climate-change-concept-collage

Erdal KART – İklim Değişikliğinin Sağlık Etkileri

Erdal KART
Eczacı
eczerdalkart@gmail.com

İklim, bir coğrafya, coğrafi bölgede uzun bir süre boyunca sıcaklık, nem, hava basıncı, rüzgar, yağış, yağış şekli gibi meteorolojik olayların ortalaması olarak tanımlanabilir. İklim değişikliği, doğal olayların ve/veya insan faaliyetlerinin bir sonucu olarak iklimin zaman boyunca değişmesidir. İklim değişikliği biz canlılar için topyekün sonuçlar doğuracak önemdedir. Günümüzde iklim değişiklik yaşamın kendisini tehdit eder boyutu çoktan aşmıştır. Kyoto Protokolü, Paris Anlaşması (COP25) ve yakın dönemde gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP26) ile artık tüm dünyanın gündeminde. Elbette iklim değişikliğinin dünyanın gündemine girmesi sevindirici olarak değerlendirilebilir; ancak hedeflere ulaşılamaması üzücü ve bir o kadar da düşündürücüdür.

İklim değişikliği ile bizi neyle karşı karşıya bırakıyor? Öncelikle ekosistem bozulmakta ve biyoçeşitlilik azalmaktadır. Küresel azot / fosfor döngüsü değişmekte ve ozon tabakası zarar görmektedir. Kirleticiler nedeniyle toprağın verimliliği azalmakta gıdaya erişimimiz zorlaşmaktadır. Temiz su kaynakları azalmakta su krizi boy göstermektedir. İklim değişikliğine bağlı su ve gıda krizi seller doğal afetler dolayısıyla göçler yaşanmaktadır. İşte bunların sonuçları halk sağlığını etkilemekte ve insan sağlığını tehdit etmektedir.

İklim değişikliği insan sağlığını doğrudan ve dolaylı yoldan etkilemektedir

İklim değişikliğinin sağlık etkilerini doğrudan ve dolaylı etkileri olarak iki grupta ele alabiliriz. Doğrudan etkileri; yaralanma, ölüm ve kronik hastalıklarda artış. Dolaylı etkileri ise, gıda ve su güvensizliği, bulaşıcı hastalıklar ve göç yani sağlık hizmetlerine erişimin zorlaşması.(Pala, 2019)

Doğrudan etki; ölüm ve yaralanmalara ve dahi kalıcı hasarlara yol açabilir

Artan sıcaklık ve hava olaylarına bağlı olarak özellikle kronik rahatsızlığı olanlarda ciddi ölüm vakaları görülebilmektedir. İklim değişikliği salt küresel ısınma değildir, aynı zamanda küresel soğumadır. Çünkü dünyanın bir bölgesi iklim değişikliğine bağlı ısınırken bir tarafı da soğuyacaktır. Artan sıcaklıklara bağlı tansiyon, beyin kanaması kalp krizi riskleri arttığı gibi soğuyan hava tansiyonu etkilemekte ve pıhtı atması sonrası ciddi ölümler yaşanmaktadır.  1991-2015 yılları arasında, özellikle Doğu Avrupa’da gerçekleşen, 1 milyon ölümden 28’inin aşırı soğuk nedeniyle olduğu belirlenmiştir. (Evci Kiraz, E. D., 2019).

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2018 yılında soğuk havalarla ilgili yayınladığı uyarının bir bölümünde şöyle denilmektedir; yoksul ve kırılgan grupların risk altında olduğu ve soğuk havanın yol açacağı sağlık sorunları, sağlık ve sosyal hizmetlerin, bireylerin ve toplumun alacağı önlemler belirtilmiştir.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporuna göre iklim değişikliği, 1999 ve 2008 yılları arasında aşırı yaz sıcaklıkları riskini en az dört kat arttırmıştır. Rapora göre, 2003 sıcak hava dalgası, %75 oranla iklim değişikliğinden kaynaklanmaktadır. Belirtmemiz gerekir ki, bu sıcak hava dalgası sadece Fransa’da 15,000 ölüme sebep olmuştur.

Kasırgalar, seller, hortum, kar fırtınaları, rüzgar fırtınaları ve kuraklık en önemli ekstrem hava olaylarıdır. Diğer önemli olay ise -meteorolojik şartlara bağlı olarak gerçeklesen- orman yangınlarıdır. Ekstrem hava olayları; ölümler, yaralanma, afet sonrası salgın hastalık, göç ve yetersiz beslenme gibi sorunları da beraberinde getirmektedir (Çelik vd., 2008).

Şunu da ifade etmek gerekir ki; hava sıcaklarındaki artış/soğuma ve aşırı hava olaylarına bağlı ölümler ve yaralanmalar noktasında kişilerin başlangıçtaki sağlık durumu da ciddi bir önem teşkil etmektedir. Özellikle aşı ile önlenebilecek salgınlar için bağışıklığın olması insanların sağlığını belli ölçüde koruyacaktır. Yani aşılar iklim değişikliğine bağlı meydana gelen afetlerde önemli bir kozumuz olarak hala önümüzde durmaktadır. Nitekim koronavirüs pandemisi iklim değişikliği arasındaki bağlantı hala tartışılırken pandemi, aşılamanın önemini bir kez daha gözler önüne serdi. Onun içindir ki, ülkelerin aşılama politikaları hızlandırılmalı ve özellikle hassas grupların takibi çok iyi yapılmalıdır. Salgınlara müdahale ve karantina süreçleri titizlikle yapılmalıdır.

Dolaylı etkiler salgınlara ve pandemilere yol açıyor

İklim değişmesinin vektör kaynaklı hastalıklar başta olmak üzere, Hantavirüs enfeksiyonları, leişmaniasis (şark çıbanı), Lyme Hastalığı, Tularemi, Deng, Sıtma, KKKA ve Batı Nil Virüsü hastalıklarının epidemiyolojisinde değişime yol açtığı bilinmektedir. Bu hastalıkların kimi yağışın artmasıyla, kimi de sıcaklığın mevsim normallerinin üstüne çıkıldığında artış gösteriyor. Özellikle son yıllarda ülkemizde daha önce görülmeyen sıtma, hantavirüs ve şark çıbanı olguları artmıştır.

Ülkemizde geçmişte çok büyük bir sorun olan sıtma, 1920-1960 dönemindeki başarılı bir mücadele ile büyük ölçüde kontrol altına alınmış, 2000’li yılların başında olgu sayısı 51’e kadar gerilemiştir. Ancak sıtma olgu sayıları 2010’dan bu yana artış göstermiş, 2012’de 376’ya yükselmiş, son yıllarda da 200 olgu dolaylarında (2016’da 193 olgu) varlığını sürdürmektedir (THSK, 2017).

Özellikle bu tarz olgular doğal afet sonrası yaşanan su kirliliğine bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Nitekim su ve gıda ile bulaşan hastalıklar bu tarz olaylarda hızlı bir yayılım ile salgınların patlak vermesine neden olabilir. Ülkemizde uzun süredir görülmeyen birçok hastalık iklim değişikliğine bağlı ortaya çıkmaktadır. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun verilerine göre, ülke çapında tespit edilen akut barsak enfeksiyonu sayıları 2016 yılında önceki yıllara göre artış göstermiştir. Ama bu olguların kaçının iklim değişikliğine bağlı olduğunu hala bilmiyoruz.

Ülkemizde Sağlık Bakanlığı tarafından 2015 yılında “İklim Değişikliğinin Sağlık Üzerine Olumsuz Etkilerinin Azaltılması Ulusal Programı ve Eylem Planı” hazırlanmış ve hedefler belirlenmiştir. Fakat sağlıkta bir yol alınamadığı gibi -vektör kaynaklı başta olmak üzere- Türkiye’de tekrar görülmeye başlayan veya ilk defa görülen olguların izlenmesine ilişkin herhangi bir rapor ve değerlendirme kamuoyuna sunulmuş değildir.

Dünya Sağlık örgütü verilerine göre dünya nüfusunun %91’i kirli hava soluyor. Her yıl dünyada 4.2 milyon insan hava kirliliğine bağlı sebeplerle ölüyor. 2017 yılında Türkiye’de hava kirliliği 52 bin insanın erken ölümüne neden oldu. 2018›de dünyada en çok görülen kanser türleri sırasıyla akciğer kanseri, meme kanseri ve bağırsak kanseridir. Özellikle akciğer kanserinde havanın önemli bir etmen olduğunu unutmamız gerekiyor.

İsviçre merkezli hava kalitesi teknolojisi şirketi IQAir tarafından yayımlanan 106 ülkeyi kapsayan 2020 Dünya Hava Kirliliği Raporu›nda Türkiye üç sıra gerileyerek 46. sırada yer aldı. Rapora göre Türkiye›de hava kirliliğinin en yoğun olduğu kentler Çorum, Erzurum ve Düzce.

İklim değişikliğiyle beraber belki de tartışmamız gereken bir diğer olgu da göçtür. Göçle birlikte insanların sağlığa erişimi zorlaşmaktadır. Bu durum yeni bir olguyu tartışmamız gerektiğini ortaya çıkarmıştır: İklim mültecileri, çevre mültecileri veya ekolojik mültecilik. Birçok ülke AB’yi iklim göçmenlerine mülteci statüsü vermeye çağırmıştır. Fakat AB üye devletleri, “iklim mültecileri” şeklinde yeni bir kategori oluşturma fikrine sıcak bakmamaktadır.

Öngörülebilen ve uygulanabilir sağlık sistemine ve politikaların ihtiyaç var

İklim değişikliği uzun yıllar hayatımızı etkileyecek; fakat tüm bunların çözümü bizlerin elinde. Bir geleceğimiz olup olmayacağına biz karar vereceğiz. Yaşam süremizin uzamasına ya da kısalmasına da biz karar vereceğiz. Çünkü var olan sistem ile iklim değişikliğinin önüne geçilmesi şu an için imkansız gözüküyor. Sağlık gibi önemli bir hususta önceliğimiz uygulanabilir, öngörülebilir ve erken uyarı sistemine sahip sağlık sistemleridir. Çünkü insanların sağlığını koruyacak olan, koruyucu ekipmanlar değil sağlık sistemleridir. Şu bir gerçek ki, kapitalist sağlık politikaları ile bu süreç gidemez. Son dönemlerde yeşil kapitalizm söylemi çerçevesinde yürütülmeye çalışılan politikalar da iklim krizine çare olamaz.  Doğanın tahribatı, tarım alanların yok edilmesi, asfalt ve betonlaşma, toprağın ve suyun kirletilmesi plansız kentleşme vb tüm bu sürecin şu iki yıldır yaşadığımız ve devam eden pandeminin ana nedenlerinden biri olduğunu gözden kaçırmamamız lazım.

Sonuç olarak;  “kapitalizm sağlığa zararlıdır.”

Kaynak

K. Pala, (Süreli Yayın, 2019). İklim Krizi ve SağlıkI. Toplum ve Hekim Dergisi sayı:6.

G. Mooney, (2013). Ulusların Sağlığı Yeni Bir Ekonomi Politiğe Doğru. ISBN: 978-605-4836-55-0. Yayınevi: Yordam Kitap.

O. Elbek,. (2013). Kapitalizm Sağlığa Zararlıdır. ISBN: 978-605-5181-33-8. Yayınevi: Hayykitap.

2020 Dünya Hava Kirliliği Raporu: Türkiye 46‘ncı sıraya geriledi, havası en kirli il Çorum oldu. (16 Mart  2021). Alındığı Tarih: 19 Kasım 2021. Alındığı Yer: BBC Türkçe

THSK (2017) Türkiye Halk Sağlığı Kurumu 2016 Faaliyet Raporu, Ankara.

Evci Kiraz, E. D. (2019). “İklim Değişikliğinin İnsan Sağlığına Etkileri, İklim Değişikliği Alanında Ortak Çabaların Desteklenmesi Projesi (iklimİN)”. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 59 syf.

Çelik, S., Bacanlı, H., Görgeç, H. (2008). Küresel İklim Değisikliği ve İnsan Sağlığına Etkileri”. Ankara