Ekrem İmamoğlu’nun 23 Haziran’da yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini, oylarını büyük ölçüde arttırarak tekrar kazanması yalnız İstanbul için değil Türkiye için de büyük bir kazanç oldu. Bu sonuç, ülkemizin yeniden insan haklarına dayalı, çoğulcu, katılımcı bir demokrasiye, parlamenter rejime dönülmesini savunan kitleler için büyük umut yarattı.
Bu kez yerel yönetimden merkezde yönetime yönelinmeli
Öyle ya, AKP, 1994’te kazanılan İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile iktidara yürümüştü. Erdoğan da “İstanbul’u kazanan, Türkiye’yi kazanır” sözüne her seçim arifesinde vurgu yapmıştı. 23 Haziran’da, yapılan tüm baskılara ve “çalıştırmayız” tehditlerine rağmen, İstanbul halkının Ekrem İmamoğlu’nu tekrar seçmesinin yani AKP’nin İstanbul seçimini kaybetmesinin, AKP’nin merkezi iktidarı kaybetmesi yönünde ilk büyük adım olarak değerlendirilmesi doğru bir değerlendirmedir. Kaldı ki AKP, yalnızca İstanbul’u değil ülkemizin başkenti Ankara’da ve önemli büyük kentlerimiz olan Adana, Mersin, Antalya, Muğla gibi kentlerde de seçimleri kaybetti. Artık, ülkemizin en büyük, en dinamik kentleri sosyal demokrat belediye başkanları tarafından yönetiliyor. Ülkelerin geleceği kentlerde belirleniyor. Türkiye’de de böyle olmaktadır. O nedenle, bir yandan kentlerimiz her bakımdan daha iyi yaşanacak yerlere dönüşürken, ülkemiz de demokrasiye dönüş yolunda ilerleyecektir.
Hiç kuşkusuz bu kendiliğinden olacak değildir. Demokrasi hiçbir yerde gökten zembille inmez; halkın mücadelesiyle kazanılır. Yerel yönetimler de halka en yakın yönetim birimi olarak demokrasiye önemli katkılar sağlar. Güncel hayatı şekillendiren yerel yönetimlere “demokrasinin beşiği” denmesi, birçok kamu hizmetlerinden de sorumlu olan belediyelerde kentle ilgili kararlara halkın doğrudan katılımını sağlayan mekanizmaların kolaylıkla hayata geçirilmesinden kaynaklanmaktadır. Elbette kent sakinlerinin toplumsal, ekonomik ve kültürel yaşamda söz sahibi kılınması ve kararlara katılımın sağlanması, demokrasinin ülke çapında yerleşmesine büyük katkı sağlar. Günümüzde demokrasinin en önemli boyutu halkın yönetime katılıma yollarının kurumsallaşmasıdır. Özet olarak, demokrasinin korunması da gelişmesi de kentlerden geçmektedir.
Diğer taraftan belediye seçimlerinde Millet İttifakı adıyla başarılı bir biçimde güç birliği yapan siyasi partilerin çalışmalarını, tek adam rejimi yerine özgürlüklerin, yargı bağımsızlığının, laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin almasına kadar ortak mücadeleyi sürdürmeleri gerekir. Bu mücadelenin çoğulcu, özgürlükçü, parlamenter demokrasiyi hedefleyen başka partilere ve sivil toplum örgütlerinin katılımına açık olarak sürdürülmesi de önemlidir. Millet ittifakını oluşturan tüm partiler, yeni katılanlarla birlikte çoğulcu, özgürlükçü parlamenter demokrasinin ve çağdaş anayasasının taslağını toplumun katılımına hemen açık olarak başlatabilirler.
Yerel yönetim seçimleri için Millet İttifakı adıyla yapılan partiler ittifakı, yukarıda belirtildiği gibi, genişletilen Demokrasi İttifakı olarak sürdürülürken elbette farklı ideolojilere sahip olan bu partiler kendi ideolojik çizgilerinde kendi özel çalışmalarını da sürdüreceklerdir. Bu, çoğulcu demokrasi anlayışının gereğidir.
Bu çerçevede yeni dönemde CHP’nin, daha da güçlenmek için bir dizi çalışma başlatması gerekir. Nitekim parti merkez organlarının seçim sonrası yaptıkları toplantılarda; CHP’li belediyeler için 7 ilkenin ve belediyeler için genel merkezde bir “koordinasyon kurulunun” oluşturulacağının açıklanması, parti programının ve tüzüğünün yenileneceğine ilişkin açıklamalar vb. CHP’de bir yenilenme sürecine girileceğini göstermektedir. Bu çalışmaların bir takvime bağlı olarak tüm partililerin, parti örgütlerinin ve toplumun katılımına açık olarak yapılması sağlıklı sonuçlara ulaşılması için gereklidir.
Atılacak somut adımlar
Kanımca işe, öncelikle belediyeler için bir ‘’Temel Değerler/İlkeler’’ programı hazırlamakla başlanmalıdır. Temel ilkelerin ve bu ilkelere dayalı olarak yapılacak çalışmaların esaslarının yazılı hale getirilmesi, yeni dönemde CHP’li belediyelere yol gösterici olacak ve hataların önlenmesini sağlayacaktır.
1989 belediye seçimlerinde de büyük başarı elde edilmişti. Ancak bazı illerde ve ilçelerde başkanların gayretleri ile başarılı çalışmaların sergilenmesiyle birlikte, genelde başarılı olunmadığı bilinmektedir. O günlerdeki tartışmalardan biliyoruz ki, tüm belediyeler için; katılımcı, üretken, kaynak yaratıcı, dayanışmacı, saydam ve hesap veren bağlayıcı bir belediye programının ve onun tamamlayıcısı olan merkezi bir koordinasyon kurulunun oluşturulmaması ve de yerel yönetimler eğitiminin kurumsallaşmaması büyük sorunlara neden olmuştu. Günümüzde bu eksikliğin hızla giderilmesi yaşamsal öneme sahiptir. Çünkü yerelden merkeze doğru büyük ve hayati bir demokrasi yolculuğu başlıyor. Sonuca ulaşmak için programlı, kararlı, tutarlı bir çalışmaya ihtiyaç var.
Esaslı bir yerel yönetim/belediyecilik temel ilkeler programını hazırlamayı kolaylaştıracak yeterli belge, bilgi ve tecrübe CHP’de mevcut. Bunlar; parti programındaki yerel yönetimlere ilişkin görüşler, son üç belediye seçiminde merkezi olarak halka sunulan bildirgeler, son seçimde Genel Başkan Kılıçdaroğlu tarafından açıklanan 7 ilke, ayrıca TMMOB’un hazırladığı ‘’İstanbul Sözleşmesi’’ Şeffaflık Derneği’nin hazırladığı ‘’Şeffaflık Sözleşmesi’’ 1973 sonrası CHP’li belediyelerin çalışmalarını irdeleyen ‘’Yerel Yönetimlerde Toplumcu Belediyecilik – Türkiye Uygulamaları’’ gibi akademik çalışmalar (SODEV Yayını) vb. sıralanabilir. Elbette başta Ekrem İmamoğlu’nun uzmanlarla hazırladığı İstanbul Programı ve diğer belediyelerin hazırladıkları ve halka sundukları seçim bildirileri de yeni belediyecilik programında dikkate alınması gereken belgelerdir. Belediyeler için Temel Değerler/İlkeler Programı, belediyelerde yapılacak çalışmaların çerçevesinin belirmesinin yanı sıra, kurumsal birliği ve söylem birliğini de sağlamış olacaktır.
Elbette bunun dışında, CHP’nin kurultay zamanlarında dile getirilen programının sosyal demokrat çizgide yenilenmesi de gündeme alınmalıdır. Yeni program ayrıntıya boğulmamalı; bir Temel Değerler Programı olmalıdır. Buna paralel olarak parti tüzüğü de ele alınmalıdır. Parti, kendi içinde demokrasiyi işleten, çözüm üretmeye öncelik veren bir üye/örgüt ve program partisi hüviyetini kazanmalıdır.
Bu çalışmalar bu kez mutlaka geniş bir zaman diliminde, bir takvime bağlı olarak aşağıdan yukarıya doğru en geniş katılımla yapılmalıdır. Program ve tüzük taslaklarına yurttaşlar da görüş bildirerek katılabilmelidir.
Sonuç olarak, CHP’nin hem programatik-örgütsel açıdan kendini yenilemesi, hem de yeni bir Belediyecilik Temel Değerler/İlkeler Programı ortaya koyması ve çalışmaların bu değerlere bağlı olarak yapılıp yapılmadığını izlemesi ve sapmalara izin vermemesi gerekir. Çünkü bu, kentlerimizin insanca yaşanacak kentlere dönüşmesi için olduğu kadar; ülkemizin çoğulcu, özgürlükçü, parlamenter demokrasi yolunda ilerlemesi için de bir zorunluluktur.
* Ercan KARAKAŞ
SODEV Onursal Başkanı
ercan.karakas@hotmail.com