44e4043f-d185-48c2-9f49-ecc70334208e

Çeviri/Aaron Stein • Çev. Onur Alp Yılmaz – Türkiye’nin Çöken Dış Politikası

2002 yılında AKP, yeni dış politika vizyonuna yardımcı olması amacıyla Ahmet Davutoğlu’nun akademik birikiminden faydalanmaya başladı. Davutoğlu, 2009’da Dışişleri Bakanı olur olmaz, bölgedeki sayısız krizi çözmek için girişimde bulundu. Davutoğlu’nun dış politika vizyonu, Türkiye’nin Arap Baharı ayaklanmalarına ilişkin yaklaşımın yönlendirdi. Ayrıca Türkiye’nin Suriye İç Savaşı’nda uyguladığı politikanın da temelini oluşturdu. Davutoğlu’nun yönetimi altındaki Dışişleri ile Türkiye, hem İslami dünyaya demokrasi konusunda yol gösterici olduğu hem de Suriye’deki savaş için topraklarını güzergah olarak kullanmak isteyen yabancı savaşçılar yardımcı olduğu için takdir toplamıştır.

Ancak Davutoğlu’nun başlangıçta takdir toplayan kararları daha sonrasında Batı’nın tartışma konularından biri haline geldi. Aynı zamanda, Türkiye’nin Ortadoğu’daki dini-muhafazakar siyasi hareketleri kucaklama fikri de, bazı Basra Körfezi ülkeleri ve Mısır konusunda tıkanıklık yarattı. Bu tıkanıklık, Türkiye’nin politik izolasyonuna sebep olan faktörlerden birisi haline geldi. Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan’dan boşalan başbakanlık makamına gelmesinin ardından da Türkiye’nin çöken dış politikasında herhangi bir değişiklik görülmedi. Davutoğlu, kendi dış politika vizyonunun er ya da geç haklı çıkacağına inanıyor.

Davutoğlu on yıllardır Türkiye’nin Osmanlı geçmişini kucaklaması ve eşsiz coğrafyasının avantajlarını kullanarak Balkanlar, Ortadoğu ve Orta Asya’daki etkisini genişletmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bu “stratejik derinlik”, ülkenin Batılı NATO müttefikleri ile yakın bağlarını korumak için tarihi bir argümanı temsil etmektedir. Davutoğlu, bu politikanın uygulanır uygulanmaz “komşularla sıfır sorun” sonucunu doğuracağını öngörüsünde bulunmuştur. Türkiye’nin bu konudaki çabaları açık şekilde sorunludur. Şu anda ülkenin Suriye, Mısır ve İsrail gibi ülkelerde büyükelçisi bulunmamaktadır. Dahası, AKP’nin Müslüman Kardeşler’e olan desteğinden ötürü Ankara’nın Körfez ülkeleriyle ilişkisi gerilmiştir. Aynı zamanda, Türkiye’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden yana tutum alması ve Bağdat’ın onayı olmaksızın Kürt petrolünün ihraç edilmesine yardımcı olması, Irak ile ilişkilerin kopmasına neden olmuştur.

Yeni Başbakan’ın (Davutoğlu) yaklaşımı dört varsayıma bağıdır. Birincisi, Davutoğlu Ortadoğu’da milliyetçilik çağının kapanıp, dini-muhafazakar liderler döneminin başlayacağına inanmaktadır. İkincisi, bu yeni dini-muhafazakar liderlerin Türkiye’ye -daha açık olarak AKP’ye- siyasi bir esin kaynağı olarak bakacaklarına inanmaktadır. Üçüncüsü, artan dini muhafazakarlığın dini kimlik aracılığıyla Türkiye’nin etkinliğini arttırmasına yardımcı olacağına inanmaktadır. Son olarak, Batı’nın ve özellikle Amerika’nın bölgede demokratik değişimin önlenmesinde çıkarı olduğuna inanmaktadır. Bu varsayımlar, AKP’nin, Arap Baharı ayaklanmalarından sonra yaşanan güncel-bölgesel olaylara yaklaşımının temelidir. Arap dünyasında, Tunus’ta Zeynel Abidin Bin Ali’nin, Mısır’da Hüsnü Mübarek’in hızlı çöküşleri ve yerlerine gelen siyasi partilerin Müslüman Kardeşler’e bağlı olmaları, Davutoğlu’nun öngörülerinin ispatı olarak anlaşılmıştı. AKP de demokrasiye geçiş süreci devam eden ülkelerle kendi deneyimlerini paylaşabileceğine inanmıştı. Ancak, Türkiye’nin Mısır’a laik bir anayasa için yardım etme çabaları Müslüman Kardeşler’in hala hükümette olduğu dönemde reddedildi. Türkiye’nin Kahire’deki siyasi süreci etkilemek amacıyla yaptığı ısrarlı girişimler Mısır’ın egemenlik hakkına tecavüz olarak görüldü ve bu girişim, Müslüman Kardeşler iktidarının devrilmesinden, önce muhalifler için partinin dış etki altında olduğunu gözler önüne sermek açısından potansiyel bir kaynak haline geldi. Bugün ise Türkiye’nin Mısır’daki etkisi sıfıra yakın durumdadır. Ancak AKP, Müslüman Kardeşler’in Mısır, Irak ve Tunus’taki kollarını kucaklamayı siyasi olarak sağduyulu, ahlaki olarak da doğru ve demokrasi yanlısı bir tutum olarak görmektedir. Ek olarak, bu kucaklamanın Türkiye’nin dışarıdaki etkisini güçlendireceğine inanmaktadır. Bu yaklaşım AKP’nin Türk iç politikasında gerçekleştirdiği dönüşümlere ve Türkiye’yi daha demokratik bir ülke yapma fikrine bağlıdır.

Türkiye’nin Gazze Şeridi’nde Hamas’a olan desteği de aynı mantıkla açıklanabilir. AKP, Hamas’ın 2006 seçim zaferinin ardından Batı’yı militan grupları izole etmekle suçladı ve bu izolasyonun Filistin’deki kargaşanın sebeplerinden birisi olduğunu iddia etti. Bu girişim, Türkiye’nin Filistin-İsrail çatışmasındaki arabulucu rolünün çökmesine neden oldu. Çünkü artık Türkiye tarafsız bir ülke olarak görülmüyordu. Türkiye, Amerika’yı da aynı biçimde Temmuz 2013’deki Mısır darbesinde parmağı olmakla suçladı; aynı zamanda Batı’ya da Suriye’ye müdahale konusunda isteksiz davrandığı için suçlamalar yöneltti.

AKP Körfez ülkelerini yozlaşmış, meşruiyetini yitirmiş ve çöküşe mahkum görmektedir. Davutoğlu, Arap Baharı ayaklanmalarına neden olan dinamiklerin hala ortada olduğuna inanıyor. Batı, bölgeyi istikrarlı duruma getirmek için önceliği küçük, yozlaşmış ve meşruiyetini kaybetmiş askeri elitlere dayanarak kurmayı umut ederken Türkiye, Mısır ve Filistin’de mücadele eden İslami güçlere destek vererek uzun vadeli bir oyun oynuyor. Davutoğlu’na göre, bu konular siyah ve beyazdır; yani sorun demokrasiyi desteklemek ya da desteklememektir. Ona göre Türkiye “tarihin doğru tarafındadır”. Avrupa ve Amerika’nın aksine, bölgede demokratik değişim için uğraşmaktadır.

Bu varsayımlar hatalıdır. İlk olarak, AKP aynı dini kimliği paylaşmanın milliyetçiliği aşacağını varsaymıştır. Türkiye’nin, Mısır’da yaşadığı ve güncelliğini koruyan tecrübe bu varsayımı çürütmüştür. İkinci olarak, Davutoğlu’nun çökeceğini öngördüğü milliyetçiliğin düşündüğünden çok daha dirençli olduğu ispatlanmıştır. Üçüncü olarak, Türkiye’nin doğal birer parçası olarak tanımlanan bu ülkelerde milliyetçi hareketler Osmanlı’yı da içine alan tüm koloni yönetimlerini reddetmektedir. Bu yüzden, Türkiye’nin etki alanını genişletme çabaları kolay gerçekleşecek gibi görünmemektedir. Ancak kendi politikasını sürdürmekte kararlı bir tutum sergileyen AKP, stratejik ve ahlaki görüşlerinin uğradığı sıkıntıların geçici olduğunu düşünmektedir. Muhtemelen Türkiye, Davutoğlu’nun Başbakanlığı dönemi boyunca da, kendisi tarafından tasarlanan ve inşa edilen hatalı dış politikasını sürdürmeye devam edecektir.

The New York Times gazetesinde 23/08/2014 tarihinde yayınlanan bu yazı İstanbul Üniversitesi Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler yüksek lisans öğrencisi Onur Alp Yılmaz tarafından dergimiz için türkçeye çevrilmiştir.