Kapitalizm, toplumları ekonomik ve sosyal açıdan 6 sosyo-ekonomik gruba ayırıyor. Bunlar sırasıyla A, B, C1, C2, D ve E gruplarından oluşmakta. Bilindiği üzere, A en üst sosyo-ekonomik grubu oluştururken E grubu en alt sosyo-ekonomik grubu oluşturmakta. Keza, bilindiğinin aksine kapitalizm için en önemli grup A veya B değildir. Kapitalizm için bu iki gruptan daha düşük bir gelire sahip olan ama sayısal olarak kıyaslanamayacak kadar büyük bir tüketici grubunu oluşturan C1 ve C2 grupları en önemli gruptur. Bu orta alt ve orta olarak tarif ettiğimiz iki grubun büyüklüğü, kapitalizm için bir emniyet supabı gibidir. Bu gruplar zayıfladığında gelir adaleti bozuldu diye üzülmez kapitalist sistem. Daha çok mal satacağı kitle azaldı diye rahatsız olur.
Orta gelir grubunun demokrasi için önemi
Buraya kadarki bölümde orta gelir grubunun kapitalizm için önemini anlatmaya çalıştık. Şimdi yazımızın asıl konusu olan siyaset ve toplumsal yapının sağlıklı olabilmesi için orta gelir grubunun önemine kısaca değinmek isterim. Son söyleyeceğimizi başta söylemek gerekirse, orta gelir grubu sağlıklı bir demokrasinin olmazsa olmazıdır. Çünkü otoriter yönetimler üst gelir grubuna ihale vermekten tutun, vergi denetimlerine kadar birçok alanda “havuç ve sopa” politikası üretebilmektedir. Keza alt gelir gruplarını ise rahatlıkla bağladıkları, kamu bütçesi içinde de zannedildiğinin çok altında kalan bir yer tutan sosyal transferler -sosyal yardımlar- ile fark ettirmeden siyasal kararlarını etkileyebilmektedir. Tüm bu gruplar içinde etkilemekte görece zorlandığı gruplar orta gelir gruplarıdır. Bunun nedeni ise bu orta gelir grubunun kendi kendine yetebilen halidir. Tam da bundan dolayı görece bağımsız karar alabilmekteler. Ne kamudan alacakları ihalelere, ne de kamudan almak zorunda kaldıkları sosyal transferlerin kesilmesi korkusuna dayalı bir karar süreçleri vardır. Özetle onların varlığı, sağlıklı bir toplumsal yapı ve sağlıklı demokrasi için yaşamsaldır.
Bu durumun önemini kavrayacak vizyona ve birikime sahip Cumhuriyet’in kurucu lideri ve kurucu kadroları en baştan itibaren hoyratça büyümeye odaklanmış sağ siyasetin yaptığını yapmayıp politikalarının merkezine, insan odaklı kalkınmayı almıştır. Bu iyi planlanmış kalkınma hamleleri ve eğitimde geliştirilen özgün modeller sayesinde, orta gelir grubu her nesilde daha büyük bir kitleye dönüşmüştür. Ülke sosyolojisine uzun süredir ekilen dinci tohumların bu denli karşılıksız kalmasını bile ben bu olguyla ilişkilendiriyorum. Her kuşakta, birçok ailenin öncekine göre daha çok refah içinde olması, çocuklarının daha iyi koşullarda olduğunu görmesi, Cumhuriyet rejimi ile toplumun ezici çoğunluğunun arasındaki barışın ana motoruydu. Cumhuriyet’in devraldığı toplumda neredeyse tamamı yoksul yurttaştan oluşan sosyolojiyi zaman içinde ne kadar orta gelir grubuna evriltebildiğini sayılarla anlamaya çalışmak için TÜAD’ın (Türkiye Araştırmacılar Derneği) 2012 tarihli (umarım TÜAD biran evvel bu tabloyu günceller) sosyo-ekonomik statü grupları tablosuna birlikte bakalım.
Gördüğünüz üzere Türkiye nüfusunun 2012 yılı itibariyle %63’ü orta, orta üstü ve üst gelir grubundan oluşmakta. Bu grupların mensuplarının hemen bir iki kuşak öncesini inceleyecek olsanız büyük bir kısmının D ve E statülerinde olduğunu göreceksiniz. Kendi adıma da, ailemin geçmişine baktığımda bu büyük minnet duygusunu Cumhuriyet’e karşı her daim hissediyorum.
AKP döneminde orta gelir grubunun tahribi
İşte, AKP tüm bu başarıyı terse çeviren -ki biz toplanıp özellikle bunu yapmak istesek bu düzeyde başaramayacağımıza inanıyorum- politikaları sayesinde artık “eski Türkiye’nin” orta gelir gruplarının AKP Türkiye’sindeki yeni yoksulları oluşturduklarını görmekteyiz. Yazının en alt bölümünde bir “link” paylaşacağım. Bu “link” Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi’nin web sitesinden. Linke tıklayarak üniversitelerin hangi bölümünden mezun olanların ortalama ne kadar sürede iş bulduğunu ve ortalama işe başlangıç ücretlerini görebiliyorsunuz. Rakamlara baktığınızda Türkiye’de meslekler hiyerarşisinde en üst sıralarda yer alan mesleklerin eğitimini, diplomasını almış gençlerin ne kadar sürede iş bulduğunu ve ne kadar ücrete çalıştığını görünce çok şaşıracaksınız. Bana ayrılan bölüm sınırlarında kalabilmek için ancak birkaç mesleğe ilişkin verileri paylaşacağım. En baştan söyleyeyim, iktidar kendileri açısından birçok olumsuz veriyi yayınlamayı kestiği gibi bu verileri de en son 2019 yılında açıklamış. Yine gelin Anadolu’nun yaygın deyimi olan “ne doktorlar ne mühendisler” istedi deyişinden yola çıkarak mesleklere bakmaya başlayalım.
İlki doktorlar; 2019 yılı itibariyle aşağıdaki tablodan da görebileceğiniz üzere doktorların yaklaşık yarısı o yılın yoksulluk sınırı olan 7.532 TL’nin altında bir maaşla işe başlıyorlar.
Sınavlarda en başarılı olan, ülkede derece yaparak okul kazanan ve lisans eğitiminde iyi yetişmeleri için en çok kaynak ayrılan yeni tıpçıların mezun olduğunda aldığı ücretlerin ne seviyede olduğunu görüyorsunuz. Elbette ki mezuniyet sonrası mesleki ilerlemeden önce Almanca öğrenmeye çalışıp göç etme arayışı da bir tesadüf değil. Çünkü onlar aldıkları bu iyi eğitimin ardından bırakın üst gelir grubunu ve hatta orta gelir grubunu doğrudan yoksul kategorisinin içinde buluyorlar kendilerini.
Sonrasında deyime bağlı olarak mühendisler ile ilerleyelim. Onların mezuniyet sonrası ne kadar ücrete çalışmak zorunda kaldıklarına bakalım. Mühendislik alanında görece daha yüksek ücretlere çalıştığını bildiğimiz bilgisayar mühendislerini incelemeyi özellikle tercih ettim. Gelin birlikte bakalım onlar ne kadar kazanıyormuş.
Gördüğünüz üzere anlamlı bir çoğunluğu yine yoksulluk sınırının altında çalışma hayatına başlıyor. Tüm meslek gruplarını ele aldığımızda bu örnekleri istemediğimiz kadar çoğaltabiliyoruz. Ülkenin tüm planlama birikimini adeta yok etmeyi tercih ettiler. Nitelikli insan kaynağının olmazsa olmazı olan itiraz etme, eleştirme hakkını elinden aldılar. Özgürlükler alanında, temel insan hakları alanında tüm birikimleri tek tek yok ettiler. Tüm bunların sonunda ülkemizdeki gençlerin %62,5’i (SODEV Gençlik Araştırması, 2020) imkanı olsa yurt dışında yaşamayı tercih eder hale geldi.
Genel yoksullaşma
Bu bölüme kadar yüksek eğitime erişimi olan gruplardaki yoksullaşmayı ele aldık. Peki toplum genelini ele aldığımızda durum daha farklı mı? Maalesef orada da farklı değil. Bu alanda çok gösterge var. Ama biri var ki o çok daha açıklayıcı. O da asgari ücret ve onun altında çalışan kişi sayısı. DİSK’in “Asgari Ücret Gerçeği-2022” başlıklı raporuna göre Türkiye’de 10.000.000 çalışan asgari ücrete çalışıyor. Yine aynı rapora göre 3.400.000 işçi asgari ücretin altında bir ücrete çalıştığını ifade ediyor. Ek olarak 1.700.000 kişinin de 1.500 TL’den daha az ücrete çalıştığını ifade ediyor. Ülkede her çalışanın 3’ten fazla kişinin geçimini üstlendiğini biliyoruz. Bu bilgiye, toplam çalışanların neredeyse yarısının asgari ücrete çalıştığını eklediğimizde tablonun çok daha vahim olduğunu anlıyoruz.
Bu tür durumları her incelediğimde aynı duyguya kapılıyorum. Bu ülkenin ilericilerine, aydınlarına ve en çok da biz sosyal demokratlarına büyük sorumluluklar düşmektedir. Toplumun, içine itildiği yoksullaşma haline hızlıca son verip çubuğu tersine bükmeliyiz. Hangi dinden hangi siyasal inançtan olursa olsun, bizim için yoksul sadece yoksuldur. Diğer tüm aidiyetlerine karşı körüzdür. Tam da bu nedenle ilk seçimde sosyal demokrat bir iktidar kurmamız gerekiyor. Bu iktidarın temel görevi ise bilimi politikleştirerek, bilimin yol göstericiliğinde ülkede korkuyu ve yoksulluğu silip atmaktır. O iktidarı hep birlikte kuracağız…