2017 anayasa değişikliği ile öncesinde eksikli de olsa yürütülmeye çalışılan “parlamenter demokrasi” yerine AKP ve MHP’nin öncülüğünde “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” denilen, dünyada eşi benzeri olmayan ucube bir sistem getirildi ve dünyadaki başkanlık ve yarı başkanlık sistemleri ile hiçbir benzerliği olmayan bu ucube sistem birinci yılını tamamladı.
Sözde ülkemizin ekonomik, sosyal, siyasal sorunlarını hızla çözecek bu sistemin, bu sorunları çözmek bir yana daha da derinleştirdiği yaşayarak görüldü. Bir yılın sonundaki tablo gerçekten vahim. Türkiye artık özgür olmayan ülkeler arasında yer alıyor. Başta, ifade ve örgütlenme özgürlükleri olmak üzere bütün özgürlüklerin yok sayılması, kuvvetler ayrılığının kuvvetler birliğine dönüştürülmesi, eleştirel düşünce sahiplerinin hukuksuz biçimde yargılanmaları ve cezalandırılmaları ülkemizi demokratik dünyada üçüncü kümeye düşürdü.
Bu düşüşe paralel olarak ekonomik sorunlar, üretimsizlik, işsizlik, pahalılık da dayanılmaz boyutlara ulaştı. Suriye politikasında bir kez daha görülen dış politika alanındaki yanlışlar da ülkemize büyük zararlar vermeye devam ediyor.
AKP iktidarı ve onun aynı zamanda Cumhurbaşkanı olan genel başkanının, siyaseti dost-düşman anlayışı ile yürütmesi toplumu hiç olmadığı ölçüde kutuplaştırdı. Devletin ve belediyelerin tüm imkanları yandaş kişilere ve kuruluşlara aktarıldı. Toplumun yarısı yok sayıldı. Bu gidişe karşı çıkan herkes baskı altına alınıyor. Gazeteciler, aydınlar, gençler, muhalif siyasetçiler haksız ve hukuksuz biçimde yargılanıyor ve cezalandırılıyor.
Böylesine baskıcı bir ortamda yapılan 31 Mart yerel seçimleri ve 23 Haziran’da tekrar edilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi gelecek için büyük bir umut oldu. Tüm manipülasyonlara açık ve eşit olmayan koşullarda yapılan bu seçimlerde halk yalnızca belediyelerdeki yağmacı anlayışa değil, baskıcı tek adam rejimine de “artık yeter” dedi. Yeni bir başlangıç kapısını açtı. “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” demişlerdi. Bizler bundan, ülkemizde tekrardan insan haklarına, kuvvetler ayrılığına ve parlamentoya duyarlı demokrasi yoluna girilmesini anlıyoruz.
Şu bir gerçek ki; bugün ülkemizin yaşadığı ağır ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel sorunların temelinde devletin tüm yetkilerinin ve kurumlarının tek kişiye bırakıldığı rejim yatmaktadır. O nedenle, başta CHP ve demokrasi yanlısı bütün parti ve kuruluşların, içinde bulunulan süreçte yapmaları gereken şey; tek adam rejiminin yerini alacak olan çoğulcu ve katılımcı parlamenter demokratik rejimin anayasasını, temel yasalarını birlikte hazırlamak olmalıdır.
Yeni anayasal düzenleme
Burada en önemli çalışma insan haklarını, özgürlükleri, kuvvetler ayrılığını, hukuk devletini güvence altına alan demokratik bir anayasa taslağını en geniş katılımla hazırlamak ve halka sunmak olacaktır. CHP’nin ve parlamenter demokrasiyi savunan partilerin ve sivil toplum örgütlerinin, hukuk insanlarının uzun süredir yaptıkları çalışmalar anayasa taslağının hazırlanmasını kolaylaştıracaktır.
Demokratik bir anayasa kadar önemli olan bir konu da siyasal alanın demokratikleştirilmesidir. Çünkü siyasi alan, siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. O nedenle siyasi partilerin demokratik işleyişe sahip olmaları; üretken, saydam ve halkın katılımına açık olmaları yaşamsal öneme sahiptir.
Bilindiği gibi ülkemizde birçok ülkede olduğu gibi siyaset alanını ve siyasetin işleyişini belirleyen esas olarak üç yasa bulunuyor. Bir de o yasalara dayalı olarak partilerin hazırladıkları tüzükleri var.
Tüzükleri bir yana bırakırsak belirleyici olan üç yasanın başında anayasa, sonra siyasi partiler ve seçim yasası vardır. Siyasi alanın temel çerçevesi anayasada, partilerin yapısı ve işleyişi ile ilgili hükümler siyasi partiler yasasında, seçimle ilgili hükümler de seçim yasasında yer alıyor. Bilindiği gibi anayasa ve bu diğer iki yasa 12 Eylül darbesinin ürünleridir. Dolayısıyla, temel özellikleri, siyaset alanını ve siyasete katılımı sınırlayıcı ve yasaklayıcıdır.
Geçmişte ve 17 yıllık AKP iktidarında yapılan çok sayıda değişikliğe rağmen, bu değişikliklerin siyaset alanını ve siyasi partileri demokratik, üretken, saydam ve katılımcı bir hale getirmediği ortadadır. Parti içi demokrasinin, üyelerin ve halkın katılımının önemsenmemesi, halkın partilere olan bağını zayıflatmıştır.
Ülkemizde siyasi alan için gerekli bir diğer yasa da “Siyasi Ahlak” yasasıdır. CHP’nin TBMM başkanlığına sunduğu konuya ilişkin yasa teklifinin AKP meclis çoğunluğu tarafından gündeme alınmasının engellenmesi de düşündürücüdür. Tüm demokratik ülkelerde var olan ve temiz siyaseti yerleştirmek için zorunlu olan bu yasal düzenleme, yeni dönemde demokrasi güçlerinin gündeminde olmalıdır. Hiç kuşkusuz siyasi alanın yasalarının yenilenmesi kadar, ülkemizde var olan siyasi kültürün de demokratikleşmesi, zaaflarından arındırılmasına öncülük etmek de, demokrasi güçlerine düşmektedir.
Sonuç olarak; gelecek seçimlerin hangi tarihte olacağı belli değil. Bir erken seçim de olabilir. O nedenle içerisinde bulunduğumuz süreçte CHP ve demokrasi güçlerine düşen görev, otoriter tek adam rejiminin yerini alacak olan güçlendirilmiş parlamenter rejimin çerçevesini belirlemek olmalıdır. Bu çerçeveyi belirleyecek olan şey yeni bir anayasa taslağı ve siyasi partiler yasası ile seçim yasasıdır. Bunların ortak iradeyle hazırlanıp, geniş halk kesimleri ile paylaşılması gerekir.
*Ercan KARAKAŞ
SODEV Onursal Başkanı
ercan.karakas@hotmail.com