Emre Özdemir – Dış Politikanın Manipülasyonu: AKP İçin Seçim Önceliği

Konda, Mayıs 2017’de, kapsamlı kamuoyu araştırma sonuçlarının analiz edildiği üç rapor yayımladı. Bunlardan “Yeni Türkiye’nin Yurttaşları: 15 Temmuz Darbe Girişimi Sonrası Siyasi Tutumlar, Değerler ve Duygular” ile “İktidara Taraf Olmak: Mitler, Komplolar ve Spekülasyonlar” başlıklı iki rapor son dönem “Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Dış Politikası”nın yapılış şekline ışık tutmakta.

Bu muteber kamuoyu araştırmalarını, birebir mülakatlara da yer verilen ilgili raporları sayesinde dış politika açısından şu şekilde özetlemek mümkün:

. Araştırma katılımcılarına ülkenin en önemli sorunu sorulduğunda, ilk sırayı ekonomi (hayat pahalılığı, enflasyon, işsizlik vb.) ikinci sırayı ise güvenlik alıyor (kişisel güvenlik değil ülke güvenliği)

. Katılımcılardan AKP’ye oy verdiklerini belirtenlere, AKP iktidarının bu sorunların çözümüne dair kabiliyetine inanç ve umutları sorulduğunda, yanıt olumsuz oluyor (15 yıldır iktidarda olmasına rağmen bu meselelerde iyileşme bile olmadığının bilinci ile)

. Takiben bu durumda oy vermeye devam etmelerinin gerekçesi sorulduğunda ise, cevaplar daha çok şu şekilde toplanıyor: “Erdoğan / Güçlü lider / Tek parti iktidarı olmasa dış güçler bizi bölüp parçalarlar…”

***

Uluslararası ilişkiler disiplini / dış politika; siyaset, tarih, coğrafya, sosyoloji, dünya algısı ve bireysel tecrübe vb. bileşenler gerektirdiğinden gerçek uzmanı az, ahkam keseni çok olan bir bilim dalıdır.

Bu nedenledir ki, ortalama bir seçmenin dış politikadaki gelişmeleri tek başına anlaması da kolay olmadığından dış politika gelişmeleri spekülasyona ve dahi komplo teorilerine çok açıktır. AKP iktidarı da bu durumu bazen gerçekten farkında bile olamadan -dış politika cehaletinin bir tezahürü olarak- tecrübe etmiş, bazen de kamuoyu yaratmak ya da gündemi değiştirmek amacıyla uluslararası gelişmeleri kasıtlı olarak manipüle etmiştir.

Bir “seçkin” uğraşı olan dış politika, AKP tarafından kitleleri istenildiği gibi yönlendirmede kullanılmakta ve bu sayede iç politika şekillendirilebilmektedir.

Muhtarlar toplantısında, bir ilçe kongresinde veya hububatçılar birliği yıllık genel kurulunda “Eyyy!” diye başlayan ve arkasından bir ülke, ülke lideri, uluslararası örgüt ya da kredi derecelendirme kuruluşu adının geldiği konuşmalar uluslararası alanda ülkemize itibar kaybettirmekte. Ancak, -yukarıda bahsini ettiğimiz araştırmanın sonuçlarına baktığımızda- söyleyenine oy kazandırmaktadır…

Türkiye’nin yapısal hiçbir sorununu çözemediği gibi sorun sayısını arttıran, yeni sorunlar yaşanmasına sebep olan ve en önemlisi toplumun yarısından fazlasını ötekileştirip kutuplaşma yaşanmasını arzulayan AKP iktidarı, yönetimsel beceriksizliği ve adamsendeciliğini dış politika manipülasyonu ile kapatmaya çalışmaktadır.

Plansız dış politika yönetiminin ülkemizin uluslararası alandaki güç ve itibar kaybından maada gündelik hayata da olumsuz tesirleri olmaktadır. Bu yanlışlar yüzünden Antalya’da veya Sultanahmet’te kaç turizm ve -taşımacılık, hizmet, inşaat gibi- ilintili sektördeki firmanın iflas ettiğini, kaç kişinin işsiz kaldığını, bu durumun aile hayatlarını nasıl olumsuz etkilediğini veya kaç tarım işçisinin gelir kaybına uğradığını sanırız anlatmaya gerek yoktur.  Bu yanlış dış politika manevraları, yukarıda değinilen –ekonomi ve güvenlik gibi- en önemli iki sorundaki riskleri arttırmasına rağmen, kamuoyunun önemli bir kısmınca “Ülkemizin toprak bütünlüğüne yapılan saldırıların savuşturulması” olarak algılanabilmektedir.

Dış politika zafiyetleri…

“… İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız…”ı söyleten veya “… Ortadoğu’da bizden habersiz yaprak bile kıpırdamaz…” hülyası içerisinde “… Bu asrın ilk çeyreğinde Ortadoğu bölgesinin en stratejik kuşaklarını kaybeden, ikinci ve üçüncü çeyrekte bölge ile genelde bir yabancılaşma süreci yaşayan, dördüncü çeyrekte ise tekrar yöneldiği bölgede inişli çıkışlı ilişkiler zinciri geliştiren Türkiye bölge ile olan ilişkilerini yeniden ve köklü bir şekilde değerlendirmek zorundadır” diyen Davutoğlu artık yok… Ancak dış politika bilgisi son derece sınırlı bir cenah içinde  uluslararası ilişkilerden ve dış politikadan anlıyor gözükerek yükselen hayalci kişiliğinin Ortadoğu başta olmak üzere dış politikamızda bizi getirdiği durum ortada.

Henüz daha iktidarının başında 1 Mart tezkeresini geçiremeyince Abdullah Gül’ün “Aslında bu da iyi oldu, Avrupa ile ilişkilerimiz gelişti” demeci, AKP’nin vizyona ve uzun vadeli planlara göre değil, tesadüflere göre dış politika yapıcılığının ilk dışavurumuydu.

Ortadoğu’da önce otoriter rejimlerin yanında saf tutup, Arap sokaklarını o şekilde fethedeceğini öngören “Stratejik Derinlik”, bugün vatandaşlarımızın Mısır vizesi alamamasına sebep olmaktadır… Bu vizyondur ki Erdoğan’a, Kaddafi’nin katılmaya tenezzül dahi etmediği ödül töreninde Kaddafi Uluslararası İnsan Hakları Ödülü’nü son kez alan kişi olma sıfatını sağlamıştır(!). Devamlı değişebilen ve zikzaklar çizen politikalar sebebiyle Türkiye’nin güvenilirliği ve öngörülebilirliği ciddi şekilde zedelenmiştir.

Suriye’nin büyük ölçekli oyuncuların güç mücadele alanı olacağını kestiremeyen AKP, Suriye’deki istikrarsızlığın ülkemize sirayet etmesine neden olmuş; terör eylemlerinde yüzlerce vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.

AKP, “Bir millet, iki devlet” dediğimiz Azerbaycan’la bile ilişkilerimizin 2009’da -süreci çok amatörce yönetilen Ermenistan’la sınır açma girişimleri sebebiyle- güvensizleşmesine neden olmuş; Azerbaycan halkının kendisine model edindiği Türkiye, bu yaptırımlar sebebiyle Azerbaycan yönetimini yeniden kazanmak için pek çok yol denemek zorunda kalmıştır.

AKP iktidarı, yıllar boyu devletin kaynaklarını, diplomatlarını, özerk havayolunu FETÖ’nün dünyada yayılması için kullanmış ve büyükelçilere FETÖ’nün iş takipçiliğini yaptırmıştır. Şimdi, sadece 3-5 yıl sonra oralarda okulların kapanması için aynı devlet adamlarına veya bürokratlara tam tersini söylüyor olmak ise Asya ve Afrika ülkelerinin de ülkemizin dış politika duruşuna anlam verememesine neden olmuştur.

Ne yapmalı?

Burada sadece birkaçına değindiğimiz yapısal dış politika hata ve zafiyetlerine ek olarak ülkemizi, Birleşmiş Millet Kalkınma Programı İnsani Gelişme Endeksi’nde gerileten, Basın Özgürlüğü Endeksi’nde son sıralara indiren, kurucusu olduğu Avrupa Konseyi tarafından izlemeye aldıran, seçimlerin şaibeli olduğu uluslararası kamuoyunca konuşulan bir ülke hale getiren bir yönetimin “en başarısız olduğu alan dış politika” iken dış politikayı manipülasyonu sayesinde ekonomi ve güvenlik sorunlarını kamufle edebilmeyi başarması, tüm gerçek dış politika çevrelerine görevler yüklemektedir.

Buradaki en önemli görev; kamuoyunun anlayacağı bir dilde Türkiye’nin aslında böyle dik ve sivri – ancak içi boş- bir dil yerine dünya ile uyumlu ve barışçıl bir politika sayesinde bölünmeyeceğini ve AB’nin, ABD’nin, Almanya’nın veya Hollanda’nın işi gücü bırakıp tek dertlerinin Türkiye’yi bölmek olmadığını anlatmaktır.

Türkiye, hem Batı hem de Doğu ile entegre şekilde, yapıcı ve barıştan yana ilişkileri ile uluslararası camiaya demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ilkeleriyle örnek olabilir ve dış ticaret ve yatırımlarını arttırabilirse daha büyük bir güç olabilir. Bu gerçek, bıkmadan ve usanmadan -verilere dayalı olarak ancak yalın şekilde- kamuoyuna aktarılarak dış politikayı mesnetsiz bir biçimde iç siyasette kullananların ve bu sayede seçimde istediğini alanların oyunları bozulmalıdır.

*Emre ÖZDEMİR
Bağımsız Analist
emre@emreozdemir.net

Bir cevap yazın