Türkiye iyi yönetilmiyor. Ülkemizde işler iyi gitmiyor. Silahla taranan evler, aranan şüpheliler, sokağa çıkma yasakları, adeta olağanüstü dönemleri; yani Ekim ayı başında yaşanan günler OHAL’li dönemleri hatırlatıyor. Birkaç gün içinde 40’ı aşkın sayıda ölüm, yakılan, yıkılan kentler, uygulanan sansür, demokratik bir ülkede gerçekleşse, o ülkeyi yönetenler bir saniye bile yönetimde kalamazlar. AKP yönetimi ise kendisi dışında herkesi suçluyor. Olayların serinkanlı bir değerlendirmesini yapmak yerine, giderek dozajı artan sert yasal düzenlemeler yoluna gidiyor. Güvenlik konusunda alınan tedbirlerle AB standartlarının dışına çıkılıyor. Şimdi tartışmamız gereken, faşizan yasalar ve polis devleti olgusu…
“Nazi’leri örnek alıyor” izlenimi veren AKP yönetiminin “Çözüm Süreci” adıyla sürdürdüğü politikaların da inandırıcılığı kalmıyor. Baştan beri ısrarla bu GÖRÜŞÜMÜZÜ dile getirdik. Kürt Sorunu diye de adlandırılan sorunun çözümünde kamuoyunun hazırlanmasının önemi ortadayken, tersine halklar arasında kin ve nefret tohumları ekerek, polisiye önlemlerle hizaya sokmaya çalışarak bu sürecin sağlıklı yürütülmesi mümkün görülmemektedir.
Bu arada insanlık, Kobane’de IŞİD’e karşı direniyor. Dünya “IŞİD” derken, AKP “Esad” demekte ısrarlı. AKP’nin Esad konusundaki takıntısı, bölgede mezhep ayrışmalarını derinleştirecek İslamcı bir yönetim anlayışının gelişmesine hizmet ediyor.
Ekim ayının önemli olaylarından birisi de, üzerinde baskı ve vesayet oluşturulmuş yargı eliyle yolsuzluk suçlamalarının üstünün örtülmesiydi. Adeta bütün Türkiye aptal yerine konularak, odalarda bulunan kasalar, sıfırlanan milyon dolarlar, 700 binlik saatler, vakıflar, villalar, TOKİ’ler, alınan rüşvetler, iğrenç ilişkiler, yani devletin ve halkın soyulması hep yok sayılmış oldu. Ama bilinsin ki, toplumda derin bir çürümeye yol açabilecek olan yolsuzluk olaylarının teşhiri ve bunlarla mücadele, en önemli toplumsal yükümlülüklerimiz arasındadır.
AKP iktidarı yargı üzerindeki vesayetini arttırmak amacıyla oluşturduğu baskının sonucunu aldı. HSYK seçimlerinde iktidarın açıktan destek verdiği ve seçilmeleri için her yolu denediği liste seçimleri kazandı. Yargının siyasallaştırılması ve yandaş bir aparata dönüştürülmesi tehlikesi vahim sonuçlara yol açabilir. Bir ülkede özgür bir yurttaş olarak yaşayabilmenin güvencesi olan yargı, toplumda bu güveni yitirirse, yönetenler bastıkları zemini kaybederler. Ülke, yurttaşıyla ve yöneteniyle, derin krizlerle karşı karşıya kalır.
Ülkemizin gündemini, sürekli değişen önemli sorunlar belirliyor. Bu nedenle belirli bir sorunun çözümü yolunda çaba sarfedilemiyor. Yoksa çok yaygın olan çocuk gelinler ve kadın cinayetlerinden Validebağ Korusu’nun katledilmesine kadar birçok sorun, çözüm üretilmesini bekliyor. Bunlar bekleyedursun; iktidar, paraya tahvil edeceği projeleri aksatmadan sürdürüyor.
Bu olumsuzluklar yanında, solun önemli bir kısmının Birleşik Haziran Hareketi adı altında bir araya gelmesini kaydetmek gerekiyor. Mısır Çarşısı’ndaki patlamayla ilgili davada, sosyolog Pınar Selek hakkındaki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını bozma kararına yerel mahkeme uyduğunu açıklaması, Selek hakkındaki yakalama kararı kaldırılması da olumlu bir diğer gelişme.
Dergimizin bu ayki konusu, yine ülkemizin bir diğer çok önemli sorunu. Bu sayımızda eğitim konusunu ele aldık. Eğitimin yozlaştırılması, dindarlaştırılması, söylenenin aksine paralı eğitime dönüşmesi, çağdaşlıktan uzaklaşılması, gençlerimizin sorgulayıcı ve araştırıcı bir eğitim yerine biat kültürüyle yetiştirilmesi mutlaka üzerinde durmamız gereken sorunlar.
Gelecek sayımızda buluşmak üzere, esenlikler dilerim
*Erol Kızılelma, SODEV Başkanı
ekizilelma@hotmail.com