C3wjNnSWMAEUwxC

Erkan Baş – “Hayır” Stratejimizin Beş Adımı

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Merkez Komitesi referanduma gitme kararının kesinleşmesinden sonraki ilk toplantısında “hayır” çalışmalarının beş adımını tanımlamıştı.

1- “Hayır”ın kazanabileceği fikrinin kuvvetlendirilmesi;
2- “Hayır”cıların örgütlenmesi;
3- “Evet” cephesine dönük müdahaleler;
4-  Referandum günü çalışmaları;
5-  Referandum sonrası çalışmaları.

Özetlemeye çalışalım.

“Hayır” mümkün

Referandum tartışmaları başladığında AKP/Saray rejimine karşı konumlanan; her tür baskıya, zora ve şiddete rağmen iktidara teslim olmayan milyonlarca insan arasında önemli bir sorun gözlemleniyordu. Büyük bir güç, önemli bir potansiyel barındırmasına, “hayır” demek konusunda en küçük bir tereddüt taşımamasına rağmen referandum sonucunda “hayır” oylarının %50’nin üzerine çıkabileceğine inanmayan önemli bir nüfus vardı.

AKP’nin, 15 Temmuz kalkışmasını bahane ederek, toplumun tüm kesimlerinin üzerine yeni bir saldırı dalgasıyla yönelmiş olması; uyguladığı şiddet, baskı, terör politikası ve daha önemlisi buna karşı etkili bir karşı duruşun sergilenememesi toplumun ilerici güçlerini etkisi altına alan bir umutsuzluğa neden olmuştu. AKP’ye asla teslim olmayacak en diri güçlerin bile kazanabileceklerine dair inançları yoktu. Bu yenilgi psikolojisinin kırılması ilk görevdi. Hala kimi izlerin kalmış olmasına rağmen, bu ilk ve en önemli adımın başarıyla atıldığını söyleyebiliriz.

Daha ilk anda, TBMM’deki görüşmeler sırasında ortaya çıkan tablo, AKP’nin nasıl bir acz içinde olduğunun görülmesi açısından önemli oldu. Hemen ardından belki Türkiye futbol tarihinin en sevilen isimlerinden birisi olan Rıdvan Dilmen’in başlattığı “evet” kampanyasına verilen tepki önemli bir başka örnek olarak hatırlanabilir.

Geride kalan günlerde referandum sürecinin esas zorlanacak tarafının “evet” cephesi olduğu kesinlik kazandı. Bugün yandaş araştırma şirketleri ve basın yayın organları bile toplumun her kesimine yayılan “hayır” rüzgarının görünürlüğünü engellemekte zorlanıyor. En önemlisi “evet” seçeneğinin militan savunucuları Saray ve etrafına sıkışmış durumda. “Hayır”, artık -imkansız olması bir yana- kuvvetli bir seçenek olarak kendisini ortaya koymuş durumda. Özellikle vurgulamalıyız; içinden geçtiğimiz bu karanlık dönemde elde edilen bu ilk sonuç çok önemli bir başarıdır.

“Hayır”cıların örgütlenmesi

Şu anda referandum sürecinin “hayır”cılar açısından ikinci etabına girmiş durumdayız. Kuşkusuz süreç tamamlanmış değil ve Türkiye, hepimizin bildiği gibi, normal şartlar altında yaşanması yıllar sürecek önemli gelişmelerin sadece bir kaç gün içinde yaşandığı, başka bir deyişle tarihin hızlı aktığı bir dönemden geçiyor. Tarihin böyle hızlı aktığı dönemlerde her birimiz yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızla da rol oynuyoruz.

Geride kalan 15 yıl ve üzerine son birkaç aydır ortaya çıkan tablo, Türkiye’nin AKP/Saray merkezli bu son saldırıyı püskürtebilecek güce, birikime ve enerjiye sahip olduğunu açık biçimde ortaya koyuyor. Tarih her zaman böyle ilerlemeyebilir; bazen elinizden gelen her şeyi yaparsınız, ancak nesnellik sizin müdahaleniz için yeterince uygun değildir. Böylesi dönemlerde hedeflerinize ulaşamamış olmanız sizin eksiğiniz, hatanız veya suçunuz olmaz. Ancak bugün durum bu değildir.

Türkiye’nin ilerici güçleri önümüzdeki günleri doğru değerlendirdiklerinde Türkiye büyük bir beladan kurtulacaktır. Türkiye’nin ilerici güçleri, yakın geçmişte, AKP/Saray iktidarını devirmek için iki önemli fırsat yakalamış ve bunları değerlendirememişti. Dünya tarihi açısından da eşine az rastlanır bir halk ayaklanması olarak değerlendirilen Haziran-Gezi Direnişi sırasında resmi rakamlara göre en az 10 milyon kişinin harekete geçtiğini biliyoruz. Ancak bu büyük kuvvet, esas olarak örgütsüz/dağınık olduğu için, sonunda amacına ulaşamamış oldu.

7 Haziran seçimlerinde ise AKP, yediği tokatla ilk kez tek başına hükümet kuramayacak hale gelmişti. Yine karşısındaki kuvvetlerin dağınıklığını kullanan iktidar, toplumu oyalayıp kendi hazırlıklarını tamamladığı bir dönemin ardından, kelimenin gerçek anlamıyla kan döke döke istediği sonucu alacağı bir ortamı yaratarak krizi aştı.

Bu kez aynı sonucu yaşamamak için yapılması gereken en önemli şey, “hayır” diyecek milyonların en hızlı biçimde her düzlemde örgütlenmesidir. Oturduğumuz apartmandan, sokaktan başlayarak “hayır” diyenlerin yan yana gelmesi, akıllarını ve güçlerini birleştirmeleri ile başlayabiliriz. Pek çok farklılığına rağmen “hayır”da ortaklaşan komşular, iş arkadaşları, okul arkadaşları yan yana gelmeli ve “hayır”ı büyütmek üzere birlikte düşünmeli, tartışmalı ve harekete geçmeli. Temel mesele, mevcut siyasal partiler düzeni nedeniyle egemen siyasetin dışında kalan milyonlarca insanın kendi örgütlenmelerini en küçük birimden başlayarak yaratmalarıdır. Bunların birleşiminden sokak, mahalle, ilçe ve il düzeyinde ortaya çıkacak halk meclisleri sadece referandumu kazanmamızı değil, Türkiye’yi yeniden kurmamızı sağlayacak bir enerjinin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Örneğin, Birleşik HAZİRAN Hareketi, henüz istenen/ihtiyacımızı karşılayacak düzeye ulaşmamış olmakla birlikte, esas olarak böylesi bir halk hareketinin yaratılması için çabalamaktadır.

“Evet” cephesini çözmek

“Hayır” oyu kullanacak yurttaşların örgütlenmesiyle, “hayır” diyenlerin “hayır” diyenlere propaganda yapması birbirine karıştırılmaması gereken, taban tabana zıt iki tutumdur. Bu süreçte yapılacak en önemli yanlışlardan birisi, “hayır” diyenlerin “hayır”cılarla sınırlı bir dünya içinde takılıp kalmasıdır. Hele kimin “hayır”ının daha hayırlı olduğu tartışmalarıyla vakit kaybetmenin hiçbir anlamı yoktur. “Hayır” diyenlerin örgütlü hareketinin en önemli amaçlarından biri, halihazırda iktidarın yalanlarının ve manipülasyonlarının etkisi altında bulunan geniş emekçi kesimlere gerçekleri göstermektir.

Referandum kampanyalarına, söylemlerine baktığımız zaman “evet” cephesinin en belirgin özelliklerinden birinin düşmanlaştırma, kutuplaştırma olduğunu görüyoruz. Bunun, gerçekler üzerinden değil hayali/uydurulmuş bir “hayır cephesi” kurgusuyla yürütülüyor oluşu, içine düştükleri acınası durumun bir yansımasıdır. AKP/Saray çevresinin meselenin özünü unutturmaya-gizlemeye çalışması ve meseleyi, “hayır diyen teröristler” ile karşılarındaki vatan-millet sevdalıları, gibi sahte bir kutuplaşmaya sıkıştırmaya çalışması boşuna değil. Önerilen değişikliklerin Türkiye’nin, halkımızın ihtiyaçlarına denk düşen bir yanı bulunmuyor.

“Hayır” çalışması yürütenlerin, genel doğruları yinelemekle yetinmeyerek, halkı anayasa değişikliği tasarısının somut içeriği hakkında bilgilendirmeye çalışması gerekiyor. Ayrıca vurgulamak isterim; bunu yaparken kimilerinin iddia ettiği gibi siyasal kimliğimizi, fikirlerimizi gizlememize de hiç gerek yok. Meseleyi bütün açıklığıyla, samimi ve dürüst biçimde ortaya koyduğumuzda, bugüne kadar çeşitli nedenlerle AKP/Saray iktidarının etkisi altında kalmış milyonlarca insanın bir kopuş yaşaması mümkündür.

Sandık güvenliği

Özellikle 2007 seçimlerinden bu yana iktidarın çeşitli uygulamaları nedeniyle sandık güvenliği sorunu daha yakıcı biçimde gündemimize girmiş durumdadır. Bu konuda, sandık kurullarına üye gönderecek olan “hayır” savunucusu siyasi partilere görev düştüğü açık. Ancak bununla yetinilmemeli; sokakta ve mahallesinde örgütlenen “hayır”cıların -ilk iş olarak- oy kullandıkları okulların ve sandıkların güvenliği ile ilgili sorumluluk alması sağlanmalıdır.

Yakın dönemde esas olarak bu görevi üstlenmek üzere örgütlenmiş olan “Hayır ve Ötesi” platformunun çalışmaları bu açıdan umut verici. Çok kolay bir biçimde “hayırveotesi.org” adresinden dahil olunabilen, tüm kararlarını üyelerin katılımına açık olarak ve şeffaf bir tartışmayla alan bu oluşumun örgütlü biçimde tüm sandıklara ulaşması, başlı başına önemli bir sorunun çözümü anlamına gelecektir.

“Hayır”ın ötesi…

Sandıklardan başlayıp, sokaklara, mahallelere, ilçe ve il düzeyine doğru ilerleyen bir halk örgütlenmesinin yaratılamaması durumunda, referandumdan “hayır” sonucunun çıkması mümkün değil. Daha önemlisi, böyle bir örgütlenmenin yaratılamaması durumunda, sonuç ne olursa olsun istediğimizi elde edemeyiz. Geride kalan dönemin önemli deneyimlerinden biri, Erdoğan’ın halkın “hayır” kararı sonucunda bavulunu toplayıp gitmeyeceği, tam tersine bu sonucun etkisinin kırılması için her yola başvuracağıdır.

Sonuç olarak, referandumda “hayır” oylarının çoğalması, “hayır” oylarının korunması, “hayır” çıktıktan sonra iktidarın halka dönük saldırılarının püskürtülmesi ve en önemlisi “hayır” iradesinin ülkenin aydınlık geleceğini kurmak üzere AKP/Saray iktidarına son vermesi için halkın kendi örgütlerini her düzeyde inşa etmesi zorunlu bir görev olarak önümüzde duruyor.

Bir ülkenin kaderi çok küçük azınlıklar ve bazen de tek bir kişi tarafından belirlenmeye devam ettikçe, halkın karar alma süreçleri üzerindeki etkisi seçimden seçime kullanılan oylarla sınırlı kaldıkça, demokrasi de bir aldatmacadan ibaret kalır. Bunun bugünkü somut karşılığı, “hayır” çalışmalarının, halkın örgütlü mücadelesini güçlendirecek ve böylece sandıktan çıkacak bir “hayır”ın AKP/Saray rejimi tarafından yok hükmünde sayılmasına izin vermeyecek bir halk örgütlenmesinin büyütülerek yürütülmesidir.

*Erkan BAŞ
Halkın Türkiye Komünist Partisi Genel Başkanı
erkanbas@gmail.com