Geçtiğimiz günlerde CHP, kuruluşunun 90. yılını kutladı. Partinin kökleri Cumhuriyet tarihinin başlangıcına kadar uzanmaktadır. Böylesine anlamlı bir geçmişin muhasebesini yapmanın, geleceğe yönelik projelerin nasıl geliştirilebileceği sorunsalında önemli olduğu kanaatindeyim. Özellikle solun alternatif olma eksenine en yakın, köklü ve güçlü bir siyasal oluşum olan CHP açısından bu tespitler daha da önemlidir. CHP’nin 90. yılına özel olarak bu yazımızda; az önce bahsettiğimiz tespit/değerlendirmeleri yerel yönetimler bağlamında yapacağız.
Hizmetlerin tespiti
Türkiye’de yerel yönetim anlayışı günümüzde eskiye nazaran farklılıklar arzetse de; temelde halkın ihtiyaçlarını “yerinde”, pratik, etkin ve demokrasi bağlamında çözme amacını taşımaktadır. Yerel yönetimlerde öncelikle hizmet tespitlerinin yapılması gerekmektedir. Çevre, temizlik, -mesleki ve teknik açıdan- eğitim, barınma, -bedelsiz koruyucu hizmetler ve rehabilitasyon olarak- sağlık, kadın-erkek fırsat eşitliğinin sağlanması, turizm, trafik, v.b. gibi konularda artık merkezi yönetimin değil -onun yerine- daha hızlı olan, sorunu yerinde analiz edip çözebilen yerel yönetimlerin karar alıp gereğini yerine getirebilmesi önemlidir. Bölgenin bulunduğu konuma göre ihtiyaçlar ve öncelikler elbette farklılık gösterebilir. CHP’nin parti programında da hizmetlerin tespiti ve çözümünün; insan ve yerel halkın gereksinimini, onların katkısını temel alan, bölgesel ya da ulusal düzeyde eşgüdüm gerektirmeyen iş/hizmetlerden olması esastır. Böylece çabukluk, az maliyet ve verimlilik de sağlanmış olmaktadır. CHP, -tüm bunların yanında- yerel yönetimlerde; demokratik, çoğulcu, etkin, katılımcı, hesap verebilirlik temelinde toplumsal adaletin ve çağdaş bir siyasal anlayışın gelişmesine de önem vermektedir. Yerelden başlayacak olan bu demokratik düzenin işlerliğe kavuşması, ulusal düzeyde de başarılı olunacağının teminatıdır.
Görev/yetki ve kaynak dağılımı
Peki yerel yönetimlere bu kadar misyon yüklemişken bunların yerine getirilebilmesi için yerel birimlere hangi imkanlar –yani görev/yetki/mali kaynak- sağlanacaktır? CHP’nin parti programında; yerel yönetimler ve merkezi yönetimle ilgili görev ve kaynak paylaşımının açık, net, yoruma mahal vermeyecek bir şekilde yapılması gerektiğini ifade etmiştir. Gerçekten de yetki devrinde net, sağlıklı tanımlamalar yapılmadığı için bugün ilçe belediyelerinin birbirleriyle veya büyükşehir belediyesi ile hukuki ihtilaflara düştüğü bilinmektedir. Sonuç itibariyle merkezi yönetimden yetkinin alınıp yerele devredilmesiyle de sorun çözümlenmiş olmuyor. “Yerel”in kendi sistematiği içerisinde de net tanımlamaların yapılması gerekiyor. Büyükşehir belediyeleri açısından -özellikle İstanbul için- mali/idari konulardaki hukuki düzenlemelerin ayrı bir başlık altında tanımlanması gerekiyor. Tüm bunların yanında görev/yetki/kaynak devri yapılırken yerinden yönetim ile merkezi yönetim arasında bir dengenin kurulması gerekmektedir. CHP, merkezi ve yerel otoriteler arasındaki görev/yetki/kaynak paylaşımını yaparken, özellikle üniter devlet yapısını bozmadan hareket edeceğini programında vurgulamıştır.
İdare hukukuna hakim temel kural; “yetkisizliktir.” Bir başka anlatımla, idarenin esasen bir işlemi yaparken yetkisiz olduğu, o işlemi yaparken de yetkilerini yasadan aldığıdır. Dolayısıyla yerel yönetim idareleri de yetkilerini sadece yasadan alabilmektedir. Ancak güncel gelişmeler ışığında şunu da belirtebiliriz ki; Avrupa Konseyi üye ülkelerince kabul edilen Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na göre, herhangi bir idari kuruma bırakılmayan hizmetlerin de yerel yönetimlere bırakılabileceği öngörülmüştür. 2011 yılı Mayıs ayında T.C. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’nce yayınlanan bilgi notunda konulan çekincelerin incelenerek kaldırılabileceği belirtilmiş; ancak, sonrasında iktidar tarafından samimi ve ciddi bir adım atılmamıştır. Bunun aksine demokrasinin en saf hali olan muhtarlık ve belde belediyelerinden önemli bir kısmının tüzel kişiliğine son verilmiştir. CHP ise yerel yönetim sürecinde bu Şart kapsamında oluşan içtihatları da değerlendirerek iç hukuka uygun düzenlemelere önayak olmalı, Şart’a ilişkin çekincelerin azaltılması gerekliliği ile özgürlükçü ve demokratik katılımı sağlayan sosyal demokrat bir yerel yönetim anlayışını inşa etmelidir. Nitekim CHP, sol/sosyal demokrat yerel yönetim vizyonunu parti programına yansıtmıştır.
Daha güçlü yerel yönetimler için CHP
Günümüz mevzuatı ve uygulamalarında belediye meclisleri pasif bırakılmış, onun yerine belediye başkanlarına daha çok yetki verilerek, yerelle ilgili birçok sorunda sadece belediye başkanının karar verici ve uygulayıcı olduğu bir model oluşmuştur. Bu durum, gerçek anlamda yerelleşmeyi engellemiş ve sol/sosyal demokrat bir belediyecilik anlayışına aykırı uygulamalara yol açmıştır.
İnsan odaklı, bireyin özgürlüğü ile toplumsal adalet arasında köprü kuran, katılımcılığı destekleyen ve halkın gerçek ihtiyaçlarına dönük adımların; kardeşliği, fırsat eşitliğini, özgürlüğü ve toplumsal dayanışmayı pekiştireceği şüphesizdir. Bu bağlamda belediye meclislerine işlev ve işlerlik kazandırılması gerekmektedir. Yerel düzlemde yönetim eyleminin başladığı belediye meclislerinin, halk adına karar alınıp yerel politikaların üretildiği bir yer olabilmesi; bunun yanında belediye meclislerine sivil toplum örgütlerinin, muhtarlıkların, kent konseylerinin de mütalaa bildirmesi, kararları etkileyebilmesi – ki, böylece ‘katılımcılık’ ilkesi hayata geçirilecektir- ve bunlar için de yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Çağdaş, demokratik ülkelerdeki reform değişiklikleri de incelenerek yerel yönetim anlayışımızı güçlendirmemiz gerekiyor. Zira AB mevzuatı bu anlamda bizim için en sağlıklı yoldur. Buradaki reformların dikkatli bir şekilde incelenerek iç hukuka uyumlu hale getirilmesi sağlanmalıdır. Sol, sosyal demokrat bir anlayışın uygulaması; yerel düzeyde sunulan kamusal hizmetlerden herkesin adil bir şekilde yararlanabilmesi, fırsat eşitliği önündeki engellerin kaldırılması, katılım ve toplumsal adalet ilkelerinin yerel düzeyde uygulanması şeklinde olabilir. Bu ilkelerin pratikte uygulanabilmesi halkın yerel yönetime katılma araçlarının -muhtarlıkların uç hizmet birimine dönüştürülmesi, kent konseyi kararlarının icra gücünün bulunması gibi- etkinleştirilmesi, aşağıdan yukarıya yurttaş inisiyatiflerine/denetimine imkan tanınması ve mali özerkliğin artırılması ile mümkün olacaktır. CHP, gerçek anlamda demokrasinin bu şekilde inşa edilebileceği bilinciyle, parti programındaki ‘Yerel Yönetim, Yerinden Yönetim’ başlıklı maddesinde, AB mevzuatına uygun bir yapılanmayı ve az önce belirttiğim yönetim ilkelerini barındıran düzenlemelere yer vermiştir.
Küreselleşme karşısında CHP
Küreselleşme olgusu da CHP tarafından göz ardı edilmemelidir. Yerelde siyaset yaparken sadece ulusal hareketleri değil uluslararası koşulları da doğru okumak gerekiyor. Küreselleşme ile birlikte iletişim, teknoloji, ulaşım yöntemleri yeniden belirlendiğinden farklı örgütlenme biçimleri ortaya çıkmakta ve tam da bu noktada yerel yönetimler için daha fazla özerklik talebi gündeme gelmektedir. Bu talepleri doğru ve sağlıklı okumanın yolu ise, yukarıda bahsetmiş olduğumuz Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ve AB mevzuatında bulunabilir. Kuruluşunun 90.yıldönümünü idrak ettiği 2013’te CHP, bir algı çağında yaşadığının farkındadır. Konunun güncel olması bakımından özellikle yerel yönetimler seçimi sürecinde çalışmalarının ve projelerinin, halka dönük olması ve halkın talepleri ile örtüşmesi gerekiyor.
Nefes aldığımız ve kendimizi bir noktada anlamlandırdığımız çevremizin geleceğinin, sermayenin çıkarları doğrultusunda yok olmaması, önümüzdeki yerel seçimlere bağlıdır. Bu noktada CHP, merkez ve muhafazakar sağ partilerden farkını ortaya çıkararak ve “ideolojiler bitti”, “tarihin sonu geldi”, “artık sağ-sol farkı kalmadı” şeklindeki neoliberal sağın propagandalarına karşı koyarak kendi yol haritasını halka anlatmalıdır.
*Av. Fatih Turan
av.fturan@gmail.com