Her kültürden, sınıftan, kimlikten insanın bir arada yaşadığı, durmadan değişen ve dönüşen fakat yine de bir biçimde müşterek bir yaşantının sürdürüldüğü bu coğrafyada; insanların kendilerini temsil edecek devlet yöneticilerini seçmelerinin yanı sıra kent yaşamının karar mekanizmalarında da var olmaları gerekmektedir.
Kent ve insan
Sosyoekonomik ve kültürel bağlamlarda farklılıkların mekanı olarak tanımlanan kentlerde insanın, temel haklarına erişmesinin yanı sıra bireysel ve toplumsal bilincinin gelişmesi ve dönüşmesi için de kamusal ve özel hayatta karar alma mekanizmalarına dahil olması önemlidir. Kentler, mekansal niteliklerinin dışında çeşitli özelliklere ve kimliklere sahip kişilerin, birlikte yaşadığı, farklı ilişkilenmeler oluşturarak farklı kültürlere temaslarda bulundukları, değer ve normlar geliştirdikleri alanlardır.
Kültürel farklılıklarla etkileşim halinde yaşam sürdürdüğü bu kozmopolit coğrafyada siyasal iktidarın başarışı, kapsayıcı olmasıyla doğru bir orantı içindedir. Demokratik toplumlarda halkın egemenliğini temsil etmesi göreviyle ve halk tarafından meşruiyeti teslim edilen iktidarın, yönetim mekanizmalarını halkın istekleri doğrultusunda ve hiçbir kesimi dışarıda bırakmayacak biçimde gerçekleştirmesi gereklidir. Bu denge bozulduğunda toplum, güç unsurlarına karşı direnç göstermek ve taleplerinin karşılanması konusunda söz üretmek için hak arayışına yönelik faaliyetler gerçekleştirebilir. Türkiye’de geçmişten günümüze dek yaşanan toplumsal hareketliliklerin altında yatan nedenlere bakıldığında, halkın iktidarın mevcut matrisinden memnun olmaması ve karar alma mekanizmalarında aidiyet duygularından yoksun kalmasıyla ilişkili olduğu görülmektedir. Nitekim Gezi Parkı Direnişi tam da bu biçimde ortaya çıkmış ve halk, karşısında durduğu duruma tepki göstererek karar alma mekanizmalarına yeniden dahil olmayı talep etmiştir.
Toplumda kadın
“Toplumsal hareketlerin oluşumları, beşeri yapısı ve talepleri tarihsel olarak değişir ve evrimleşir” (Tilly, 2022, s. 87). Fakat halkın, iktidarın baskıcı politikalarına karşı içinde yaşadığı toplumsal dinamikleri savunması ve mevcut politikaya karşı duruş sergilemesi de olağandır. İktidar var oldukça eleştirel yaklaşıma dayalı toplumsal hareketler de var olacaktır ve olmalıdır. Günümüzde, iktidarın yönetim metotlarına ve kendi varoluşuna yönelik kararlara eleştirel bakışla hak temelli mücadele veren feminist hareketin talepleri vardır. Bunlar, toplumsal olanı yeniden inşa etmeleri ve mevcut normları yıkarak kapsayıcı bir toplumsal hayat önermeleri bakımından üzerine düşünülmesi gereken taleplerdir. Feministler; toplumsal cinsiyet kalıplarının bırakılması, cinsiyet eşitsizliğinin önlenmesi, eğitimde fırsat eşitliği, eşit işe eşit ücret, eril şiddetle etkin mücadele, İstanbul Sözleşmesi ilkelerinin ve 6284’ün uygulanması gibi taleplerle Türkiye’nin yeniden inşa sürecinde etkin rol oynamaya talip görünmektedir.
Kadın hareketinin bu coğrafyalardaki toplumsal etkisini geçmişte de görmek mümkündür. Kadın hareketinin Türkiye siyaseti içerisindeki etkisini, iktidarın kadın haklarına yönelik kararlarına bakarak görebiliriz. Osmanlı döneminde kadınların toplumsal hayata katılım talepleri, mimari alanda verdikleri görünmez katkılar, başta tekstil olmak üzere ekonomiye dahil olma girişimleri başlangıçta büyük yasaklarla engellenmiştir. Ancak kadınlara nerede nasıl davranmaları gerektiğine dair devlet eliyle fermanlar yazılmış olsa da, sonrasında modernleşme süreciyle birlikte kadınların eğitime ve üretime katılmaları sonuçta gerçeğe dönüşmüştür.
Türkiye’de kadın hareketleri
Kadınların çeşitli vakıflar ve dernekler açması, Türkiye’de kadın hareketinin başlangıcı olarak kabul edilir. Bu mekanlar, kadınların bir araya gelip tartışabilecekleri ve hak alanlarında kararlar alabilecekleri alanlar oluşturmuştur. Kadınlar bu vakıflar vasıtasıyla dönem iktidarının temsilcileriyle bir araya gelerek lobicilik faaliyetleri yürütmüşlerdir. Bu çabalar boşanma hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı gibi ikinci dalga feminizmin temel ilkeleri olan eşitlenme çabalarından sonuç almalarını da beraberinde getirmiştir (Arat, 2016: 416-418). Bir yandan bu vakıflar aracılığıyla sosyal sorumluluk projesi olarak kız çocuklarının okumasına katkı sağlayan feminist kadınlar, bir yandan da eril iktidarının kurallarıyla bu iktidarda kendilerine bir alan açabilmek için mücadele etmişlerdir. Nitekim Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının dünyanın birçok gelişmiş ülkesine göre daha erken bir dönemde tanınması da bu mücadelenin bir sonucu olarak kazanılmıştır.
Kadınların karar alma mekanizmalarına dahil olma mücadelesinin somut örneklerinden biri olarak da, geçtiğimiz seçimde kadın muhtar adaylarının sayısındaki ciddi artışa bakabiliriz. Türkiye’nin yeniden inşa sürecinde adalete ve özgürlüğe ulaşma yolunda kadınların mahalle ve köy yönetimine dahil olma talebi tesadüf değildir. Sosyal hayattan uzağa itilmiş, belli başlı iş kollarına mahkum edilmiş ve evlere kapatılmış kadınların özgürleşmek için yönetime kendi kaderlerini tayin edebilecekleri mahallelerden başlayarak katılmaları, hareketin ne kadar doğru adımlarla ilerlediğini göstermektedir. Günümüzde ise erkeklerle özdeşleştirilen itfaiyecilik, vatmanlık, otobüs şoförlüğü gibi mesleklerin kadınlar tarafından icra ediliyor olması, toplumsal dönüşümün ön belirtilerini oluşturmaktadır.
Feminist hareket ve diğer tüm toplumsal hareketlerin mücadelesini verdiği toplumsal dönüşümler, tarihin pek çok döneminde görülmüştür. Tarihten ders çıkarmak bağlamında bu toplumsal değişim ve dönüşümlerin kalıcı ve sürdürülebilir olmasını sağlamak, en az toplumsal hareketlilik ve mücadele biçimleri kadar önemlidir. Bu bağlamda, genellikle iktidarın ideolojisine göre şekillenmeye eğilimli eğitim sisteminin demokratik ilkeler doğrultusunda düzenlenmesi; fırsat eşitliği ilkesi uyarınca her bir eğitim kurumunun belirli standartlarda tutulması gereklidir.
İktidar ve öteki arasındaki bu mücadele, demokratik katılımın sağlandığı ve herkesin eşit söz hakkına sahip olduğu alanlarda gerçekleştirildiğinde, bilinç yükseltici olur. Farklılıklarla bir arada olmak ve onlardan avantaj üretmek, o toplumu her zaman adil ve ilerici kılar. Toplumsal barış da ancak bu koşullarda sağlanabilir.
Kaynakça
Arat, Y. (2016). “Çekişme ve İşbirliği: Türkiye’de Kadınların Güçlenme Mücadeleleri”. Kasaba, R. (Ed.). Türkiye Tarihi
Modern Dünyada Türkiye – 1839·2010 – Cilt 4 (sf. 415-447). İstanbul: Kitap Yayınevi. Donovan, J. (2014). Feminist Düşünce. (Çev: Bora, A., Gevrek, M. A. ve Sayılan, F.). İstanbul: İletişim