image-22

Doç. Dr. Ece ÖZTAN – Şiddetsiz, Özgür ve Onurlu Bir Yaşam İçin…

class=
Doç. Dr. Ece ÖZTAN
Siyaset Bilimi
ece.oztan@gmail.com

Tarih, 25 Kasım 1960. Yer, Dominik Cumhuriyeti. Minerva, María Teresa, Patria ve Dedé Mirabel, diğer adıyla “Las Mariposas” ya­ni Kelebekler. Onlar, Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo’nun dik­tatörlüğüne karşı muhalefetin liderleriydiler. Trujillo, 31 yıllık ikti­darı boyunca rejim sivil özgürlük­leri ve muhalefeti şiddetle bastırdı. Mirabal kardeşler rejime meydan okuyan hareketinin örgütlenme­sine ve büyümesini sağladılar. Trujillo’nun kız kardeşlere duydu­ğu nefret sadece siyasi değil, kişi­seldi de: Diktatör cinsel tekliflerini reddettiği için Minerva’ya öfke­liydi ve bunu otoriter liderliğine güç veren maçoluğuna da bir ha­karet olarak algılıyordu. 25 Kasım 1960’ta, 36, 34 ve 25 yaşlarındaki üç kız kardeş siyasi tutuklu olan kocalarını ziyaretten dönerken rejim ajanları tarafından öldürdü.

Kelebekler & Kızkardeşler

Bu cinayet Trujillo’ya karşı muhale­fetin güçlenmesine yardımcı oldu. Altı ay sonra diktatör bir suikast sonucu öldürüldü. Hayatta kalan tek Mirabal kardeş olan Dedé, 3 kız kardeşinin çocuklarını yetiş­tirme ve eğitme görevini de üst­lenmişti. Dedé, sadece Dominik Cumhuriyeti’nde değil, tüm Latin Amerika’da şiddet yanlısı diktatör­lüklere karşı mücadelelere güç ver­meye devam etti. Dominiklilerin kız kardeşlere verdiği isimle Kelebekler, hem demokratik hem de feminist direnişin sembolleri haline geldi.

1981 yılında Kolombiya’da düzen­lenen Latin Amerika ve Karayipler Feminist Buluşması, Mirabal kardeşlerin onuruna 25 Kasım’ı Kadına Karşı Şiddetsizlik Günü o­larak ilan etti. Konferansa katılan delegeler aile içi şiddet, tecavüz ve cinsel tacizin yanı sıra kadınları hedef alan siyasi şiddeti de kına­dılar. Latin Amerikalı feministler, kişiler arası ve siyasi şiddet arasın­daki bağlantıların daha geniş bir şekilde tanınmasının yolunu açtı. 1990’larda BM Kadınların İnsan Hakları Kampanyası konuya daha fazla dikkat çekilmesini sağladı. Delegeler, Sırp güçlerinin Bosnalı kadınlara ve Hutu milis gruplarının Ruanda’daki Tutsi kadınlara karşı uyguladığı sistematik tecavüz ve hamile bırakma kampanyaların­dan etkilenmişti. BM Genel Kurulu 1999 yılında aldığı kararla Mirabal kardeşlerin Trujillo diktatörlüğüne karşı verdikleri mücadeleyi onur­landırmış ve 25 Kasım’ı Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etmiş­tir. On yılın sonunda Uluslararası Günü oluşturduklarında, Mirabal kardeşlerin yankıları dünyanın dört bir yanında duyuluyordu.

Kültürel ve yapısal şiddetle mücadele

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu BinYıl Bildirgesi 55/2 Parag. 6 şöyle der: “Kadınlar ve erkekler, şiddet korkusu duymaksızın onurlu bir biçimde kendi hayatlarını yaşama ve çocuklarını yetiştirme hakkına sahiptirler.” Toplumsal cinsiyet te­melli şiddetle mücadele, dünyanın herkes için daha güvenli, adil, eşit ve özgür hale gelmesi için verilen bir mücadeledir ayni zamanda.

Şiddetin yalnızca görünen yüzü değil, görünmeyen yüzü olan kültürel ve yapısal şiddetle müca­dele etmek demektir. Şiddetsizlik ve barış üzerine çalışmalarıyla tanınan Norveçli sosyolog Johan Galtung’un 1960’ların sonunda kavramsallaştırdığı doğrudan, yapısal ve kültürel şiddet kavram­sallaştırması, toplumsal cinsiyet temelli şiddetle mücadelenin neden toplumsal cinsiyet eşitsiz­likleri ile mücadeleyi de içermesi gerektiğini çok net bir şekilde an­latıyor. Doğrudan şiddet, ister fi­ziksel isterse duygusal, ekonomik, cinsel, psikolojik yönleri ile olsun şiddetin kişilerarası boyutunu i­çeriyor. Manipülasyon, aşağılama, alaya alma, gözden düşürtme, karalama gibi psikolojik/duygusal boyutları da dahil olmak üzere şid­det uygulayan faili görebildiğimiz, işaret edebildiğimiz şiddet biçim­leridir bunlar. Her zaman kolay o­larak görünmese de doğrudan bir şiddet vardır.

Yapısal şiddet, doğrudan şiddetin failini bulamadığımız ancak şid­detin devam etmesine yol açan yapısal eşitsizlikler ve güç ilişkile­ridir. Sınıfsal eşitsizlikler, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, ırkçılık, ho­mofobi, yaşçılık, türcülük, milita­rizm gibi eşitsizlik ve güç ilişkileri üreten yapılar doğrudan şiddetin devamını, normalleşmesini sağla­maktadır. Kültürel şiddet ise hem doğrudan kişilerarası şiddetin hem de yapısal şiddeti güçlendiren zi­hinsel evreni ifade eder. Kültürel şiddet, kadınları ve kadınlıkla il­gili tüm sembolleri ikincilleştiren, aşağılayan kültürel iklime dair her şeyi içerir. Sadece düşmanca olanları değil, ilk bakışta düşman­ca görünmemekle birlikte var olan güç dengesizliklerinin sürmesine zemin hazırlayan tüm kültürel ka­bulleri içerir. Örneğin, “kızımı bir erkek gibi yetiştirdim” cümlesini kızları güçlendirmek ve olumla­mak için kullanırken, “oğlumu bir kız gibi yetiştirdim” cümlesinin aynı değerde ve anlamda güçlen­dirici bir şey olarak algılanmaması mesela tam olarak bu kültürel ortama işaret eder. Kadınları güç­lendirici ve onlar için “olumlu” bir şey yapıyorken bile bu zihinsel ev­renden çıkamadığımız bağlamlar olabilir. Bu nedenle kültürel şid­detle mücadele, çok boyutlu bir mücadeleyi içerir.

Kadınların korkusu, kadınların öfkesi

1990’lı yılların sonunda yapılan çalışmalar kadınların erkeklere göre üç kat daha fazla korkula­rı olduğunu ortaya koyuyordu. Evde yalnız kalmaktan, kapalı otoparklardan, gece sokaklarda yürümekten, ormanlık alanda spor yapmaktan, tek başına içkili bir yere gitmekten, geç saat toplu taşıma kullanmaktan, gece taksiye binmekten, inşaat alanlarından, karanlık koridorlardan… TÜİK Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre Türkiye’de her üç kadından biri gece yalnız yürür­ken kendini güvensiz hissediyor. Dahası her 5 kadından biri yalnız­ken evinde bile kendini güvende hissetmiyor. Türkiye’de kadınların %42’si hayatlarında en az bir kez eşi/birlikte olduğu kişi tarafından fiziksel/ cinsel şiddete maruz kal­mış. Kadına yönelik şiddete dair verilerin yetersizliği nedeniyle güncel sayıları bilemiyoruz.

Hacettepe üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü’nün Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü desteğiyle 2014 yılında gerçekleş­tirdiği Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması, Türkiye çapında bir örnekleme dayanmak­taydı. Bu araştırma, kadına yönelik şiddetin yaygınlığı ve sonuçları ile kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda yasalara ilişkin bilgi düzeyi konularında bilgi toplamak üzere planlanmıştı. Ne yazık ki bel­li dönemlerde tekrarlanması gere­ken araştırma için yeniden planla­ma yapılmadı. Bu dahi Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadele konusundaki politikaların ne kadar yüzeysel ve göstermelik olduğunun kanıtı başlı başına. Çünkü veriler, meselenin ne kadar sıradanlaşmış ve yaygın olduğunu gözler önüne seriyor. En son 2014 yılında yapılan Kadına Yönelik Şiddet Araştırması verilerine gö­re-Türkiye’de evli kadınların %36’sı herhangi bir dönemde eşi/birlikte olduğu kişi tarafından fiziksel/cin­sel şiddete maruz bırakılmış.

class=

Erken evliliklerde kadına yönelik şiddet oranları net bir şekilde ar­tıyor. Türkiye’de 18 yaşından önce evlenen kadınların yaklaşık yarısı fiziksel şiddete, beşte biri ise cinsel şiddete maruz kalmış. Hiç eğitimi olamayan/ilkokulu bitirmemiş kadınların %43’ü, lisans ve/veya lisansüstü eğitime sahip kadınların ise %21’i hayatlarının bir dönemin­de fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalmıştır. Bizler geçmişimiz­de yaşadığımız taciz ve istismar deneyimlerinin içerisinden geçmiş kadınlarız. Kendimiz ya da en ya­kınımızdaki kız kardeşlerimizden birinin mutlaka bir taciz/istismar öyküsü var. Veriler de aynen bunu gösteriyor. Bunun güncel verisini dahi edinmekten kaçınıyor olmak ise hepimizi öfkelendiriyor.

Biri bizi denetliyor!

Fiziksel ve cinsel şiddet dışında duygusal şiddet ve ekonomik şiddetin de çok yaygın bir örüntü olduğu görülüyor. Türkiye gene­linde, evlenmiş kadınların yüzde 44’ünün, duygusal şiddet/istismar biçimlerinden en az birine hayat­larının herhangi bir döneminde maruz kalmış. Duygusal/psikolojik şiddetin en yaygın olduğu bölge ise Batı Anadolu. Batı Anadolu’da kadınların %54,3’ü duygusal şid­dete maruz kalmış. Duygusal/ psikolojik şiddetin bir boyutu da, kadınları kontrol edici davranış­lar. Bu davranışların yaygınlığı ürkütücü boyutlarda. Dahası bu­nun şiddet olarak algılanmaması, sevginin göstergesi olarak kabul edilmesi ise başlı başına bir so­run. Kadınların en fazla maruz kaldıkları üç kontrol/denetleme biçimlerine baktığımızda ise şun­ları görüyoruz: kadınların her zaman nerede olduklarının bilin­mesi isteği %54 ile 74 arasında; kadının başka erkeklerle konuş­masına kızma %37 ile 60 arasında ve kadının kıyafetlerine karışma ise yüzde %30 ile 43 arasında de­ğişiyor. Ekonomik şiddet ise en az görünen şiddet türlerinden biri. Kadının çalışmasına izin verme­me, gelirine el koyma, kazandığı parayı, işini kariyerini küçümseme, işten ayrılmasına sebep olma, evin ihtiyaçları için para vermeme gibi pek çok türü var. Ne yazık ki bunla­rın hiçbirine ilişkin Türkiye çapında güncel verilere erişemiyoruz.

Dijital şiddet

Ayrıca dijital şiddet, siber zorbalık, flört şiddeti ve ısrarlı takibin günü­müz teknolojik gelişmeleri ile ka­zandığı yeni formlar yaygınlaşıyor. Okullarda, ebeveyn atölyelerinde bu bilgilerin dolaşıma sokulması, toplumsal cinsiyet eşitliği pers­pektifinin anaakımlaştırılması gerekiyor. UNFPA’in 2021 yılında Türkiye’de gerçekleştirdiği dijital şiddet araştırmasına göre, 15-17 yaş arası her beş gençten biri, 18- 32 yaş arası her üç gençten biri dijital şiddete uğradığını belirtiyor. Kadınların %51’i dijital ortamlarda yazılı, sesli veya görüntülü taciz mesajları alıyor, % 46’sı ısrarlı ta­kibe uğruyor. Erkekler daha çok siyasi görüşleri kadınlar fiziksel görüntüleri ya da cinsiyetlerin­den dolayı dijital şiddete uğruyor. Dijital şiddet her geçen gün yeni biçimler de alarak yaygınlaşıyor. Israrlı takip, siber taciz, birinin sanal ortamda kişisel bilgilerine erişme ve yayınlama (doxing), çevrimiçi nefret söylemi, intikam pornosu, gizlilik ihlali, çevrimiçi tehditler, etek altı görüntü çekme (upskirting), kimlik hırsızlığı gibi kategoriler dijital şiddet başlığı altında sıralanıyor. Bu kategoriler, ortaya çıkan yeni dijital şiddet bi­çimleriyle genişliyor. Örneğin ya­pay zeka tarafından yaratılan sah­te porno videoları (deepfake porn) yeni bir kategori. Oysa biliyoruz ki dijital şiddet başta genç kız ve ka­dınlar olmak üzere her yaştan ve konumdan kadınların hayatlarını derinden etkileyen bir toplumsal sorun.

“Kirpiğiniz yere düşmesin!”

Birkaç gün önce İtalya’da üniver­site öğrencisi 22 yaşındaki Giulia Cecchet’in eski sevgilisi tarafından öldürülmesi büyük bir öfke yarattı. Giulia’nın ablası Elena, hem sosyal medya üzerinden hem de ver­diği röportajlarda kız kardeşinin öldürülmesini toksik erkek dav­ranışlarının normalleştirilmesiyle ilişkilendirdi ve kadın cinayetleri işleyenleri ataerkilliğin ve tecavüz kültürünün “çocukları” olarak ni­telendirdi. Hükümetin okullarda kız kardeşi için bir dakikalık saygı duruşunda bulunulması talebine karşı çıkarak, bunun yerine yay­gın cinsel ve duygusal eğitim ve şiddet karşıtı merkezlerin finan­se edilmesi çağrısında bulundu. Elena’nın kadınlara yönelik şiddet ile mücadelede erkeklere çağrısı ise şu oldu: “Kendilerine bu kadar ayrıcalık tanıyan toplumsal ka­bulleri parçalamak için hiçbir şey yapmayan hiçbir erkek iyi değildir.” Hafta başında İtalyan parlamento­su, iki meclisin oybirliğiyle verdiği desteğin ardından kadına yönelik şiddeti engellemeye yönelik yeni tedbirler aldı. Alınan tedbirler ara­sında okullarda cinsiyetçilik, maço­luk ve kadınlara yönelik psikolojik ve fiziksel şiddeti ele alan bir kam­panya da yer alıyor. İtalya’da ka­dınlar 25 Kasım’da farklı şehirlerde sokaklara döküldü. Ev anahtarları, kadınların sokakta güvenle yürü­me isteklerinin sembolü olarak kullanıldı. Türkiye’de 25 Kasım’da kadınlar sokaklardaydı. Alenen kadın düşmanı partinin mecliste olduğu, meydanların kadınlara kapatıldığı, Anadolu’nun hemen her yerine yayılan 25 Kasım Kadın yürüyüşlerine katılanların gözal­tına alındığı, Cumhurbaşkanının 25 Kasım mesajında İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmakla övün­düğü bir Türkiye’de acımız da öfkemiz de tarifsiz. Dünyanın her yerinde kelebekler olarak, başta kız çocukları ve kadınlar olmak üzere dünyayı herkes için şiddet­siz, güvenli ve özgür bir yer haline getirmek için kirli güçlere ve erkek şiddetine kanat çırpıyoruz.