Yerküre üzerindeki ideolojik örgütlenmelerde, Sol’un ulusları aşan boyutu bir rastlantı olmaktan çok, bir var oluş sorunudur. Zira dünyaya Sol’dan bakan bir anlayış, insanlığın kurtuluşunu, sadece ulusal bir zeminde değil, elbette dünya ölçeğinde düşünür. Daha doğrusu, düşüncesinin evreni, insanlık zemininde, “eşitlik, özgürlük ve dayanışma” çerçevesinde gelişir.
Mevcut örgütlenme yetersiz
Sosyal Demokrasi/Demokratik Sosyalizm’in uluslararası örgütlenmesi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, kurumsal bir nitelik kazanmıştır. Savaş öncesi İşçi ve Sosyalist Enternasyonal’in devamı olarak, 1951’de kurulan Sosyalist Enternasyonal, Marksizmin gölgesinden çıkmış bir örgütlenmeyi gündeme getirmiş, Soğuk Savaş’ın bitimiyle, 100 ülkeden 160 üyeyle, kapsayıcı bir niteliğe kavuşmuştur.
Yeryüzündeki “Sosyal Demokrasi/Demokratik Sosyalizm” örgütlenmesi, birtakım tartışmalarla, ulusal yüzeylerdeki farklılıklar ve çıkar çatışmalarıyla, her zaman önemli bir odak noktası olmuştur. Bununla birlikte, “etki gücü” konusu, genelde önemli bir soru işareti olarak zihinlerde yer etmiştir. Soğuk Savaş boyunca, Doğu Bloku ve Çin’deki reel sosyalizm modeline karşı, “demokratik sosyalizm”in rekabeti, farklı suçlamalarla karşılanmışsa da, Soğuk Savaş sonrası Doğu Bloku ve Balkanlar’daki sosyal demokrat partilerin Sosyalist Enternasyonal’e katılması, bir başka umudu ortaya koymuştur. Üye sayısının çoğalmasıyla nüfuzun artacağı beklentisi, doğru bir orantıyı realize etmemiştir.
Sosyalist Enternasyonal’e eleştiriler; yerküre üzerinde gelişen olaylara kapsamlı siyasal etkilerde bulunamaması, fazla akademik ve entelektüel çalışmalar içine girmesi ve üye partilerin, sosyal demokrasi/demokratik sosyalizmin enternasyonal vizyonundan çok kendi ülkelerinin çıkarları ya da iç dinamikleriyle, yaşadıkları siyasal rekabet bağlamında temsil görevini yerine getirmeleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Farklı arayışlar zaman zaman gündeme gelse de, Sosyalist Enternasyonal’in dışında bir örgütlenme -zorluklar ya da olanaksızlıklar ve- birtakım tepkilere göğüs germe riskleri yüzünden ertelenmiştir.
Yeni Dünya Düzeni’nde, neoliberalizmin ideolojik vesayeti, ABD’nin Ortadoğu’daki müdahalelerine karşı net bir ideolojik duruşun akademik/kurumsal değerlendirmelerin dışına çıkamaması ve 1990’larda Schröder-Blair çizgisinin, klasik sol yaklaşımları reddeden neoliberal sentezlerle kendilerini ifade etmeleri neredeyse Fukuyama’nın “tarih bitti” tezine yakın bir görünümü çizmişti. Sosyal demokrasinin eşitlikçi, insandan yana, çoğulcu demokrasiyi içeren çizgisi -sadece neoliberallerin değil- post modernistlerin de ideolojik saldırısına uğramıştı. Postmodernizmin “küresel muhafazakarlık” barındıran ve “aydınlanma karşıtı” yaklaşımları, adeta ideolojik bağlamda da bir “tek kutupluluğu” dayatma haline getiriyordu.
2000’li yıllarda ABD’yi ve Batı Avrupa’yı baskısı altına alan “Neo-Con’lar” (yeni muhafazakarlar), 2000’lerin sonunda “Obama iklimi”yle geri çekilmek durumunda kalırken kapitalizmin derinleşen krizi, “sol” arayışları yeniden dünya gündemine getirmiştir. Ancak iç yüzeyinde “hantallaşma” kritikleri yaşayan Sosyalist Enternasyonal’in, kurumsal yapısı çerçevesinde “yeni arayış”ın öncüsü olmaktan çok, “takip edeni” olacağı tahminlerini de bir yerlere not etmek gerek.
İlerici İttifak’ın doğuşu
İşte tam da bu noktada, Sosyalist Enternasyonal’in dışında bir “İlerici İttifak” ya da “Politik Enternasyonal” olarak Türkçe’de ele alınan “Progressive Alliance” örgütlenmesi gelişmeye başladı. 22 Mayıs 2013’de, Sosyalist Enternasyonal’in eski ve var olan üyeleriyle kurulan “yeni örgütlenme”, Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD)’nin girişimleriyle “sosyal demokrat” siyaset arenasının üzerinde biçimlenmeye başladı. Örgüt, amacını “ilerici, demokratik, sosyal demokrat, sosyalist ve işçi hareketlerinin küresel ağını kurmakla işlevli” olarak tanımladı. Yeni enternasyonal, sol ağırlıklı yaklaşımı korumakla birlikte -Soğuk Savaş sonrası popülerliği artsa da- siyaseten silikleşen liberalleri himaye edeceği izlenimi veriyor mu sorusu akıllara geldi. Bu soruyu yanıtlamak için erken olmakla birlikte, adayı Amerika’da başkan olan Demokrat Parti’li Vermont Eyalet Valisi’nin de, kuruluş toplantısına katılması, ayrıca kaydedilecek bir durumdur.
Ocak 2012’de SPD lideri Sigmar Gabriel’in, Sosyalist Enternasyonal’in 100.000 Pound’luk yıllık aidatına karşı çıkması ve tenkit etmesiyle başlayan süreç, Aralık 2012’de 42 partinin katıldığı “hazırlık” ve Mayıs 2013’de 70 siyasal partinin katıldığı “kuruluş” toplantısıyla değişik bir örgütlenmenin başlangıcı oldu. 50 siyasal partinin yeni örgütlenmeyi tartıştığını vurgulamakta fayda var. Yeni yapının enternasyonal olmaktan çok, “küresel” bir tanımla kendisini ifade etmesi, farklı ideolojik kuşkuları uyandırdı. Bununla birlikte, küreselleşme dahil, sosyal piyasa ekonomisi, kimlik siyaseti, çevre, kadın hakları, eşcinsel hakları, bölgesel arayışlar, çoğulcu demokrasi, otoriter yaklaşımlara karşı mücadele ve daha pek çok başlığın, Soğuk Savaş sonrasında ve 21. yüzyılda sosyal demokrasinin gündemine girdiğini tekrar vurgulamak gerekir.
Bu bağlamda, gündemi çok daha zenginleşmiş, küresel sorunların çözümüne kafa yorup tartışan, diplomasinin kendi bünyesindeki uzantılarına yer vermekten çok ideolojik bir küreselleşmenin “etki gücü”nü ortaya koyabilecek bir örgütlenme modeli, gerçekten kurulabilecek mi? Sosyalist Enternasyonal, kurumsal kimliğini korumakla birlikte, Politik Enternasyonal ya da İlerici İttifak, bir rakip olarak mı etkinlik gösterecek, yoksa Sosyalist Enternasyonal işlevselliğini kaybedecek mi?
Hangi “enternasyonal örgütlenme” söz konusu rekabet ortamında ayakta kalır tahmin etmek zor; ama siyasal partilerin yanı sıra, sendika, işçi hareketleri, kimlik örgütlenmeleri, farklı alanlarda faaliyet gösteren örgüt ve inisiyatifler, daha esnek ve asimetrik bir “küresel örgütlenme” zeminini somutlaştırma potansiyeline sahiptir. “Yeni Enternasyonal” yaklaşımlarda, Sosyal Demokrasi’nin evrensel ilkeleri bağlamında, sosyal piyasa ekonomisi, çoğulcu demokrasi ve yönetişim üzerinde bir ittifak arayışının belirleyici olacağını vurgulamak gerekmektedir. Tartışmalar ve arayışlar, bu iklim içerisinde olacaktır.
*Deniz Tansi, Yeditepe Üniversitesi
Kamu Yönetimi Bölüm Başkan Yardımcısı,
dtansi@yeditepe.edu.tr