Ülkemizde evrensel standartlarda bir demokrasiyi kurabilmek için anayasa ve yasaların insan haklarına ve hukuka dayalı olarak oluşturulması bir zorunluluktur. Bu çerçevede, siyasi alanın ve siyasi partilerin iç işleyişlerinin demokrasiye uygun hale getirilmesi ve demokratik bir siyasal kültür de son derece önemlidir.
Siyaset alanının yeniden düzenlenmesi ve siyasi kültürümüzün yenilenmesi, siyasete olan güvensizliği azaltmak, siyasi partilere halkın katılımını sağlamak ve partileri üretken kılmak için bir zorunluluktur.
AKP’nin, 12 yıl önce yönetime geldiğinde, özgürlük ve demokrasi vaatleri arasında siyasetin de demokratikleştirilmesi vardı. Bu çerçevede siyaseti belirleyen siyasi partiler yasasını ve seçim yasasının değiştirileceği söylenmişti. Diğer bir çok konulardakiler gibi, bu vaatler de kağıt üzerinde kaldı. AKP, 12 Eylül’ün siyasal yaşamımızı daraltan, partileri tek tip örgütlenmeye mahkum eden ve %10 barajıyla temsilde adaleti önleyen düzenlemelerini -TBMM’deki çoğunluğuna dayanarak- aynen sürdürdü. Siyasetin demokratikleşmesi saydam ve temiz hale gelmesi yönünde yapılan kimi değişiklik önerilerini de engelledi.
Oysa Türkiye’de üretken, halka dayalı, halkın tümünün katılımına açık, saydam, temiz ve demokratik bir siyaset için köklü reformlara ihtiyaç var. Bu bağlamda siyasi alanı belirleyen başta siyasi partiler ve seçim yasası olmak üzere bütün yasaların evrensel standartlara uygun olarak yenilenmesi bir zorunluluktur. Her şeyden önce de ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm yasal ve idari engeller kaldırılmalı, özgür ve demokratik siyasetin zemini oluşturulmalıdır.
Yenilenmenin ilkeleri
Siyaset, ilke olarak, herkese açık olmalıdır. Kamu çalışanlarının siyaset yapabilmesinin önündeki engeller de kaldırılmalıdır. Partilere tek tip örgütlenme dayatılmamalıdır. Mahalle ve köy örgütlenmeleri siyasetin tabana yayılması ve katılım açısından çok önemlidir. O nedenle, mahalle ve köy (ocak-bucak) örgütlenmeleri yasağına son verilmelidir. Siyasi partilerin iç işleyişlerinin demokrasi esaslarına uygun hale getirilmesi için; parti üyeliğinin devamlılığının sağlanması, seçimle gelen yönetimlerin seçimle gitmesi, milletvekili adaylarının ön seçimle belirlenmesinin güvence altına alınması ve seçmene “tercih hakkı” tanınması gerekir.
Seçim yasalarında yapılacak değişiklikler yoluyla milletvekillerinin, belediye başkan adaylarının ve belediye meclis adaylarının ön seçimlerle belirlenmesi; seçmenlere tercih hakkı tanınması; seçim bölgelerinin, milletvekillerinin halkla temasını engelleyecek büyüklükte olmaması; kadınların temsili gerçekleştirilmelidir.
Aynı şekilde yapılacak değişikliklerle, siyasi partilerin seçim ittifakı yapmasının önündeki engeller kaldırılmalı; milletvekillerinin illere dağılımındaki adaletsizliğe son verilmeli; yurtdışı bir seçim bölgesi olarak kabul edilmelidir.
%10 barajı kaldırılmalıdır
Halkın iradesinin parlamentoya yansımasını engelleyen %10’luk seçim barajı, AB ölçütlerine (%3-5 arası) uygun hale getirilmeli, seçim bölgeleri en çok 5-6 milletvekili olacak şekilde yeniden düzenlenmeli ve cinsiyet kotası uygulamasına geçilmelidir. Ülke seçim barajı, “istikrar” bahanesiyle hiçbir demokratik ülkede olmayan biçimde %10’da tutulduğundan, halkın bir bölümünün iradesi yasama meclisine yansımamaktadır.
Giderek farklılaşan yeni toplumsal grupların ve yeni duyarlılıkların oluştuğu Türkiye’yi artık iki üç partiye sıkıştırmak mümkün değildir. O nedenle yapılması gereken en önemli şey, %10 olan ülke seçim barajının bir an önce AB ülkelerindeki düzeye çekilmesidir. Diğer önemli bir konu da parti üyelerinin parti politikalarının, program ve tüzüklerin belirlenmesinde söz sahibi kılınmasıdır. Bunun yolu, parti içi katılımın güvence altına alınmasından geçmektedir. Türkiye’deki partilerin en temel sorunlarından birisi de budur.
Siyasetin finansmanı
Partilerin finansmanı alanında da köklü değişiklikler kaçınılmazdır. Özellikle siyasi partilere Hazine’den yapılan yardımların adaletli bir şekilde yeniden düzenlenmesi gerekir. Yerleşik demokrasilerin hakim olduğu tüm ülkelerde, siyasi partilere, ekonomik güç odaklarından bağımsız hareket edebilmeleri ve kendi aralarında eşit koşullarda yarışabilmeleri için devlet yardımı yapılmaktadır.
Ancak bu yardımlar genellikle seçim dönemlerinde olmaktadır ve seçimlere katılan her parti, aldığı oy sayısına endeksli olarak yardım alabilmektedir. Doğru ve adaletli olan da budur. Bizde ise, devlet yardımı alabilme kriterleri, siyasi nedenlerle (rakiplerin önünü kesmek, zayıflatmak vb. türden amaçlarla) sürekli olarak değiştirilmektedir. Bütün partiler varlıklarını devletten gelen yardıma bağlamış durumdalar.
Batı demokrasilerinde parti gelirlerinin önemli bir oranını aidat gelirleri oluşturmaktadır. Sol partilerde dayanışma ilkesine bağlılıktan dolayı aidat oranı daha da yüksek olmaktadır. Bizde ise partiler, “Nasılsa devletten düzenli ve koşulsuz yardım geliyor…” diyerek, aidat toplama, bunu bilince çıkarma yolunda pek bir şey yapmıyorlar. Oysa kitle partileri üye partileri demektir. Üyeliğin birinci koşulu, her üyenin partisine -gelirine uygun oranda- düzenli olarak bir aidat ödemesidir.
Bizde partilerin diğer bir önemli gelir kaynağı da, özellikle devletten iş alan müteahhitlerin yaptığı “bağışlardan” ve milletvekili adaylarından alınan paralardan oluşmaktadır. Bu alanın da yeniden düzenlenmesi ve saydam hale getirilmesi gerekir. Her şeyden önce partilerin ve adayların seçim harcamalarının üst sınırı belirlenmeli, tüm harcamalar saydam ve denetlenebilir hale getirilmelidir. Bir adayın harcayabileceği miktar olarak belirlenen rakam, ülkemizdeki gelir düzeyi dikkate alınarak saptanmalıdır. Böylece milletvekilliği, varlıklı insanların işi olmaktan çıkmış olur.
Yeni bir siyaset kültürü
Siyaset alanda yasaların yenilenmesi ve bunların demokratikleşmesi, hiç kuşkusuz, siyasi kültürün gelişmesine de katkı sağlayacaktır. Prof. Dr. İlhan Tekeli “Yeni Bir Siyaset Kültürü Üzerine Düşünceler” adlı yazısında (SODEV Yayınları, 2002) yeni demokratik bir siyasi kültürün ilkelerini şöyle sıralıyor;
– Kutsala dayanarak siyaset yapmamak;
– Sahici üzerinden samimi bir siyaset yapmak;
– Kayırmacılığı demokrasinin en büyük düşmanı saymak;
– Geçmiş üzerinden değil, geleceğe dönük olarak siyaset yapmak;
– Desantralize, yerele proje ve düşünce üretme şansı veren biçimde siyaset yapmak;
– Yenilikçi ve karşılıklı öğrenmeye dayalı siyaset yapmak;
–Günümüzde siyasetin yalnızca çatışma ya da oydaşmacı süreçlere indirgenemeyeceğinin bilincinde olmak.
Bu ilkeler, gerçekten de siyasete kalite kazandıracak ve siyasi partilerin çözüm üretme kapasitelerini arttırmalarına katkı sağlayacak ilkeler. Bunların benimsenmesi ve uygulanması -hiç kuşkusuz- çıkarcılık, kayırmacılık çarkının dışında bulunan geniş toplum kesimlerinin de talebidir. Sosyal demokrat CHP’nin bu ilkelere dayalı olarak siyaset yapılmasına öncülük etmesi, onun geniş toplum kesimleriyle buluşmasına ve iktidara yürümesine de büyük katkı sağlayacaktır.
*Ercan Karakaş,
CHP Genel Başkan Yardımcısı,
ercan.karakas@hotmail.com