DeeM2R_WAAEYwRo

Ertan AKSOY – 31 Mart Yerel Seçimlerinden Başarılı Çıkmamızın Nedenleri

Türkiye siyasal tarihinde belirli birkaç seçim dışında, biz sosyal demokratlar çoğunlukla seçimi kaybedip, hemen ardından sık sık bir araya gelerek neden kaybettiğimizi uzun uzun tartışırdık. Bu tartışmaların bize öğrettikleri ve diğer nedenler bir araya gelince bu döngü, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde, bir kırılıma uğradı ve anlamlı bir başarıya ulaştık. Türkiye’de demokrasi yoluyla otoriter bir yönetimin geriletilebileceğine dair umudu ilmek ilmek örerek yeşerten sosyal demokratlara, büyük- küçük demeden emeği olan herkese bir yurttaş ve bir yoldaş olarak sonsuz teşekkürler.

Türkiye’nin farklı coğrafyalarında, ,daha önce sağ partilerin yönetiminde olan birçok yerel yönetim sosyal demokrat iktidara kavuştu. Her birinin ayrı ayrı önemi var. Fakat nüfusu, ekonomik büyüklüğü, insan kaynağı yapısı vb birçok nedenden dolayı adeta ülkenin kalbi olan İstanbul’u ayrıca analiz etmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü 25 yıldır AKP geleneğinin elinde olan bu güzel kenti kazanmak, ayrıcalıklı bir öneme sahip bir durumdur. AKP’nin; vakıfların, cemaatlerin ve müteahhitlerin emrine sunduğu 31 devasa şirketi, yaklaşık 45 milyar konsolide bütçeyi, doğrudan ve dolaylı olarak sağladığı yüz binlerce kişilik istihdam imkanını yıllar sonra ellerinden çekip alarak toplumun hizmetine sunma fırsatını bulabildik. Bu başarıyı oluşturan elbette ki çok fazla unsur vardı. Ama temel birkaç unsura birlikte bakalım isterim. Hemen öncesinde belirtmem gereken küçük ama önemli bir detay daha olacak. Yazı boyunca “biz” olarak elbette ki ne şahsımı ne de dar bir grubu kastediyorum. Ttam aksine “biz”, sosyal demokratların tamamını ifade etmektedir.

Bir hedef ve o hedefe inanmış bir örgüt vardı

AKP geleneğinin 1994 sonrası neredeyse sıçrama tahtası olarak kullandığı İstanbul’u almak en büyük hedefimizdi. Bu hedefe, İl Başkanından mahalle birim temsilcilerine kadar tüm kademeleriyle tereddütsüz inanmış bir CHP örgütü vardı. Nitekim seçim öncesi bütünlüklü çalışmalarıyla, seçim günü 31.186 sandığın 31.184’ünde temsilci bulundurmalarıyla –ki, devasa ve partinin alışkın olmadığı bir organizasyondan bahsediyoruz- ve seçim sonrasında 17 gün boyunca 39 ilçede 24 saat oy torbalarını korumalarıyla bu inancın gereğini yerine getirdiler.

Siyasetten dayatılan ezberler yerine bilim referans alındı

Hepimizin bildiği üzere, ülkedeki tüm uzmanların ve siyasi geleneklerin biz sosyal demokratlara vereceği akılları çoktur! Tüm siyasal yaşamını bizim tam karşımızdaki siyasi hareketleri desteklemekle geçirmiş olanlar bile cümleye “sosyal demokrat partinin şöyle yapması lazım” diye başlarlar. Aslında bu ezberlere içerik analizi yaptığınızda gördüğünüz; ya hemşericilik bağının ya da muhafazakar aday göstermenin olmazsa olmaz olduğu yönünde tamamen bilimden uzak önermelerdir. Özetle, başta CHP olmak üzere, tüm sosyal demokrat hareketlere “sağa benzemek dışında iktidar olma şansınız yoktur” tavsiyesi yıllardır yapılmaktadır. Üzülerek ifade ediyorum ki, bu tavsiye, zaman zaman da karşılık bulmuştur. Neyse ki bu kez öyle olmadı ve başarıyı getiren temel neden de, bilim yerine kendi fikirlerini önemseyen kitlenin bu önermelerinden farklı bir stratejinin hakim olmasıydı.

Yapılan araştırmalar ve sürece dahil edilen farklı disiplinlerdeki sosyal bilimci uzmanların çalışmaları ile toplumun çizdiği ideal belediye başkanı profili ve belediyecilik anlayışı çıkarıldı. Ezberlerin bilim ile çürütüldüğü bu süreçte kritik bir tercih daha vardı. Elde edilen bulgular ile sosyal demokrat siyasetin güçlü isimlerini örtüştürmeye çalışmak yerine, bilinirliği son derece düşük ama seçmen tercihlerine bakıldığında potansiyeli son derece yüksek bir aday olan Ekrem İmamoğlu’nun adaylaştırılması riski alındı. Bir kez daha görüldü ki, aklı ve bilimi merkeze koyan, risk alabilen siyaset başarır!

Bahaneleri terk ettik

Elbette ki beklendiği üzere adil bir seçim yarışının parçası olmadık. Medyanın %95’ini kontrol eden, kamu imkanlarını hoyratça kullanan ve siyasi etikten uzak her türlü karalamadan, iftiradan çekinmeyen bir iktidar partisi ve ittifak ortağı ile mücadeleden çıktık. Neredeyse tamamen kapatılmış medyanın karşısında Türkiye’de penetrasyonu 46 milyona çıkmış olan sosyal medyayı kullandık. Böylece, önümüze örülmüş olan iletişim duvarını tam ortasından delerek geçtik.Onlar başta merkez medya olmak üzere billboardlara kadar her yeri kapatırken bizler sosyal medya üzerinden doğru içerik, doğru proje ve doğru hedef kitlemeler yaparak seçmene ulaşmayı başarabildik. Sonlara doğru yapılan tüm ölçümlerde her türlü engellemelere rağmen İmamoğlu’nun projelerinin AKP’li seçmendeki bilinirliği son derece yüksekti. Özetle, “ama medya bize kapalı” demek yerine ya bir yol bulmayı ya da bir yol açmayı tercih ettik.

Tüm süreci bir stratejiye dayalı yönettik

Yaşamın her alanında eğer bir strateji yoksa orada plansızlık, savrukluk ve başarısızlık kaçınılmazdır. Strateji olmadan gelen başarı, daha çok tesadüflere dayalıdır. İşte bu süreçte biz sosyal demokratların en doğru yaptığı şeylerden biri, tüm süreci bir stratejiye bağlı olarak yönetmek oldu. Bu stratejinin temelinde iki önemli nokta vardı. Bunlardan biri zamanın koşullarını doğru okumak, yani “yerel seçim ile ekonominin ne ilgisi var?” demeden ekonomik koşulların iyileşmesine yereldeki başarıların bir umut olabileceğini anlatmaktı. İkincisi ise, iktidar partisi tüm tartışmaları genel siyasete çekmeye çalışırken bizim onları yerel siyasette tutmamızdır. Bu strateji sayesinde ülke genelinde daha çok makro siyaset ile öne çıkmış büyük siyasetçiler yerine daha çok yerel yönetim deneyimi ve bu alandaki başarısı ile öne çıkan yerel siyasileri toplumun oyuna sunduk. Adaylarımız, yine başta İstanbul olmak üzere, birçok kentte sosyal demokrat yerel yönetimlerin kendine özgü kalkınma modellerini ve yaşamın giderek pahalılaştığı ülkemizde yaşamı nasıl ucuzlatacaklarını anlattılar; ve sonuç aldık!

Başarılı ittifaklar oluşturuldu

İttifakların oluşturulmasından önce yapılan araştırmalarda, AKP karşıtı blokta CHP adaylarına anlamlı kaymalar görülmekteydi. Seçimden yaklaşık 6-7 ay öncesinde yapılan çalışmalarda İyi Parti tabanının %90’ı, HDP tabanının %75’i, MHP tabanının %30’u ve AKP tabanının yaklaşık %15’i CHP adaylarını desteklemeyi düşündüğünü ifade ediyordu. Bu eğilimi ortadan kaldıracak herhangi bir hata yapılmadığı gibi tam tersine boyutlandırılması için de çok sağlıklı bir süreç yönetimi gerçekleştirildi. AKP ve ortağı MHP’nin tüm bozma, ayrıştırma çabalarına karşı bir arada yaşamayı savunan siyaset kazanmış oldu.

Fedakar siyasi önderler

Yine yukarıda özetlemeye çalıştığım nedenler ile İstanbul sürecini merkeze alarak söyleyebilirim ki, örgütten sonraki en büyük fedakarlık bu sürece önderlik edenlerdedir. CHP Genel Başkanı, MYK’sı ve Parti Meclisi bilimi referans alarak risk yüklenip doğru adayın belirlenmesini sağlamıştır. İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu şahsi kariyeri için milletvekilliği ve belediye başkanlığı görevini talep etmek yerine çok önceden tek hedefinin İstanbul seçimlerini kazanmak olduğunu açıklamıştır. Defalarca kez hedef gösterilmesine, en olmadık iftiraların atılmasına rağmen pes etmediği gibi, İslam coğrafyasında yer alan eril bir ortamda dahi bir kadının bir tek adamı dize getirebileceğini göstermiştir. Keza Ekrem İmamoğlu, 5 yıl belediye başkanlığı yaptığı Beylikdüzü’nde kalması durumunda kesin seçilecekken bu konforu terk edip ailesinin, partililerinin, İstanbullu hemşerilerinin geleceği için tüm haysiyet cellatlarının karşısına çıkarak büyükşehir belediye başkanlığına aday olmuştur. Oysa benim de gördüğüm araştırmalar, Beylikdüzü’nde aday olması durumunda CHP’nin kalesi olarak ifade edilen birçok ilçeden daha yüksek oy alacağını gösteriyordu. Son olarak HDP önceki dönem Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, siyasi tutsaklığını bir kenara bırakıp içinde bulunduğu esaret koşullarında bile sevenlerine ve partidaşlarına rehberlik etmiş ve otoriter anlayışların karşısında özgürlükten, kardeşlikten ve barıştan yana olanlara destek verme çağrısında bulunmuştur. Bu sürece emek veren herkese binlerce selam olsun.

*Ertan AKSOY
SODEV Başkanı
e.aksoy@sodev.org.tr