Türkiye, 22 yıldır AKP iktidarı tarafından sürdürülen bir soygun düzeninin her alanda ağır tahribatını yaşamaktadır. Bu 22 yıl boyunca AKP, önüne çıkan engelleri -her yolu deneyerek- aşmayı başarabilmiş ve tek adam yönetimine dayalı bir saray rejimi oluşturması engellenememiştir. Bu süreç boyunca AKP liderliğini ürküten tek gelişme, 2019 yerel yönetim seçimlerinde büyük şehirleri kaybederek aldığı önemli yaradır. Şimdi ise, soygun düzeninin en azından bir süre daha sürdürülebilmesi için 2024 seçimlerinden başarılı çıkıp kayıplarını telafi etmenin, özellikle de İstanbul’u yeniden ele geçirmenin arayışı içindedir. Tayyip Erdoğan son genel seçimde sağladığı başarıdan ve CHP’nin yönetim değişikliği ile biten Kurultay’ın getirdiği iç sorunlarından aldığı cesaretle 2024 seçimlerine asılmaktadır.
2024 yerel seçimleri, soygun düzenini sürdürmek isteyenler kadar, 100. yaşını sürdürmekte olan Cumhuriyetimizin yaşadığı tahribatı durdurma çabasında olanlar ile bu soygun düzeninin yarattığı yoksulluğun girdabında yaşayan geniş halk kesimleri için de büyük önem taşımaktadır.
Saray rejimi, ülkeyi kendi eliyle yönetilemez bir duruma getirmiştir. 2024 yerel seçimlerinde Saray rejiminin başarı kazanması engellenemezse, bu rejimin, halkı iyice baskı altına alması kaçınılmaz olan bir otokratik yönetime dönüşmesine tanık olunacaktır.
İstanbul
Saray rejimi, son 5 yıl içinde merkezi yönetim ile AKP’li üyelerin çoğunlukta olduğu İBB Meclisinin engellemeleriyle çalışamaz duruma getirmeyi umduğu İmamoğlu yönetimini iyice yıpratmayı amaçlamıştı. Gelişmeler pek umdukları gibi olmadı. İBB’ye bağlı çıkar hortumlarını kesen İmamoğlu, tüm engellere ve yaşanan pandemi sürecine rağmen bir hayli başarılı bir dönem geçirdi. CHP’nin yaşadığı kurultay süreci ve daha önce başarılı olmuş olan ittifak modelinin dağılması, 2024 seçimi için iktidarı umutlandırmış olsa da, Ekrem İmamoğlu’nın karşısına onunla baş edecek kıratta bir aday çıkarılamamış olması, Saray’ın hayal kırıklığı yaşamasını kaçınılmaz kılmaktadır. İktidarı, İstanbul seçimlerinde başarısız kılacak olan, İmamoğlu’nun kişisel özellikleri ve yönetim becerisi yanında, ekonomik krizden en çok etkilenen toplumsal kesimi büyükşehirlerdeki halkın oluşturmasıdır.
İstanbul’un hem belediye başkanlığı hem de İBB Meclisi düzeyinde CHP tarafından kazanılacak olması, iktidarın korkulu rüyası olmaktadır. Bu nedenle İstanbul’u kazanmak için akla hayale gelemeyecek etik dışı yollar izlemekten kaçınmamaktadır; kaçınmayacaktır.
Sinemde Üsküdar var
CHP açısından İstanbul’un kazanılmasında, yönettiği mevcut CHP’li belediyelerin yanında yeni belediyelerin, özellikle de Üsküdar’ın kazanılması önemli rol oynayacaktır.
2.500 yıllık bir tarihe sahip olan ve İstanbul’un da merkezinde yer alan Üsküdar, son 25 yıl boyunca, AKP tarafından yönetilmiştir. Bu süre boyunca Üsküdar belediyesi, CHP’nin yanlış adaylaşması sonucunda, hep küçük farklarla CHP tarafından kaybedilmiştir. 33 mahallesi olan, yaklaşık 550 bin nüfuslu Üsküdar’ın, İstanbul Boğazında uzun bir kıyısı ve 6 vapur iskelesi vardır. Üsküdar yönetimine şimdi, İBB Şehir Hatları İşletmesi Genel Müdürlüğü yapan bir kadın adayın gösterilmiş olması, sırtını denize dönmüş Üsküdar’ın artık denizle barışmasını da getirecektir. Sinem Dedetaş, CHP’nin şimdiye kadar Üsküdar için yapmış olduğu en doğru adaylaşmadır. Liyakatlı, başarılı bir şirket yöneticisi ve bir dönem Gemi Mühendisleri Odası Başkanlığı yapmış olan Sinem Dedetaş, halkın da yoğun ilgisi ile karşılanmıştır.
Üsküdar, Tayyip Erdoğan’ın evini sınırları içinde barındırması nedeniyle sembolik bir önem taşımaktadır. Bilindiği gibi Erdoğan, kazandığı genel seçim sonrası yaptığı ilk konuşmada, sırada İstanbul ve Üsküdar’ı almak olduğunu vurgulamıştır.
Üsküdar, sanıldığının aksine, muhafazakar seçmenin büyük ağırlık taşıdığı bir ilçe değildir. Ama son yıllarda, iktidara bağlı belediye eliyle muhafazakarlığı kurumlaştırma çabaları yoğunlaşmıştır. Birçok tarikat bağlantılı kuruluş Üsküdar’da boy göstermeye başlamıştır. Belediyeye bağlı kültür merkezleri, kültürel çalışmalar yapmak yerine hem bir ticari kurum işlevi görmekte hem de Üsküdar’da çok baskın olmayan muhafazakar anlayışı etkin kılmaya çalışmaktadır. Bu kültür merkezleri ve hızla oluşturulmaya çalışılan muhafazakar kitleye hitap eden kafeler, iktidarın amaçladığı türden biat eden gençlik yaratılması çabasına hizmet etmektedir.
Üsküdar, kültürel anlamda acilen bir aydınlanma hareketine gereksinme duyduğu kadar, -bu kadim şehrin genelde eskimiş yapı stoku nedeniyle- depreme önlem olması gereken hızlı bir kentsel dönüşüm çabasına da gereksinimi vardır. Yoğun bir emekli nüfusu olan Üsküdar’da gözle görünür bir yoksullaşmaya, orta sınıf halk tabakasının ortadan kalkmasına tanık olunmaktadır. CHP’li belediyeler tarafından yönetilen Üsküdar’a komşu ilçelerdeki gelişmiş ticari yaşam, Üsküdar’ın da bu dönüşümü yaşamasını zorunlu kılmaktadır.
Bünyesinda turistik bir potansiyeli de barındıran Üsküdar’ın, diğer ilçelere kaptırdığı genç nüfusu geri alma olasılığı da, kentteki aydınlanma hareketinin, kültürel etkinliklerin, turisttik potansiyelin tanıtımı ve geliştirilmesiyle doğru orantıda artacaktır.
İstanbul Ekrem İmamoğlu ile, Üsküdar ise Sinem Dedetaş ile yakaladığı şansı iyi değerlendirebilmelidir. İstanbul’un yeniden kazanılması, Üsküdar’ın da bu bozuk düzenin tasallut ve tahakkümünden kurtarılması, tüm Anadolu halkının bu otokratikleşme yolundaki Saray Rejimi karşısında verdiği mücadeleye güç katacaktır.