CHP’nin 35. Kurultayı 16-17 Ocak tarihlerinde gerçekleşti. İki gün süren kurultayda en büyük zaman yine Genel başkan, PM ve Merkez Disiplin Kurulu seçimlerine ayrıldı. Her zaman olduğu gibi seçimler sabahlara kadar sürdü.
Artık bu seçim yönteminin değişmesinin ciddi olarak tartışılması ve birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi elektronik olanaklar kullanılarak yapılması sağlanmalıdır. Bu yöntemi kullanan Batı ülkelerinde elektronik yöntemle seçimler bir saat gibi kısa bir sürede tamamlanmaktadır. Böylece kurultaylarda halkın, partinin meselelerini ele alacak, tartışacak ve yeni kararlar oluşturulacak zamana sahip olunmaktadır.
Son kurultaydan akılda kalan şey, Genel Başkan’ın konuşması, delegeler tarafından ne olduğu tam anlaşılamayan (bu kurultayda ele alınması da zorunlu olmayan) tüzüğün üç maddesinin değiştirilmesi oldu. “PM Raporu üzerine yapılan konuşmalar” genelde PM’nin son üç yıllık çalışmalarını ve seçimin sonuçlarını irdeleyen konuşmalar değildi. Esasen maalesef, PM Raporu da kurultaydan bir gün önce yapılan PM toplantısında tartışma olanağı olmaksızın onaylanmıştı. Tüzük değişikliklerini ve gerekçelerini de delegeler kurultay esnasında öğrenmişti. Oysa kurultayda ele alınacak raporların, tüzük değişiklik önerilerinin vb. hiç değilse 15 gün önce delegelere yazılı olarak gönderilmesi gerekirdi.
Kurultayda divanın bulunduğu platform ile MYK ve PM üyelerinin oturduğu ilk sıra arasında büyük bir alanın niçin boş bırakıldığı ise anlamak mümkün değildi. Bu alanda yüzlerce ilgili ilgisiz kişi sohbet ederek, kulis yaparak, fotoğraf çekerek / çektirerek, Genel Başkan’ın konuşması dahil konuşmaları izlenemez hale getirdi. Divan Başkanı Murat Karayalçın’ın tüm uyarılarına rağmen bu durum pek değişmedi.
Özet olarak bu şekliyle kurultaylar büyük ölçüde ciddi konuların ele alındığı, alternatif görüşlerin ve halkın meselelerinin tartışıldığı platform olmaktan çıkmış durumda. Bu durum çağdaş bir partiye yakışmamaktadır. CHP’nin geçmişteki 6-7 gün süren kurultaylarını ve Avrupa’daki kardeş partilerin kurultaylarını inceleyerek, artık kurultayların bu kaotik ortamına ve verimsizliğine bir son vermek gerekir. CHP’nin çağdaş ve verimli çalışma ortamları yaratmada topluma ve diğer partilere de örnek olması gerekir.
Sol yanı güçlendirme
Divan Başkanı Murat Karayalçın bu göreve seçildikten sonra yaptığı konuşmada önemli bir konunun altını çizdi. CHP’nin sol yanının güçlendirilmesi gerektiğini söyledi. Bu görüşe katılıyorum. Çünkü son yıllarda CHP’nin sol, sosyal demokrat siyasi çizgisi oldukça belirsiz hale geldi. CHP dışından (sağ görüşlerden) adaylara bel bağlanması, “herkes için CHP” sloganı ve sol, sosyal demokrat kimliğin ve örgüt yapısının demokratik ve katılımcı hale getirilmesi konusunda yapılması gereken reformların sürekli olarak ertelenmesi CHP’nin siyasi kimliğinin belirsizleşmesine, en azından tartışma konusu olmasına neden oldu. İdeolojiden, soldan bahsetmek kimilerinin gözünde partinin “büyüme stratejisine” ters bir söylem olarak değerlendirilir oldu. Oysa Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra neo-liberal küreselleşmenin hakim olduğu otuz yıla bakıldığında dünyada var olan sosyo-ekonomik eşitsizliklerin yani sömürünün daha da arttığını, diğer taraftan dünyadaki bölgesel çatışmaların da artarak devam ettiğini gösteriyor.
Bu gelişmeler özgürlük, içerisinde eşitlik ve barış mücadelesini savunan sosyal demokrasiyi olan ihtiyacı gösteriyor.
O nedenle günümüz dünyasında sosyal demokrat iddialı partilerin, solun evrensel değerlerine dayalı bir yenilenmeye ihtiyacı var. Geniş halk kitlelerinin güvenini tekrar kazanmak için bu bir zorunluluktur.
Güçlü bir sol olmadan eşitsizlikler önlenemez, barış sağlanamaz. O nedenle çözüm solda, sosyal demokrasidedir. Elbette sosyal demokrasi tüm insanların özgürleşmesi ve insanca bir yaşama sahip olmaları için mücadele eder. Ama aynı zamanda işçilere, emeği ile geçinenlere, toplumun tüm mağdurlarının sorunlarının çözümüne öncelik verir. Bu önceliği onun liberal ve muhafazakar partilerle farkını ortaya koyan bir olgudur. CHP programlarında da yer aldığı gibi sosyal demokrat partiler emeğin kitle partileridir.
Genelde eğitimli, kentli orta sınıfa mensup seçmenlerin oyunu alan CHP’nin, 1970’li yıllarda olduğu gibi, işçilerin, kent yoksullarının, tarım kesiminin ve gençlerin oyuna da talip olması gerekir. Bunun yolu ise sol, sosyal demokrat çizgiyi ve söylemi belirgin hale getirmekle ve o kesimlerle yoğun diyalog kurmakla ve işbirliğini geliştirmekle mümkündür.
CHP’nin son iki genel seçimde sunduğu seçim bildirgelerinde çalışan insanların, emeklilerin, çiftçilerin, gençlerin, kadınların meselelerine vurgu yapması elbette doğru yolda atılmış önemli bir adımdır. Seçim bildirgesinin toplumsal grupların temsilcilerini dinleyerek bir bakıma onlarla birlikte hazırlanması da geliştirilerek, sistemleştirilerek sürdürülmesi gereken, önemli bir deneyim olmuştur.
Yenilenme kaçınılmazdır
Ancak bu olumlu çalışmanın da tek başına CHP’yi yüzde 25 “oy kapanından” çıkarmaya yetmediği görüldü. O halde şimdi ne yapmalı? CHP’nin yol haritası ne olmalı?
Bize göre her şeyden önce son derece kapsamlı bir yenilenme, yeniden yapılanma çalışması başlatılmalıdır. Bu çalışmanın hedefi; partinin sol, sosyal demokrat kimliğini tartışılmaz biçimde somutlaştırılması, buna bağlı olarak yeni bir “Temel Değerler-İlkeler Programı” yazılması ve de yepyeni bir üye ve örgüt anlayışını yaratmak olmalıdır.
2000’li yıllarda, modaya uyarak neo-liberal rüzgara kapılan ve de 3. Yol diye anılan “sosyal demokrasiyi merkeze çekme hareketi”nden medet uman sosyal demokrat partiler birçok ülkede toplumsal tabanlarından uzaklaştılar. O nedenle bu yanlışlardan ders almış olarak günümüzde yeniden sosyal demokrat çizgiyi hakim kılmaya çalışmaktadırlar. Bu partiler sosyal demokrasinin, özgürlük, eşitlik, dayanışma, emeğin önceliği, barış gibi temel değerlerini yeniden vurgulamakta ve programlarını bu değerlerin rehberliğinde günün koşullarına göre yenilemektedirler. Böylece en geniş anlamıyla çalışan kesimlerin güvenini yeniden kazanmaya çalışmakta ve benzer hedefler için mücadele eden gruplarla ittifaklarını güçlendirmektedirler.
Yaptıkları bir çalışma da örgütsel yapılarını daha katılımcı ve üretken hale getirmek, parti çalışmalarına, sempatizanları katmak yönünde olmaktadır.
CHP’nin yapması gereken de bu olmalıdır. Yani köklü bir biçimde aşağıdan yukarıya yapılacak özgür tartışmalarla, ideolojik-programatik ve örgütsel yenilenmeyi başlatmak olmalıdır.
Unutmayalım, Türkiye ve Dünya uygulamaları bize solun, sosyal demokrasinin başkalarına benzeşerek değil, kendi temel değerlerine, özüne sahip çıkarak büyüdüğünü gösteriyor. O nedenle CHP’nin birinci meselesi ideolojik netliğin sağlanmasıdır. Lider partisi yerine ideoloji, üye ve program partisi olmaktır. Böylesine bir netleşme ve yenilenme CHP’den uzaklaşan kendi sosyolojik tabanının tekrar CHP’ye yönelmesini kolaylaştıracaktır.
Araştırmaların ortaya koyduğu gibi neo-liberal küreselleşmenin ve liberal-muhafazakar politikaların en büyük mağduru emeği ile geçinenler, dar gelirli toplum kesimleri, iş bulamayan gençler, çiftçiler, emekliler olmaktadır. CHP, 70’li ve 80’li yılların sonunda olduğu gibi bu kesimlere öncelik veren, onlarla ve örgütleriyle ittifak içerisinde olan bir parti anlayışını hakim kılmalıdır.
Sonuç olarak; CHP için artık iyi organize edilmiş bir yapısal yenilenme kaçınılmazdır. İdeolojik netlik, programatik ve örgütsel yenilenmeye yönelik bu çalışma, gerçek anlamda bir katılımla, saydam bir biçimde yürütülmelidir.
En az bir yıl olarak planlanması gereken yenilenme çalışması tüm üyelere, sempatizanlara, demokratik örgütlere ve yurttaşlara açık bir biçimde yürütülmeli ve sonrasında üç günlük bir Program – Örgütsel Yenilenme (Tüzük) Kurultayı ile sonuçlanmalıdır.
*Ercan Karakaş,
CHP Genel Başkan Yardımcısı
ercan.karakas@hotmail.com