
CHP’nin 37. Kurultay’ında ilan edilen İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nin 4. Maddesinde Seçim Yasaları’nın değişimi, seçim barajının kaldırılması ve seçmen iradesinin tümüyle sandığa yansıtılmasına olanak verecek değişimlerin müjdesi veriliyor. 4. Maddenin ikinci fıkrası cinsiyet kotasının Seçim Yasası ile düzenlenerek kadınların parlamentoda temsilinin güvence altına alınması ile ilgili. Seçim barajının kaldırılması ve kadınların parlamentoda temsil adaletini sağlayacak önlemlerin yasa ile düzenlenmesi önerisi çok önemli ve umut verici. Bu yazıda çok farklı yorum ve tartışmalara konu olan kota meselesini tartışmak ve etkili kotaların neler başarabileceğine dikkat çekmek istiyorum.
Parlamentoların cinsiyet dengesi yönünde gelişimi
Parlementolararası Birlik (IPU-Inter Parlimentary Union) bu yıl yayımladığı “Parlamentoda kadınlar: 1995–2020” raporu ille tüm dünyada parlamentoları kadınlar açısından değerlendirdi. Raporun karşılaştırmalı verilerine baktığımızda genel olarak parlamentoların son 25 yılda cinsiyet eşitliğine doğru geliştiği görülmekte. 1995 yılının verileri ile dünyada parlamentoların durumuna bakalım: 1995’te, 174 ülkeden 109’unun parlamentolarında kadınların oranı yüzde 10’un altındaydı. Parlamentoların yalnızca yüzde 2,9’unda kadınların temsil oranı yüzde 30 ve üzerine çıkmıştı. Bu parlamentoların da tümü Avrupa kıtasında idi. 2020 yılına gelindiğinde kadın temsilinin yüzde 30 ve üzerinde olduğu parlamentoların oranı yüzde 28,3’e ulaşmış durumda. Ve artık çok farklı coğrafyalarda kadınların yüzde otuzun üzerinde temsil edildiği parlamentolar mevcut. 191 ülkeden yalnızca 24’ünde – ki bu yaklaşık yüzde 13’e denk geliyor- kadınların temsil oranı yüzde 10 ve altındadır. Halen önemli dengesizlikler mevcut ve ülkelerin ancak yüzde 2,1’inde eşitliğe ulaşılmış durumda; ancak 25 yıllık süreçteki ilerlemeler önemli. Peki bu ilerlemede kotaların etkisi ne?
Öncelikle IPU’nun raporu kotaların yerel ve ulusal meclislerdeki etkili rolünü açık bir şekilde gözler önüne seriyor. Rapora göre günümüzde 81 ülkede, seçimler için toplumsal cinsiyet kotalarını öngören düzenlemeler bulunuyor. Son 25 yılda kota dünyanın farklı bölgelerinde ve birbirinden çok farklı siyasal geleneklere sahip ülkelerde uygulama olanağına kavuştu. Bu anlamda hem elimizde çok sayıda iyi örnek hem de etkili uygulamalar konusunda teknik araç ve yöntem bulunuyor.
Kadın meclis üyelerinin oranına göre ilk 20 ülkenin 16’sında etkili kota uygulamaları bulunuyor. Kota uygulaması olmadan cinsiyet dengesini sağlamış ülkelerden biri olan Finlandiya’ya bakalım: Finlandiya kadınların siyasal temsili ve hayatın her alanında toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin uzun bir geçmişe ve eşitlikçi çerçevelere sahip bir ülke. Kadınlar tam siyasi haklarını 1906 yılında elde etmiş. Şu anda Finlandiya’da kadınların parlamentodaki oranları yüzde 46. Bu arada Finlandiya’nın 25 yıl öncesinde de yüzde 30’un üzerine yüksek kadın oranları ile ön sırada yer alan ülkelerdenn biriydi. Yani Finlandiya gibi ülkelerde temsilde adalet ve eşitlik artık bir kota uygulamasına gerek kalmadan yerleşmiş görünüyor.
Kotalar cinsiyet dengesiz parlamentolar için kalp masajı gibi görülmeli
IPU’nun raporu, özellikle erkek egemen parlamentoların kota yoluyla başardıklarına ışık tutuyor. Kotalar şekli eşitlik anlayışının ötesinde, eşitliği hayata geçirmek ve fiili eşitliği sağlamak için kullanılan bir araç. Özellikle tıkanan ve ezici bir biçimde eril parlamentoları ve siyaseti dönüştürmek için etkili bir araç. Bu anlamda kotalar bir kalp masajı gibi. Kalp masajına ihtiyaç varken, vitaminler ya da önleyici tedavilerle hastayı iyileştirmek nasıl mümkün değilse, ezici bir biçimde eril parlamentoları süreç içerisinde cinsiyet dengeli hale gelmesini beklemek veya yalnızca vitaminlerle iyileşmesini ummak pek mümkün görünmüyor. Elbette cinsiyet eşitliği yönünde her tür politika araç önemli. Ama bu benzetmeyi kotaların diğer cinsiyet eşitliği politikalarından farkını ortaya koymak için kullanıyorum. Ve de bu anlamda acil bir önlem olarak düzenleyici işlevine vurgu yapmak istiyorum. Küresel düzeyde baktığımızda yasalarla veya siyasi partiler tarafından gönüllü olarak kota uygulayan ülkelerde kadınların partilerde temsil ortalaması yüzde 30,3 iken kota sistemlerinin olmadığı 28 mecliste yüzde 20’nin altındadır.
Önce gelin kotalarla başarılı olan uygulamalara ve bunu nasıl başardıklarına bakalım. İspanya ile başlamak istiyorum. Çünkü İspanya, hem CHP’nin önerdiği şekilde yasalarla zorunlu kota düzenlemesine; hem de d’Hondt usulü nispi temsil sistemine sahip olması bakımından Türkiye için örnek oluşturabilecek bir ülke.
Seçim Yasaları yoluyla zorunlu kota düzenlemesi için başarılı örnekler
1995 yılında İspanya’da parlamentodaki kadın temsil oranı yüzde 16 iken bugün yüzde 44. 1995 sonrasında İspanya’da kadınların meclislerdeki oranlarının düzenli olarak yükselmesinin nedeni sol partilerin etkili kotalar getirmeleriydi. Örneğin İspanya’nın merkez sol partisi olarak uzun iktidar deneyimine sahip olan İspanyol Sosyalist İşçi Partisi (PSOE), 1997 yılında kotayı parti içerisinde yüzde 40’a çıkarmış ve 2001 yılında Seçim Yasası’nın bu yönde değiştirilmesi için bir teklif hazırlamıştı. Bu teklif başta reddedilmekle birlikte PSOE’nin kadınlar komitesi ve kadın örgütleri ve feministlerin istikrarlı lobi çalışmaları sonucunda 2007 yılında etkili bir kota düzenlemesi seçim mevzuatına dahil oldu.
Nispi temsil sistemine sahip olup da yasalarında etkili kota düzenlemelerine sahip ülkelerden biri de Belçika’dır. Belçika’da her tür seçimde oluşturulacak listelerde bir cinsiyetin oranının 2/3’ü geçemeyeceği kuralı uygulanmaktadır. Yeterli sayıda kadın aday ile bu kotaların doldurulamaması durumunda bu adaylıklar boş bırakılmaktadır. Yani partiler yeterli sayıda kadın aday olmadığı gibi bir gerekçeye dayanamamaktadır. “Boş koltuk kotası” adı verilen bu uygulama partilerin aday havuzunu daha baştan cinsiyet dengeli olarak oluşturmaya itmekte ve adaylık aşamasının öncesinde de aday havuzunu çeşitlendirecek bir siyaset tarzına yol açmaktadır. Belçika’da “aynı cinsiyetten en fazla 2/3 kuralı atamayla gelinen makamlar için de geçerlidir.
Parlamentoda yüksek kadın oranlarına sahip ülkelerden biri olan Kuzey Makedonya’da da yasalarla getirilmiş yüzde 40 kota düzenlemesi, seçim listelerinde ilk üç sırada en az bir kadın aday kuralı ile birlikte uygulanmaktadır. 120 üyeli Kuzey Makedonya parlamentosunun yüzde 38’i kadınlardan oluşmaktadır. Yasalarla kota düzenlemelerinin getirildiği örneklerde, bu düzenlemelere uyulmadığı durumlarda maddi ceza, partilerin hazine yardımlarının bir kısmını ya da tamamını alamaması gibi yaptırımlarla birarada uygulanabilmektedir. Örneğin İrlanda’da herhangi bir cinsiyetten aday oranı yüzde 30’un altında olan partiler hazine yardımlarının yarısını alamamaktadır.
İspanya’daki yasal kota örneği, CHP’nin İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nde hedef olarak koyduğu Seçim Yasası değişiklikleri için örnek olacak bir uygulama olabilir. İspanya uygulaması, nispi temsil sisteminde hem kapsamlı hem de etkin bir zorunlu kota uygulaması getiriyor. Ayrıca bu değişimlerin anayasa değişikliğine ihtiyaç duymadan seçim yasalarındaki değişimlerle gerçekleştirilebildiği bir örnek. Bu boyutuyla da Türkiye ile benzer. Anayasamızın 10. Maddesinde devletin kadın erkek eşitliğinin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü olduğu ve “bu maksatla alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı yorumlanamayacağı” ifade edilmektedir. Dolayısıyla seçim yasalarında yapılacak zorunlu bir kota düzenlemesi, Anayasa’nın 10. Maddesi çerçevesinde alınacak bir özel tedbir olacaktır.

İspanya’daki yasal çerçeve, seçim listelerinin belirlenmesinde bir tür “fermuar sistemi” getirmektedir. Ayrıca kota düzenlemeleri için öngörülen sisteme uyulmaması halinde siyasi partilerin tabi olacağı kapsamlı yaptırımlar belirlenmiştir. 2007 yılında yapılan düzenlemeye göre siyasi partiler tüm seçimlerde aday listelerinin en az yüzde 40’lık bölümünü kadınlara ayırmak zorundalar. Dahası bu yüzde 40’lık kota sadece listenin geneli için değil, 5 kişilik aday gruplarından her biri için aranan bir şarttır. Yani kadınların listelerin sonlarında, seçilemeyecek yerlerden aday gösterilmesine karşı bir önlem olarak fermuar benzeri bir yöntem benimsenmiştir. Böylelikle her 5 adaydan en az 2’si kadın olmak zorunda.
İspanya, kadınların seçme ve seçilme hakkını 1931 yılında kazandığı bir ülke. İspanya’da siyasal temsil sorununu kadınlar açısından olumlu yöne çeviren şey merkez sol partinin siyasi iradesi ve kadın örgütleri ile birlikte yürüttüğü kararlı mücadele. Ancak diğer yandan İspanya “maço” kelimesinin kaynağı olan ve Franco döneminde kadınların sözleşme yapmaktan tutun da banka hesabı açtırmaya kadar eş ve babalara tabii olduğu bir ülke olarak toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından karanlık bir geçmişe sahip. Bu anlamda “maçoluktan” çıkışa dair umut verici bir örnek.
Kadınların temsil adaleti ve kota neden bu kadar önemli?
Helga Hernes’in kadınların siyasal temsilindeki eşitlik talebinin ardında üç temel argüman olduğunu öne sürmektedir: Sosyal adalet argümanı, kaynaklar argümanı ve çıkarlar argümanı. Adalet argümanı, soyut eşitlik anlayışının somutlaştırılması ve eşitliğin hayata geçmesi için adalet talebini içerir. Kaynaklar argümanı; kadınların politikaya farklı deneyimler, sorunlar ve dolayısıyla farklı girdiler sağlayarak siyasal alanine niteliğini değiştirecekleri ile ilgilidir. Bu argüman farklılık temelli bir politika ile ilgili olmakla birlikte, buradaki farklılık özcü-doğal bir farklılıktan çok, toplumsal cinsiyetlenmiş deneyimlerin yarattığı farklılıklardır. Diğer argüman olan çıkar argümanı ise, kadınlarla erkeklerin bazı konularda birbiriyle çatışan çıkarları olabileceği düşüncesine dayanmaktadır. Bu üç argüman da farklı siyasi geleneklerden kadınların temsil adaletini temellendirmek için dayanılan argümanlardır.
Siyasal temsil adaletinin ötesinde somut olarak kotalar, siyaset bilimci Dahlerup’un “kritik kütle” –ya da kritik kitle- teziyle de desteklenmektedir. Kritik kütle, nükleer fizikten ödünç alınmış bir terminoloji. Zincirleme reaksiyonu sürdürmek için gereken madde miktarını ifade ediyor. Bu terimin siyaset bilimindeki kullanımı, siyasal alanın ve örgütlerin eril yapısının niteliksel bir dönüşüm geçirebilmesinin ancak kadınların belli bir oranının üzerine çıkmasıyla mümkün olacağı tezine dayanıyor. Kritik kütle argümanı kadınların katılım oranlarının yüzde 30-35 bandına yükselmeksizin siyaset tarzi ve siyasal gündemlerin cinsiyet eşitliği yönünde değişimlerin gerçekleşemediğini öne sürüyor. Yani bu oranların altındaki temsil, kadınların siyasal hayat içinde eşitlik ve dayanışma bakımından marjinalleşmelerine neden oluyor.
Rosabeth Moss Kanter; değişen grup dinamiklerinin örgütsel kültür üzerinde etkisini incelediği çalışmalarında, kadınların en fazla yüzde 15 oranında temsil edildiği grup türünü kadınların sembol haline geldiği “çarpık grup” olarak tanımlıyor. Kanter’in çalışmaları Dahlerup’un hem siyaset bilimine hem de siyasal imgeleme kattığı kritik kütle tezini de besleyen klasik çalışmalardan biri olmuştur. Ancak kavramı ortaya atan Dahlerup da dahil olmak üzere pek çok yazar, kritik kütlenin sihirli bir oran olarak görülmemesi gerektiğini, bu asgari oranın kadınların siyasal alanda temsilini arttırmaya yönelik diğer kritik eylemler ile birlikte gerçekleşmesi gerektiğinin de altını çizmektedir. Bu nedenle kota için harekete geçecek etkili bir siyaset, bu hedefi kapsamlı bir cinsiyet eşitliği siyaset ve eşitlik yönünde geliştireceği kapsamlı bir ittifak arayışı ile gerçekleştirebilir.
Acil Demokrasi, Acil Adalet, Acil Cesaret!
Cinsiyet kotası ülkemiz siyasi tarihine SHP’nin 1993 yılındaki gönüllü kota uygulaması ile girmiştir. 1999’da HADEP yüzde 25 kota benimsemiş ve 2001’de bunu yüzde 40’a çıkarmıştır. Güncel olarak da HDP ‘eş başkanlık’ sistemi ile kadınların siyasette yarı yarıya yer almasını benimsemiştir. CHP son olarak aday listelerinde yüzde 33 kadın kotası getirmiştir. AK Parti de yüzde 30, İyi Parti yüzde 25 oranında kota düzenlemesine sahiptir. MHP ise herhangi bir kota düzenlemesine sahip değildir. Gönüllü parti kotalarına rağmen, Türkiye siyaseti ağır bir erkek egemenliği altındadır. Kotalar etkili bir şekilde uygulanmamakta, aday havuzunun oluşması süreci de dahil olmak üzere, cinsiyet eşitlikçi düzenlemeler hayata geçirilmemektedir. Kadınlar çoğunlukla seçilemeyecek yerlerden aday gösterilmektedir. Kısacası gönüllü kotalar parti örgütleri içerisinde etkili bir şekilde kullanılmamaktadır.
Parlamentolararası Birlik’in raporuna göre kadınların parlamentolarda temsili açısından Türkiye yüzde 17,2 kadın oranı ile, 193 ülke arasında 123. Sırada yer almaktadır. Seçme ve seçilme hakkını 1934’te elde eden kadınların, Cumhuriyetin yüzyılını daha yüzde 30’a dahi ulaşamamış parlamento oranları ile tamamlamaları bir hayli kasvetli bir tablo. Demokrasi ve parlamentarizm açısından Türkiye siyasal sisteminin aldığı ağır yaraların yanında, kadınlar açısından gayet “istikrarlı” bu kasveti dağıtmak için bir kalp masajı ve cinsiyet eşitliği yolunda kararlı bir dönüşüm için cesaret gerekmektedir. CHP’nin İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi bu cesareti içermesi bakımından umut verici. CHP içinde, gönüllü kota uygulamalarında hayata geçiremediği etkili önlemlerin bir an önce tartışılması, önce parti örgütüne daha sonra da kamuoyuna eşitlikçi parlamentoların neler başarabileceğine ilişkin somut bir vizyon sunması etkili olacaktır. Nitekim kota düzenlemesi için kadın örgütleri ile işbirliği yapılması çok önemli bir gelişmedir.
Kota politikasının kamuoyuna anlatılması ve etkin bir lobi faaliyeti yürütülmesi gerekmektedir. Bunu yaparken de kota ile ilgili sıkça tekrarlanan yanlışları silecek bir dil kurmak önemlidir. Ne yazık ki kota çok hatalı bir biçimde kadınların kayrılması, kollanması gibi yorumlanabilmektedir. Oysa kotalar zeminin kendisini dönüştürmeye çalışan politikalardır. Tümüyle meyilli bir sahada oynanan oyun adaletsizdir. Sahanın kendisinin düzeltilmesi gerekmektedir. Bu nedenle kotaların, kadınların tarihsel olarak dışlandıkları bu alanlarda eşit temsil haklarının ve siyasi hayatın kadın deneyimlerine ihtiyaç duyduğunun cesaretle savunulması gerekmektedir. Dolayısıyla kotaları kimlik temelli bir politika aracı olarak değil, zeminin kendisini ıslah edecek bir demokrasi aracı olarak tartışmak önemlidir.
Kotaların aday süreçlerinin üzerine çöken antidemokratik siyaset tarzlarının ortadan kaldırılması; adayları belirleyen güç ilişkileri ve parti mekanizmalarından vazgeçilmesi için de önemli bir araç olduğu iyi anlatılmalıdır. Eril siyasetin dönüşümü yalnızca kadınların sayısal olarak siyasal hayatta daha fazla yer almasını sağlamakla kalmayacak, demokrasi ve siyasal alanine kalitesi bakımından da önemli farklılıklar yaratacaktır. Başka siyaset tarzlarının, daha genç ve yenilikçi fikirlerin parti örgütlerine nüfuzu için de bir tıkacın da önünü açacaktır. Ve kotaların, bu tıkacın kaldırılması, cinsiyet eşitliğinin yerleşiklik kazanması için geçici bir özel önlem olduğu vurgulanmalıdır. Bu cesaret, sadece adalet ve eşitlik için değil, çok daha iyi bir siyaset için de gereklidir.
*Ece ÖZTAN
Siyaset Bilimi, Dr.,
ece.oztan@sodev.org.tr