upgrading-business

Erol KIZILELMA – Tek Adam Sonrası

Erol KIZILELMA
SODEV Eski Başkanı
ekizilelma@gmail.com

Hepimizin ömründen kayıp 20 yıl. Böyle olacağının ayırdına önceden varıp uyaranlar olduğu gibi, bu süre içinde hata yapanlarımız, geleceği göremeyenlerimiz de oldu. Ama tarihinin en büyük soygununun yaşatıldığı ülkemizde, bu kayıp yıllar sürecince, maddi kayıplarınn yanında kuruluş değerleri erozyona uğratıldı; birçok özgürlüklerimizle birlikte demokrasiyi de yitirdik. “Tahrip edilmeyen kurum kalmadı” dense yeridir. Bu 20 yıllık süreçte soygun düzeninin sürdürülebilmesi için giderek artan otoriterleşme ile birlikte parlamento da işlevsiz hale getirilmiş, dinci-milliyetçi sentezin uygulanmasıyla Cumhuriyet fiilen ortadan kaldırılmıştır. Baskıcı her ülkede olduğu gibi, tehdit ve şantajla korkutma, daha da ötesi, hiçbir yasal dayanağı olmadan işten atma, mala mülke çökme… ve siyasi söylemde tiksindirici boyutta seviyesizleşme.

Adi bir hırsızlığa indirgenmiş bu soygun düzeninde, ekonominin yönetilmesi yerine belli bir çevrenin çıkarlarının formüle edilmesi peşinde olunduğundan, şimdi yaşadığımız ağır ekonomik kriz beklenmeyen bir şey değildi. Demokrasiden uzaklaşılması, daha çok yoksulluk ve işsizlik olarak halka fatura edildi.

Cumhuriyetimizin ikinci yüzyıla adım atmasını sağlayacak olan önümüzdeki seçimler çok kritik bir işleve sahip olacak. Ya tekrar demokratik bir işleyiş sağlanabilecek, ya da daha uzun süre gittikçe koyulaşan bir karanlıktan kurtulamayacağız. Bu nedenle hangi düşünceden ve inanıştan olursa olsun, kendini yurtsever olarak tanımlayan hiçbir vatandaşın bu seçimi savsaklamaya hakkı yoktur. Yine bu nedenle, “geçmişte sen şu hatayı yaptın”ın muhasebesini yapma zamanı değildir. Şimdi, er veya geç, uçuruma yuvarlanmak üzere olduğumuzun ayırdına varan herkes omuz omuza mücadele etmek zorundadır.

Gerileyen iktidar

Bu çarpık düzenin tükenmekte olduğu görülüyor. Tükenmekte olması, can havliyle daha korkunç edimlere yönelmeyeceği anlamına gelmez. Bu nedenle en geniş demokrasi cephesinin kurulması gereklidir. Dünyanın her yerinde, zorba yönetimleri geriletecek en önemli güç, halkın kitlesel bir demokrasi cephesi oluşturması olmuştur.

Geçmiş kayıp yıllarda muhalefet güçlerinin hataları olduğu yadsınamaz. Özellikle solda bölünmeler, farklı adaylarla seçimlere gitmeler, karanlık güçlerin yolunu açmıştır. Ama 2019 Yerel Seçimlerinde sağlanan ittifak formülü, bu baskıcı soygun düzeninden kurtulma doğrultusunda bir umut yaratmış ve birçok büyükşehir yönetimi kurtarılmıştır. Bu konuda yadsınamaz gerçek, bu formülü gerçek haline dönüştüren Kılıçdaroğlu’nun çabalarıdır.

Millet İttifakı, CHP’nin sağdaki birden çok siyasi partiyle aynı masaya oturmasıyla oluşturulmuştur. Bu masada oyun kurucu CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’dur. İttifak çabasının, otoriter bir rejimden demokrasiye geçişin kurgulanması yolunda başarılı bir adım olduğu yadsınamaz. Ama burada, CHP’nin özveride bulunduğu da bir gerçektir. CHP, tek başına iktidara alternatif üretme çabasının yetmeyeceği bilinciyle hareket etmiştir.

Bu doğru adım, seçime güçlü bir ittifakla gidilmesi, seçimin kazanılıp, 20 yıllık bu karanlık rejimin tarihin çöp sepetine atılması, bu ülkeye yaşatılan adaletsizliklerin ve hukuksuzlukların ve bunlarla beraber ağır yolsuzlukların hesabının sorulması yolunu açacaktır. Bu güçlü olasılık Türkiye siyasetinde yeni gelişmeleri de peşinde getirecektir.

İttifak çalışmasında, farklı dünya görüşündeki siyasi partiler bir yandan bu baskıcı iktidardan kurtulma ortak çabası gösterirken, elbette bir yandan da kendilerinin seçimden en güçlü yapılarla çıkması çalışması yapacaklardır.  Bu, siyasi parti olmanın doğal sonucudur. Çözülen iktidar partisinin, muhafazakar varsayılan oylarının önemli kısmının, CHP’ye değil de sağ partilere kayması şaşırtıcı olmamalıdır. İttifakı seçimde başarılı kılmak için özveride bulunan CHP’ye çıkarılacak faturadır bu. Ama halkın %60-70’i muhafazakar partilere oy verir anlayışının geriletilerek, oylarını arttırabilmesi de CHP’nin “her şeye rağmen” başarısı olur.

Seçimden sonra

Tek adam sonrası dönemin en önemli gelişmesi, demokratik bir Cumhuriyetin inşasında en geniş mutabakatın sağlanarak çağdaş, laik, demokratik ve sosyal bir düzenin temellerinin atılması olacaktır.  Kılıçdaroğlu, ittifakın oluşturulması ve sürdürülmesindeki başarısını, yeni demokratik düzenin oluşturulması sırasında da gösterebilirse, siyasi ve toplumsal yaşamımızda bugünlere miras kalan birçok olumsuzluğu da aşabilme şansı doğabilir.

Kılıçdaroğlu’nun, hem ittifakı koruma ve gücünü arttırma çabaları gösterirken, hem de iktidarın HDP’yi kriminalize etme gayretlerini çok dikkatli adımlarla engellemeye çalışması önemle not edilmelidir. Tek adam düzeni sonrası bu konuda çok daha etkili adımların atılmasını beklemek de bu toplumun hakkıdır.

Bu ittifak yerine solda bir ittifakta yer alma isteği, birçok CHP’linin gönlünde yatmasına ve CHP’nin solunda yer alan siyasi parti ve hareketlerden gelen eleştirilere rağmen, Kılıçdaroğlu’nun ittifakı koruma ve geliştirme projesi daha gerçekçidir. Öte yandan inkar edilemeyecek bir gerçek de, bu ittifak çalışmasının, tek adam sonrası Türkiye’sinde, uzun zaman sonra sola alan açma olanağı sağlayacak olmasıdır.

Türkiye solu, HDP ile beraber üçüncü ittifakı kursun kurmasın, kendi arasındaki farklılıkları törpüleyip bütünleşmeyi sağlayabildiği oranda, yeni dönemde CHP ile ortak hükümet kurma veya CHP’li bir koalisyon hükümeti karşısında fiilen ana muhalefeti oluşturma şansını elde edebilecektir.

Restorasyon

20 yıllık soygun ve yıkım düzeni ertesinde, öncelikle yok edilen özgürlükleri ve tökezleyen demokratik işleyişi yeniden işler hale getirecek adımların atılması zorunludur. Buna paralel olarak, yoksullaştırılan halk kesimlerine can suyu anlamı taşıyacak ekonomik önlemler alınmalıdır. Ama bu düzenlemeleri hayata geçirecek bir iktidarın oluşması o kadar kolay değildir.

Soygun düzeninin her alanda yarattığı geniş tahribatın olabildiğince giderilebileceği bir restorasyon döneminde, bu görevi üstenmesi beklenen ittifak yönetimlerine yön verecek olan etken sivil toplum örgütlenmesi olacaktır. İttifak yönetimleri içinden değişime ayak uyduramayabilecek olanlar veya ayak direyenler çıkabilir. Üstelik bu büyük bir ihtimaldir. Bu engeli aşma kararlılığında olanlara verilebilecek en güçlü destek, sivil toplum örgütlülüğü ve yaratılacak olan kamuoyudur.

Bu aşamada doğru olan, ittifak yönetimlerini eleştirmekten çok yönlendirmektir. Yoksa restorasyon dönemi bir hayal kırıklığı ile sonuçlanabilir. Bu hayal kırıklığını, nemalanmak için fırsata çevirmek isteyenler de, özellikle sağ siyasette, çıkacaktır. Süreci doğru okuyamayıp, destek olmak yerine köstek olmayı tercih edenler, gelecekte olası güçlü bir ilerici yapı oluşumunun da engelleyicisi olurlar.

İlerici, demokrat ve solcu olduğu iddiasında olanlar, günümüzü olduğu kadar geleceği de kurgulayanların başında olmayı becerebilmelidir.