Yargı 17 Aralık’ta Türkiye’de bugüne kadar görülmeyen boyutta bir yolsuzluk olayını gün yüzüne çıkarttı. Dört bakan on gün direndikten sonra istifa etmek zorunda kaldı.
Artık her gün yeni bir yolsuzluk “tapesi” ortaya çıkıyor. Bunlardan birisi de başbakanla oğlu arasında geçen evdeki paraların sıfırlanması ile ilgili.
Başbakanın rüşvet ve yolsuzluk olaylarının soruşturulmasının engellenmesine yönelik olarak uygulanmaya koyduğu hukuk dışı düzenlemeler, rejim krizine neden olmuş bulunuyor.
Yasaklarla, yolsuzluklarla mücadele ve demokrasi vaadiyle işbaşına gelen AKP Hükümeti’nin böyle bir niyetinin olmadığı, 17 Aralık’tan sonra daha açık hale geldi. Geçmişte hükümetten umutlu olduğunu söyleyen ve destek veren kimi kesimler de gerçeği görmeye başladılar. Hükümetin “ileri demokrasi” vaadinin iç ve dış kamuoyunu aldatmaya yönelik bir retorikten ibaret olduğu artık gün gibi ortada.
AKP’nin “demokrasi” diye bir sorunu var mı?
AKP’nin “demokrasi” diye bir meselesi olsaydı milyonlarca dolarlık yolsuzluk soruşturmalarını engellemek yerine Hükümetin istifasından yana tavır koyardı. Çünkü yolsuzluk ve kayırmacılık demokrasinin en büyük düşmanıdır. O nedenle demokratik rejimlerde buna bulaştığı konusunda deliller ortaya çıktığında başbakanlar ve bakanlar görevlerine devam edemezler. Demokratik dünyada bunun yüzlerce örneği bulunmaktadır.
Başbakan bu örnekleri takip edecek yerde, suçluluğun telaşıyla yolsuzluk soruşturmalarını -Deniz Feneri soruşturmasında olduğu gibi- kapatmaya çalışıyor. Bunun için, soruşturmayı yürüten savcıları, yargıçları ve emniyet mensuplarını oradan oraya sürüyor; yerlerine ise Hükümete yakın olanları getiriyor. AKP Hükümeti bununla da yetinmiyor, HSYK, MİT ve İnternet yasalarına da müdahale ediyor. Bu türden antidemokratik müdahaleler, Hükümetin artık oyunu demokrasi kuralları içinde oynamaktan tamamen vazgeçtiğini gösteriyor. Yaşanan şey, “hukuk devletinin katliamıdır.”
HSYK’ya Cumhurbaşkanı Gül tarafından atanan Prof. Dr. Bülent Çiçekçi yeni HSYK yasasının tehlikesine şöyle işaret ediyor: “Bu yasayla HSYK üyeleri bakanın memuru oluyor. Çoğulcu yapı yerine çoğunlukçu yapı kuruluyor. Adalet bakanı özel yetkili bakan, kurul ona bağlı genel müdürlük oluyor. Yani kuvvetler ayrılığına ve hukuk devletine, dolayısıyla demokrasiye elveda deniyor.”
Fütursuzca baskı rejimine geçiliyor
Durum gerçekten de böyle ve son derece vahim. Başbakan artık medyaya doğrudan müdahale ediyor. Hükümet karşıtı en küçük bir gösteriyi bile gaddarca bastırıyor. Gezi gibi kentliye ait parkları ve meydanları halka kapatıyor. Hükümetin politikalarının yanlışlığını söyleyen işverenlere baskı yapıyor. Öğretim üyelerinin olan biten hakkında görüş açıklamalarını yasaklıyor. Yolsuzlukları unutturma yolunda halkı bölmek ve kutuplaştırmak için olmadık yalanlara başvuruyor.
Başbakan ve Hükümet artık şeklen de olsa demokrasinin ilkelerine aldırmıyor, tek adama bağlı otoriter bir rejimi inşa ediyor. Türkiye ve insanımız, bunca tecrübeden ve acıdan sonra antidemokratik, baskıcı tek adam rejimini kabul etmeyecektir.
Ülkemizin sosyal, ekonomik, hukuksal, kültürel sorunlarının sağlıklı çözümü için ihtiyacımız olan şey; daha çok özgürlük, daha çok demokrasi, hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargıdır. Türkiye demokrasi güçleri bu hedefler için işbirliği yapmalıdır. Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri AKP hükümetinin yarattığı rejim krizinden kurtulmak için bir fırsattır.
*Ercan Karakaş, CHP PM Üyesi,
ercan.karakas@hotmail.com