Dergimizin geçen sayısında, Avrupa sosyal demokrat partilerinin içerisinde bulundukları krizi ve krizin nedenlerini ele almıştım. İrdelememin sonunda da çeşitli sosyal demokrasi forumlarınca ortaya konulan çözüm önerilerini paylaşmış ve üzerinde uzlaşılan 15 önerinin gelişmekte olan ülkelerin sosyal demokrat partiler için de yol gösterici olduğunu belirtmiştim.
Ülkemizin giderek tahammül edilemez hale gelen sorunlarının çözümü için bu konuların ciddi biçimde tartışılması, Türkiye’nin yeniden demokrasi rayına girmesine yönelik dinamik bir program oluşturulmasına yardımcı olacaktır.
Neoliberal modeli aşmak
Her şeyden önce başarı için, sosyal demokrat solun neoliberal politikalardan ve küreselleşme anlayışından tamamen uzak durması gerekmektedir. Çünkü sosyal demokrasinin yaşadığı krizin asıl nedeni, Avrupa’da çok sayıda sosyal demokrat partinin neoliberal rüzgara kapılmış olmasıyla ilgili. Bu saptamayı bizzat bu partilerin özeleştiriden çekinmeyen yöneticileri yaptılar. Artık çözümün; “sağın ve solun” ötesinde olmadığı, sosyal demokrasinin kendi değer ve hedeflerine kararlılıkla sahip çıkmasında ve emek kesimleriyle ve toplumun tüm mağdurlarıyla bütünleşmesinde olduğu anlaşılmaya başlandı.
Neoliberal ekonomik modelin ve küreselleşme anlayışının aşılmasının ilk koşulu, her şeyden önce ideolojiler çağının bittiği safsatasına kararlılıkla karşı çıkılmasıdır. Unutulmasın, neoliberalizm de bir ideolojidir. Dolayısıyla “sağ sol farkı kalmadı” söylemi bir aldatmacadır. Günümüzde bu söylem ve kimi sosyal demokrat siyasetçilerin ve partilerin adeta bu söylemi doğrular biçimde “mesele fareyi yakalamak” şeklindeki yaklaşımları ırkçı sağ popülist partilere yaramaktadır.
Artık bu söylemlerden ve siyaseti bir beceri üstünlüğü olarak göstermekten vazgeçilmeli. Solun, sosyal demokrasinin özgürlük, eşitlik, dayanışma, demokrasi, barış, laiklik, kadın–erkek eşitliği ve çevrenin korunması gibi ilkelerine kararlılıkla sahip çıkılmalıdır. Bunu yapan partilerin neoliberal hegemonyayı kırmakta başarılı olduğu gün gibi ortadadır. Birleşik Krallık’ta işçi partisinin yeni lideri Jeremy Corbyn, İspanya’da Podemos, Yunanistan’da Syriza’nın yakaladığı ivme bunu gösteriyor.
Ülkemize gelecek olursak, Türkiye son yılların en büyük ekonomik, sosyal ve siyasi krizini yaşıyor. 2002’den bu yana iktidarda olan AKP üretim ekonomisini rant ekonomisine dönüştürdü; “özelleştirme” adı altında ulusal varlıklar talan edildi; gelir bölüşümü iyice bozuldu. Talan ve kayırmacılık inanılmaz boyutlara ulaştı.
Diğer yandan, AKP iktidarına kadar “eksik-noksan” da olsa var olan özgürlükler, hukuk devleti, ifade ve basın özgürlükleri, kuvvetler ayrılığı, örgütlenme hakkı yok edildi. “İki üç ay sürer” dedikleri OHAL şartlarında seçimler yapılıyor. 16 Nisan Referandumunda olduğu gibi YSK yasayı yok sayıyor. Yeni yasayla seçim güvenliği tamamen yok edilmek isteniyor. Yargıçlar AYM’nin kararlarını uygulamıyor. Kısacası parlamenter demokratik rejimin yerini tek adama bağlı otoriter rejim alıyor.
CHP’ye düşen görevler
Bu gidişe son verilmesi başta ana muhalefet partisi konumundaki Sosyal Demokrat CHP’ye ve diğer sol unsurlara düşüyor. Elbette insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, laikliği, çoğulcu demokrasiyi savunan tüm kuruluşlara ve 16 Nisan Referandumunda otoriter rejime ”hayır” diyen tüm yurttaşlara da görev düşüyor.
CHP’nin güçlü bir odak olabilmesi için sosyal demokrat ideolojiye ve onun değerlerine daha sıkı sarılması gerekiyor. Aynı şekilde cumhurbaşkanı seçimindeki yanlış stratejiden ve yaşanan olumsuzluklardan ders alınması gerekiyor.
Bu konuların kurultayda açıkça tartışılmamış olmasını da, bir eksiklik olarak not etmek gerekiyor. Çünkü yanlışları tartışmamak, onlardan gerekli dersleri çıkartmamak demokratik bir partinin kendi eliyle kendi gelişmesine engel olması demektir.
CHP’nin, demokrasinin AKP ve MHP eliyle yok edilmesini engellemek için daha atak olması ve çok yönlü bir mücadele yürütmesi gerekir. TBMM’nin tamamen yetkisiz hale getirildiği ortadadır. O nedenle mücadelenin ağırlığının parlamento dışında düzenlenecek etkinliklere verilmesi yerinde olacaktır. Adalet yürüyüşü bu konuda iyi bir örnektir. Bu anlayışla örneğin, TBMM Grup toplantıları bundan böyle -en azından seçimlere kadar- her salı günü başka bir ilde yapılabilir. Bu vesileyle, demokrasiye dönüş konusunda yurttaşlarla karşılıklı bilgi alışverişinde bulunulması, kamuoyunun harekete geçirilmesine katkı sağlayabilir. Ayrıca tüm ilçelerde “parlamenter demokrasiye dönüş ve adil seçim” etkinlikleri düzenlenmeli, il ve ilçe örgütleri bu etkinlikleri mahalle ve köylere kadar taşımalıdır. Özetle CHP, Kasım 2019’a kadar sürekli hareket halinde olmalıdır.
Diğer önemli bir husus da CHP’nin belediye başkan adaylarının, cumhurbaşkanı adayının ve milletvekili adaylarının, CHP üyelerinin yanı sıra 16 Nisan Referandumunda tek adam rejimine “hayır” diyen yurttaşların katılımına açık olarak –bu kez seçimlere 6 ay kala- yapılması, geniş seçmen kesimlerini de harekete geçirecek ve CHP adaylarının şansını arttıracaktır.
Tabii bu kez cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda geçen seçimde düşülen yanlışa düşülmemesi gerekir. Yani ilk turda herhangi bir ittifak arayışından uzak durmak gerekir. İki turlu seçimin mantığı, ilk turda demokratik rejimi savunan tüm partilerin kendi adayları ile seçime girmeleridir. Böylece, ikinci turda demokrasiye dönüşü savunan adayın Erdoğan karşısında seçimi kazanması mümkün olacaktır.
Bu durumda CHP’nin özgürlük, eşitlik, dayanışma, demokrasi, laiklik, hukuk devleti, barış gibi değerlere bağlılığı kamuoyunca yakından bilinen ve siyaseti aynı zamanda bir diyalog ve müzakere olarak içselleştiren bir aday çıkartması onun ikinci turdaki şansını yükseltecektir.
Ayrıca, 16 Nisan Referandumunda “hayır” diyen gençlere ve kadınlara yönelik olarak umut ve heyecan veren program ve söylemlere özel önem verilmesi ve de kampanya boyunca toplumsal örgütlenmelerle birlikte çalışılması için gerekli mekanizmaların kurulması, demokrasi safını güçlendirecektir. Diğer bir husus da, seçim güvenliği için bilgilendirme ve eğitim çalışmasının tüm gönüllülere açık olarak hemen başlatılmasıdır. Çünkü anti demokratik seçim yasası bu çalışmayı daha da önemli kılmaktadır.
Diğer yandan CHP, -seçim döneminde de- sosyoekonomik alandaki çıkmazları yani işsizliği, gelir bölüşümündeki adaletsizliği, yağmacılığı, kayırmacılığı, vergi sistemindeki adaletsizliği, iyi eğitimin ve sağlığın paraya bağlı hale getirilmiş olmasını, giderek artan yolsuzluğu ve bunlara karşı sosyal demokrat çözümleri anlatmaya yoğun biçimde devam etmeli.
Geri getirilecek demokratik devletin bundan sonra aynı zamanda bir sosyal devlet olacağını vurgulamaya da önem vermelidir. Bu anlatımlar, geçim sıkıntısı içerisinde olan milyonlarca insanımızın demokrasi safına kazanılmasına hiç kuşkusuz katkı sağlayacaktır.
*Ercan KARAKAŞ
SODEV Onursal Başkanı
ercan.karakas@hotmail.com