Ece Öztan – Dindar Nesiller Söyleminin Ötesi…

AKP’nin eğitim politikası ve bunlarla ilişkili bir biçimde uygulamaya koyduğu bir dizi program, uygulama ve etkinlik, dinselleşme ve “dindar nesiller yetiştirme” hedefinin izlenmesi bakımından önemlidir. AKP’nin 2002’deki seçim kampanyası sırasında öne çıkardığı konulardan biri, meslek liseleri üzerinden imam hatipler olmuştu. Ancak iktidara geldiği ilk dönemde AKP, gerek AB süreci gerekse laik toplumsal kesimlerden gelecek tepkiler nedeniyle imam hatiplerle ilgili önemli adımlar atmaktan uzak durmuştu.

Eğitimde dinselleşme ve seküler-kamusal eğitim alanının daralması yolundaki keskin hamleler 2011 sonrasında atıldı. Erdoğan’ın “dindar nesiller” söylemi de tam bu dönemde gündeme geldi. 2012 yılındaki kamuoyunda 4+4+4 sistemi olarak adlandırılan yeni eğitim sisteminin uygulamaya konulması; imam hatip lise ve ortaokullarının yeniden yükselişi ve nihayetinde müfredat değişiklikleri ile artan dinselleşme; dini kuruluş, vakıf ve etkinliklerin seküler eğitim sisteminin büyük bir bölümüne yayılması gibi gelişmeler 2011 sonrası AKP dönemine damgasını vurdu. Eğitim, aile, gençlik ve kültür politikaları; alternatif bir Türk-İslam (Sünni-Hanefi) kimliği inşası ve kitlelerin harekete geçirilmesinde etkin olarak kullanıldı. Aileler, okullar, öğrenciler, öğretmenler ve genel olarak gençlik, bu alternatif ve hegemonik inşa sürecinin doğrudan hedefi haline geldi.

İmam hatipleşme, özelleşme ve okulsuzlaşma

İmam hatip okullarının kurulduğu 1950’lerden bu yana geçirdiği evrim içerisinden baktığımızda; bu okulların, özellikle 2012’den itibaren, kamusal eğitimin önemli bir alanını kapladığını görüyoruz. Eğitim-Sen’in raporuna göre, 2002-2003 öğretim yılından bu yana imam hatip sayısının üç kattan fazla, imam hatip liselerinde (İHL) okuyan öğrenci sayısının ise yedi kattan fazla artış gösterdiği görülmektedir. Ayrıca, 4+4+4 sistemi sonrasında özel okullaşma süreci çok hızlanmıştır. Bu, bir yandan eğitimin kademelere ayrılmasının, bir yandan eğitimde dini eğitim alanının payının büyümesi nedeni ile pek çok aile için seçeneklerin azalmasının diğer yandan da özel okullar için getirilen teşvik sisteminin etkisiyle gerçekleşmiştir[1]. Eğitimde dinselleşme ve özelleşme/neoliberalleşme beraber yürüyen, birbirini besleyen ve tamamlayan hegemonik bir sürece dönüşmüştür. 4+4+4 sisteminin ve bunun paralelinde imam hatip okullarının sayısındaki artış ve genel liselerin payındaki olağanüstü düşüşün dramatik yansımaların da biri de, açık öğretim liselerindeki öğrenci sayısındaki artışlardır. Dinselleşme, özellikle alt sınıf çok sayıda gencin önündeki seçenekleri de kısıtlamaktadır. Eğitim Reformu Girişimi (ERG) ve Eğitim-Sen’in örgün eğitim istatistiklerinden derlediği son veriler, 4+4+4 sistemi sonrasında okullardaki dönüşümün -imam hatip okullarında ve asıl olarak da öğrenci sayılarındaki yükselişin yanı sıra- özel okullaşma ve “okulsuzlaşma” sürecinin paralelliğini göstermesi bakımından çarpıcıdır[2].

Haziran 2017’de ‘Milli Eğitim Bakanlığı Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliği’[3] ile Anadolu imam hatip okullarının açılabilmesi için yerleşim birimi merkez ve ilçe nüfusuna ilişkin asgari sınırlar düşürülmüş, böylece daha küçük yerleşim birimlerine de imam hatip okulu açılması -ve/veya var olan okulların dönüştürülmesi- olanaklı kılınmıştır. Öncesinde, Anadolu İHL açılabilmesi için yerleşim birimi nüfusunun en az 50 bin olması şartı bulunuyordu. MEB’in yönetmelikle bu sınırı on kat düşürmesi, buna karşın anadolu lisesi ya da mesleki ve teknik anadolu lisesi için gereken sınırı İHL’lerden yüksek tutması, önümüzdeki dönemde İHL’lerdeki artışın devam edeceği ve anadolu liselerinin açılamayacağı küçük yerleşim birimlerine de anadolu İHL’nin açılabileceğine işaret etmektedir.

Seküler eğitim alanının yitişi

Gerek müfredat değişiklikleri, gerekse Diyanet ve dini vakıfların milli eğitim alanı içerisinde artan ağırlığı, önceki yıllarda imam hatiplerdeki büyümeden farklı olarak, seküler kamusal eğitim alanının “imam hatipleşmesi” yönünde bir eğilimin göstergesidir. Yani dinselleşme, hem dini okulların eğitim içerisinde artan ağırlığı, hem de, seküler eğitim alanının da “dinselleşmesi” anlamına gelmektedir[4]. Bu anlamda kamusal eğitimde seküler bir alan neredeyse yok olmaktadır: Sadece Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) dersleri veya imam hatipler bakımından değil; program ve okul türü, genel olarak müfredat ve okuldaki sosyal yaşamı saran bir dinselleşme belirgin hale gelmektedir. Dini vakıf ve kuruluşlarla yapılan protokoller aracılığıyla eğitim yaşantısının tüm alanlarında dinci bir muhafazakarlık yaygınlaşmaktadır. Son müfredat değişikliklerinde yer alan, “okul içinde ve dışında değerleri pratiğe dönüştürmek için uygun ve etkili fırsatlar sağlanması” hedefi ile birlikte düşündüğümüzde, dini vakıfların ve Diyanet’in eğitim sistemi içerisindeki etki ve ağırlığının daha da artacağı öngörülebilir. Sadece dini etkinliklerin öne çıkması değil, Sünni-muhafazakar bir habitusun yaygınlaştırılması da hedeflenmektedir. Sosyal yaşamın her alanı, giyimden, evliliğe, kadın-erkek ilişkilerinden, kültürel ritüellere kadar yeni bir toplumsal cinsiyet rejiminin inşası sürecine konu olmaktadır.

Muhafazakar-otoriter ve erkek egemen

İçinde bulunduğumuz süreçte, “dindar nesiller yetiştirmek” söyleminin ötesinde, çocukluk, gençlik, aile ve eğitim yaşantısı bütünüyle muhafazakar-otoriter ve cinsiyetçi bir denetim sürecine sokulmaya çalışılmaktadır. Erdoğan’ın 2010’da dile getirdiği “kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” yolundaki söylemi çeşitli vesilelerle tekrarlaması; anneliğin kadınlar için en iyi kariyer olarak belirlenmesi; “yeni Türkiye” için doğuracakları çocuk sayısının en üst düzeyden defalarca talimat olarak verilmesi; 2012’de kürtajın fiilen yasaklanması yolunda adımlar atılması; Diyanet’a bağlı Aile ve İrşad bürolarının kurulması, müftülüklere nikah yetkisinin tanınması ve son olarak boşanmalar için aile arabuluculuğu sistemi getirilmeye çalışılması gibi gelişmeler, eğitim alanında atılan adımlar ile paralel bir şekilde okunmalıdır.

Bu yıl tamamlanan müfredat değişiklikleri kapsamında, İslami-muhafazakar habitusu kuran değerler, müfredatın ana odağını oluşturmuştur. Değerler eğitiminin son altı yıllık uygulamalarına ve üretilen materyallere baktığımızda, bu içeriğin 2017-2018 ve 2018-2019’da yeni hazırlanacak ders kitaplarının içeriğine de yansıyacağı öngörülebilir. Nitekim yeni müfredat çerçevesinde hazırlanan ilk ders kitaplarında, ayetlere de dayanarak “erkeklerin güç ve kuvvet yönünden ileride olduğu”; “ailenin sorumluluğunu taşıyanın erkek olduğu”; “kadınların kocalarına itaatinin ibadet sayıldığı”, “çocukların büyütülüp terbiye edilmesinin anne tarafından yerine getirildiği” gibi pek çok ibare yer almıştır.  Yine Hz. Muhammed’in Hayatı dersi kitabında evlilik öncesi kadın-erkek ilişkisinden, evliliğin kimlerle ve nasıl yapılacağına, evlilik içerisinde nasıl davranacaklarına dek kadın-erkek ilişkisine dair pek çok konu, dini değerler çerçevesinden ayrıntılı olarak tanımlanmıştır.

Ders kitaplarına giren bu gibi “değerlerin”, eğitim yaşantısının bir parçası haline getirilmeleri yolunda adımlar önceden atılmaya başlanmıştır. Kasım 2013’te Erdoğan üniversite öğrencisi kadın ve erkeklerin aynı evde kalmasının denetimi olmadığından yakınmış ve bunun muhafazakar demokrat “yapımıza” ters olduğunu ifade etmiştir. O tarihten itibaren öğrenci yurtları ayrılmış ve karma yurtlar, erkek yurtları haline dönüştürülmüştür. Daha sonra bu uygulama özel yurtları da içine almış ve ilgili yönetmelikten “karma öğrenci yurdu” ibaresi çıkarılmıştır.  Gençlik ve Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nce yaz aylarında düzenlenen gençlik kamplarında, 2012’de kadın ve erkekler için kamp dönemlerinin ayrılması ise bu uygulamanın habercisi olmuştur. Geçtiğimiz yıl kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan memura cuma namazı izni verilmesi düzenlenmiş, pek çok eğitim kurumunda ders çizelgeleri bu düzenleme uyarınca hazırlanmaya başlanmıştır.

Sünni-muhafazakar, otoriter ve piyasacı yurttaşlık tertibi

Dolayısıyla müfredat değişikliklerinde asıl dikkat çekici olan, yalnızca evrim kuramının müfredattan çıkışı, Atatürk ile ilgili bölümlerin azaltılması değil, ağır bir Hanefi-Sünni ortodoksi aracılığıyla, toplumsal cinsiyet rejimininin inşa edilmesi ve bunun da eğitim sisteminin bütününe yerleştirilmesidir. Müfredat değişikliklerini ayrıntılı olarak inceleyen yazarlar, daha 2000’li yıllarının ortalarından itibaren yapılan değişikliklerle, özellikle DKAB derslerinin doğrudan Kuran’daki nosyonlar üzerine inşa edilmeye başlandığının altını çiziyordu[5]. Son müfredat değişiklikleri bu odak kaymasının, gündelik yaşam ve özellikle kadınların alanını daraltan bir şekilde çok daha geniş bir alana yayıldığını gösteriyor. Dolayısıyla artık tartışmamız gereken din eğitiminin Sünni merkezliliğinden öte, eğitimin bütününün ve evlenme, boşanma, çocuk yetiştirme, cinsellik, üreme, bakım gibi bütün alanlarının Sünni-mufazakar bir habitus çerçevesinden tanımlanma çabasıdır.

Bu nedenle dinselleşme, bence meselenin yalnızca bir boyutu. AKP’nin kurmaya çalıştığı yeni yurttaşlık hegemonyası kadınlar, gençler, aileler ve eğitim üzerinden toplumun zapturapt altına alınması sürecinin bir parçası olarak okunmalıdır. Bu anlamda seçmeli din dersleri kitaplarında sosyal yaşamın bütün yönlerine; kadınlar, aile ve gündelik yaşama ilişkin ayrıntılı hükümler yer alması hiç de tesadüf değil. AKP bunu “dindarlığı” ön plana çıkararak topluma giydirmeye çalışmaktadır. Bu nedenle, yalnızca din-dindarlık/ laiklik-sekülerlik hattından değerlendirilmemelidir. Bu projenin, “piyasacı” eğilimlerle birlikte gelişen sınıfsallığı vurgulanmalı; özcü bir toplumsal cinsiyet kavrayışı temelinde şekillenen otoriter bir yurttaşlık tertibi olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

[1] Eğitim-Sen’in 2016-2017 örgün eğitim istatistiklerini karşılaştırmalı olarak incelediği raporda, örneğin özel lise sayılarındaki artışın yaklaşık 3 kat, özel liselere giden öğrenci sayısındaki artışın ise 3,6 kat olarak gerçekleştiği saptanmıştır(Eğitim-Sen, 2017: 4).

[2] Bkz. ERG(2014), Eğitim İzleme Raporu 2013, Eğitim Reformu Girişimi, İstanbul; Eğitim-Sen(2017), 2016-2017 Örgün Eğitim İstatistikleri:Eğitimde Yaşanan Çöküşün Temel Göstergeleri, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, 4 Nisan 2017, Ankara.

[3]MEB, Millî Eğitim Bakanliği Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliği, Resmi Gazete, Sayı: 30106, 24 Haziran 2017. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/06/20170624-5.htm.

[4] Örneğin MEB’in dini etkinlikler için 2017’de ayırdığı bütçe, bir önceki yılın 5 katı olarak belirlenmiştir. http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/egitim/750631/MEB__Diyanet_gibi_calismis.html

[5] Örneğin DKAB ders programlarını karşılaştırmalı bir biçimde inceleyen Türkmen, İslami kaynakların nosyonlarına odaklanan bölümlerin ders programlarına entegrasyonunun yeni olduğunu ve dersin başından beri temel problemi olarak öne sürülen “İslam’a öncelik verilmesi durumunu” çok daha derinleştirdiğini ifade etmektedir. (Bkz. Türkmen, B. (2009), “A transformed Kemalist Islam or a New Islamic Civic Morality? A Study of ‘Religious Culture and Morality’ Textbooks in the Turkish High School Curricula”. Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East, 29(3), 381-397).  2011 sonrasında ise bu eğilim, DKAB dersleri dışında da, Milli Eğitim alanının bütününe yayılan çok kapsamlı bir dönüşüm halini almıştır.

*Ece ÖZTAN
Siyaset Bilimi, Dr.
ece.oztan@sodev.org.tr

 

Bir cevap yazın