Cumhuriyetin simgesel değerlerinden olan Atatürk Kültür Merkezi (AKM); koruma, restorasyon ve yargı kararlarına karşın yıkım tehdidi altında. Toplumsal duyarlılıklarla birlikte bütün koruma ve hukuk normları yok sayılarak, anıtsal yapının yıkımı ısrarla ve yeniden gündeme getirilmektedir. Üstelik bu tehdit, kamu adına bu çok değerli kültür varlığı ve sanat fabrikasını korumakla görevli Cumhurbaşkanlığı adına yapılmaktadır…
Yapıldığından bugüne değin kültür-sanat etkinlikleri kadar toplumsal olaylarla da gündeme gelen ve dünyada az görülecek ölçüde uzun süre ve geniş toplum kesimlerinin tartışmaya katılmasına yol açan AKM, Cumhuriyetin kültürel mirasına ve kültür ve sanat mekanlarına karşı yürütülen hasmane tutum nedeniyle -2003 yılından beri- “yıkım” tartışmalarının odağına oturmuştur.
İstanbul’a büyük bir opera binası yapma amacıyla 1930’lu yıllarda çalışmalar başlatılmıştı. Erken Cumhuriyet dönemi modern mimari yapıtları arasında yerini alan AKM’nin temeli, bu çalışmalar sonucunda, 1946 yılında atılmıştır. Yapı, 1969 yılında tamamlanarak hizmete açılmıştır. 1970 yılında bir yangın geçiren yapı, meydana gelen tahribat giderildikten sonra, 1978 yılında yeniden hizmete başlamıştır.
Yılda yaklaşık iki milyon izleyiciyi sanatla buluşturan AKM, bütün dünyanın gözü önünde, 2008 yılından beri, tadilat gerekçesiyle kültüre, sanata, sanatçılara ve yurttaşlara kapatılmıştır…
AKM neden yıkılmak isteniyor?
Genel olarak kültür-sanat mekanlarına ve erken Cumhuriyet dönemi mimari mirasına yönelik “yıkım süreci” öneren, “otokratik ve rantçı” bir yönetim anlayışı çerçevesinde AKM ile ilgili girişimleri değerlendirmek ve R.Tayyip Erdoğan’ın AKM fobisini anlamak mümkündür.
AKP iktidarı; Cumhuriyetin simgeleri, kültürel mirası, toplumsal gelişime kaynaklık eden mekanlar üzerinden Cumhuriyetle hesaplaşma düşüncesini, “çarpık ve ilkel” bir tarih anlayışını ülkeye ve toplumumuza dayatmaktadır. Bu dönemde sistemli ve ısrarlı bir şekilde kültür varlıkları ile birlikte kültürün ve sanatın üretildiği mekanlar kıyıma uğratılmaktadır.
İstanbul’da Emek Sineması’nın ve Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin yıkılması; Gezi Parkı’na “olmayan” Topçu Kışlası’nın yapılması girişimleri; AKM’nin yıkılmak istenmesi; Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği’ne “Kaçak Saray” inşası; Etibank, Atatürk Köşkü, Ankara AKM ve İller Bankası binasının yıkılmaları; son olarak Anıtkabir’e yönelik uygulamaları ile Cumhuriyetin kültürel mirasının ve izleri ortadan kaldırılmaktadır.
Bunların yerine, “dogmatik ve kar maksimizasyonu” çerçevesinde, uygarlığın ulaştığı düzeyin çok gerisinde bir üretim şeklinde ve TOKİ kontrolünde yeni yapılaşmalar gerçekleşmektedir. Kendi dönemi biçemini üretememenin verdiği kompleks içersinde; Osmanlı’nın kötü taklidi, yaratıcılığı körleştiren, estetik yoksunu, kentlerin siluet değerlerini bozan, insan yaşamına yabancılaşmayı temsil eden, kamu hizmetlerine erişimi engelleyen ve var olan sorunları daha da büyüten ve kaosa dönüştüren “betonlaşma alanları” inşa edilmektedir.
AKM neden korunmalıdır?
Kimi kültür mekanları, bulundukları kentle özdeşleşmiş olarak anılırlar. İstanbul AKM ise, bu betimleme bağlamında daha da güçlü bir şekilde karşımıza çıkar. İstanbul denince akla ilk gelen mekanlardan biri hiç şüphe yok ki, AKM’dir. Taksim ve İstanbul onsuz düşünülemez.
Türkiye’nin ilk çağdaş opera yapısı olan AKM, yapıldığı dönemde Avrupa’nın en büyük ve dünyanın ikinci büyük opera yapısıdır. Bulunduğu Cumhuriyet Meydanı (Taksim) ile ve İstanbul’la bütünleşmiş, toplumsal bellekte son derece önemli bir yere sahip olan ve “Cumhuriyet’in simgesi” nitelemesini hak etmiş bir kültür yapısıdır.
AKM’nin simgesel bir yapı haline gelmesini, kültüre-sanata bakış ve yaşanan sürecin özellikleri ile birlikte ele alarak değerlendirmek gerekir. Konunun salt tekil yapı ölçeğinde ele alınması; AKM’nin Cumhuriyet açısından önemini, toplumsal bellekteki yerini, kültür ve sanat ilişkisini, mimarlık ve çağdaş kentleşme içersindeki yerini doğru bir şekilde ortaya koyabilmeyi engeller.
Uluslararası koruma ilkeleri bakımından AKM’nin simgesel özellik taşıması veya ilk çağdaş opera yapısı olması bile, tek başına korunması için yeterlidir. Buna karşın yapının korunması için önemli başka özellikleri de bulunmaktadır.
Cumhuriyet Meydanı, Taksim Anıtı ve alanın devamında bulunan Taksim Gezisi ile bütünleşerek tarihi Dolmabahçe Vadisi’ne uzanan AKM, İstanbulluların buluşma noktası ve bir önemli aidiyet referansı özelliğine sahiptir. Kamusallık fikrinin korunması ve yaşatılmasına önemli bir mekansal ve simgesel destek sağlamaktadır. AVM’ler, gökdelenler, portlar vb özelleştirme destekli mekan örgütlenmeleri ile geriletilen kamusal yaklaşımların yerine “rant”ın kutsandığı dönemlerde, bu tür kültür ve sanat mekanlarının varlığı daha da önemli hale gelmektedir.
AKM’nin mimari özellikleri üzerine “özgünlük” değerini yok sayan pek çok haksız ve spekülasyon ölçüsünü aşamayan kimi değerlendirmeler yapılmaktadır. Oysa mimari yapıt olarak AKM, yapıldığı dönemin mimari özelliklerini yansıtmaktadır. “İşlevsellik” ve “yalınlık”, tasarım ilkeleri bakımından öncelikli bir durum oluşturmaktadır. Hem ilk yapıldığında, hem de geçirdiği yangından sonra yapılan müdahalelerde bu ilkesel yaklaşımı yapı üzerinde izleme olanağı bulunmaktadır.
Yapıldığı tarihten itibaren 40 yılı aşkın süredir çağdaş toplumun beklentilerine yanıt vermesi bakımından “süreklilik”, toplumsal olaylarla tartışma konusu olması ile “anı”, fiziki olarak İstanbul’un belleğinin bir parçası olması ile “kimlik” değeri taşıması yapının önemli nitelikleri arasındadır.
AKM hukuken yıkılamaz
AKM, koruma hukuku ve Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmelerle güvence altındadır. Bu çerçevede taşıdığı değerler nedeniyle; başta 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası olmak üzere, bölgenin “sit alanı” ve yapının “1. grup anıtsal yapı” olarak tescilli olması ile yasal olarak korunması zorunluluğu vardır.
Bu nitelik ve dayanaklara karşın AKM’nin yıkılması yönünde girişimler ısrarla devam ettirilmektedir. Koruma Kurulu, yıkımın önünde engel olarak görülen “tescil” kararının kaldırılması yönündeki baskılar karşısında aldığı kararlarla anıtsal yapının korunması yolunda güvence olmuştur.
Sakarya Üniversitesi’nden, yapının “yıkılması gerektiği” yönünde bir öngörü ile statik rapor istenmiş; ancak bilim insanlarının “yapının güçlendirilmesi gerektiği” doğrultusunda rapor vermeleri ile “yıkım talebinin” mimari, teknik ve yasal hiçbir dayanağının olmadığı açıkça anlaşılmıştır.
Yıkımın gerçekleştirilemeyeceği anlaşılınca; bu kez tarihi eserin kimlik değeri ile bağdaşmayan kimi fonksiyonları ve eklentileri içeren bir proje hazırlatılarak 2 Numaralı Kültür Varlıkları Bölge Koruma Kurulu’na başvurulmuştur. Kurul, daha önce aldığı tescil kararı ile çelişen -24.12.2008 gün ve 2268 sayılı- bir karar alarak “AKM’nin Dönüşümü” niteliğindeki projeyi, “koruma ilkelerine” aykırı olarak onaylamakta bir sakınca görmemiştir.
Bu aşamada Kültür Sanat-Sen tarafından hukuka, koruma ilkelerine ve mimarlık değerlerine açıkça aykırılık teşkil eden kararın ve eki proje onayının “yürütmesinin durdurulması ve iptali” amacıyla konu yargıya taşınmıştır. 9. İdare Mahkemesi; önce yürütmenin durdurulması, ardından 16.12.2010 tarihinde ise “Kurul’un ilke kararlarına uygun davranmadığı, anıtsal yapının özgün konumunun korunmadığı ve yapılan işlemde hukuka ve mevzuata duyarlılık bulunmadığı” gerekçesi ile iptal kararı vererek AKM’nin korunmasını yargı güvencesine kavuşturmuştur.
20 Aralık 2009 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın daveti üzerine, 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul Ajansı ve Büyükşehir Belediyesi ve Mimarlar Odası temsilcilerinin katıldığı bir toplantıda;
- AKM’nin aslına uygun olarak restore edilmesi,
- Yapının Sakarya Üniversitesi’nden alınan rapora göre depreme karşı güvenli hale getirilmesi karara bağlanarak binanın korunması kurumsal güvenceye alınmıştır.
Kararın hemen ardından hazırlanan restorasyon projeleri 2 Numaralı Kültür Varlıkları Bölge Koruma Kurulu’nun onayına sunulmuş ve onaylanmıştır. 2010 Ocak ayında Beyoğlu Belediyesi tarafından ruhsat verilerek uygulamanın önü açılmıştır.
AKM yeniden toplumla buluşmalıdır
Bütün bu güvencelere rağmen; Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kendilerine kamu adına teslim edilen “Cumhuriyetin Simgesi” niteliğindeki AKM’nin uygulamaya konan restorasyon işlerinin 2013 yılında dönemin başbakanı R.T.Erdoğan’ın talimatıyla durdurulması ve değişik zamanlarda yıkılacağı yönünde tehditler savrulması açık bir “hukuk ve anayasa ihlali”dir.
- Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kamusal sorumlulukları doğrultusunda, AKM’nin aslına uygun restorasyon işlerini tamamlamak ve binanın biran önce yeniden hizmete açılmasını sağlamakla yükümlüdürler. Bu kurumlar, 10 yılı aşkın süredir hukuksuz talimatlarla hareket etmek ve anayasal sorumluluklarını yerine getirmekten imtina etmek suretiyle suç işlemektedirler. Türkiye’de eğer bir ölçüde “bağımsız yargı” kalmışsa, bu hukuksuzlukların mutlaka giderilmesi gerekir.
2013 Mayıs’ta güçlendirme ve restorasyon işlerinin durdurulması ve hiçbir önlem alınmaması üzerine yapıda hasarlar oluşmaktadır. AKM’yi korumakla görevli kamu yöneticilerinin kendi sorumsuzlukları nedeniyle oluşan birtakım hasarlar bahane edilerek, 15 Temmuz “darbe girişimi” sonrası ilan edilen OHAL ortamında, AKM’nin yıkımının yeniden gündeme getirilmesi, toplumsal duyarlılıkların ilgisi kapsamında yakından izlenmektedir.
Sonuç olarak; AKM için de “adalet ve demokrasi” talebinin yükseltilmesi bütün toplumsal kesimlerin ortak sorumluluğudur. Bu tartışma ve değerlendirme sürecinde sanatçıların, kültür insanlarının ve geniş toplum kesimlerinin anıtsal yapıya sahip çıkma çabasının; onun varlığını sürdürmesinin, geleceğe taşınmasının ve yeniden toplumla buluşmasının asıl güvencesi olduğunu bu vesileyle bir kez daha anımsamakta ve anımsatmakta sayısız yarar vardır.
*Eyüp Muhçu
Mimarlar Odası Genel Başkanı
muhcueyup@gmail.com