12 Eylül askeri darbesini yargılattıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’yi hala darbecilerin çıkardığı baskıcı yasalarla yönetmeye devam ediyor. Askeri darbeden bu yana 34 yıl geçti. Türkiye’de hala faşist askeri darbe döneminde yürürlüğe giren seçim ve siyasal partiler yasaları uygulanıyor. „İleri demokrasi“ ve „milli irade“ sözcüklerini sık sık kullanan Erdoğan ve AKP yönetimi, ülkeyi %10 barajını öngören seçim yasası ile seçilen milletvekilleri ve onların belirlediği hükümetle yönetmeye devam ediyor.
%10’un altında oy alan siyasal partilerin TBMM’de temsil edilmemeleri, ülkemizdeki çarpık demokrasinin en büyük ayıplarından biridir. Ulusal iradenin bu adil olmayan seçim sistemi ile gerçekleşmesi olanaklı değildir. Bu konu Anayasa Mahkemesi’ne açılan davayla güncelliğini sürdürüyor.
Seçim sistemlerinin belirlenmesinde gözönünde bulundurulması gereken en önemli ölçüt, parlamentonun ve yerel yönetimlerin, halkın tüm kesimlerinin temsil edildiği ve sesini duyurabileceği siyasal partiler aracılığı ile oluşmasına olanak sağlanmasıdır. Aksi takdirde azınlıktaki görüşleri temsil edip istemleri yönetimde olan partiler tarafından kaale alınmayan partilerin seçmenleri siyasal katılım sürecinden uzakta kalacaklar; bu, ileride toplumsal patlamalara neden olabilecektir. Hala uygulanmasına devam edilen %10 ülke barajlı d’Hondt sistemi özellikle 2002 seçiminde ciddi dengesizlikler yaratmıştı. AKP ve CHP dışındaki partiler %46 civarında oy almalarına karşın %10 barajını aşamadıkları için TBMM’nde temsil edilememişlerdi.
Eski başbakan Erdoğan’ın 30 Eylül 2013 tarihinde açıkladığı „demokratikleşme paketinden“, seçim sistemi ile ilgili üç farklı öneri çıkmıştı. Bu önerilerden birincisi „mevcut sistemin sürdürülmesi“, ikincisi „dar bölge seçim sistemi“ ve üçüncüsü „daraltılmış bölge seçim sistemi“ydi. Ancak sonra AKP millet vekilleri ile yapılan 2 günlük toplantı sonunda oy kaybına neden olacağı kaygısından ötürü „%10 barajını öngören 12 Eylül askeri darbecilerinin mevcut seçim sistemi ile yola devam edilmesine“ karar verildi.
Nasıl bir seçim sistemi? Örnekler…
Şimdi önerilen bu seçim sistemlerini demokrasileri gelişmiş ülkelerin siyasal ve seçim sistemleri ile karşılaştırarak, ülkemizdeki toplumun tüm kesimlerinin adil bir şekilde temsil edilmesini nasıl bir seçim siteminin sağlayacağını araştıralım.
Uygulamadaki seçim sistemiyle %10 barajı nedeniyle meclis dışında kalan partilere oy vermiş vatandaşlar mağdur ediliyor. AKP, 2002 seçimlerinde oyların %34,3’ünü almışken, mecliste sanki oyların %66’sını, 2007 seçimlerinde %46,6 oy almışken, %62’lik milletvekili, 2011 seçimlerinde %49,9 oy almışken, %59,3’lük milletvekili çıkardı. Aynı durum CHP için de geçerli. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu seçim sistemi ile vatandaşların her kesimi mecliste temsil edilemiyor.
İkinci olarak önerilen Dar Bölge Seçim Sisteminde ise; Türkiye 550 seçim bölgesine ayrılıyor. Yapılan tek dereceli seçimde en fazla oyu alan aday o bölgeden milletvekili seçiliyor. İngiltere, demokrasinin en oturmuş örnek ülkelerinden birisi olarak biliniyor. Bu ülkede %10 barajı yoktur ama, bu barajı gölgede bırakacak cinsten bir dışlama olgusu söz konusudur. Dar bölge seçim sisteminin uygulandığı bu ülkede toplam 650 seçim bölgesinin her birinde, en yüksek oyu alan aday seçilmiş sayılır. Mutlak çoğunluk aranmaz. Seçim bölgeleri 22.141 (Western Isles) seçmen ile en küçük, 103.480 (Isle of Wight) seçmen ile en büyük sayıda seçmenin bulunduğu bölgelerden oluşmaktadır. Bu sistem, Muhafazakar Parti ile İşçi Partisi etrafında iki partili siyasal bir yapılanma sonucunu doğurmaktadır. Üçüncü güç Liberal Parti bazen küçük bir farkla bu iki partinin gerisinde kaldığı için mecliste nerede ise temsil edilmemek tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Fransa’da, İngiltere’ye benzer dar bölge seçim sistemi uygulanmaktadır. Tüm Fransa 556, denizaşırı kolonileri 10, Fransa dışında yaşayan seçmenleri kapsayan 11 olmak üzere toplam 577 seçim bölgesine bölünmüştür. Ancak İngiltere’den farklı ve iki turlu seçim uygulanmaktadır. Milletvekili seçilebilmek için seçim bölgesinde kullanılan oyların mutlak çoğunluğunu, yani en az %50’sini almak gerekir. İlk turda %50 tutturulamayan seçim bölgelerinde en yüksek oy alan üç aday çoğunluk için yarışırlar ve salt çoğunluğu, yani en yüksek oyu alan aday seçilir. Bu sistem de, İngiltere’de olduğu gibi iki partili, Muhafazakar ve Sosyalist yapılanmayı, partiler arası seçim işbirliğini destekleyen bir sistemdir. Yeşiller veya diğer sol partiler gibi %10 civarında oy potansiyeli olan partiler sosyalistlerle seçim koalisyonu kurarak meclise girebilmektedir.
Türkiye genelinde yaklaşık 55 milyon seçmen vardır. Bu sisteme göre TBMM’ye 550 milletvekili seçileceği için ülke 550 seçim bölgesine ayrılır ve yaklaşık 100.000 seçmene bir milletvekili düşer. Böylelikle seçmen, seçeceği milletvekilini, aday da seçmenini daha yakından tanıma olanağına kavuşmaktadır. Bu sistemde parti isminin ve parti liderinin ağırlığı kadar, hatta -daha fazlası- adayın adı ve kimliği de ön plana çıkmaktadır. Seçilen milletvekilinin, parti içi muhalefet ve parti liderini dinlememe gibi durumları olabileceği endişesi ile parti liderleri bu sisteme pek sıcak bakmamaktadırlar.
Daraltılmış Bölge Seçim Sistemi de biraz dar bölge seçim sistemine benzer. Daraltılmış bölge seçim sisteminin farkı, ülke 550 seçim bölgesine değil de, belli sayıda milletvekili çıkartacak şekilde yine bölgelere ayrılıyor. Bu seçim sistemi, kısmen de olsa ülkemizde uygulanmaktadır. Örneğin 2011 seçimlerinde İstanbul 3 bölgeye, Ankara ve İzmir ise 2’şer seçim bölgelerine ayrılmıştı. AKP, Daraltılmış Bölge Seçim Sistemi ile ilgili „Türkiye genelinde her bölgenin 5 milletvekilinden oluşmasını ve bölge içinde de %5 seçim barajının uygulanmasını“ önermekteydi. Bu seçim sisteminin de bazı sorunları var: 5’ten fazla milletvekili çıkaran iller rahatlıkla bölgelere ayrılabilir. Fakat milletvekili sayısı 5’in altında olan illerin ve 5’in katları olmayan illerin durumu ne olacaktır?
Almanya’da ise Dar Bölge Seçim Sistemi ile Nispi Temsil Sisteminin sentezinden oluşan bir seçim sistemi uygulanmaktadır. Almanya kuzeyden güneye 299 seçim bölgesine bölünmüştür. Bu bölgeler ortalama seçmen sayısını yansıtmak zorundadır ve bölgeler arası fark %15’i geçmemektedir.
Bu sisteme göre her seçmenin iki oy hakkı vardır. “Birinci oy” ile bir partilerin seçim bölgesindeki en çok oy alan adayı veya bağımsız aday doğrudan milletvekili seçilmektedir. Toplam 630 milletvekilinden geriye kalan 331 milletvekili ise “ikinci oy” ile parti listeleri üzerinden seçilmektedir. Federal Meclis’teki milletvekili sayısını geçerli ikinci oylar belirlemektedir. Bir partinin mecliste temsil edilebilmesi için %5 barajını aşması veya en az üç seçim bölgesinde doğrudan milletvekili çıkarması gerekmektedir. Örneğin 1994 yılı Federal Meclis Seçimlerinde PDS (Demokratik Sosyalist Parti) %5 barajını aşamamış, ama doğrudan doğruya birinci oylarla 4 milletvekili çıkararak Federal Meclise 30 milletvekili ile girmeyi başarmıştı.
Sonuç
Seçim ve siyasal partiler sistemini bir ülkenin siyasal ve sosyal yapılanmasından soyutlamak olanaklı değildir. Temel insan hak ve özgürlüklerine dayanan demokratik bir hukuk devletinden söz etmek için, o ülkede yasama, yürütme ve yargı organlarının kurumsal bağımsızlığı çok önemlidir. Başka bir deyişle yürütme organının, yasama organı ve bu iki organın aldığı karar ve yasaların da yargı organı tarafından anayasa ve yasalara uygunluğunun denetlenmesi gereklidir.
Bir ülkede gerçek demokrasinin uygulanabilmesi için seçimler çok önemlidir, ama yeterli değildir. Seçimler birçok ülkede diktatörlerin baskı rejimlerini meşru kılmak için başvurdukları göstermelik bir araç olduğu gibi, tarih seçimle gelen diktatörlerin felaketlerine de tanık olmuştur. Bu nedenle Avrupa’nın hemen hemen tüm devetlerinde oldugu gibi Fransa, İngiltere, Almanya’da yasama organları, millet meclislerinin yanısıra Senato, Lordlar Kamarası ve Federal Konsey (Bundesrat) gibi bir yapılanma içerisinde, bir nevi iki yasama organına sahiptirler. Yani yürütme organı ikili bir yasama süreci tarafından denetlenmektedir. Bu üç ülkede de yargı bağımsızlığı sorgulanamayacak şekilde oturmuş olup yargı, yasama ve yürütme organlarının çıkardıkları yasa ve yönetmeliklerin anayasa ve yasalara uygun olup olmadığını denetlemektedir.
12 Eylül askeri darbesinden önce yürürlükte olan 1961 Anayasasına göre yasama organı, yani TBMM’de iki meclisten oluşuyordu. 450 milletvekilinden oluşan Millet Meclisi ve 150 senatörden oluşan Cumhuriyet Senatosu vardı. Millet Meclisinde kabul edilen yasa tasarısı Cumhuriyet Senatosu tarafından da kabul edildikten sonra yasalaşarak Resmi Gazetede yayınladıktan sonra yürürlüğe girerdi.
Sonuç olarak üç ülkede uygulanan seçim sistemlerini değerlendirdiğimizde Federal Almanya’da uygulanan sistemin temsil açısından en uygunu ve adili olduğunu saptıyoruz. Bunu, Türkiye’yi 275 seçim bölgesine bölerek 275 milletvekilini doğrudan oylarla, geride kalan 275 milletvekilini de partiler üzerinden seçerek ve %3 baraj ile uygulamak mümkündür. Ayrıca millet meclisinin yanında dengeyi sağlayacak ikinci bir meclis veya senatonun oluşturulması önemlidir. Buna ek olarak seçimin, Fransa’daki gibi, iki dereceli yapılmasının yararlı olacağı kanısındayız.
*Dr. Ertekin Özcan,
Almanya Veli Dernekleri
Federasyonu Onursal Başkanı
ertekin.ozcan@gmx.de