Ece ÖZTAN – Yetişkin Eğitimi, Kent Hakkı ve Kamucu Alternatifler

Almanca’da eski bir deyim olan “Stadtluft macht frei”, kentin havası insanı özgür kılar anlamına geliyor.  Ortaçağın kaleler ardında bulunan kentlerinin, kalelerin ötesindeki pazar yerlerine genişlemesini ve burjuvazinin kalenin içerisindeki aristokrasi ve kilisenin iktidar alanından özgürleştirmesini anlatıyor bu eski söz. Kent piyasa ilişkileri ile feodal beylere bağlı olmayan bir özgürlük alanı ticaret burjuvazisi için. Bu özgürlüğün sınıfsal bir anlamı var elbette. Kent bu çatışmalar ve ilişkilerle dönüşüyor. Yaşadığımız kentlerin özgür kılıcı olması, burada kurulan ilişkilerin dönüştürülmesi ile ilgili.

Kentler hem çatışma ve gerilimlerin, karmaşık güç ilişkilerinin hem de değişim, dönüşüm ve bağ kurmanın, bireysel ve kolektif güçlenmenin haznesi konumundadır. İçinde bulunduğumuz dönemde deneyimlediğimiz kent yaşamı, ortak bir kentlilik tahayyülüne engel olacak ölçüde ayrışmış durumda. İstanbul’u örnek alalım. Sokak kapısını açıp ilk adımımızı attığımız andan itibaren kentlilerin müştereken sahip olması gereken hemen hemen her alan piyasa ilişkilerinin istilası altında. Evimizin dışı ile kentin sokakları arasında hiçbir geçiş alanımız yok. Bunun için yeşil alan ve sosyal alanları olan kapalı sitelere erişebilecek bir maddi gücünüz olmalı. İşinize daha hızlı gitmek için tünele para ödemek, çocuğunuza oyun alanı yaratmak için yüksek site aidatlarını gözden çıkarmak, denizi izlerken çayınızı yudumlamak için kafelerde yüksek hesap ödemek, spor yapmak için hatırı sayılır bir para ayırmak gerek. Güvenlik mi arıyorsunuz, güvenlikli siteden ev kiralamalısınız. Bu haliyle kenti yaşamak oldukça “pahalı”. Kapitalist kentleşme süreçleri, bitmek bilmeyen dizginsiz rant arayışı, kent ve kentlilik ile ilgili herhangi bir müşterek algıya izin vermiyor. Oysa bu arayışların her biri kentsel kamusal hizmetler ve kentteki haklarımıza ilişkin alanlar. Ama biz bunu tahayyül etmenin çok uzağındayız.

Kentlilik ve kente hak anlamında siyasal bir arayışın, bağ kurma ve güçlenme arayışının da zemini olabiliyor kentsel alanlar. Çocuğunuzu götürebildiğiniz ücretsiz bir kamusal etkinlik, size sadece zaman kazandırmıyor, başka komşularınızla ilişki, bağ ve ortak deneyimler de sağlıyor. Ortak sorunlar, ortak talepler de yaratıyor. Ekim başında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Planlama Ajansı tarafından gerçekleştirilen ‘Yetişkin Eğitimi Politikaları Çalıştayı, tanınan ismi ile İSMEK yani İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kurslarının bu çerçeveden dönüşümüne yönelik bir arayışın tanımını yapması bakımından çok önemliydi.

‘Yetişkin Eğitimi Politikaları Çalıştayı’nın açılış oturumu yetişkin eğitimini kent hakkı çerçevesinde ele alan çarpıcı bir açılış oturumu ile başladı. İSMEK’in yeniden yapılanması ve dönüşümünün kent hakkı perspektifinden ele alınması, yetişkin eğitimi ya da yaşamboyu öğrenmeye çok daha kapsamlı ve dönüştürücü bir bakışın işaretiydi. Tüm gün süren çalıştayda ele alınan başlıklar, akademi ve uygulamadan onlarca katılımcı ile umut verici bir başlangıç. Bu yolun panel oturumun teması olan Kent Hakkı ve Yetişkin Eğitimi başlığıyla açılmış olması ise sosyal belediyecilik, kamucu alternatifleri düşünmek ve kentsel kültürel dönüşümler açısından vizyonun çok da geniş tutulduğunun habercisi. Sadece eğitim içerikleri, şeffaflık açısından değil, İSMEK kentsel kültürel dönüşüm açısından çok iyi bir dönüşüm örneği olabilir. Bu zorlu ve uzun bir yol elbette.

İSMEK bir kent akademisine dönüşebilir mi?

Açılış panelinde Prof. Dr. Hatice Kurtuluş, kent hakkına sadece kentsel hizmetler bakımından değil, kentlilerin kendini yenilemesi ve gelişimi perspektifinden bakan güçlendirici bir çerçeve sundu. Lefebvre’e referansla kurulan bu çerçeve yetişkin eğitimine kentle aidiyet ilişkisi kurma, tüketime zorlanmama, bağ kurmayı da kapsamaktaydı. Kurtuluş, eğitimin politikleştiği, insanların öğrenemediği bir ortamda İSMEK’i İstanbullular için bir kent akademisine dönüştürme önerisinde bulundu. Ne yalnızca hobi, ne yalnızca meslek edindirme, tümünü içeren ama bütünsel olarak çok daha kapsayıcı kültürel bir dönüşümü; İSMEK’in programları, pratikleri ve felsefesi ile birleştiren bu çerçeve çalıştay oturumlarında farklı yönleri ile somut politika önerileri üzerinden tartışıldı.

Açılış panelinde diğer konuşmacı Dr. Ziya Toprak, sanat hakkı, spor hakkı, yaşlı hakları, çocuk hakları, genç hakları gibi yeni nesil hakları geliştirmede, bu alanda müşterek bir kültür yaratmada İSMEK’in nasıl bir rol oynayabileceğini tartıştı. Bu noktada bir nüansın altını çizmekte fayda var.  Burada eğitime bir amacı gerçekleştirecek araç olarak olarak bakmanın ötesinde; İSMEK mekanlarının, etkinliklerinin müşterekleşmesi; dahası müşterek bir pedagojinin/ androgojinin mümkün kılınmasına vurgu yapıldı. Yani aslında birlikte üretmek, birlikte gelişmek, birlikte öğrenmekle köklenen bir kültürel ve toplumsal dönüşüm arayışından söz edildi.

İSMEK hangi alanlarda kimlere ulaşıyor?

Çalıştay’da İSMEK Koordinatörü Canan Aratimur Çimen, İSMEK’leri kapsadığı alan ve ulaştığı kesimlere ilişkin çarpıcı veriler sundu. İstanbul genelinde 200’ü aşkın eğitim merkezi olan İSMEK’te 34 alanda toplam 645 eğitim programı yürütülüyor. Pandemi nedeniyle  bu programların bazıları sürdürülemez iken, çok sayıda program uzaktan eğitim merkezi altyapısı ile gerçekleştirilmekte. İSMEK öğrencilerinin profiline baktığımız zaman, oldukça genç bir profil ile karşılaşıyoruz. Katılımcıların neredeyse yarıya yakını 20-30 yaş grubunda yer alıyor. Yine çarpıcı bir özellik katılımcıların % 74’ünü kadınların oluşturması. Bu gerçekten çarpıcı bir veri çünkü Türkiye genelinde yetişikin eğitimine katılımda erkeklerin oranı yüksek. Bu kadar geniş ve çeşitli kesimlere doğrudan erişimi olan İSMEK’in tüm programlarının kente hak ve müştereklik temelinde güçlendirici bir androgoji ile yapılandırılmasının kıymeti ortada. İSMEK katılımcılarının %61’inin üniversite, %25’inin üniversite mezunu olması, özellikle yetişkin eğitimi alanına daha kesişimsel bir perspektiften bakılması gerektiğini gösteriyor. Panel oturumundan sonra gerçekleştirilen paralel çalıştay gruplarının çalışma alanları da, yetişkin eğitiminde daha kapsayıcı ve nüanslı bir perspektif arayışına işaret ediyor.

Panelden sonra gerçekleştirilen paralel atölyelerde kent hakkı ve yetişkin eğitimi; yetişkin eğitimine erişim hakkı ve kapsayıcılık; mesleki eğitim ve istihdam; kadınların güçlenmesi; gençlerin güçlenmesi; teknolojik dönüşüm ve yetişkin eğitimi;yetişkin eğitiminde sosyal kültürel ve sanatsal alanlar; yetişkin eğitimi ve spor gibi pek çok konu uzmanlar ve uygulayıcılar ile birlikte tartışıldı. Kapanış oturumunda parelel oturumlarda ele alınan her bir konu ile ilgili somut öneri ve perspektifler gündeme getirildi. Çok sayıda ve birbirinden değerli önerileri içeren çalıştay çıktıları zannediyorum ki kamuoyu ile paylaşılacak. Ben burada özellikle gerek kırılgan gruplar ve kent yoksullarının güçlenmesi, farklı kimliklerin müşterek bir deneyim, eyleme ve gelişme mekanı üretmesine yönelik bazı öneri ve değerlendirmeleri dile getirmeye ve tartışmaya çalışacağım.

Kapsayıcılık ve müşterek bir kent kültürü

İSMEK kırılgan gruplara ve kent yoksullarına ulaşarak, belediye hizmetleri ile insan hakları ilişkisini kurmada, kamu hizmeti perspektifini güçlendirmede etkin bir rol oynayabilir. Keza depremlere, salgınlara karşı direnç geliştirmede genişleyen bir hat oluşturabilir. İSMEK kente karşı sorumlulukları yalnızca “öğrendiğimiz” değil, gerçekleştirdiğimiz yerler haline gelebilir. Farklı kentsel grupların onurlu, bağımsız, hak temelli katılımı için yaratıcı yollar geliştirebilir. Kapsayıcılığı sağlamak için kurs ve etkinlik saatleri, konuları esnek bir strateji ile dönüştürülebilir. Örneğin sağlık, deprem, pandemi ile ilgili özel eğitimleri hemen hayata geçirebilir. Burada kapsayıcılığı yalnızca İSMEK’in ulaştığı kesimler açısından değil içerdiği konular ve alanların müşterek bir kent kültürü yaratmaya yönelik olarak tasarlanması açısından da ele almak önemli.

Kadınların güçlenmesi ve İSMEK

İSMEK programlarının katılımcılarının çok büyük bir bölümünü kadınlar oluşturuyor. Katılımcılar ve İSMEK yöneticileri programların özellikle kadınların kendilerini değerli hissetmeleri ve ev dışına açılmaları açısından bir ilk basamak işlevi gördüğüne vurgu yapıyorlar. Ancak bunun ileriye taşınması ihtiyacının da altını çiziyorlar.

Farklı güçlenme basamakları özellikle programların güçlenme perspektifinin geliştirilmesi bakımından çok önemli. AÇEV’in eğitim hayatlarını erken bırakmak zorunda kalmış ilk ve ortaokul terk genç kadınlarla yürüttüğü bir güçlenme programına ilişkin saha çalışmasında, katılımcılar arasında belirgin 3 farklı güçlenme basamağı ayırd etmiştik. Bu basamaklar kişisel düzeyden kişilerarası ve kurumsal düzeylere uzanan sürekli süreçler: Kritik güçlenme, harekete geçirici güçlenme ve stratejik güçlenme. Kritik güçlenme; kişisel düzeyde güçlenme süreçlerine olan ihtiyacın çok belirgin olduğu bir süreç iken harekete geçirici güçlenme kişilerarası düzeyde kadınların kararlarını uygulamak için hamleler yaptığı bir süreç. Stratejik güçlenme ise birlikte güçlenmeyi yani aslında toplumsal cinsiyet çıkarları açısından kendini konumlandırmaya başladıkları bir süreç. Dolayısıyla İSMEK programlarının özellikle harekete geçirici ve stratejik güçlenme düzeylerine ilişkin çerçeveleri de içermesi gerekiyor. Özsaygı ve değer ilk basamak için değerli ancak diğer adımlar düşünülmediğinde kadınlar bu düzeydeki hizmet ve eğitimlerin tüketicisi ve sürekli “müşterisi” haline gelebiliyorlar.

Kadınların özellikle geleceğin işleri, insana yaraşır işler kapsamında güçlenmeleri gerekiyor. Dijital alan, teknoloji kullanımı tüm güçlenme basamakları ve eğitim süreçleri açısından çok temel bir ihtiyaç olarak dikkat çekiyor. Yalnızca burada özdellikle yoksul kadınların ve genç kızların internet erişimleri ile ilgili olanakların sağlanması gerekiyor. Bu alanda sponsorlu programlar, İSMEK katılımcılarına özel internet paketleri yaratılabilir.

Kesişimsellik ve farklı gruplar

Kadınların, gençlerin, yaşlıların, engellilerin güçlendirilmesi çerçevesi öncelikle programların hem bütününde hem de tek tek programlar içerisinde ele alınması gereken bir ortak tema aslında. Kırılgan kesimlerin güçlenmesi konusunda kesişimsel bir yaklaşımı temel almak büyük bir önem taşıyor. Çünkü diğer türlü kadınlar dediğimizde farklı güçlenme basamaklarında yer alan kadınları tek bir kimlik ile ele alıyoruz. Aynı şey diğer kırılgan gruplar için de geçerli. Engelliler ya da yaşlılar dediğimizde de toplumsal cinsiyet perspektifini ihmal edersek, engelli veya yaşlı kadınların spesifik ihtiyaçlarını görmeme riskimiz var. Gençleri ele alırken Roman gençleri, madde bağımlılığı riski ile karşı karşıya olan gençleri, evde bakım yükü olan ve eğitimin dışına çıkmış genç kadınları da hedeflemek gerekiyor. Ne eğitimde ne istihdamda genç oranının %40’a ulaştığı, 15-29 yaş grubundaki genç kadınların neredeyse yarısının ne eğitimde ne istihdamda olduğu düşünülürse, bu alanda yapılacak her yatırımın çok önemli sonuçları olacaktır.  Umarım çalıştay raporu bir an önce yayınlanır. Ve burada ancak bir kısmını-ve kaçınılmaz olarak kendi çalışma alanlarıma ilişkin olanları- öne çıkardığım bu tartışmaların bütününe erişme ve geliştirici somut öneri ve programlara dönüştürme imkanı olur. İSMEK’i tüm çeşitlilikleri içerisinde İstanbulluların müşterek bir dönüşüm alanı, kentin akademisi olarak düşünmek umut verici. Ekrem İmamoğlu’nun çalıştay’ın açılış konuşmasında “umutlu bir İstanbul, umutlu bir toplum var etme konusunda büyük bir sorumluluk alan bir İSMEK yaratmak istiyoruz” vurgusu bu nedenle çok kıymetli. Umut dili, umudun dili, umut siyaseti; daralıp kaldığımız, sıkıştığımız, dilsizleştiğimiz, haddimizin türlü yollarla bildirildiği bu kof siyasal alana gündelik hayatımızı dönüştürecek söz üretmek için çok önemli. Ve bunu ancak müşterek alanlarda, gerçek sorunlara dokunan gerçek müdahalelerle yapabiliriz.

*Dr., Siyaset Bilimi
ece.oztan@sodev.org.tr