Ülkemizin ve halkımızın geleceği için son derece önemli olan Cumhurbaşkanlığı seçimi 28 Mayıs’ta tamamlandı. Maalesef Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı oldu. CHP’nin öncülüğünde kurulan Millet İttifakı’nın ortak adayı olan Genel Başkan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ise tüm gayretlerine rağmen umduğumuz sonuca ulaşamayarak seçimi kaybetti.
Milletvekili seçiminde ise AKP oy kaybına rağmen yine birinci parti oldu. Oyların belli bölümü ittifak partilerine gittiği için CHP parlamentoda ikinci parti oldu. Artık TBMM’de beş partinin grubu olacak.
Şimdi yapılması gereken şey, ittifakın seçime ilişkin politikalarının gözden geçirilmesi, eksiklerin ve yanlışların ortaya konulması ve bunlardan ders çıkartılması olmalıdır. Hiç kuşkusuz ittifaka öncülük eden ana muhalefet partisi konumundaki partimiz CHP, seçim sürecinde yaşanan tüm olumsuzlukların yanı sıra partinin oylarının neden yıllardır %30’ların üzerine çıkamadığını geniş bir tartışmayla ortaya koymalıdır.
Mesele yalnızca seçim kazanamayan yönetimin görevlerine son verilmesi ile sınırlı değildir. Önemli olan, partinin ve çalışmalarının a’dan z’ye gözden geçirilmesi, yanlışların ve eksiklerin saptanması ve bu çerçevede partinin yenilenmesidir.
Yenilenmeden neyi kastettiğimi ve yenilenme yöntemini, “çatı aday” ile girdiğimiz 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimini kaybettikten sonraki günlerde yaptığım yazılı bir açıklamayla kamuoyuyla paylaşmıştım. 13.08.2014’de yaptığım ve bugün için de aynen geçerliliğini koruyan açıklamamı aşağıda okuyucularımızın ilgisine sunuyorum.
“Cumhurbaşkanı seçiminde CHP olarak umulan sonuca ulaşamadık. Çatı adayı stratejisi bekleneni vermedi. Elbette bu sonucun birçok nedeni bulunmaktadır. Bu durum karşısında çağdaş sol, sosyal demokrat iddialı bir partinin yapacağı şey başarısızlığın nedenlerini soğukkanlı bir şekilde tartışmaktır.
Çağdaş sol partiler eleştiri ve öz-eleştiri mekanizmasını bir zaaf olarak değil, yapılan yanlışlardan ders çıkartmanın ve ileriye doğru atılım yapmanın gereği olarak kabul ederler.
2015 seçimlerine güçlü bir şekilde gidebilmek için CHP’de de yapılması gereken bu olmalıdır. Bunun için parti organları, başta kurultay ve parti meclisi olmak üzere artık biçimsel ve “iç dökme” toplantıları olmaktan çıkarılmalıdır. Bu organlar farklı önerilerin, stratejilerin derinlemesine tartışıldığı ve somut kararlar üreten organlar haline dönüştürülmelidir.
CHP’nin her şeyden önce ideolojisini, temel değer ve ilkelerini netleştirmesi; sağ, muhafazakar ve liberal anlayışlardan farkını net olarak ortaya koyması gerekir. Aynı şekilde örgüt yapısını, organlarının işleyişini ve adayların belirlenmesini de çağdaş solun demokratik anlayışına uygun şekilde yeniden yapılandırmalıdır. CHP bir üye ve program partisi haline dönüştürülmelidir. İdeoloji, söylem ve kadro bütünlüğü sağlanmalıdır.
Bunların yapılması halinde CHP’nin sosyal demokrat siyasal kimliği güçlenecek, hangi hedefler için mücadele ettiği somutlaşmış olacaktır. Başta çalışanlar olmak üzere, tüm mağdur toplumsal kesimlerin desteği CHP’nin bu yeniden yapılanması ile yakından ilgilidir.
Böylesine köklü bir yenilenmenin, olağanüstü kurultayda gerçekleşmesi mümkün değildir. Onun yerine yenilenmenin katılımcı ve demokratik bir anlayışla tabandan tavana doğru yapılması gerekir. Bu nedenle, cumhurbaşkanı seçimi nedeniyle ertelenen olağan kurultay takviminin, gözden geçirilerek Eylül ayında başlatılması yenilenme için önemli bir adım olacaktır.”
Umarım bu kez bu adımlar atılır ve partimiz CHP, bir ivme yakalayarak yükselişe geçer ve otoriter tek adam rejimini sonlandırır.
Yazımın sonuna gelirken, seçim sonuçlarının yurtdışı oylarına bağlanmasına ilişkin özellikle muhalif kamuoyunda yapılan ve dezenformasyon içeren yorumlara ilişkin, kurucusu olduğum ve 4 dönem genel başkanlık görevini yürüttüğüm, Almanya merkezli Sosyal Demokrat Halk Dernekleri Federasyonu (HDF)’nin yaptığı önemli ve aydınlatıcı açıklamayı da kamuoyuyla ve okuyucularımızla paylaşmak isterim.
Muhalefetin seçim fiyaskosu, yurtdışı oylarıyla örtülemez
Bir süredir muhalif kamuoyunda seçimin kaybedilmesinin şaşkınlığı ile yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının oy tercihleriyle ilgili bir karalama kampanyası devam ediyor. Seçimin kaybedilmesinin asıl sorumluları ise bir özeleştiri yapmayarak, bilerek ya da bilmeyerek bu dezenformasyonu besliyorlar. Özellikle CHP Genel Merkezinden bir açıklama gelmemesi nedeniyle, Avrupa’da yaşayan Türk Sosyal Demokratlar (HDF) olarak bazı rakamları kamuoyu ile paylaşmak ihtiyacı duyuyoruz.
- Muhalefetin adayı Kılıçdaroğlu, yurtiçi sandıklarda rakibinden 1.962.502 oy geride kalmıştır. Yurtdışında geçerli oy sayısı ise gümrük dahil 1.920.757’dir. Bu demek oluyor ki, yurtdışındaki bütün geçerli oylar Kılıçdaroğlu’na verilmiş olsaydı dahi, yurtiçindeki farkı kapatmaya yetmiyordu.
- Bütün yurtdışı sandıklardaki toplam fark, gümrük dahil 367.363’tür. Diğer yandan örneğin sadece tek bir ilde, Kayseri’de bile iktidar muhalefetin 318.795 oy önündedir. Altılı Masa eşbaşkanlarından birinin iddialı olduğu Konya’da ise fark 635.316’dır. Sadece iki ildeki fark bile toplam yurtdışındaki farkın 2,5 katından fazladır.
- Seçim sonuçları üzerine fırtınalar koparılan Almanya’daki oy farkı ise 260.973’tür. Bu rakam da bir önceki örnekte bahsettiğimiz Kayseri ilindeki farkın yaklaşık 60 bin oy altındadır.
Sadece bu birkaç rakam dahi, seçim mağlubiyetini örtme çabalarının, “gurbetçileri” günah keçisi yapma niyetinin ne kadar boş iddialara dayandığını gösteriyor. Yıllarca anayasal bir yurttaşlık kazanım olan, yurtdışında oy kullanma hakkı için mücadele etmiş, Türk Sosyal Demokratlar (HDF) olarak, yurttaşların seçme-seçilme özgürlüğünü dahi tartışmaya açan bu dezenformasyona, müsaade etmeyeceğimizi kamuoyuna bildiriyoruz ve muhalif liderlere de bu konuda hassasiyet göstermeleri çağrısı yapıyoruz.
HDF Genel Yönetim Kurulu
HDF Yönetim Kurulu’nun bu açıklamasının da gösterdiği gibi, yurtdışındaki yurttaşlarımızın bulundukları yerlerden oy kullanmaları ile ilgili zorluklar tam olarak bilinmiyor. O nedenle bazı kesimler yurtdışındaki yurttaşlarımızın oy kullanmalarına bile karşı çıkmaktalar. 2014 yılından bu yana tüm seçimlerde CHP temsilcisi olarak başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde görev yaptım. Gelecek yazımızda bu konuyu tüm yönleriyle ele almak istiyorum.