packings of pills and capsules of medicines on white background

Erdal Kart, Doğukan Doğan – Neoliberal Politikaların Sağlığa Yansıması: “İlaç Yokluğu”

Erdal KART
Eczacı
eczerdalkart@gmail.com
Doğukan DOĞAN
Ankara Eczacı Odası
Basın Danışmanı
dogukan96dogan@gmail.com

Sağlık kavramı, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre “fiziken ve ruhen iyi olma halidir.” Fiziken ya da ruhen iyi olmadığınızda bir sağlık kuruluşuna başvurursunuz. Hekim size bir tedavi yöntemi belirler; tedavi kimi zaman operasyonel olmakla birlikte, çoğu zaman ilaçla yapılır. Bu yazıda, neoliberal sağlık politikalarının, çok sık tercih edilen ilaçla tedavi yöntemi üzerindeki olumsuzlukları ve çıkmazları üzerine değineceğiz.

İlaç yokluğu

Türkiye pandemi ile birlikte ciddi şekilde artan ve bir türlü önüne geçilemeyen ilaç yokluğu sorunu ile karşı karşıya. Türkiye’de ilaç yokları 10-15 yıl öncesine kadar %2 ile %5 arasında değişir, bu oran tolere edilebilir oran olarak kabul edilirdi. Bulunamayan ilaçların oranı, eczacı meslek örgütlerinin açıklamalarına göre, şu an için %20 seviyelerinde. Bu, demek oluyor ki, her beş ilaçtan birisi yok. İlaç yokluğunun acı reçetesini ise geniş halk kesimleri sırtlıyor. Peki, ilaçlar neden yok? Halen uygulanan politikalara mercek tutmak suretiyle biraz bu sorun üzerinde duralım.

Bir ürün hangi koşulda ilaçtır diye sorulduğunda farmakoloji derslerinde öğretilen “yan etkisi varsa ilaçtır.” bilgisi, son zamanlarda Türkiye’deki ilaç-ilaç dışı ayrımı açısından oldukça önemli bir bilgi. Bu koşul, ilacı diğer ürünlerden ayıran önemli bir ayraç görevi görüyor. İlaca bilimsel bir tedavi yöntemi olarak değil, meta olarak bakan ve neoliberal politikalarla yoğuran mevcut anlayışın ise ülkeyi getirdiği gerçekliğin adı “ilaç yokluğu”dur. Bu kavramın küresel bir ismi var: “Küresel İlaç Açığı”. Küresel ilaç açığı, küresel ilaç firmalarının alım gücü olmayan ülkelerin sağlık sorunlarıyla ilgilenmemesi anlamına geliyor. Küresel ilaç açığının bir diğer boyutunu da 10/90 açığı oluşturuyor. Sağlık alanında yapılan AR-GE araştırmalarının sadece %10’u dünya nüfusunun %90’ını ilgilendirir, buna da 10/90 açığı denir. Küresel ilaç açığının ve 10/90 açığının müsebbibi ise çok uluslu anonim ilaç şirketleri.

Kapitalist iktisadi sistemin düştüğü çıkmazlardan biri, özel teşebbüsler ile oluşturulan büyük sermaye gruplarının, kendileriyle rekabet edemeyecek güçteki küçük sermaye gruplarını yutması ve böylece sermayenin tekelleşme sürecine girmesidir. Tekelleşen sermaye nedeniyle kapitalizmin biricik kavramı olan “rekabet” ortadan kalkar fiyat kartelleri oluşur. Dünyadaki üretimin neredeyse tamamını elinde bulunduran ve elde ettikleri karın maksimizasyonu için çabalayan büyük sermaye gruplarını, daha fazla kazanmak dışındaki şeyler ilgilendirmez. İklim değişikliği, çevre kirliliği, nesli tükenen hayvanlar, insan hakları ihlali gibi konulara karşı son derece ilgisiz davranırlar, çünkü sermaye gruplarının amacı her ne pahasına olursa olsun kar etmektir. Söz konusu “her ne pahasına olursa olsun” anlayışı, bugünkü yazımızın konusu olan ilaç yokluğu başta olmak üzere pek çok soruna sebep oluyor.

Hastalık ve ilacın; arz ve talebe endekslenmesi ilaç yokluklarının temel nedeni. Çünkü ilaç şirketleri ilaçları, hastaları sağlıklarına kavuşturmak ve onlara uzun ve hastalıksız bir hayat sunmak amacıyla üretmezler. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.” fikrinin tezahürü olan ilaç şirketleri, -açıkça ifade etmek gerekirse- hastalarla ilgilenmez, onları kendilerine kar getiren birer müşteri olarak görür ve her ne pahasına olursa olsun kar etmeye çalışır. Dolayısıyla, bir pazarda kar oranı düşükse ilaç firmaları ürünlerini o pazarda satışa çıkarmazlar. Örneğin Avrupa İlaç Ajansı’nın (EMA) onay verdiği ruhsatlı 279 ilacın sadece 65›i Türkiye pazarına girebilmiş. Bu oranın az olmasının sebebini elbette firmaların ekonomik kaygıları oluşturuyor.

Türkiye’de uygulama

Türkiye, yaşadığı ekonomik kriz ve uyguladığı ilaç alım politikası nedeniyle küresel ölçekte tekelleşen ilaç şirketlerinin iştahını kabartan bir pazar olmaktan uzak. Çünkü yürürlükteki politikaya göre ilaç kurunda avro baz alınıyor ve bu kur bir yıl boyunca sabit tutuluyor. Örneğin şu sıralar reel avro kuru 18 lira civarındayken ilaç alım kuru 7 Lira 86 Kuruş. Aradaki büyük makas, ilaç firmalarının gözünü başka yerlere dikmesine neden oluyor. Türkiye’de ruhsatı olan pek çok ilaç şu anda ya piyasada bulunmuyor ya da firmaların blokajı dolayısıyla azar azar iç piyasaya sunuluyor. İlaçta avro kurunun istedikleri seviyeye gelmemesi nedeniyle her dönem firmalar bunu yapıyor. Türkiye’de ilaçlar için avro kuru Şubat ayında Sağlık Bakanlığı tarafından karara bağlanıyor. Firmalar bu karardan aylar önce arz-talep dengesini bozmaya başlıyor.

İlaç firmaları açısından Türkiye -avro kuru dolayısıyla- şu sıralar cazip bir pazar gibi gelmese de, ABD ve AB gibi ayrı ayrı sigorta şirketleri ile anlaşma yapmak yerine SGK gibi tekel bir alıcıyla muhatap olmaları açısından bir nebze olsun cazibesini koruyor. Türkiye’yi bir nebze olsun cazip kılan şey geri ödeme konusunda devletin, yani Sosyal Güvenlik Kurumu’nun firmalara güvence vermesidir. Bu güvence sosyal devlet anlayışı açısından çok kıymetli bir olgu iken, ilaç firmalarının ilaçtaki arz-talep dengesini bozmasıyla ülke nüfusunun neredeyse tamamı olumsuz şekilde etkileniyor.

Türkiye’de sağlık politikalarının amacı bir yandan hastayı en iyi tedavi yönteminden faydalandırmak ve ilaca ulaştırmak iken, görülüyor ki bunun finansal ve teknik kısmı bu amaca uygun değil. Bunun yanında yerli ilaç sanayii ise, neoliberalizmin dayattığı özelleştirmelerden ve birkaç yıldır ağır biçimde hissedilen ekonomik krizden etkilendiği için yeterli üretimi gerçekleştiremiyor. Türkiye’de devletin ilaç üretiminden uzak tutulması, ilaç alım fiyatında dünyanın en ucuz ülkelerinden biri olmasından dolayı ilaç ithalatında sıkıntı yaşaması, ekonomik koşulların ağırlığı altında ezilen yerli ilaç sanayiinin üretim miktarını azaltması gibi etkenler, insanların eczane eczane dolaşarak çaresizce ilaç aramasına yol açıyor.

Yerli ilaç üretimi demişken “yerli üretim” kavramının erozyona uğratıldığını akıldan çıkarmamak gerekir. İlaçta yerli üretim politikası, çok fazla araştırma gerektirmediği ve yine kar marjı yüksek olduğu için jenerik (eşdeğer/muadil) ilaç üretmek anlamına geliyor. Türkiye’de var olan yerli ilaç sanayii, yeni molekül geliştirmek yerine daha önce keşfedilmiş ilaçların muadillerini üretmeye ağırlık veriyor. Peki, jenerik (muadil) ilaç tamamen yerli mi? Maalesef değil, çünkü ham madde ve kutulama için gerekli birçok ürün yurtdışından temin ediliyor. Bugün, uzun yıllardır çekilen ilaç yokluğu sorunu çözülsün diye yürütülen yerli ilaç üretim politikası, hammadde ve yardımcı madde tedarikinin yurtdışına bağımlı olması nedeniyle başarı gösterememiştir. Yerli ilaç demek esasında orijinal molekül demektir. Kaldı ki orijinal molekül geliştirmek yalnızca sanayicinin üstesinden geleceği bir iş de değil. Buradaki çözüm önerimiz: Üçlü ortaklıktır. Yeni molekül için Devlet-Sanayi-Akademi ortaklığı olmalıdır. Eczacılık fakültelerinden birkaçı AR-GE merkezine çevrilmeli, sanayi ve akademi ile iş birliğine gidilerek bu alana devlet eliyle yatırım yapılmalıdır.

Sonuç olarak devletin, üretim araçları ve üretim sürecindeki fonksiyonlarını sınırlı tutan egemen ideolojinin görmezden geldiği konu ise tam olarak şu: İnsan sağlığı piyasanın insafına bırakılamaz. Çokça kaynak olarak kullandığımız Gavin Mooney’in Ulusların Sağlığı: Yeni Bir Ekonomi Politiğe Doğru kitabının girişinde şöyle yazıyor: “Neoliberalizm öldürür.” Aynen öyle! Ama tedavi erişimini zorlaştırarak, ama yoksullaştırarak, ama ilaçsız bırakarak bir şekilde öldürür!

İleri Okuma

1. G. Mooney. (2013). Ulusların Sağlığı Yeni Bir Ekonomi Politiğe Doğru. ISBN: 978-605-4836-55-0. Yayınevi: Yordam Kitap.

2. D. Akgün. (2014). Kapitalizm Hasta Eder. ISBN: 978-605-9020-12. Yayınevi: Nota Bene.

3. O. Elbek. (2013). Kapitalizm Sağlığa Zararlıdır. ISBN: 978-605-5181-33-8. Yayınevi: Hayykitap.

4. N. Abacıoğlu(2005). Meta Olarak İlaçta Sınaî ve Fikri Mülkiyet Rejiminin ekonomi Politiği. Türkiye Sosyalist İktisat Kongresi Bildirileri

5. M. Erşan. Eczacılar: Türkiye’de ilaçların yüzde 23’üne ulaşılamıyor, çünkü yok.(7 Ekim 2022). Alındığı Tarih: 13 Ekim 2022. Alındığı Yer: Diken

6. Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılmasına Dair Karar. Resmî Gazete Tarihi: 24.02.2017. Alındığı Tarih: 7 Ekim 2022. Alındığı Yer: Mevzuat Bilgi Sistemi

7. E. Kart. Memleketimden Eczacılık Fakültesi Manzaraları.(8 Ağustos 2022). Alındığı Tarih:10 Ekim 2022. Alındığı Yer: Eczacının Sesi