o-UNEMPLOYMENT-facebook

Ertan Aksoy – 16 Nisan’a Hangi Ekonomi İle Gidiyoruz

Cumhuriyetin kurucularının başlattığı, çok partili hayatın ve Batı ile uyum arayışlarının geliştirdiği gelişmiş bir ülke ve toplum olma yolunda ne kadar kazanım var ise yeni bir tehditle karşı karşıya. Tehdit bu kez AKP ve MHP gibi dinci ve milliyetçi siyasetin ittifakıyla oluşan bir başkanlık sistemi arayışı. Türkiye tarihinin belki de en güçlü sağ ittifakıyla oluşturulmuş bir hiper sağ anayasa değişikliği ile içgüdülerine uygun olarak demokrasiyi, bağımsız kurumları, güçler ayrılığını, bağımsız yargıyı, dönem dönem oluşan koalisyonlar ile parlamenter demokrasinin kalan kırıntılarını ortadan kaldıracak, bir tek adam rejimini inşa etmeye çalışıyorlar. Neyse ki, ironik bir biçimde ifade edecek olursak, Türkiye solunun bu tür çabalara karşı deneyimi, cesareti yüksek; korku duymak yerine “bu sefer nasıl engelleyebiliriz” üzerine yöntem arayışı içerisinde.

Bir süredir ülke yönetimi, uluslararası çevrelerde gerçek bir demokrasiden öte hibrit rejim gibi görülmektedir. Bunun en somut sonuçları demokrasi, özgürlükler ve katılımcı yönetime önem veren ülkelerin AKP kadroları ile ilişkilerini yavaş yavaş zayıflatmasında ve bazen de Türkiye muhalif çevrelerinden daha net eleştiriler getirilmesinde görülmektedir. Bu durumun AKP tarafındaki sağlaması ise, 15 yıllık iktidarları sonucunda dünyada yalnızlaşarak “Afrika’yı keşfetmeleri”dir. Uygar dünyada muhatap kalmayınca, yeni keşfetmişler gibi, ekonomik ve yönetimsel anlamda bizden daha kötü durumda olan Afrika ülkeleri ile ilişkileri güçlendirmeyi iç kamuoyunda satmaya başladılar. Hatta insan aklı alay edercesine Afrika ülkeleri ile ticareti geliştirmemizin önemini anlatmakla meşguller.

Afrika ile ekonomiyi büyütme çabalarından da anlayacağımız üzere hazır bir seçime giderken ekonomimizin durumuna kısaca bakalım isterim. Elbette birçok başlıkta analiz yapabiliriz; fakat seçimde vatandaşın tercihine yansıyacağı varsayımı ile ekonomik durumu sadece gündelik yaşama yansıyabilecek göstergeler üzerinden, kısaca incelemekte fayda var. Bu göstergeleri, asgari olarak dolar kuru, işsizlik, enflasyon ve piyasadaki nakit döngüsü başlıklarında toplayabiliriz.

Dolar kuru

Dolar kuru, özellikle Gezi sürecindeki antidemokratik uygulamaların dünyaya deşifre olması ile birlikte bir yükselme eğilimine girdi. Dış kaynağa son derece bağımlı olan ekonomimiz dolar kurundaki her bir artıştan sürekli olarak olumsuz etkilenmeye devam etti. Antidemokratik uygulamalar artıkça ülkeden yabancı kaynak kaçmaya başladı. Azalan dolar ile birlikte doların değeri yükselmeye devam etti. Alışkanlıkları gereği halktan gerçeği saklayarak “ergen” siyasetine devam eden AKP kadroları, sorunun, yönetim anlayışlarında ve tek adama itiraz edememe korkaklıklarında olduğunu ifade etmek yerine “dış mihraklar” teranelerine sığınmayı tercih ettiler. O dış mihraklar olarak ifade ettikleri uluslararası sermaye, 15 Temmuz sonrasında hemen oluşan -ve benim hiç katılmadığım- Yenikapı Ruhu atmosferi ile birlikte yeni darbe girişimini atlatmış, meclisi kendi silahlı kuvvetleri tarafından bombalanmış, hava sahası kilitlenmiş, donanma komutanı sabaha kadar sokaklarda gezmiş, yüzlerce insanı sokak ortasında ordu içerisinde aklını gerici unsurların emrine teslim etmişler tarafından öldürülmüş bir ülkeye Ağustos ayında rekor bir nakit girişi sağlamıştır. Bu sermaye girişini, AKP’nin iddia ettiği gibi o an ülkeye olan dostlukları ya da düşmanlıklarından değil kapitalizmin tanrısı “daha fazla kar” amacıyla yapmışlardır. Dolar konusunda, son olarak ülkedeki dolar çıkışının, MHP Genel Başkanının başkanlığa destek açıklaması ile birlikte başladığının da altını çizmekte yarar var.

İşsizlik

Yine halkı doğrudan etkileyen noktalardan birisi olan işsizliğe baktığımızda, AKP’nin çocuklara anlattığı masallar edasıyla büyüme hikayelerinin tersine bir durum ile karşılaşıyoruz. Bilindiği üzere, sağlıklı bir büyüme ortamında işsizliğin azalması gerekiyor. Bu bilgi ışığında son açıklanan Kasım 2016 dönemine ait resmi verilere baktığımızda paradoksal olarak işsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre %1,6 artarak %12,1’e yükseldi. Üstelik bu rakama iş aramaktan vazgeçenler dahil değildir. Bu, aynı zamanda işsizler ordusuna 590 bin kişinin eklendiği anlamına geliyor. Yine ekonomistlerin gerçek işşsizliği gösterdiğini kabul ettiği tarım dışı işsizlik oranına baktığımızda %14,1 olduğu görülmekte. 15-24 yaş grubunu temsil eden “genç işsizler” ise %22,6 gibi korkutucu bir seviyeye ulaşmış durumda. Bu rakam, üniversitelerde gerici akademisyen kadrolarını artırabilmek amacıyla açtıkları altyapısız ve plansız üniversitemsi kurumlar ile yakın gelecekte daha da artacak. Yapılan tüm araştırmalarda iş dünyasının ara eleman bulmakta zorlandığı görülürken; üniversitelerde “eğitimli vatandaştan korkan ve cahil vatandaşın ferasetine sığınan” rektör yardımcılarının istihdamı için daha fazla üniversite ve daha fazla beyaz yakalı genç işsizi tercih ettiler. İşte tam da bu aklın yarattığı işsizlik nedeniyle, kamu çalışanı olmak için son KPSS’ye yaklaşık 2,5 milyon kişi başvurdu.

Enflasyon

Yurttaşlarımızın satın alma gücünü doğrudan etkileyen, sofrasının zenginliğini ve eğitime ayıracağı bütçeyi belirleyen, yaşam standardını düşüren veya yükselten enflasyon, her seçim döneminde, seçmen tercihlerini doğrudan etkiler. AKP hareketi ise, 15 yıldır amiyane tabirle bunun ekmeğini çok yedi. Özellikle 15 yıldır dünyada enflasyonsuz bir ortamın olduğunu, Çin’in dünya üretimindeki payının artması ile birlikte tüm dünyada, üretim maliyetlerinin düştüğünü ve haliyle bunun bizim ülkemizi de etkilediğini anlatmak yerine “biz de dindarız” söylemlerini önemseyen bir alternatif cephe olunca, düşük enflasyon AKP’nin başarısı olarak algılandı. Bu illüzyonun dağılma dönemine girilen günümüzde, hepimizin her geçen gün “daha fazla güven duyduğu” Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan verilere göre, Şubat ayı enflasyon oranı %0,81 artış gösterdi. Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) ise %1,26 arttı. Yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında %10,13, yurt içi üretici fiyatları %15,36 oldu. %10,13 seviyesine ulaşan enflasyon verisi, son 5 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Üstelik bu veriler, Aralık ayı ile birlikte iyice yükselen dolar kurunun yarattığı maliyet artışlarının henüz bir kısmını kapsamaktadır. ÜFE’nin TÜFE’den daha yüksek olması, ekonomideki maliyet enflasyon dinamiğinin güçlü olduğunu gösterir. Dolayısıyla, döviz kurundan kaynaklanan maliyet artışlarının, ÜFE’ye daha hızlı yansıdığını ve zaman içerisinde de TÜFE’ye yansıyacağını buradan görebiliriz. Kısmetse Mart, Nisan ve devamındaki aylarda siz enflasyonu görün! Hele birde başkanlık garabeti geçerse!

Piyasanın durumu ve nakit döngüsü

AKP, iddia edildiği gibi yalnızca yoksul ve muhafazakar mahallelerde yaşayan, görece düşük eğitimli yurttaşlarımızdan oy almıyor. Seçmen kitlesini oluşturan ve hatta belki de seçmeni içerisinde kanaat önderliği görevi de gören Anadolu’da ve büyük kentlerde yaşayan KOBİ işletmecilerinin önemli bir kısmı da istikrar hikayelerinin peşinden AKP’ye destek vermekte. Çoğunluğu mikro işletmelerden oluşan bu patron ve esnaflar da seçim tercihlerinde ekonomik göstergelere bakmaktadır. Genel olarak da, “piyasada iş var mı; para dönüyor mu?” sorularına öncelikle cevap aramakta. Cevapların olumsuz olduğunu gören AKP kadroları, biraz da olsa durumu iyileştirebilmek amacıyla, başta KOSGEB ve Kredi Garanti Fonu olmak üzere, yollardan piyasaya kredi dağıtmaya çalışıyor. Bankacılar, hükümetin telkinleri ile işletmeleri kredi kullanmaları yönünde ikna etmeye çalışıyor. Bu konuda iş dünyasının tedirginliği zaten yüksek olduğu için iknada pek zorlanmıyorlar. Neden mi? Henüz kriz emarelerinin yeni göründüğü Aralık ayında KOSGEB’in 15.000 işletmeye 50.000 TL kredi vereceğini açıklaması üzerine tam 244.000 işletme başvurdu. Ayrıca tam olarak 471.933 KOBİ, KOSGEB veri tabanına yeni kayıt ve bilgi güncellemesi yaptı. İşverenlerin, yalnızca 50.000 TL kredi için yaptığı başvuru sayısından içinde bulundukları paniği anlayabiliriz.

Sonuç olarak, içinde bulunduğumuz ekonomik koşulların, önerilen anayasa değişikliğinin içerdiği akıl tutulmalarının seçmen tercihlerine yansıyacağı varsayımı üzerinden baktığımızda belki de bu karanlık tünelin ucundaki umut ışığı olacaktır 16 Nisan.

*Ertan AKSOY
Ekonomist
ertanaksoy@aksoyarastirma.com