Yazımızda dev çınarın kuruluşundan bugüne ülkenin içinde bulunduğu durum ve bu durum karşısında üstlendiği roller ile birlikte değişen algısını ele alacağız. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran CHP, bununla kalmamış sosyal; kültürel, ekonomik ve siyasal alanda ülkeyi yeniden inşa etmiştir. Yüzyıllardır geri bırakılmış ve çağdaşlığa direnmiş bir toplumda aydınlığa giden yolu açmıştır. Bunu yaparken de içeride ve dışarıda tam anlamıyla büyük bir mücadele vermiş ve bedeller ödemiştir.
CHP’ye karşı popülizmi körükleyen algılar
Türkiye’nin kuruluş döneminde CHP kadroları çağın çok ötesindeki devrimlere imza atarken içeride ve dışarıda tamamen gerçek dışı ithamlara ve algı yönetimlerine maruz kalmıştır. Düşünün ki, monarşiyi yıkan “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen CHP, Avrupa’da dahi bulunmayan bazı temel hakları topluma verirken dönemin Amerikan basınında “otokrasi ve tam dikta rejimi” olarak anılmış; içeride ise “din elden gitti” sloganıyla yıpratılmıştır. Yoktan var ettiği yurdu, Demokrat Parti ve ardılı tüm sağ iktidarlar gibi karayolu yatırımları ile Amerikan emperyalizminin kucağında itmek yerine demir ağlar ile ördüğünde, yine emperyalizmin neoliberal piyasacılığına batmış Turgut Özal tarafından “demir yolu komünist işidir” denilerek suçlanabilmiştir..
Çok partili yaşama geçmek için birçok kez çaba harcayan CHP -o dönemde de bugün de- ülkeye armağan ettiği “demokrasi”nin karşısında olmakla suçlanmıştır. Seçim kaybetme bedelini ödeyerek ülkeyi çok partili hayata geçiren, görevinden ayrılırken “bu yenilgi benim en büyük zaferimdir” diyen CHP’nin İkinci Genel Başkanı İsmet İnönü günümüzde bile topluma sözde aydınlar ve gericiler tarafından demokrasi karşıtı olarak anlatılmakta ve algılatılmaktadır. Dünyanın adeta bir cehenneme döndüğü İkinci Dünya Savaşı döneminde CHP kadroları herkese diplomasi dersi vererek ülkeyi bu ateşe sokmamıştır. Bu muazzam başarı bile “ama ekmek karneleri var” kadar basit bir söylem ile toplumun takdirinden yoksun bırakılmaya çalışılmıştır.
Devrimin partisi CHP çok partili hayat ile birlikte siyasi olarak konumlandırma ihtiyacı hissetmiş ve bizzat İnönü tarafından “ortanın solu” olarak tanımlamıştır. Ancak dönemin sağ partisi bu duruşu topluma sosyalizme yönelmek şeklinde yansıtmış ve seçim meydanlarında gerçeği “ortanın solu Moskova yolu” söylemiyle var gücüyle çarpıtmıştır. 1965 yılında seçim kaybettiren “ortanın solu” 1974 yılında Ecevit’in “demokratik sol” söyleminde yeniden vücut bulmuş ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne özlediği zaferi kazandırmıştır.
Sağın temelsiz propagandası
Sayın Hikmet Bila’nın da dediği gibi CHP tarihi Türkiye tarihidir. Bu nedenle partinin politikaları, ülkenin içinde bulunduğu her dönemin temel değerler üzerine yeniden oluşmuştur. 1980 darbesinin yarattığı faşizmden nasibini alan ve yurttaşla birlikte bedel ödeyen CHP kadroları, darbe dönemi sonrasında özgürlüğün ve toplumsal barışın öncülüğünü üstlenmiştir. Bu nedenle CHP’nin devamı olan SHP daha sonra kapatılan HEP’li siyasileri bünyesine alarak seçime gitmiştir. Fakat seçim sonrası HEP milletvekillerinin Kürtçe yemin etme girişimleri toplumun belirli kesimlerince tepki ile karşılanmış, bunun faturası yine Sol ve Sosyal Demokrat kesime kesilmiştir. Oluşturulan yeni algı “siz teröristlerin temsilcileri ile ittifak yaptınız”dır.
Başta 1980 darbesi ve yukarıda saydığımız sağcı popülizmin yarattığı algı saptırmaları ülkede sol ve sosyal demokrat partilere desteği azaltmış ve gerici, milliyetçi siyasi oluşumların önünü açmıştır. Bu oluşumlar ise ülkede irticai faaliyetlerin artmasına yol açmıştır. Şimdi Türkiye’yi ve rejimi bekleyen yeni bir tehdit vardır: “irtica!” Din ve inanç özürlüğünün temel dayanağı olan laikliğin her geçen gün sistemli bir şekilde zayıflatılmaya çalışıldığı bir Türkiye siyasetine CHP elbette kayıtsız kalmayacak ve gerekli savunma refleksini gösterecektir. Bunun karşısında ise kökleri kuruluş döneminde “Menemen olaylarına” uzanan ve yakın tarihimizde “Sivas”ta kendini gösteren zihniyetin bugünkü izdüşümleri CHP’yi yine “din düşmanı” olmakla suçlayacaktır.
Biraz empati yapıp emperyalizm ve yerli uzantıları sağ partiler açısından bakacak olursak, tek başına 1 Mart tezkeresinde verdiği ders bile CHP’ye neden saldırmak istediğinin görülmesini sağlayacaktır.
Son olarak, ülkemizin bulunduğu son on yıllık siyasi koşullar ve tek adam yönetiminin yarattığı toplumsal baskı her geçen gün artmaktadır. Bu durum CHP’nin devrimci yanına duyulan ihtiyacı bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Ülkenin başındaki bu karanlığı defedecek yeni devrimin adı “özgürlükçü sol” dur. İlk seçimde “90 yıllık çınara” yaraşır bir zafer elde edeceğine inancımız tamdır. Tüm gücümüzle bunun için çalışacağız. Çünkü zira Bekir Coşkun’un ifade ettiği üzere “CHP, Mustafa Kemal’in partisidir… Vebaldir…”
*Ertan Aksoy
Ekonomist
ertanaksoy@aksoyarastirma.com