu, o sandık çevresinde kayıtlı tüm üyeleri silebilecek. Bilindiği üzere yerel seçimler öncesi çalışmalar, “sandık çevresi” bazında yeni bir “örgütlenme modeli” olarak değerlendirilmiş idi. Sandık çevresi, sandık kurulunun görev yaptığı yer merkez olmak üzere 15 metre yarıçaplı çevredir. Sandık çevresinin uygulamadaki karşılığı, sandığın bulunduğu “okul”dur. CHP üyesi olup da, o sandık çevresinde hiç oy çıkmaması bizi; o üyelerin –oy kullanması kaydı ile- kendi partisine oy vermemesi sonucuna götüreceğinden ihraç nedeni olmakla, ilçe yönetim kurulu tarafından silinebilmelidir. “Oy kullanmama hali”nde ise, o üyelerin partisine olan esas yükümlülüğünü yerine getirmemesi gerekçesiyle aynı müeyyideler uygulanmalıdır. Ancak ilçe yönetim kurulu bu kararı almadan önce, müeyyide uygulanacak sandık çevresindeki üyelerden oy kullanmama gerekçesini hastalık, yakın vefatı gibi mücbir sebeplerle yerine getirmeyenleri “istisna” kapsamına almalıdır. Çağdaş parti örgütlenmesi deneyimlerinde “oy kullanma” bir hak olduğu kadar asli bir yükümlülüktür ve bilinç düzeyini de gösterir.

Yönetim kurulu üyeliğinin boşalması hali

Tüzüğün 42. maddesinde yapılan değişikle, il ve ilçe yönetim kurulu üyelikleri, boşalma olduğunda, yedekleri ile doldurulacak. Ancak üyeliklerde düşme tarihi itibariyle herhangi bir seçim ya da referandum tarihine 6 ay ve daha az bir zaman kaldığı takdirde MYK, olağanüstü kongreye gerek olmaksızın, doğrudan ya da il yönetim kurulunu görevlendirerek –gecikmeden- yeni bir yönetim kurulu oluşturacak. İlk düzenlemede yer alan “1 yıllık” süreye delegelerin itiraz etmesi üzerine, maddedeki değişiklik “6 ay” olarak kabul edildi.

Yönetim kurulu üyeliklerinde boşalma olması halinde asıl olan; yedek üyenin yönetim kurulu üyeliğine gelerek göreve başlaması ve yönetim kurulunun da çalışmalarına ve görevine devam etmesidir. Bu sayede örgüt iradesinin devamlılığı, partinin üyelere dayalı olması, siyasi istikrar, örgütün seçimlere adapte olup partinin lehine başarılı oy sayısına ulaşabilmesi ve siyasetin merkezden tabana değil tabandan merkeze doğru demokratik bir şekilde yapılması sağlanacaktır. Seçim veya referandum tarihine 6 ay veya daha az bir zaman kala böyle bir durum olması halinde, asıl olan yöntemden vazgeçilip –olağanüstü kongre seçeneği de bırakılarak- konunun tamamen MYK insiyatifine bırakılması, parti yapılanmasında “katı merkeziyetçi” özelliğin oluşmasına ve bu zihniyetin güçlenmesine yol açmaktadır. Tam da bu noktada, tüzük değişikliği sosyal demokrat ideolojinin gereği olan bir “üye/örgüt ve program partisi” haline bürünmesi gereken CHP’nin önünde engel oluşturmaktadır.

Merkez yoklamasına yönteminde yardımcı unsur: “eğilim yoklaması”

Tüzüğün 58. maddesindeki değişiklikle, Parti Meclisi adaylarını belirlerken engellilerle birlikte kadınların ve gençlerin de TBMM’de temsiline özen gösterilecek. Cinsiyet eşitliği sorununun, devletlerin ve Avrupa bütününün AB politika ve uygulamaları bağlamında temel bir sorun olarak ele alınması gerektiğine inanılmaktadır. Pozitif ayrımcılık uygulanması amacıyla bu madde yer alsa da; bu değişikliği salt kadın kotası olarak da yorumlamamak gerekir. Bu uygulamanın anlam bulabilmesi, yani kadınlara özgü bir alan açılması önce ciddi bir bilinçlenme sürecine, ardından da bunun bir siyasal edimle bütünleşmesine bağlıdır. Bu gerçekleşmezse, değişiklik amacına ulaşmayacaktır. Tüzüğe göre, MYK toplantılarına katılıp görüş ve öneri bildiren kadın ve gençlik kolları genel başkanlarına oy kullanma hakkı tanınmasının, “parti içi temsilde adalet”e hizmet edeceği kanaatindeyim.

Yeni eklenen fıkra uyarınca milletvekilliği için aday belirlenmesinde, merkez yoklaması yapılmasına karar verilen yerlerde eğilim yoklaması yöntemleri kullanılabilecek. TBMM üyeliği için adayların belirlenmesinde, tüzüğe göre, önseçim, aday yoklaması ve merkez yoklaması yöntemleri kullanılmaktadır. Milletvekili Aday Saptama Yönetmeliği’nde var olan hüküm, tüzüğe de alınarak, bir üst hukuk normuna kavuşmuştur. Burada esas olan “eğilim yoklaması”nın, belirleyici ve karar verici bir mekanizma olarak değil parti meclisi kararına bir kaynak/veri oluşturup tavsiye niteliğinde bir araç olarak işlevsel hale getirilmesidir. Yani “eğilim yoklaması” sonucunda öne çıkan isim/isimlerin kesin bir şekilde aday olması zorunluluğu bulunmamaktadır. Çünkü “eğilim yoklaması”, aday belirleme yöntemlerinden “merkez yoklaması”na bağlı, zorunluluk unsuru içermeyen bir araçtır. Aday belirleme sürecindeki tüm yetkilerin hala genel merkezde olması, 2014 yerel seçimlerindeki sıkıntıların 2015 genel seçimlerinde de yaşanabileceğine işaret etse de; daha önceden belirlenen bir seçim takvimine göre çalışma yapılarak bu sıkıntılar önlenebilir. Almanya örneğinde, seçim çalışmaları 6-12 aylık bir çalışma takvimine bağlanır, aday belirlenir ve partinin seçim propagandası yapılır. Aday, parti merkezi yönetimi tarafından değil, adayın temsil ettiği çevre tarafından seçilir. Bu sistem öyle güçlü inşa edilmiştir ki, bir kişinin adaylaşma sürecinde merkezi yönetimin etkisi olmadığı gibi, adayın seçilmesinden sonra da, parti genel merkezi tarafından görevden alınması adeta imkansız hale gelmiştir.

CHP’nin, tarihsel nitelikleri ve günümüz sosyal demokrasi kavramı ile örtüşmeyen bazı özellikleri bulunsa da, özellikle 26.02.2012 tarihli 16. Olağanüstü Kurultay kararları ile ciddi değişikliklere gidilmiştir. CHP’nin bir yandan yönetsel kurallarını revize etmesi, üye/örgüt ve program partisi yolunda ilerleyebilmesi, tüzüğün demokratik ve sosyal demokrasiyi içselleştirmiş kurallarının –örneğin eğitime ayrılması zorunlu olan bütçe- etkin bir şekilde uygulanabilmesi açısından yaptırımların getirilmesi için tartışılarak bir tüzük çalışması oluşturulması hayati önem taşımaktadır. Bu çalışma yapılırken parti dışında bulunan sivil toplum örgütlerinin görüşlerine de başvurulmalı ve önemsenmelidir.

Sonuç

Günümüz koşullarında yenilenebilir bir olgu olarak kabul edilmesi gereken “sosyal demokrasi”nin CHP tarafından içselleştirilebilmesi, “sosyal demokrasi” düşüncesinin getirdiği değişim ihtiyacının doğru gerçeklikler üzerine kurgulanması ve gerek “evrensel” gerekse “yerel” düzeyde tam ve sağlıklı okumaların yapılabilmesi güçlü ve etkili bir hukuki mevzuatla mümkün olabilir. Bunun yolu ve yöntemi ise, öncelikle partinin kendi tüzüğüdür. Bu ihtiyaç giderilmediği sürece, iktidar yolunda CHP hakkındaki haklı endişeler devam edecektir. Ne yazık ki, son zamanlarda yaşadığımız hak ihlalleri ve hukuksuzluklar karşısında bu gereksinim daha da artmıştır.
*Fatih Turan,
Avukat,
av.fturan@gmail.com